4 Ocak 2021

Değerli izleyenler herkese hayırlı akşamlar. ÖFG TV’den tekrar yeniden herkese merhaba. Değerli izleyenler her hafta Salı günü saat 21.00’de haftanın önemli konuları ve konukları ile sizlere sunduğumuz ÖFG TV programına yine başlıyoruz.

Bu hafta yine çok önemli iki konumuz var. Şu anda yoğun bir şekilde kamuoyunun gündeminde olan, aslında hiçbir zaman gündemden düşmeyen ancak şu anda gerçekten çok açık ara birçok konunun üstünde yoğun bir şekilde tartışılan ekonomi, enflasyon, dolar, TL’nin durumu ile ilgili çok önemli bir konuğumuz olacak. Akademisyen hocamız Yalçın Karatepe ENAG Danışma Kurulu üyesi kendisi ve bu kuruluşun yaptığı enflasyon ile ilgili araştırmalar son derece önemli, son derece gerçekçi. Ben de Meclis’teki basın toplantılarımda sık sık ENAG’ın açıkladığı enflasyon oranlarını kamuoyuna sunuyor ve bu konuda yorumlarda bulunuyorum. Hocamız ile bugün ekonominin son hali, enflasyonun gerçek değeri ve iktidarın izlediği ekonomi politikalarını konuşacağız. Çok önemli bir konu. Şu anda tüm kamuoyunun farklı her kesimden tüm kamuoyunun hayatını etkileyen çok önemli bir konu da Yalçın Karatepe hocamızın önemli açıklamaları olacak.

İkinci bölümde bir insan hakları ihlali konusu; Mersin Emniyeti’nde adli bir olay sonrası darp edilen, iki genç insan ile görüşeceğiz. Önemli bir hak ihlali olduğunu görüyoruz. Polis insanları gözaltına alabilir ama bu arada hak ihlali yapmamalıdır. Darp ve orantısız güçte bulunmamalıdır. Ancak çok üzücü ve maalesef ki son derece feci bir tablo ile darp edilen genç insanların bu uğramış olduğu hak ihlalini gündem etmeye çalışacağız, kendileri ile konuşacağız, Mersin’e bağlanarak iki genç insanın bu yaşadığı üzücü olay hakkında kendilerinden bilgi almaya çalışacağız.

İlk konuğumuza dönelim; konuğumuz Yalçın Karatepe hocamız. Hoşgeldiniz.

Yalçın Karatepe:Teşekkür ederim hoş bulduk Sn. Gergerlioğlu.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Değerli hocam çok önemli açıklamalar yapan bir kuruluşun ENAG’ın Danışma Kurulu’ndasınız ve konunun uzmanısınız. Oldukça önemli bir konu ve çok izlenen ÖFG TV kanalında da biz sizin görüşlerinizi kamuoyuna yansıtmak ve birlikte bu konuyu hasbihal etmek istedik. Değerli hocam neler yaşanıyor? Genel bir tabloda iktidarın ekonomik politikalarını özetler misiniz? Neden buralara geldik? Son derece vahim bir tablo var. Bugün ben Kocaeli Darıca’daydım. Pazarı dolaştık, esnafları dolaştık, yüzlerce esnaf ile konuştum. Bu kadar görmedim değerli hocam. Vatandaş bir şeylere üzülür, itiraz eder, eleştirir ama inanın ki değerli hocam vatandaş çok zor durumda. İş yerlerini kapatmak isteyen, Pazar tezgahını kapatmak isteyen onlarca insan ile konuştuk. “Boşuna uğraşıyoruz, zarar ediyoruz, perişan durumdayız.” Diyen esnaflar ile konuştuk ve iktidara karşı çok büyük bir güven kaybı olduğunu gördük. Gelinen nokta bu hocam, inanın ki her farklı kesimden insan ile konuştuk. Ben bir HDP milletvekiliyim ama her farklı kesimden siyasi görüşten, etnik kesimden her farklı insanımız ile konuştuğumuzda son derece kötü bir tablo gördük değerli hocam. O yüzden görüşleriniz son derece önemli. Siz önemli bir gerçeği yansıtmaya çalışıyorsunuz. Neden buraya geldik? Nedir bu tablo? Nedir bu yaşadığımız anlaşılamaz durum. Söz sizde.

Yalçın Karatepe:Sayın Gergerlioğlu biraz önceki girizgahınızda bahsettiğiniz, ziyaret ettiğiniz yerlerdeki insanların yaşadığı ekonomik sıkıntıların onların siyasi aidiyetlerinden bağımsız olduğunuzu söylediniz gerçekten öyle. Bugün içinde bulunduğumuz ve ağır bir biçimde içinden geçmekte olduğumuz ekonomik kriz çok sınırlı bir kesim dışında tüm yurttaşlarımızı çok derinden etkiliyor. Kategorize edecek olursak; çalışanlar, şanslı olup işi olanlar varsa, işsizler, çiftçiler, memurlar, esnaf, küçük işletme sahipleri, hatta büyük şirket sahipleri içinde bulunduğumuz ekonomik krizden ciddi şekilde olumsuz etkileniyor. Ortalama vatandaş açısından baktığımızda iki temel sorun görüyoruz. Bunlar başında enflasyon geliyor. İnanılmaz derecede yüksek bir enflasyon verisi ile karşı karşıya. Bize benzer enflasyon oranlarına sahip ülkelere baktığımız zaman; Venezuela, Arjantin ki Arjantin iflas etmiş durumda biliyoruz, Zimbabve gibi yerleri görüyoruz dolayısıyla ölçek olarak bize benzeyen ya da gelişmekte olan ülkelerde, ya da gelişmiş ülkelerde görülmeyen derecede yüksek bir enflasyon oranı ile karşı karşıyayız. Bu ne yaratıyor? Derin bir yoksulluk yaratıyor çünkü sahip olduğumuz sınırlı kaynağın satın alma gücünde hızla kaybolduğunu görüyoruz enflasyon karşısında. Yoksullaşmakta hayat standartlarımızın şiddetli derecede kötüleşmesi anlamına geliyor. Temel ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz, yarına dair endişelerimiz artıyor çünkü tasarruf yapamıyoruz ihtiyaç duyacağımız kaynağa nasıl ulaşacağız sıkıntılarını yaşıyoruz dolayısıyla çok derin bir yoksulluğa yol açan bir ekonomik dönemden geçiyoruz. Tüm bunlar neden yaşanıyor? Ben çok açık bir şekilde ifade ediyorum, diğer mecralarda da her zaman ifade ettim. Tüm bunlar; pandemi ile ilgili değil, dünyadaki gelişmeler ile ilgili değil, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı verilen bu yönetim modeline geçildiği günden beri, 2018’den beri daha öncesi de var, 2014’te Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması ile başlayan bir süreç ama 2018’den itibaren çok daha derinleşen köklü, yanlış, ekonomik politikalarını ısrarlı bir biçimde hayata geçirme çabasının sonucunda geldiğimiz yer. Öyle bir sistem kuruldu ki bu yanlışa yanlış diyebilecek bir mekanizma yok! Kurumlar buna itiraz edemiyor, Meclis buna ses çıkaramıyor, iş dünyası yakın zamana kadar şimdi onlar da konuşmaya başladı ama yakın zamana kadar itiraz edemiyorlardı çünkü iktidar gücü kullanarak kendilerine çıkarılacak faturadan endişe ediyorlardı, sivil toplum görece olarak aktif olanlar var ama büyük çoğunluğuna baktığımız zaman sendikalarda onlar da sessiz. Dolayısıyla itiraz mekanizmaları çok güçlü bir şekilde çalışmadığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yanlış politikaya adım adım ve kararlılıkla çünkü yanlış olduğunu bizler söylüyoruz, sizler Meclis’te dile getiriyorsunuz, gazetelerde yazıyoruz ama bunu uygulamakta kararlı olduğunu gösterdi ve uyguladı. Hatta zaman zaman kurumsal anlamda buna itiraz ettiğini düşündüğü yerlerde Merkez Bankası Başkanı değişimi, ya da Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndaki değişimler gibi TÜİK Başkanı’nın değiştirilmesi gibi oralarda hiç gözünün yaşına bakmadan mevcut mevzuata bile bağlı kalmadan, KHK ile sahip olduğu bir yetkiyi kullanarak görevden almalar vs. yapıyor. Dolayısıyla bugünkü ekonomik durumumuzun sorumlusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır ve onu uygulamaya soktuğu ekonomik program bunu açıkça ortaya koymak lazım. Nedir bu ekonomik program? Aslında ekonomik program sözcüğünü kullanıyorum ama ortada bir program da yok. Program ya da model dediğimiz şey sistematik bir şey olur, ayrıntıları konuşulup, düşünülmüştür, kafa yorulmuştur. Cumhurbaşkanı bir şey istiyor, istediği şey de bir biçimde hayata geçiyor. Politika dediğimiz şey bu. Cumhurbaşkanı diyor ki: “Faizler inecek.” Peki Cumhurbaşkanı bunu talep edebilir ama ekonominin dinamikleri o faiz indirimlerine uygun mu değil mi çünkü faiz çok önemli bir makro gösterge, bu kişilerin gönlüne göre belirleyebileceği bir şey değil. Sizin içinizden geçen bir şey olabilir ama ekonomik gerçeklik başka bir şey söylüyorsa siz gerçeklik ile uyumlu ve şekillendirecek kararlar alır adımlar atarsınız. Çok ısrarlı bir biçimde son zamanlarda çok bariz bir biçimde yapılıyor. Faiz oranlarını düşürmek için talimatlar veriliyor. Merkez Bankası’nın yaptığını biliyoruz, yeni de değil. 2018’de Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Londra’ya yaptığı bir gezide orada yatırımcı şirketlerin ya da finans şirketlerinin tepe yöneticileri ile yaptığı toplantıda da söyledi , o zaman o gün bile piyasalarda çalkantılar oldu kurlar fırladı. Orada da enflasyon düşürmek istiyorsanız faizi indireceksiniz diyordu. Böyle bir ilişki ekonomi kuramında yok! Ben literatüre hakim birisiyim, çok okudum. Dünyanın hiçbir yerinde enflasyonu indirmek için önce faizleri indirmeniz gerekir! Sohbetlerinde bile konuşulmaz. Deneyelim mi acaba bile akla gelmeyecek bir şey! Fakat nedense Cumhurbaşkanı bu iddiaya sahip! Hangi kaynaktan beslenerek böyle bir söze sahip oldu bilmiyorum ama öyle bir iddiaya sahip ve bunu da fırsat buldukça hayata geçirmeye çalışıyor! Özellikle son Ekim ayından beri yaptıkları uygulamalara baktığımızda Sn. Şahap Kavcıoğlu Merkez Bankası olduktan sonra Cumhurbaşkanı’nın beklentilerini karşılamak üzere faizleri %19’dan %14’e kadar şiddetli bir biçimde indirdi. Her indirme döneminde biz bunu yaparsanız bu enflasyonu patlatır, enflasyonu arttırır dememize rağmen, uyarmamıza rağmen ki her faiz indiriminde piyasa ya da ekonomik dinamikler göstergeler üzerinden bunu gösterdi, enflasyon yükselecek kurlar artacak, riskimiz yükseliyor denilmesine rağmen göstergeler üzerinden de Cumhurbaşkanı. Mevcut yönetim modelinde Cumhurbaşkanı’nın sözü üstüne söz söyleme imkanı yok, istediği şey ya kanun ya kararname olarak çıkıyor ve ona itiraz edecek bir mekanizma yok fakat ekonomi böyle işlemiyor. Siz ekonomide şöyle olsun dediğiniz zaman öyle olmuyor çünkü sizin söylediğiniz şeyin olabilmesi için tüm ekonomik aktörlerin, 84 milyon yurttaş, iş dünyası, dış alem, dünyaya entegre bir ekonomik sistemimiz var, onların sizin beklentinize uygun davranması gerekir ki sizin arzuladığınız sonuç ortaya çıksın. Ben böyle istiyorum diğer yerlerde oluyor ama ekonomide öyle olmuyor çünkü diğer aktörler sizin gibi düşünmüyor dolayısıyla hedeflediği sonuç ortaya çıkmadığı halde ısrarlı bir biçimde bunun sürdürülmesini istedi. Geldiğimiz yer itibariyle çok yükselen enflasyon inanılmaz derecede artmış döviz kuru, riski kontrol edilemez seviyeye yükselmiş bir ekonomi geleceğe ilişkin öngörüde bulunmanın zor olduğu bir dönemin içerisine bizi getirip hapsetmiş durumda. Buradan çıkmak için bir yol haritaları var mı? Diyebilirsiniz ki hata yapmışlardır, bu hatadan dönmekte erdemdir, bunu fark edip buradan dönmeye yönelik adımlar atarlar mı? Diye merakla bekliyoruz biz de iktisatçılar olarak ama bakıyoruz öyle bir şey yok! Hatanın ne olduğu bariz bir biçimde ortada dururken bu hatanın yol açtığı hasarları ortadan kaldıracak tedbirler yok! Ne yapıyorlar palyatif çözümler ile süreci bir biçimde sürdürmeye çalışıyorlar. En son yaptıkları kur korumalı mevduat hesabı bunun son örneği. İnsanlar dövize ilgi gösteriyor ama şu soruyu sormuyor insanlar dövize neden ilgi gösteriyor? Dövize ilgi göstermesinin bir gerekçesi var çünkü Türk Lirası’na güvenmiyor, TL’de kalmanın satın alma gücünün zayıflacağını, yol açacağını biliyor riskler artıyor vatandaşın kendisini en güvenli hissettiği yer döviz, altın bir kenara koyup beklemek istiyor. Bu gerekçeyi görmeden, döviz yükseliyorsa o zaman biz döviz piyasasına müdahale edelim nasıl? Enstrümanlar üzerinden, Merkez Bankası üzerinden, bataklıkta sivrisineğe müdahale etmek gibi. Ana sorun ortada durduğu sürece; Türk Lirası’na olan güven kaybı tesis edilmediği sürece sizin bu sunacağınız enstrümanlar, atacağınız adımlar kısa sürede biz söylüyorduk zaten ama belki bir şey yapabilir ama ana sorun olduğu gibi ortada durduğu için çözüm olarak sunulamadı. Yaptıkları şey de bu; bir şunu deneyelim. Yapıyorlar 2 gün sonra bakıyorlar bekledikleri gibi olmuyor, ona ekleme ya da çıkarım yapıyorlar, bir de böyle bakalım, başka düzenleme ile şöyle yapalım. Her gün kararların değiştiği bir ekonomik sistem içerisinde insanların uzun vadeli planlama yapıp yatırım, istihdam gibi konularda karar alması mümkün olabilir mi? Olamaz! O yüzden herkes ne yapıyor tüm ekonomik aktörler? Bu riskli dönemde kendisini koruyarak en az hasarla nasıl atlarıma bakıyorlar. İş adamları yatırım yapmıyor kimseyi istihdam etmiyor çünkü istihdam ettiği ürünü kime satacağını bilmiyor. Esnaf raftaki malı satsa yerine koyup koyamayacağı endişesini taşıyor. Toptancı esnafa kredili mal veremiyor ki çünkü fiyatın ne olacağını bilmiyor, parayı tahsil ettiği zaman. Belirsizliklerin çok arttığı öngörülemezin oldukça yüksek safhaya geldiği dönemden geçiyoruz. İçimden bulunduğumuz dönem 2001 krizinden daha sert bir dönem olduğunu söylüyorum çünkü 2001 krizinin şöyle bir özelliği vardı; bir kriz vardı kalktık 21 Şubat’ta dalgalı kur sistemine geçiyoruz denildi, iktidar yol haritası koydu, takvim koydu, 15 Mayıs’a kadar 15 kanun düzenlemesi vardı, şubattan mayısa kadar 4 aylık bir dönemde birtakım şeyler hayata geçirildi ve ekonomi toparlamaya başladı şimdi zamana yayılmış bir krizden bahsediyoruz. Türkiye ekonomisi 2018’den beri sistemik bir krizin içinde, bazen kurlar, bazen enflasyon, bazen işsizlik üzerinden oluyor. 2018’den 2022’ye geldik, 4 yıl süren bir ekonomik kriz yaşıyoruz! Bunun adını koymak lazım dolayısıyla 2001’dekinden çok daha ağır ve sonuçları da maalesef çok pahalı oluyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Gayet güzel açıkladınız. Sayın Erdoğan çok ısrarlı bir şekilde, birçok ekonomistin, Maliye Bakanları’nın uyarılarına rağmen bir konuda çok büyük bir ısrar gösteriyor. Faizlerin düşürülmesi. Bunun gerekçesi nedir hocam? Piyasayı mı aklınca hareketlenmeye çalışıyor? Faizlerin düşürülmesi neden onun için bu kadar önemli? Bu konuda bir şeyler söyleyebilir misiniz?

Yalçın Karatepe:Ben son zamanlarda Cumhurbaşkanının bu konudaki açıklamalarını baktığımız zaman dini referanslarla bunu istediğini söylüyor yani bunu çok işte Nas’dan bahsediyor filan. Burada benim diyor bir tasarrufta bulunmam zaten söz konusu değil bu dinin emrettiği bir şey biz de bunu o hale getireceğiz son zamanlardaki söylemi bu yönde sizinde dikkatinizi çekmiştir fakat daha önce şu açıklamaları çok sık yapıyordu hatta bir ay kadar önce işte “Bakın faizleri indirdik siz niye yatırım yapmıyorsunuz.” Diye iş dünyasına kızdığı bir konuşması da olmuştu. Ben anlamlandırmaya çalışırsam mutlaka bunun arkasında ekonomik rasyonalite vardır diye kendimi zorlarsam şöyle bir düşünce ileri sürebilirim. Büyük olasıklıkla Cumhurbaşkanı şuna inanmış; yatırım yapabilmek için kredi kullanmak gerekiyor. Kredi maliyetleri düşük olursa insanlar yatırım yapar. İşte yatırım yapınca büyüme olur, istihdam artar, ekonomi düze çıkar. Benim zorlayarak yüklemeye çalıştığım bir anlam ama böyle bir gerekçe olabilir. Fakar bu da çok karşı olan bir gerekçe olamıyor çünkü ben iktisatçıyım yatırım kararı nasıl alınır konusunu öğrencilerime yıllardır anlatırım, yatırımın finansman maliyeti  yatırım kararını etkileyen unsurlardan bir tanesidir ve çok düşük derecededir. Yani siz yatırım dediğim şu uzun vadeli işte bir fabrika kuracaksınız hastane yapacaksınız her ne ise yatırım yaptığınız şey yıllara sair gelirleri ön göreceksiniz işte mağdur edeceksiniz, satacaksınız işte beş yıl sonra fiyat ne olacağı konusunda öngörüde bulunacaksınız, girdisini nasıl temin edeceğinize bakacaksınız. Bir de bütün bunların finansman maliyeti ne olur diye bakacaksın finansman maliyetini isterseniz sıfıra indirin, üreteceğiniz malı hangi fiyattan satacağız konusunda bir öngörüde bulunamıyorsanız yatırım yapmazsınız ya da girdi maliyetlerinizin nasıl değişeceği konusunda bir tahminde bulunamıyorum. Bir sabah kalkıyoruz elektriğe yüzde 125 zam yapılmış, doğalgaza 2021 yılı içerisinde sanayi sektöründe yüzde 200’ün üzerinde zam geldi. Siz diyelim bir fabrika kurdunuz doğalgaz kullanarak enerjinizi karşılıyorsunuz birden maliyetiniz üç katına çıkmış ama ürün fiyatına aynı şeyi yansıtamıyorsunuz bunu verilerde görüyoruz üfe-tüfe farkından. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı öyle bir beklentisi var idiyse  bile başlangıçta bu karşılık bulması pek mümkün olmayan bir beklentiydi ama zaten son birkaç haftadır bunu söylemekten de vazgeçti farkındaysanız. Sürekli dini referanslarla işte neden faiz düşürülmeli. Benim bu konuda zaten takdir hakkım bile yok çünkü bu emredilmiş bir şeydir faiz dolayısıyla bende onun gereğini yapıyorum ben bu açıklamanın biraz çaresizlikten kaynaklandığını düşünüyorum çünkü faizi indirmenin ne kadar ağır ekonomik sonuçlara yol açtığını kendisi de görüyor bunu görmemesi mümkün değil enflasyon resmi verilere göre % 36’nın üzerine çıkmış bizim bir aylık Aralık ayı enflasyonu %13’ün üzerinde, gelişmiş ülkelerde 2-3 yılda görünmeyecek oranı biz bir ayda görüyoruz o da  bu sorunları fark ediyor ama hata yaptığını kabullenmiyor o yüzden yaptığı şeye ne diyor? Ben burada başka bir şey yapamam çünkü bana emredilen bu diye getiyor aslında bir açmazda karşı karşı kaldığının o da farkında diye düşünüyorum. Tekrar ediyorum, bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak ekonomik sorunlar bizi de etkiliyor bütün vatandaşları da etkiliyor. Hatadan dönmek bir erdemdir bir yerde bu yanlış politikalardan vazgeçmesini bilmeleri gerekir ki fatura çok daha ağırlaşmasın ama benim böyle bir iyimser beklentim var mı? Maalesef yok.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Peki hocam sizin açıkladığınız enflasyon değerleri var, iktidar uzun süredir çok düşük enflasyon değerleri açıklıyordu. En son yüzde 10’ları aştı %21 dedi, şimdi %36’lardan bahsediliyor ama siz önceden beri oldukça yüksek rakamlar açıklıyordunuz ve sonunda sanırım %82.8 açıkladınız. Nedir hocam enflasyon bu kadar devletin bir kurumu var, onun belirlediği birtakım kriterler var ve sizin de belirlediğiniz kriterler var. Kamuoyu size inanıyor hocam. Görüntü böyle nedir bu mesele? Ne oluyor? Ne bitiyor? Ne dönüyor?

Yalçın Karatepe: ENAG konusuna Veysel hoca grubun sözcüsü, ben ENAG üzerine değil ama bir iktisatçı olarak bu soruya yanıt vereyim. TÜİK’in hesapladığı önce endeks nedir ondan bahsedelim. Endeks denilen şey bir gösterge. Fiili olarak var olan bir şey değil ama temsil ettiği bir şey var. Diyor ki: “Ben bakıyorum genel fiyatlar seviyesinde bir değişim var mı? Evet bir değişim var. Piyasada onbinlerce ürün var, hepsini fark etmek zor, 450’ye yakın ürünün temsil kabiliyeti olduğunu düşünüp fiyatları takip edip yurdun her coğrafyasında fiyatları değerlendirerek bir rakam ortaya çıkarıyor.” Çok teknik ve karmaşık bir iş, izleyicilerimizi detaya boğmak istemem fakat vatandaş şöyle bakıyor; o sepette 450 ürün olur bunun temsili kabilyeti vardır ama ben vatandaş olarak harcama giderlerim; gıda, kira, elektrik faturası, dolmuş, otobüse bindiğim zaman verdiğim para var, akaryakıt ve her neyse kendi hayatımda sıklıkla karşı karşıya kaldığım fiyat değişimlerini görüyorum. Gelir düşük olduğu için fiyat değişimlerini çok daha yakından takip ediyor, cebindeki para ile pazara çıktığında her defasında daha az mal alabildiği için ne oldu fiyat deyip fiyata daha dikkatli bakmaya başladı, bu sebeple vatandaşın hissettiği tanımladığımız enflasyon oranı ENAG’ın açıkladığına yakın seyrediyor çünkü Ayçiçek yağı, peynir, imkanınız varsa yarım kilo kıyma alıyorsunuz fiyat değişimine bakıyorsunuz, gömlek alıyorsunuz vb. bu sebeple vatandaş çok itibar gösteriyor çünkü gerçekten kendisinin maruz kaldığı enflasyonu ölçtüğünü görüyor ENAG tarafından açıklanan. Oysa  TÜİK’in yaptığı çok daha farklı, beyaz peynir dediğimiz zaman beyaz peynir standart bir ürün değil ki içindeki yağ oranından katkı maddesine varıncaya kadar fiyatlarını etkileyen bir yığın unsur var. Dolayısıyla 40 TL’lik beyaz peynirlik de var 120 TL’lik beyaz peynir de var. 40 TL’lik beyaz peyniri genelde tüketmiyoruz çünkü içindekinin süt olduğundan bile emin olamıyoruz. Gıda teknolojisindeki gelişmeleri dikkate aldığımızda dolayısıyla vatandaş da çarşıya pazara çıktığında bu konuları biraz biliyor. Sütün litresi 10 TL’ye satılırken kaşar peynirin kilosu 20 TL olamaz diyor çünkü 1 kg kaşar yapmak için en az 10 litre süt yapmak gerekir başka maliyetler de var diyor. Raftaki kaşar peynirinin fiyatını 40 TL alırsanız, o kaşar peyniri değildir ama üzerinde kaşar peyniri yazıyordur. Anlatmak istediğim şu; vatandaş hissediyor bunu gösterge ile ona göstermenize gerek yok çünkü zaten her hafta ya da 3 günde bir çarşıya pazara çıktığında bu fiyat değişiminin ne olduğunu görüyor dolayısıyla, en temel sorunun ben tekrar ediyorum şu anda enflasyon olduğunu ve bunun da 2022 yılı için şu anda kontrolden çıkmış bir vaziyette seyrettiğini üzülerek görüyorum. 2021 yılı sonunda gördüğümüz %36’lık rakam, büyük olasılıkla şubat mart nisan hatta yılın ilk yarısında %50’lerde seyredecekmiş gibi görünüyor. Bunu vatandaş da görüyor, illa veri göstermenize gerek yok fakat TÜİK verisi niye önemli? Ona da bir şey söyleyelim. Şimdi bu budur diyip orada kalmıyor, TÜİK’in açıkladığı rakam hayatımıza da etki ediyor. Nasıl etki ediyor? Asgari ücret belirlenirken enflasyon oranına bakılıyor, dün Cumhurbaşkanı açıkladı emeklilerin emekli aylıkları ne kadar olacak? Enflasyon Yalçın Karatepe dediğiniz zaman enflasyon rakamı olması lazım. Baktığımız yer TÜİK’in açıkladığı veri. Bu veri de yüksek, %36 eski verilerden çok yüksek ama sonuçta insanların hayatına etki eden bir gösterge bu. Buraya bakıyoruz dün emeklilere yapılan artışları siz de takip etmişsinizdir, Bağkur ve SSK emeklilerine sadece enflasyon kadar artış yaparım dedi ve o kadar yaptı, bu ne demektir? 2021’deki kayıplarınızı telafi ettim. Yoksa refah artışı anlamında bir şey sağlamadım çünkü %36’lık enflasyon gerçekleşti siz bu %36’dan dolayı paranızın satın alma gücü düştü ben onu yerine koyuyorum, 0’layalım diyelim. Başlangıç noktasına getiriyorum. Ocak ayında %10 enflasyon geldiğinde tekrar yok oldu, şubatta %10 daha geldiğinde derinleşen bir yoksulluk olacak. Dolayısıyla bu göstergenin öyle bir anlamı da var. Pek çok şey için referans oran olduğu için vatandaş bakıyor enflasyonu dikkate alıp fark veriyorsunuz diyor ama benim cebimden çıkan para daha fazla ben daha çok yoksullaşıyorum deyip eleştiriyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Peki hocam biliyorsunuz büyük bir dengesizlik yaşandı. Piyasa büyük bir şok yaşadı, dolar 18 TL’yi buldu, daha sonra 12 TL’ye bir kelam ile düştü, kur korumalı mevduat hesabı lafı edilince aniden patır kütür düştü. Laçka olmuş bir hal mi var? Nedir 18’den 12’ye sonra 14’e bir laf ile nasıl bu kadar bir düşüş oluyor? Ne yaşanıyor? Mucizevi bir şey miydi bu laf? Ne diyorsunuz?

Yalçın Karatepe:Bir mucize yok ama ben şunu ifade etmek isterim, düştü dediğimiz seviye ben bugün sizinle yayına bağlanmadan da baktım Dolar 13.5 TL. düştü dediğimiz seviye 13.5 TL! Birgün gazetesinde köşem var orada yazıyorum, kasım ayı başı gibi 9 TL’ye alıştınız mı yazı yazmışım! 1 hafta sonra 10 TL’ye alıştınız mı diye yazmışım. 2 hafta sonra. 13 TL dediğimiz şey bizim 3 ay önce “Yok canım Dolar 10 TL olursa Türkiye ekonomisi sorunlar yaşar.” Dediğimiz  seviyenin %35 seviye üstünde, 13.5 TL düşük bir şey mi? Biz ne yapıyoruz ikitdar burada çok psikolojik yönetimi çok iyi yapıyor. 18.5’u gördük hep oraya bakmamızı istiyor, iyi de 3 ay önce 8 TL’idi. 8 TL’den 13.5’a gelmesi %60’a yakın bir artıştan bahsediyor. “Yok oraya bakmayın 18 TL seviyesine bakın.” Deniliyor. Bu sistematik bir çaba varmış gibi görünüyor, kamuoyunda biz “Doların yükselişinin durdurduk.” Nasıl durdurdunuz? 8 TL’den 13.5 TL’ye gelmiş bir dolar, TL’nin değer kazandığının göstergesi mi kaybettiğinin göstergesi mi? Fakat orada 18 TL’den geriye gelme sürecinde de kurların düşmesine yol açacak işlemlerin kamu bankaları tarafından yapıldığı da ortaya çıktı! Cumhurbaşkanı bu konuşmayı 21 Aralık pazartesi akşam saatlerinde yaptı. Akşam saatlerinde Türkiye’de finansal piyasalar kapalı, bankalardan işlem ancak internet üzerinden yapabilirsiniz orada da sınırlı işlem yapabiliyorsunuz. Finansal sistem kapalı, yurt dışı piyasalar açık, TL’nin işlem hacmi düştü son yıllarda bu karar açıklandıktan sonra görüldü ki kamu bankaları üzerinden Merkez Bankası 7 Milyar $ üzerinde bir parayı piyasalar kapalıyken sattı, işlem hacmi düşükken satarsanız bu kadar yüksek tutarda bir dövizi fiyatlar da bir gerileme olur. Gerileme olunca da herkes “ Bütün piyasa da buna katılıyor da insanlar dolardan çıkıyor böyle bir gerileme mi oluyor?” algısına oynadılar ertesi gün piyasalar açıldıktan sonra sık dillendirildi, doların belini kırdık gibi. Fakat ben bugün itibariyle verilere bakıyorum, BDDK bu verileri yayınlıyor izleyiciler merak ediyorsa BDDK’nın sitesinde çok kolay görüyorsunuz, grafiği BDDK kendisi çiziyor. Döviz tevdiat hesaplarının durumuna bakın. Hiçbir azalma yok! Vatandaş hiç döviz satmamış, şirketler döviz almış. 11, 12TL’ye düştüğünde ben bu fiyatları göremem diye parası olan şirketler dolarını, eurosunu almış. Hiç döviz satan kimse yok! Bu çok açık bir biçimde görülüyor. O zaman kim sattı bu dövizi de düştü? Satanların kim olduğunu 21 Aralık’tan beri hem Merkez Bankası bilançosundan hem de bankalardaki döviz tevdiat hesaplarına bakarak rahatlıkla söyleyebilirim, satmıyor, iş dünyası diyor geriye kim kalıyor satacak yabancı yatırımcı kaldı, onlar gelsin döviz satsın o da yok. Geriye kalıyor kamu. Sundukları enstrümanlar kur korumalı mevduat öyle bir pazarladılar ki sanki herkes dolarının eurosunu satacak götürüp bozduracak bu hesaplara gelecek diye. Dün akşam Cumhurbaşkanı yaptığı basın toplantısında o hesaplardaki para tutarının 78 Milyar TL seviyesinde olduğunu söyledi. Bende baktım, 78 Milyar TL bugünkü kurlardan kabaca 7 8 Milyar $ gibi para yapıyor. Bu kadar dövizin çözülmesi lazım, döviz tevdiat hesaplarında çözülme yok. O zaman bu 78 Milyar TL ki bugün Maliye Bakanı 82 gibi bir rakam telaffuz etti yanlış hatırlamıyorsam. Şunu yaptılar aslında; vatandaşın döviz hesapları var ama bir kısmında TL hesabı var. Bankacılık sisteminde yaklaşık % 35, 36 civarında TL cinsi mevduat vardı. Bunun bir kısmı vadesizde, bir kısmı vadeli mevduatta. Döviz olanı dövizde tutuyor zaten TL’de olanı kur korumalı mevduat hesabına geçirmeye başlamışlar, 78 Milyar, 82 Milyar rakamı hali hazırda TL’de bulunan mevduatın dövize endekslenmesi sonucunu ortaya çıkarmış. Dövizin çözülmesini beklerken dövize gitmemiş olan TL’yi de dövize endekslemiş oldular. Yani dolarizasyonu yaygınlaştırdılar bir yandan da amaçları dolarizasyonu sınırlamak iken şimdi dedi ki vatandaşa: “Gel burada %15, 16 faizini alırsın kur yükselirse üstünede ben devlet olarak hazineden ya da Merkez Bankası’ndan vatandaşı ben zaten TL’de tutuyordum.”

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Yani TL’ye büyük bir güven kaybı oldu istenilenin aksine değil mi hocam?

Yalçın Karatepe:Elbette doları bozdurmadı o zaman bu hesaplara para nereden geliyor hali hazırda TL’ye olan hesaplardan geliyor. Mevcut TL’yi de biz dövize endekslemiş hale getirdik oysa istenilen dövizin çözülmesiydi. Bunun böyle olmadığını zaten ilk bir hafta sonucunda iktidar da gördü, döviz hesaplarında bir çözülme olmayacağını gördü ne yaptı? Merkez Bankası bir tebliğ yayınladı dedi ki bankalara: “Siz müşterilerinizi ikna edin, onları dövizden vazgeçirin. Eğer vazgeçirmezseniz bendeki paranızdan.” Merkez Bankası bankalardaki mevduat karşılığında zorunlu karşılık dediğimiz, para tutuyor, siz diyelim bankaya 100 $ yatırdığınızda banka bu 100 $’ın ortalama 23 $’ını götürüp Merkez Bankası’na yatırmak zorunda, düzenleme böyle ama o yatırdığınız paralar üzerinden %1.5 komisyon alırım dedi. Vatandaşınızı ikna edin, onlar TL’ye dönmezse ben bunun faturasını size keserim. Oradaki para miktarı epey yüksek, benim tahminime göre 1 Milyar $’a yakın bankacılıkta para var.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Tehdit ediyor yani hocam.

Yalçın Karatepe:Evet tarih koydu, dedi ki: “Ocağın ortasını gösterdi, o zamana kadar %10’a kadar çözülecek Döviz TL hesapları, 18 Mart’a geldiğinde %20’sinin çözülmesi lazım.” Bankacılık sisteminde bugün 230 Milyar $ varsa bunun %20’si yaklaşık 50 Milyar $’ını çözmeniz lazım, çözemesiniz bendeki hesabınız üzerinden %1.5 alacağım dedi. Bankacı ne yapabilir ki? Ahmet bey geliyor, bankada 3 bin $ parası var. “Ahmet bey siz TL’ye geçin.” Dese geçer mi Ahmet bey TL’ye zaten TL’nin başına neler geldiğini görüyor. Bu kararı baştan niye düşünmediler? Çünkü açıkladıkları enstrümanlara ilgi olmadığını gördü o zaman bankacılık sistemini zorluyor, sen buradan bunları ikna et diyor. Bankacının da yapacağı hiçbir şey yok, biraz önce söyledim, sistematik bir yaklaşıımın olmadığını durumsallık yaklaşımı olarak bakalım, olmadı şunu ekleyelim, olmadı şu maliyeti çıkaralım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yamalı bohçaya dönmüş taşıma suyla değirmen çevirmeye çalışan bir yapı sanki değil mi hocam?

Yalçın Karatepe:El yordamıyla ekonomiyi yönetmeye çalışıyorlar. Bir yerde patlak verince parmağını koyup orayı tıkamaya çalışıyor ama öteki taraftan daha büyük patlak çıkıyor bu sefer eliyle orayı durdurmaya çalışıyor. Oysa o patlamaya yol açan unsurların birikmiş basınç olduğunu bilse ekonomide ki göstergeler anlamında söylüyorum, o basıncı azaltacak tedbirler alırsınız patlayan noktaya parmak basmak zorunda kalmazsınız ama maalesef iktidarın bunu yapma sınırının da çok olası olduğunu görmüyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Kur korumalı mevduat hesabı meselesine büyük bir istekle dört elle sarıldılar, nedir bu? Bu da sonuçta Hazine’den ödenecek bir para ve burada tüm maliyet kamuoyuna çıkacak görünüyor değil mi?

Yalçın Karatepe:Evet öyle. Halihazırda TL’de olan vatandaşlar da dövize döndürmüş oldular endekslediler, onların döviz kurunda bir artış yaşamışsa onlara ödenmesi gereken tutarı da bütçe kaynaklarından ödeyecekler, TL’den dönenler için söylüyorum, dövizden dönenleri Merkez Bankası ödesin dediler ama bu konuda da çok ciddi bir tartışma var çünkü bunun vergilerle ödenmesi mümkün değil çünkü verginin kamusal yarar için harcanması gerekiyor Anayasa’nın 76. Maddesi bunu söylüyor. Burada bir kamusal yarar yok ki, Ahmet beye faizin üzerine döviz tahakkuk ediyorsun, Ahmet beye yararı var da kamusal yararı ne? Bu konular tartışma konusu olacak zaten bütçeye konulmuş bir para yok, biliyorsunuz bütçe kanunu Aralık ayında Meclis’te kabul edildi, orada olmayan bir ödeme kalemi. Sanırım bu akşam Meclis’e sundukları bir torba yasa gibi bir şey var, yarın ben onun detaylarına bakarım ama orada büyük olasılıkla bundan ödenmesine ilişkin birtakım düzenlemeleri ilgili kanun maddelerine serpiştirmişlerdir diye tahmin ediyorum ama henüz ona bakamadım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bütün bu darmadağın olmuş tablodan sonra bir çıkış varsa; bir ekonomik kurtuluş savaşı varsa bu kadar büyük bir perişan tablodan sonra ne olabilir hocam? Üretimin olmadığı bir ülkedeyiz ve çok bariz bir kısır döngü ile gelinen bir felaket noktası var peki buradan çıkışın yolu nedir? Zor da olsa bu konuda yapılması gerekenler nedir sizce?

Yalçın Karatepe:İktidar değişimi. Mevcut iktidar ile Türkiye ekonomisinin ekonomik anlamda gidebileceği yer kalmamıştır. Geldiğimiz yer zaten bunun göstergesi dolayısıyla Türkiye’de bir an önce seçimlerin olması ve vatandaşın hakemliğine gidilerek mevcut durumun değişmesi için yeni bir dönemin başlaması gerekir. Bakın seçimlerin olduğu gece sonuçlar açıklansın, bir iktidar değişiminin öncü göstergeleri sandıklardan çıktığı anda bile ben kurlarda çok ciddi gerilemenin olacağını görüyorum. Şu anda bizim temel sorunumuz sadece uygulanan politikaların yanlışlığı değil. Yönetim modelinden de kaynaklanıyor. Bakın ben hala kağıtta gazete okuyan adamlardan birisiyim, her sabah heyecanla bunu okurum ama güne artık resmi gazete okuyarak başlıyorum. Cep telefonumda uygulaması var sabah önce ona bakıyorum, biz yatarken ne kararlar almışlar da bizim hayatımızı nasıl etkileyecek diye. Şimdi ben ortadan bir vatandaş bile resmi gazete okuyarak güne başlıyorsa çünkü başımıza ne gelecekse oradaki kararlarda, yönetmeliklerde, kanunlarda orada yayınlanan düzenlemelerde ona bakıp görüyoruz. Şimdi  bu iktidar ve bu yönetim modeli ile sizlerin çok sıklıkla söylediği denge denetleme mekanizmalarının olmadığı bir kişinin her konuda sorumsuz ama sınırsız yetkiye sahip olduğu hukukun ortadan kaldırıldığı, eğitim sisteminin darmadağın olduğu, Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın okul öncesi eğitim vermesine ilişkin düzenlemeler yapılıyor maalesef olduğu bir ekonominin gideceği yer iyi bir yer değil. Bu sadece Merkez Bankası’nın para politikası, faiz oranları kararı ile dönüşecek aşamayı çoktan geçti, bizim zihniyet anlamında yönetim modeli anlamında hukuk sistemi anlamında çok önemli değişimlere gitmemiz gerekir ki Türkiye’nin öngörülebilir bir ekonomik döneme girmesi mümkün olsun. Aksi taktirde biz sadece bu iktidar ile ve bu anlayış ile sorunları ancak bir sürü öteleyebilecek işler yaparız ama her ötelememiz, daha büyük sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Biz de uygulanan model piyasa ekonomisi, piyasa ekonomisinin özü çok güçlü bir hukuk sistemine bağlı çünkü piyasa dediğimiz şey sözleşmeler hukukudur. Biz kimse ile doğrudan sözleşme algılamıyoruz ama tüketici kanunlardan kaynaklanan haklarımız var, işçi kanunundan kaynaklanan haklar var dolayısıyla hukuk sistemi sağlam değilse güvenilir değilse bir ülkede o ülkede ekonominin de iyi olmasını bekleyemezsiniz çünkü yarın hakkınızı aramaya çalıştığınızda nasıl bir adalet sistemi ile karşı karşıya kalacağınız konusunda tereddütler var ise ya da iktidar sahiplerinin hukuk sisteminde yapacakları değişiklikler ile birilerine menfaat sağlarken diğerlerine yüksek faturalar kesme ihtimali var ise ki bunun örneklerini görüyoruz. O zaman siz o ülkeden uzak durursunuz, orada yatırım yapmazsınız. AKP’nin ilk yıllarında hatırlarsanız “Biz Avrupa Birliği’ne gireceğiz, hukuk devleti olacağız, güçlülerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü olacak gibi söylemleri vardı, yurt dışına yatırım da geldi söyleyelim o dönemde tüm bunlar oldu ama zaman içinde ne oldu? Bugün Türkiye’de yabancı yatırımcı kalmadı, bugün Türkiye’ye dönüp bakan yok, yabancı yatırımcı anlamında. Daha üzücüsü Türkiye hakkında rapor yayınlamayı bıraktılar. Türkiye’de inmiş, çıkmış kendilerine bıraktılar. “ Ne haliniz varsa görün.” Diyorlar bu coğrafyada bize. Niye çünkü biraz önce anlattığımız sorunlardan dolayı. Mahkemeye gitse adalet diyelim ki ekonomik anlaşmazlığı var ortağı ile birisinin. Orada adalete erişip erişemeyeceğine, sonuç alıp alamayacağını bile bilmiyor. Hal böyle olunca Türkiye ekonomisinin bu iktidar anlayışı ile ve bu yönetim modeli ile düze çıkma ihtimalinin olmadığını düşünüyorum dolayısıyla bunun bir an önce değişmesi lazım ona da çok fazla zaman kalmadı en fazla 16 17 ay gibi bir süre var gibi görünüyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Çok teşekkür ederiz, sahada bekleneni ekonomik açıdan söylediniz, sahada da halkın artık bu iktidara bir güveni kalmamış, seçim ile bir değişim olması gerektiğini çok kişiden duyduk çünkü sistemin alt üst olduğunu, iktidarın daha doğrusu Erdoğan’ın ekonomik yaklaşımlarının son derece yanlış olduğunu çok net bir tablo ile görünüyor, umarım ki en yakın sürede bir seçim gelir, biz de zaten bir seçim haline yaklaştığımızı görüyoruz, öyle bir zemin üzerinde olduğumuzu görüyoruz çünkü ister istemez ekonomik faturalar halka bir seçim düşüncesini getiriyor. Değerli hocam görüşleriniz için çok teşekkür ederiz, çok önemli şeyler söylediniz. Gerçekten apaçık gerçekleri söylediniz ve tabi daha da kötüleşecek bir tabloyu bize gösterdiniz, tabi ki siz de iyi bir tablo temennisindesiniz ama gerçekleri söylemeye çalışıyorsunuz, realiteyi konuşmaya çalışıyorsunuz. Çok teşekkür ederiz değerli hocam programımıza katıldınız.

Yalçın Karatepe: Ben teşekkür ediyorum iyi yayınlar diliyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Çok teşekkür ederiz. Değerli izleyenler hocamızın beyanları son derece önemliydi, zaten ekonomiden bilimsel anlamda çok anlamayan insanların bile anladığı, gördüğü bir tabloyu bilimsel terimlerle açıkladı, son derece net bir tabloyu açıkladı vahim bir tabloyu açıkladı. Umarız ki bu iktidar bir an evvel gider ve bu insanları perişan eden ekonomik tablo değişir.

Mersin Emniyeti’nde işkence yaşandı İsmail ve Serhat Yolgın kuzenler çok ağır bir hak ihlaline uğradılar. Hoşgeldiniz.

İsmail Yolgın:Hoşbulduk, iyi akşamlar iyi yayınlar.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:İsmail geçmiş olsun. Kısaca başınıza gelenleri hemen anlatır mısınız?

İsmail Yolgın:Çok sağ olun, teşekkürler. 29 Aralık akşamı saat 21.00 sıralarında polis memurları geldi evimizi aramak istediler, ablama ait, bende evdeydim. Biz herhangi bir sorun yaratmadık arama izinleri olduğu için evi aradılar. Herhangi bir sıkıntı yoktu. Arama bittiği esnada amcamın oğlu Serhat Yolgın o esnada aşağıdaymış, sokakta olduğu için. Ablası vardı, yeğenim var aynı zamanda nişanlısı yukarı gelmek istedi. Yukarı gelmek isteyince aşağıdaki polis memurları arkadaşlarla aralarında sözlü münakaşa çıkıyor. Orada polis memuru arkadaşlar onu darp ediyorlar. Darp etmeye başlamışlar. Ben de yukarıdaydım arama bittiği için yukarıda bekliyorduk, imza atıp gidecekti bir polis arkadaş. Aşağıdan sesleri duydum, bağırış seslerini amcamın oğlunun direkt aşağı koştum. Aşağı koştum gittim ne oluyor diye bağırdım yüksek sesle darp ettiğini görünce bağırdım ne oluyor diye. Sonrasında onu bırakıp bana saldırdılar. Beni darp etmeye başladılar. Biraz itiş kakış sonrasında beni yere düşürdüler, aralarında adını sonradan öğrendiğim Ümit Akdeniz diye bir komiser vardı o üzerime çıktı, beni darp eden kişi oydu. Ben akciğer hastasıyım, akciğerimde rahatsızlık var. Hatta şu an halen tedavi görüyorum. Yüksek sesle bağırdığım için darp edildim, eliyle ağzımı kapattı. Öteki polisler üzerime çullanmış beni etkisiz hale getirdiler üzerime ağzımı kapattılar bende o anki can havliyle nefes alamadım boğulacaktım parmağını ısırmışım, parmağımı ısırdın dedi, sonradan hatırladım. Beni araca bindirdiler, aracın içinde de çok ağır küfürler ve ağır hakaretlere maruz kaldım. Anneme, ufak 2 yaşındaki kızıma, eşime, bacıma çok ağır kelimeler, küfürler ettiler ve beni emniyete götürdüler, emniyete götürürken darp olayı devam etti arabanın içinde, arabanın içinde 2 polis memuru tarafından darp edildim. Emniyete gittik, orada beni 4. Kata çıkardılar. Emniyetin 4. Katında orada Narkotik Şube diye bir yer var, onların kendi yerlerine götürdüler, kamerasız bir odaya aldılar beni orada. Adını söylediğim Ümit Akdeniz isimli komiser: “Mahallede erkeklik yapıyordun, gel buraya erkeklik yap.” Dedi ceketini indirmesi ile arkamdaki polislerin bana vurması bir oldu. Kulağımın arka tarafında dikişler var, arkadan sert bir cisimle jopla müdahalede bulundular, darp ettiler. Yere düştüm, karşımdaki polis yere düştüğüm zaman botu ile suratıma tekmeler atmaya başladı, ben yerdeyken. Sonrasında kendimden geçmiştim, yüzüme aldığım darbelerden dolayı baygınlık geçirdim. O esnada bayıldıktan sonra amcamın oğlunu getirmişler Serhat Yolgın’ı onu da aynı odaya getirdiler. Onun sesi ile ben uyandım, bayılmıştım onun sesi ile uyandım, kendime geldim. Kafamı çevirdiğim zaman amcamın oğlunu darp ediyorlardı, birkaç polis memuru üstüne geçmiş vuruyorlardı, tekme, tokat birinin elinde jop ile darp ediyorlardı. Kafamı çevirdiğimi görünce tekrardan bana yöneldiler, bana vurdular bayıldım yine kendimden geçtim. Şuurumu kaybettim. Gözümü açtığımda bir polis memuru üstüme su döküyordu, beni uyandırdılar, kendime getirdiler sonra tekrardan darp etmeye başladılar. “Daha yeni başladık.” Diyordu. Bu şekilde baya sürdü darp edilme olayımız. Amcamın oğlu ve ben orada yaklaşık 3-4 saat boyunca o şekilde tekrar tekrar darp edildik. Yüzümüze, vücudumuzun görünmeyen kısımlarına defalarca darbeler aldık, polis memuru arkadaşlar tarafından. Çok ağır bir şekilde darp edildik, dövüldük, olay böyle gerçekleşti. Aldılar bizi hastaneye götürdüler, hastanede herhangi bir müdahalede bulunulmadı bize kesinlikle. Ne bir ağrı kesici yapıldı, ne bir serum yapıldı sadece kulağımın arkasına jop yediğim yere oraya 3 dikiş attılar orayı kapattılar onun dışında hiçbir şey yapılmadı, yüzüm gözüm şişmişti, müdahale etmeleri gerekiyordu, en azından buz koymaları gerekiyordu. Hiçbir şey yapılmadı. Doktorlar dedi ki: “Müşahede altında kalmanız gerekiyor.” Dediler ama oradaki polisler müşahade altında bırakmamaları için PCR Korona bahanesi ile bizi başka hastaneye götürdüler, hastaneye gittik Korona testi yaptık sonra tekrar emniyete gittik. Emniyete gittik orada belli bir süre bekledikten sonra iyi olmadığımızı, rahatsız olduğumuzu söyledik, ağrıdan duramadığımızı, baş dönmesi mide bulantısı başlamıştı, ben özellikle kusacakmış gibi oluyordum oradaki polislere söyledim dayanamıyorum hastaneye götürün dedim. Kaldırıp hastaneye götürdüler saat 03.00 sıralarındaydı, hastaneye gittik tekrardan. Orada yarım saat sedyenin üzerinde bekledik, kendimizden geçtik uyuduk. Yine müdahalede bulunulmadı, hiçbir şey yapılmadı bize. Ben dayanamadım, vücudum ağrıyor en azından ağrı kesici yapın dedim bu şekilde sabaha kadar duramam dedim ağrı kesici iğne yapıldı onun dışında hiçbir şey yapılmadı. Alıp bizi bağlı olduğumuz karakola yönlendirdiler. Orada sabaha kadar nezarethanede bekledik, sonra savcı karşısına çıktık, savcı ifademizi aldıktan sonra mahkemeye sevk etti oradaki hakime hanım da bizi adli kontrol şartı ile serbest bıraktı. Olay bu şekilde gerçekleşti.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Çok geçmiş olsun. Bu darpları gerçekleştiren kişiler hakkında suç duyurusunda bulundunuz mu?

İsmail Yolgın:Savcıya verdiğimiz ifadede yazılı olarak belirtmiştik kendilerinden şikayetçiyiz diye. Suç duyurusuna da yarın bize avukat arkadaşlar ile onlarla suç duyurusunda bulunacağız kendileri ile. Yarın saat 12.00’da konuyu tekrardan basın karşısında gündeme getireceğiz hukuki destekte bulunan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği üyesi avukatlar ile birlikte yarın basın toplantısı gerçekleştireceğiz saat 12.00’da.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bize de başvurdunuz. Biz de İçişleri Bakanlığı’na konu hakkında bir soru önergesi vereceğiz, aynı zamanda Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na konu ile ilgili bir dilekçe vereceğiz. Bakanlık nezdinde ve Meclis nezdinde haklarınızı arayacağız son derece ağır bir ihlale uğramışsınız.

Değerli izleyenler büyük çelişkilerin inanılmaz olayların ülkesiyiz. Daha birkaç gün önce HDP Bahçelievler İlçe Örgütü’ne silahlı ve bıçaklı saldırıda bulunan bir kişi bugün serbest bırakıldı. Bununla birlikte Mersin’de masum Kürt vatandaşlar kıyasıya dövüldü, darp edildi ve yetkililerden tek bir açıklama yok. Böylesine inanılmaz bir ülkeyiz. Böylesine büyük çelişkilerin olduğu bir ülkedeyiz ve bu yüzden biz değerli vatandaşımızı programımıza konuk etmek istedik. Ben HDP Kocaeli Milletvekili olarak konuyu takip edeceğim. Her kesimden haksızlığa uğrayan insanın uğradığı haksızlıklar konusunda bir takip içinde olan, bir kişi olarak bu konuyu da yakından takip edeceğime söz veriyorum. Kimi zaman İstanbul’da oldu, karakolda ağır bir şekilde darp edildikten sonra hayatını kaybeden vatandaşlarımız oldu. Adli bir olay için karakola gittiğinde orada bir şekilde darp edilip hayatını kaybeden Birol Yıldırım davasını da takip ediyoruz. Yine burada da İsmail Yolgın ve kuzeni de ağır bir şekilde darp edilmiş durumda, çok ağır bir darp görmüşler. Şu anda hem yaralılar ve darp görmüş durumdalar ve gereken hukuki işlemleri yapacaklar ama şu da olabilirdi Allah korusun; hayatlarını da kaybedebilirlerdi çünkü belli ki bir kafa travması yaşamışlar, o bulantılar onun göstergesi ve şu an itibari ile hayati bir boyuta varmamış ama biz darplar sonucu hayat kaybı da olduğunu da biliyoruz ancak ülkede güvenlik işlerine bakan bakanın kendi memurlarına insanların ayaklarına kurşunla sıkın dediği ve mafya ile olan ilişkilerini yoğun bir şekilde konuşulduğu bir ülkedeyiz. Ülkenin güvenliği Sedat Peker’in açıklamalarına cevap veremeyen bir bakanlığın elinde! Böylesi bir tablodayız inanılmaz bir tablodayız ve aşırı bir şekilde güç verilmiş, polisler istedikleri muameleyi yapabiliyorlar ve kendilerinden hesap sorulmayacağını düşünüyorlar ama bu ülkeye bir gün mutlaka hukuk gelecektir. İsmail bey kuzeniniz Serhat bey yayına hazır mı?

İsmail Yolgın:Ben kendisine ulaşamadım, onun evi farklı bir yerde. Onu maruz görün.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Biz size çok teşekkür ediyoruz yayınımızı burada bitiriyoruz konuyu takip edeceğimize söz veriyoruz.

İsmail Yolgın:Çok sağ olun.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Değerli izleyenler ÖFG TV burada sona eriyor, haftaya Salı günü saat 21.00’da buluşana kadar hepinize hayırlı akşamlar hoşçakalın.

Yorumlar