21.02.2024

Şimdi, sekizinci yargı paketi konusunda toplumda çok büyük bir beklenti vardı. Cezaevlerini takip ediyorum ve hem mahpuslar hem mahpus yakınları büyük bir beklentiyle adalet bekliyor fakat Adalet Komisyonunda maalesef gelen yeni pakette beklenen adalet adımları yok. En önemlisi hasta mahpuslar. Yani mahpuslar ölünce mi aklımız başımıza gelecek? Bakın, eski bir paşa, Vural Avar yaşlılıktan, hastalıktan öldü. O zaman

Bakanlık herhangi bir nitelikli değişim yapmadan, sadece bir yasal değişiklik yapmadan bir genelgeyle işi geçiştirmeye çalıştı. Bi z cezaevlerinde hasta mahpusların çok zor durumda olduğunu biliyoruz. Her yıl onlarca insan gecikmiş tanı ve tedavi gecikmesi nedeniyle hayatını kaybediyor ve hasta mahpuslar çile çekiyor. Şimdi, bu sekizinci yargı paketinin en önemli konusu, aslında hasta mahpuslar olmalıydı, her şeyin önünde çünkü hasta olmayanlar hayatını yaşıyor ama hasta ve ölüme doğru gidenler için vakit kısa. Bu insanlar öldükten sonra bu yasaların çıkmasının bir anlamı yok arkadaşlar, kim olursa olsun. Hapisteki insanlar, adil veya adil olmayan yargılamalarla bir şekilde hükmü kesinleşerek cezaevlerinde yatar, ayrı bir konu fakat özgürlüğünün kısıtlanmasından sonra insan hakları ihlaline uğramak zorunda değildir. Birçok hasta mahpus maalesef bu ihlallere uğradığı için dezavantajlı du rumdadır ve çok ağır hak ihlalleri yaşamaktadır. Mesela, kelepçeli muayeneler devam ediyor. Bununla ilgili bir şey getirilmesi gerekiyordu, yok hatta çift kelepçeyle muayeneye giden insanlar var. Düşünün, hastasınız, ateşiniz var, çift kelepçeyle hastaneye gidiyorsunuz. Aklınız alıyor mu arkadaşlar? “Aklınız alıyor mu, vicdanınız kabul ediyor mu?” diye size sorarım. Çift kelepçe, düşünün, tek kelepçe de değil. Yani 10 jandarmanın eşliğinde gidiyor ve tek değil sanki yani Bastille Zindanlarından bir görüntü. Türkiye’ye yakışıyor mu arkadaşlar bu? Olacak bir iş değil. Biz, bunu defalarca söylüyoruz. Bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak ben hiçbir zaman için bir mahpusu eli kelepçeli muayene etmedim ama hâlen böyle muayeneler çok var. İnsan onuruna aykırıdır arkadaşlar. Bunu cezaevlerinde de söylüyoruz, müdürlere, savcılara, hekimlere söylüyoruz, utanç verici bir durumdur. Kelepçeli muayene mi olur? Hipokrat yeminine aykırıdır, her şeye aykırıdır, insanlığa aykırıdır ama bu dayatılıyor, mahpus bunun üzerine muayene olmuyor ve ardından muayene olmadan

poliklinikten çıkıyor. Bir de bu sırada bunu protesto ettiği için, belki bir iki de slogan atıyor, bir ton da jandarma dayağı yiyor. Yani hastaneye gidip tedavi olacaksınız, dayak yiyip geri dönüyorsunuz. Bun la ilgili biz defalarca söylüyoruz, sekizinci yargı paketinde tek bir şey yok yani bakın, bu çok ağır hak ihlalidir, az bir şey değil. 

Yine, nakillerde, ring araçları… Yani buna bir… Ben Bakanlığa da söyledim, bize söyledikleri şu: “Evet, haklısın Vekilim ama deprem oldu, nakil araçlarını yenileyemedik.” Ya, şimdi, o ring araçlarına hiç bindiniz mi arkadaşlarım? Mahpus oldunuz mu? Aranızda belki binen vardır. Sekiz dokuz saat bir ilden bir ile nakledileceksiniz ve elleriniz kelepçeli, böyle ufacık bir hücrenin içinde dimdik oturmak zorundasınız ve sekiz dokuz saat ne bir şey yiyebiliyorsunuz, ne tuvalete gidebiliyorsunuz, ihtiyaçlarınızı karşılayamıyorsunuz, işkenceyle bir yerden bir yere gidiyorsunuz. Ya, kaç insan bunu bize iletiyor. Sekizinci yargı paketi buna bir çözüm getiriyor mu? Hayır. O zaman neye yarıyor? Ben size sorarım. Böyle bir sürü insanlık dışı muameleler var. Ya, 21’inci yüzyıldayız, Ortaçağ Fransız Bastille Hapishanelerinde değiliz arkadaşlar. Ben cezaevlerini yoğun bir şekilde takip ediyorum, hepsi bire bir bildiğim vakalar, binlerce vakayı bire bir takip ediyorum; Adalet Bakanlığına da binlerce soru önergesi veriyorum, Bakanlık bunu çok iyi bilir. Ama hepsi de doğru ve hiçbirinde de adım atılmıyor, cevap verilmek istenmiyor, adım atılmak istenmiyor. Cezaevlerini arıyoruz, müdürler ihlalleri çözmek yerine telefonlarımızdan kaçıyor. Mesela, şu anda kaç gündür bakın, bir milletvekili olarak Erzurum Dumlu Hapishanesini son günlerde belki 5-6 kez aradım. Sürekli yalan atılıyor. Yani işte “Efendim, toplantıdayız.” Ya, Allah aşkına günlerce, yirmi dört saat boyunca demek müdür ve savcılarımız toplantıda. Neden arıyorum? Kendim için aramıyorum, bir mahpus var, açlık grevinde, yüz ellinci günlerde ölmek üzere, bir deri bir kemik kalmış; annesi beni arıyor, iki gözü iki çeşme. E, aramayayım mı cezaevini arkadaşlar? Erzurum Dumlu Cezaevi ne yapıyor biliyor musunuz? Telefonlarımdan kaçıyor. Açlık grevindeki mahpusun hâlini soracakmışım, bundan korkuyorlar. Eski Bakan Bekir Bozdağ “Vekilin telefonuna çıkmayan müdürü görevden alırım.” diyordu. Yeni Bakanın demek böyle bir âdeti yok, eskiden de zaten görmemiştik. Ya, adam ölmek üzere, Nurettin Kaya’ya bakın, bir araştırın, Erzurum Dumlu Cezaevinde. Neden bu kişi ölmek üzere biliyor musunuz?

Haksız yere “S ve Y”  türü bir cezaevinde olması nedeniyle. Yani aldığı mahkûmiyete uygun bir hücrede değil, bir yerde değil, bunun için bu kişi açlık grevinde ve ölmek üzere, bir çözüm bulunmuyor. Şimdi, bu Komisyonun, bu yasa teklifinin en önemli konusunun bu olması ger ekmez mi? Bir insan ölüyor arkadaşlar, annesi beni iki gözü iki çeşme arıyor, cezaevi müdürü direniyor, telefonları açmıyor. Bu kadar acil bir durum için ne diyorsunuz? Yani gerçekten merak ediyorum. Yarın öbür gün Nurettin Kaya’nın ölüm haberini mi alalım? Biz bunu söylediğimiz zaman mahkûmun suç gurubuna göre değerlendirmeler duyuyoruz. Vay efendim FETÖ’cüymüş, vay efendim PKK’lıymış, vay efendim DHKP -C’liymiş, vay efendim Adnan Oktar Grubundanmış. Ya, bana ne! Suç grubu ne olursa olsun biz insan hakları savunucusuyuz ve özgürlüğü kısıtlanan insanların hak ihlaline uğramamasını isteriz; olay budur, çok nettir. 

Bakın, neden bir haksızlık var? Sincan Cezaevine gidin, 1 ve 2 no.lu yüksek güvenlikli cezaevine gidin, aranızdan gideri var mı arkadaşlar? Ben gittim. Bakın, orada da açlık grevi yapan 2 mahpus var, birisi Nedim Öztürk, öbürü Hüseyin Karaoğlu. Şimdi, bu insanlar yüz-yüz elli gün açlık grevi yaptılar; açlık grevlerindeyken de gördüm bu insanları, bir deri bir kemik kalmışlardı. Neden yapıyorlardı? Ya, diyorlardı ki: “Siz  çıkardığınız yasayı uygulamıyorsunuz. Yasa çıkarmışsınız, o yasaya göre benim bu yüksek güvenlikli cezaevinde, şu koğuşta olmamam gerekiyor. Yasayı uygulamıyorsunuz sayın vekil. Sayın müdüre, savcıya söyleyin.” Savcıyı arıyoruz, savcı telefondan kaçıyor. Günler geçti, geçti, en sonunda ne oldu biliyor musunuz? Mahpuslar “Biz bir tek şartla, açlık grevini bırakırız.” diyorlardı ve bu açlık grevini sonunda bıraktılar çünkü haklarına ulaştılar. Mahpusa zulüm bitti, mahpusa hakkı verildi. Hakikaten orada olmaması gerekiyordu, yüksek güvenlikli cezaevinde olmaması gerekiyordu. Birçok kişi bunun için açlık grevi yapmıyor, bu kişiler yapmış ve ölümün eşiğine gelmiş, artık ölüm döşeğindeyken sevkini yaptılar, bir T tipi cezaevine,  F tipi cezaevine falan bıraktılar; bu kadar basitmiş. Sayın Başkan, bakın, gerçekten bunu konuşmamız lazım. Yasa teklifini konuşuyoruz, bu tür haksız, hukuksuz muameleleri nasıl bu kadar rahat yapabiliyor Bakanlık savcılar, müdürler? İnsanlar illa ölse miydi? Ölümün kenarına gelmiş, ölüm döşeğine düşmiş, bir deri bir kemik kalmış; sevki çıkıyor Bakanlık diyor ki: “Pardon, yanlış yapmışız, tamam.” Arkadaşlar, iyi misiniz? Hiçbir vebal hissetmiyor musunuz? Vicdanınız sızlamıyor mu? Yani hukuk denen bir şey aklınıza gelmiyor mu? Bakın, ben bire bir takip ettiğim için size net örnekler veriyorum. Birisi gitti Kandıra cezaevine, öbürü gitti Sincan’da T tipi cezaevine. Yerlerini bile biliyorum çünkü olayı takip ediyorum ama bunlar olur mu arkadaşlar, ölseler miydi bu insanlar? Beni hiç ilgilendirmez o insanların suç grubu, hangi suçtan olursa olsun, bir hukuk devletindeyiz, bir insan suç işlemişse cezalandırılsın ama cezasının üstüne bir de cezaevinde zalimce insan hakkı ihlali yapamazsın yani olacak bir iş değildir bu. 

Yine, bakın, denetimli serbestlikler verilmiyor. Denetimli serbestliğin hepsi verilmiyor, üstüne koşullu tahliyeler de verilmiyor, aylarca verilmiyor. Yani düşünün, otuz yıl ceza yemiş, otuz ikinci yılında -dün oğlu geldi yanıma- otuz yıl yatmış yetmemiş, cezaevi müdürlüğü ve savcılığı inat ediyor, diyor ki: “Daha yatacaksın.” Denetimli serbestliği alamamış, koşullu tahliyeyi alamamış yani adam çıldıracak. Kimisi kanser olmuş, cezası bitmiş, denetimli serbestliği vermemişler; adam kanser, doğru dürüst tedavisini olamıyor. Cezaevinde dezavantajlı hastadır, biz hekimler mahpuslara öyle deriz. Cezaevindeki mahpuslara “Dezavantajlı hastadır.” deriz, onlara avantaj tanınması gerekir fakat dezavantajlı. Hasta, kanser hastası, süresi bitmiş, denetimli serbestliği verilmiyor -bakın, yüzlerce size hasta sayabilirim- şartlı tahliyesi verilmiyor. Neden? İşte, efendim, gerekçeler şunlar: “Dışarıda toplum düzenine uyacağına kanaat

getirilememiştir.” Ya, nerede mi?

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Belki adliyelere gidip saldırı yaparlar diye verilmeyebilir.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Nereden bileceksiniz?

Ya, siz zanla mı hareket edeceksiniz?

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Çağlayan Adliyesinde…

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Siz kalp mi okuyorsunuz efendim?

ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) –  Niyet okuma bu, niyet okuma.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Sayın Arslan üye hâkim gibi şimdi Sayın

Vekilim, siz bence devam etmeyin. Üye hâkim tahammül edemiyor ama

Başkan…

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Çağlayan Adliyesinde…

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) –Bakın, ben söyledim de kim olursa olsun, cezaevindeki insanın daha sonra ne yapacağını kimse bilemez, kalbini kimse okuyamaz. Yarın öbür gün sizin ne yapacağınızı kimse bilebilir mi? Belki siz de gidip canlı bomba olacaksınız Sayın Vekil, nereden bileceğiz? 

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Sen olmak istiyorsan ol da benim öyle bir niyetim yok yani. 

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Yani belki de siz

olacaksınız, ne bileyim. Ya, Allah aşkına, bakın, böyle faraziyelerle… 

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Sen olmak istiyorsan ol.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ben size bir insan

hakları hukuku anlatıyorum. Bakın, siz hukukçu musunuz, bilmiyorum fakat bu kadar basit bir şeyi nasıl bilmezsiniz? Özgürlüğü kısıtlanan bir insanın yeridir cezaevi, tamam; adil veya adil olmayan bir şekilde yargılanmıştır fakat o insanın artı bir şekilde cezaevinde hak ihlaline uğrama mecburiyeti yoktur. Bakın, ben İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda çalıştım; boşuna mı Mecliste bu Komisyon var? Cezaevlerinde bir hak ihlali var mı yok mu diye bakarız, yargısal kararlara bakmayız Sayın Vekil. Biz gideriz, “Tamam kardeşim, şu cezayı almışsın.” “Ben haksız yere yargılandım.” der mahpus bize, biz de deriz: “Kardeşim, yargı işine biz bakmıyoruz, bu cezaevinde bir ihlale uğruyor musun uğramıyor musun?” Kim olursa olsun, İnsan Hakları Komisyonu da böyle bakmaya çalışır, çeşitli raporlar çıkarır. Şimdi, biz bunu yaparız; yarın öbür gün çıkmış, bir suç işlemiş, bir saldırı yapmış, o beni ilgilendirmez, o ayrı bir konudur, onun için de ayrıca yargılarsınız, onun için de ayrıca yargısal süreçlerde sorgularsınız, o ayrı bir konudur ama bir hukukçunun bana böyle bir itirazda bulunması utanç vericidir çünkü olacak bir iş değil. Siz avukatlık yapmışsınız. 

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Vallahi, siz Çağlayana saldıranları savunmaktan utanın, benim utanacağım hiçbir şey yok, tamam mı? 

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bakın, ben hiçbir saldırıyı savunmuyorum, ben bir saldırıyı savunmuyorum Sayın Vekil, meseleyi tekrar anlamıyorsunuz. Bakın, o insanlar bana hapisken başvurdu, Pınar Birkoç da diğeri de başvurdu ve ben onların uğradığı ihlali bir milletvekili olarak soru önergesiyle gündeme getirdim. Size başvursa siz gündeme getirmez misiniz? Herhâlde getirmeyeceksiniz. 

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Getirmem. 

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – “Sen kimsin? Senin bir kimliğine bakayım hele.” diyeceksin, değil mi? Öyle diyeceksiniz, sizin anlayışınız böyle.

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Bana başvurmazlar zaten. 

ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) – Sizin yapmayacağınızı bildikleri için zaten başvurmazlar, onu biz biliyoruz. 

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Biz ayrımsız insan hakları savunucusuyuz. Bakın, ben yıllarca MAZLUMDER Başkanlığı da yaptım, diğer alanlarda da insan hakları savunuculuğu yaptım. Bir gün bile bana hak ihlali için başvuran bir kişiye “Kardeşim, sen necisin, hangi gruptansın?” diye sormadım. Bizim ahlakımız bu Sayın Vekil; ben siyasette de bu ahlakla yürüyorum. Bana başvuruyor insanlar, “Senin suç grubun nedir?” diye sormuyorum; cezaevinde bir ihlale uğruyor musun uğramıyor musun, mesele budur. Her gruptan mahpusu da ziyaret ediyorum, evet, her gruptan mahpusu da ziyaret ediyorum, soruyorum hâlini, uğradığı ihlali soruyorum. İnsan hakları savunuculuğu budur, ayrımsızdır; bunu da bilin. 

Şimdi, bakın, burada büyük veballer var, şartlı tahliye verilmediği için hastalıktan dolayı ölen insanlar var; bunu unutmayın, bu vebali kaldıramazsınız. Yani 5275 sayılı Yasa’ya hasta mahpuslar için yeni maddeler getirilmesi bekleniyordu, binlerce insan bunu bekliyordu. Ba kın, mesela, Isparta Yalvaç Cezaevinde Adem Cirit var. Ya, tuvalete sandalye koymuşlar, 87 yaşındaki adam oturamadığı için sandalyenin altını delmişler, sandalyeye oturup kakasını yapıyor; alzaymırlı, yaşlı, perişan bir hasta. Şimdi, ben bu hastanın suç grubunu mu sorayım? Veyahut da Mehmet Bayram, bizim eski Sakarya İl Başkanımız; yüzde 97 engelli, haftada 3 kez diyalize giriyor, perişan bir hasta, sürekli yoğun bakımlara kaldırılıyor. Şimdi, siz, Sayın Vekil, gidip bu kişinin şeyini mi soracaksınız,

“Hangi         suç          grubundansın?          Ona       göre       ben       sana          davranayım.”           mı

diyeceksiniz? 

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Yani şimdi, Komisyonun gereğini…

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ya, bakın, bu, insanlığa sığmaz; bu, insanlığa sığmaz. Ben kimsenin suç grubunu da sormam, o yüzden vicdanım çok rahat; adil muamele yapıyorum, bundan dolayı da içim rahat. Şimdi, çok ağır ihlaller şu anda devam ediyor. Bakın, çok ağır hastalar var, tedavileri aksıyor ve bütün bunlar devam ediyor, bir çözüm getirilmiyor. 5275 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesine yeni maddeler eklenmesi gerekiyor, bu sorunları çözmemiz lazım. Yani bakın, illa insanlar öldüğü zaman mı… 

Vural Avar Paşa yaşlılıktan, alzaymırdan öldü adam ya, öldü adam yani. O zaman aman aman paçalar tutuştu, Bakanlık “Genelge çıkaralım.” dedi. Böyle şey mi olur arkadaşlar? Yazık, günah değil mi? Öte dünyada

Vural Avar    yakanıza        yapışmayacak          mı?     “Ya,    niye    beni    zamanında çıkarmadığınız, ölümden kurtarmadınız?” demeyecek mi? Ben insanların ideolojisini mi soruyorum Sayın Vekil? Her gruptan insanla da ilgileniyorum ama insanlar kendi kafasına göre davranıyor. 

Şimdi, bakın, AYM kararlarının dinlenmediği bir yerde, bir Mecliste biz yeni bir yargı paketiyle uğraşıyoruz. AYM’nin iptal ettiği onlarca yasayla ilgili Meclis adım atmıyor arkadaşlar. Şimdi, sekizinci yargı paketi aslında bunları sorgulamalı; Adalet Bakanlığı, Meclisimiz, bu yasa teklifini getiren vekiller bunu sorgulamalıydı. Ya, nasıl olabilir arkadaşlar? Şimdi, bakın, Anayasa Mahkemesi ihlal vermiş, sizin bununla ilgili Mecliste bir yasa çıkarmanız lazım çünkü diyor ki: “Bu ihlalle ilgili bir yasa çıkarın ki bu, netliğe ulaşsın.” Bak, kendimden örnek vereyim: Ben cezaevine girmiştim biliyorsunuz, büyük bir haksızlıkla, iktidarın kumpaslarıyla girmiştim, sonra çıktım. Anayasa Mahkemesi dedi ki: “A’dan z’ye ihlale uğramıştır Gergerlioğlu, ifade özgürlüğü ve siyaset yapma hakkı gasbedilmiştir.” Neden girmiştim içeri? “Kürt ve Türk gençlerinin ölüleri değil dirileri yan yana, kardeşçe, eşitçe, omuz omuza dursun.” dedim, iki buçuk yıl terör örgütü propagandasından ceza yedim. Ya, işte bunlardan bakın… Bundan dolayı işimden de ihraç edildim, sonra vekilliğimden de ihraç edilip zindana girdim, ardından da Anayasa Mahkemesi dedi ki: “Bak, bir daha böyle bir şey olmasın.” Can Atalay örneği geldi ya, bakın, o zaman dedi, iki buçuk yıl önce Anayasa Mahkemesi dedi ki: “Anayasa madde 14’teki belirsizliği düzeltin, bir daha Türkiye bununla uğraşmasın.”

Bunu yaptı mı Meclis? Hayır, yapmadı. Ben Sayın Mustafa Şentop’a da Sayın Numan Kurtulmuş’a da defalarca hatırlattım. “Bakın, her şeyi bırakın, bu ülkenin Anayasası’nın genetiğiyle ilgili bir durum var ortada. Lütfen, bu konuda adım atın ve düzeltin, muğlak bırakıyorsunuz, Türkiye büyük bir karışıklığa sürükleniyor.” dedim ve işte, Can Atalay olayı yaşandı. Ya, yazık, günah değil mi? Bu belirsizliğin, bizi mahcup eden durumun yaşanması yazık, günah değil mi? Bir ülkenin yüksek mahkemeleri birbiriyle itişip kakışıyor, Anayasa Mahkemesi-Yargıtay birbiriyle itişip kakışıyor; ne kadar utanç verici bir durum ya! Adalet Komisyonunun bunları konuşması gerekmiyor mu? Olur mu böyle bir şey arkadaşlar? Kim hakem olacak, kim çözecek bu işi ya? Koca koca mahkemeler birbirlerine laf giydiriyor, suç duyuruları yapıyor; olmayacak işler ama bunları konuşmuyoruz şu anda.

Şimdi, bakın, en azından şu açlık grevleri durdurulsun. Bir iktidar vekili arasın, bakın, benim telefonumdan kaçıyorlar. Sayın Vekil, siz arayın, Nurettin Kaya için Erzurum Dumlu Cezaevini bir arayın “Ne oluyor ya? Gergerlioğlu bir şey dedi, bu insan…”

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Biz kimseye bir talimat vermiyoruz. 

ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) – O sizin işiniz. O sizin işiniz zaten.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sizin işiniz zaten yargıya talimat vermek Sayın Vekil. Ben size “Talimat verin.” değil, ben diyor um ki: Bakın, bir insanın anası iki gözü iki çeşme ağlıyor, onun hatırı için arayın, sorun “Ne oldu bu insan, bu insanın hâli nedir?” diye. Zor mu Sayın Vekil? İnsanlık ölmedi ya, bir sorun ya! Bak, bizim telefonlarımızdan kaçıyorlar, belki sizin telefonunuza çıkar, bir deneyin. 

ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) – İnsanlar artık avukat tutmuyor,

AKP’li vekillerin yanına gidiyor çıkarmak için cezaevinden. 

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Şimdi, bakın, örgüt üyesi olmamakla birlikte işte örgüt üyeliği yapıştırılan bir madde. Ya, Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmiş. Bu kadar istismar edilebilecek bir maddeyi nasıl getirirsiniz arkadaşlar? Sayın Vekil Fahrettin Bey de bilir, insan hakları savunuculuğu kolay bir şey değildir. Bakın, yarın öbür gün bir iktidar gider başka bir iktidar gelir, başörtüsü sorunu yaşarsınız. Sayın Vekil insan hakları derneklerinde çalışmıştır, bilirim; başörtüsüne karşı mücadele etmiştir, bilirim. Ben MAZLUMDER Genel Başkanıydım, kendisi de Uşak Şube Başkanıydı. O dönemler biz birlikte aynı şeyleri söylüyorduk ama şimdi herhâlde bazı konularda farklı düşünüyoruz fakat kendisi de bilir, başörtüsüne karşı ağır yasakların olduğu bir zamanlar, o zamanlar bize de “terörist” deniliyordu, terör örgütüne üye olmamakla birlikte yine de işte terörist. Ya, iktidardan düşersiniz Sayın Vekil, yarın öbür gün size de bu madde uygulanır, terörist olursunuz. Ya, bakın, gün olur devran döner, siz terörist olursunuz. Böyle hukuk dışı, insan haklarına aykırı maddeleri getirmeyin lütfen. “Yani şu anda muhalifin canına okuyayım, oh, böyle güzelce bir canına okuyayım. Adam ağzını açtığı zaman işte bir şeyler bulayım, ‘terör örgütüne üye olmamakla birlikte’ falan diyeyim.” Ama bakın, bumerangdır, döner vurur sizi. Siz bunu gördünüz, yaşadınız, herkesin başına gelir, bu ülkede hukuk güvencesi olması lazım. Avukatsınız yani bir hukuk güvencesi kalmamışsa bir yerde her şey bitmiştir, her şey bitmiştir. Bakın, biz şunu özellikle söylüyoruz: Şu anda Y ve S tipi cezaevleri çok büyük bir sıkıntı arz ediyor. Ben gittim, bu ce zaevlerini gördüm Sayın Başkan, heyetlerle de gidiyoruz, o cezaevlerinin durumunu görüyoruz. Bakın, bir insanın özgürlüğünü kısıtlayabilirsiniz fakat bu kadar insan haklarına aykırı bir yere konulamaz. Gidip gördünüz mü bilmiyorum ben size anlatayım. Bakın, 3 katlı bir yer, 5-6 metrekarelik hücreler yani ne bileyim, bir elma aldınız, o elmayı tuvaletin çeşmesinde yıkayabilirsiniz, normal bir lavabosu bile yok; dışarıya çamaşır asamıyorsunuz, camın önüne, pencerenin önüne çamaşır astığınız zaman güneş göremi yorsunuz. Böylesi bir yer, 3 katlı, 3’üncü katında biraz güneş görüyor, 2’nci katında az bir şey güneş görüyor, zemin katta neredeyse hiç güneş görmüyor. Şimdi, bir kuyunun dibine atmışsınız insanları, önünde bir alan var, havalandırma alanı gibi, o havalandırmaya da çıkamıyor yani başka bir yerden dolanacak, oradan havalandırmaya çıkacak, kuyu gibi bir hapishane. Şimdi, tamam, insanları koyarsanız bir hapishaneye ama ya, bu kadar ağır insan hakları ihlaline yol açan bir yere konulur mu? Şimdi, adam çamaşırını havalandırmaya asamıyor, camının önüne asıyor bu sefer güneş göremiyor; 5-6 metrekarelik bir yerde yaşayamıyor, intihar noktasına gelmiş açlık grevine giriyor yani olacak bir şey değil. Yarın öbür gün hepinize yapılır bu. Bu kişiler ağırlaştırılmış müebbet mahpus da olmuyor, sıradan bir mahpus. İşte “Yerimiz yok efendim, seni buraya koyduk.” deniliyor, kimisinin cezası da oynanmamış. Bakın, öyle veya böyle bir cezası da onanmamış, bu kadar kötü, kuyuların dibindeki bir hücreye konuluyor. Benim için hiç fark etmez, hangi suç grubundan olursa olsun bir insan… Bakın, biz şimdi büyük bir odadayız, düşünün 24 saatinizi 6 metrekarelik bir yerde geçiriyorsunuz, aylarımızı, yıllarınızı geçiriyorsunuz bu insana ve haklarına çok aykırı bir yerdir. Y ve S cezaevler i yüzünden bu ülkede her türlü haksızlık, huzursuzluk yaşanır. Bakın, o insanlar bu cezaevlerinde yaşıyor, geriliyor, çıldırıyor ve her türlü fiili işleyebiliyor. Doğru mu? Yanlış. Ama insanlara bu denli hak ihlali yapıcı fiilleri reva gören cezaevleri olmamalı, bu cezaevleri iptal edilmeli. Sekizinci yargı paketinde bu var mı? Hayır, yok. Yine, bakın, Terörle Mücadele Kanunu’nda aslında değişiklik olması lazım. Legal fiillerin illegal kabul edildiği bir yasal sistem değil, TMK’de değişiklik olması lazım. H ani, düşünün, insanlar en basit hareketlerinden, legal hareketlerinden dolayı terörist olarak nitelendi. Efendim, Bank Asya’da paran var, bir derneğe üye oldun, çocuğunu bir okula gönderdin, bir gazete aldın hop terörist oldun. Terörle Mücadele Kanunu bunları getiriyor işte, vekili bile cezaevine atıyor, vekili cezaevinden çıkartmıyor, çok rahat bir şekilde her türlü hak ihlali yapıyor, en basit legal fiilini teröristlik olarak görüyor. 

Bakın, Dorşin Gök Kayseri Kadın Cezaevinde kendisini gidip ziyaret ettim. Süleyman Soylu, Vekilimiz Hüseyin Kaçmaz’ı iki yıl önce itham etmişti “Senin kardeşin de terörist.” demişti. Ben gittim bu Dorşin Gök mahpusu ziyaret ettim, Şırnaklı bir genç kız. Hiçbir somut delil yok ama iki yıldır cezaevinde mahpus durumunda. Şimdi, bu mahpusla ilgili o kadar açık bir şekilde adil olmayan bir yargılama var ki hiçbir somut delil olmamasına rağmen zamanında Süleyman Soylu bu konuyu gündeme getirdiği için o ve arkadaşı iki yıldır cezaevinde. Yani dosyayı bir inceleyin, hukukçu arkadaşlar bir göndereyim saçınızı başınızı yolarsınız. Şimdi, arkadaşlar, bunu eleştirmek suç mu, günah mı? Adil olmayan yargılamaları hepiniz eleştirmediniz mi, avukat değil misiniz siz? Hâkimlere karşı kök söktürdünüz değil mi? Hâkim Bey, böyle şey mi olur, böyle adil değil bu yargılama dediniz? Veyahutta bakıyorsunuz Kürt meselesinde çok basit bir şey söylemiş “insan hakları” demiş, “Kürt sorunu” demiş, “barış” demiş, “kardeşlik” demiş. Ya, hani başka çok uzak bir yere gitmenize de gerek yok, benim dediğim ya. Ne dedik? Kürt ve Türk gençlerinin ölüleri olacağına dirileri yan yana, kardeşçe, eşitçe, omuz omuza dursun, devlet adım atarsa barış bir ayda gelir. Bakın, bu lafları demişim, hop iki buçuk yıl terör örgütü propagandası, vay seni PKK’cı. Ya, ayıptır, yazıktır, günahtır TMK bu kadar ağır bir şekilde Anayasa ihlali yapmamalıdır arkadaşlar, bunları düzeltmemiz gerekir. 

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL – Sayın Gergerlioğlu, toparlayabilirsek memnun olurum. 

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bitiriyorum efendim.

Sayın Başkan, sayın vekiller, AK PARTİ’li vekiller, MHP’li vekiller; yarın öbür gün siz de iktidardan düşebilirsiniz, bakın size de terörist diyebilirler, size de terörist diyebilirler. 

ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) – Daha kaç kez tehdit edeceksiniz bizi?

Konuşmanız boyunca defalarca tehdit ettiniz bizi.

                    ÖMER         FARUK          GERGERLİOĞLU           (Kocaeli)         –        Kimseyi            tehdit

etmiyorum. Sayın Vekil, şunu söyleyeyim.

İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Siz iktidarınızın kalıcı olduğunu mu zannediyorsunuz?            İlanihaye       mi        ki         düşmenin      tehdit olduğunu

algılıyorsunuz?

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Vekilim, bir saniye.

Sayın Vekilim, bakın, yarın öbür gün siz iktidardan düşüp bir haksızlığa uğrarsanız yine Ömer Faruk Gergerlioğlu sizin yanınızda olur, buna inan. Çünkü benim hayatım böyle geçti, buna inanın, kimseyi tehdit etmem ben. Hayatım boyunca, bana yerine göre küfreden, hakaret eden insanların da gittim hakkını, hukukunu aradım biliyor musunuz? Yani 28

Şubata karşı yıllarca mücadele ettim, şimdi Çetin Doğanların, Vural Avarların hakkı için yıllardır konuşuyorum haberiniz var mı? Hiç kimseye kin, nefret, intikamla hareket etmedim. Beni cezaevlerine de attınız, siz yarın öbür gün mağduriyete de uğrarsanız ben yine yanınızdayım. Bakın, insan hakları savunuculuğunu ilk önce öğrenmek gerekiyor. Yani siz bu anlayışla yaşarsanız dersiniz ki: Ya, ben iktidardan düşmeyeyim, iktidardan düşersem şu anda yaptığım zulümlerin aynısını bana yaparlar. Şimdi, bu çok tehlikeli bir durum. Siz zulmetmeyin, zulme de uğramayın, zulme uğradığınız zaman ben sizin yanınızda olurum. Bütün bunlara dikkat etmek lazım. En son, bakın…

Sayın Başkan, son bir dakikam.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL – Buyurun Sayın Gergerlioğlu.

                    ÖMER       FARUK         GERGERLİOĞLU          (Kocaeli)        –      Genel       af          çıkmalı

arkadaşlar, milyonlarca insan bunu bekliyor, adli ve siyasi mahpuslar, mükerrir yasasını bekleyen insanlar, milyonlarca insan bu sekizinci yargı paketinden bunu sordu. Bir genel af bekleniyor, cezaevleri çığırından çıkmış, 60-70 bin fazlalık var, gidiyoruz yerlerde yatıyor insanlar, 10 kişilik yerde 20 kişi yatıyor, 10 kişi yerde tuvaletin önünde yatıyor bire bir hepsini takip ediyorum. Genel af ilan edilmeli arkadaşlar. Mükerrirlere bir hak tanınmalı ve ayırım yapılmaksızın bir adım atılmalı, hasta mahpusların durumu gündem olmalı. Yani, bakın, siyaseti bir tarafa bırakın ya. Hasta olmuyor musunuz siz ya? Hasta adam ya, bir deri bir kemik kalmış.

Geçtiğimiz gün, bakın, 30 kilo, Bedri Ot ismini de söyleyeyim. 

Bakın, son, çok önemli bu. 

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL – Buyurun.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – 5275 sayılı Yasa’nın 16’ncı maddesinin (ı) bendi değişmeli ama burada, bu yasa teklifinde bu yok. Bu ne biliyor musunuz? “Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olanlar en ağır hastalığa düçar olsa da bir deri, bir kemik kalsa da hastalık nedeniyle tahliye edilemez.” diyor bu madde, bu bend. Ya, bu insan haklarına uyar mı arkadaşlar? Siz de hepimiz insanız, aramızda kanser olan da vardır, tedavi sürecindedir. Bakın, ne oldu biliyor musunuz? Ağırlaştırılmış müebbet mahpus, adli bir mahpus bu kişi. Hemen huylanıyorsunuz, efendim “Senin gündeme getirdiğin şu siyasi mahpustur.” diyorsunuz hayır, adli bir mahpus bu kişi. Bir kişi çocuğunu öldürdüğü için gidip onun babasını öldürmüş, suçu ayrı bir konu. Bu kişi kanser oluyor ve cezaevinde 16 (ı)’dan dolayı tahliye edilmedi, bütün Adli Tıp “Tahliye edilmesi gerekir.” dedi. Adam 30 kiloya düştü, 30 kilo ya, adam battaniyede taşındı hapishane revirine götürüldü orada, revirde bir eli kelepçeli olarak hayatını kaybetti. Şimdi, bu yasada bu 16 (ı) maddesiyle ilgili bir şey var mı? Yok.

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Sayın Gergerlioğlu, yasada olmayanları sayarsan zaten bitmez ki ya. Pakette olanları…

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ama işte olması gerekir diyoruz efendim, olması gerekenleri söylüyoruz.

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Olmayan her şeyi söylerseniz…

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ama Sayın Vekil, şu olay…

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Tam kırk dakikadır sizi dinliyoruz, tam kırk dakikadır.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Tamam bitiriyorum zaten son dakikam.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL – Toparlayalım Sayın Gergerlioğlu,

lütfen.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Vekil, ben en azından öneri olarak sunuyorum, yarın öbür gün sizin de başınıza gelir, öyle veya böyle bir ağırlaştırılmış müebbet cezası alırsınız, kanser olursunuz, adl i tıp size derki: İnfaz erteleme alması gerekir ama yine de infaz erteleme alamazsınız, 30 kiloya düşersiniz yine de orada, hapishanede hayatınızı kaybedersiniz. Bunlar insanlığa aykırı şeyler yani bakın, ben, o kişi masumdur demiyorum fakat işte zaten yargı bunun için var, Adalet Komisyonu bunun için var, hukuk bunun için var yani bir insana bu yapılmamalı. Mesela, böyle bir önerim olsun ya buyurun, değerlendirin, maddelere katın. Bakın, geç değil; bir daha, bir başka insan daha ölmesin diyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

                     BAŞKAN         CÜNEYT         YÜKSEL       –       Çok        teşekkür         ediyoruz           Sayın

Gergerlioğlu.

Yorumlar