18 Şubat 2022

P24 Blog – Cafer Solgun

Ağır hasta olmalarına rağmen tedavi edilmedikleri için, ailelerinin “infazını erteleyin” feryadına aldırış edilmediği için öldü bu insanlar.

İnsanlar bir bedendir ve her insan bu bedenin âzâsı gibidir. Çünkü insanların varoluşu aynı cevherden/kaynaktan gelmektedir. Eğer günün birinde organlardan biri hastalanırsa diğer organlar da bundan etkilenir insicam/düzen bozulur. Eğer sen başkalarının ıstırabından, derdinden, gamından habersizsen seni insan olarak isimlendirmek doğru olmaz.

Yârêsan (İran) Kürt Alevilerinin “Ben-i âdem” deyişinden.


—-

33 yaşındaki Bangin Muhammed, 12 Kasım 2021 günü İskenderun T Tipi Cezaevinde ağır hasta olduğu halde tedavi edilmediği için hayatını kaybetti. 

27 yaşındaki Garibe Gezer, 9 Aralık 2021 günü Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevinde tecrit amacıyla tutulduğu “süngerli odada” ölü bulundu. Cezaevi idaresine göre Gezer intihar etmişti. 

65 yaşındaki Abdülrezzak Şuyur akciğer kanseriydi. İzmir Aliağa Şakran T Tipi Cezaevinde 15 Aralık 2021 günü bulunduğu hücrede hayatını kaybetti. 

52 yaşındaki Halil Güneş, kemik ve akciğer kanseriydi. 15 Aralık 2021 günü Diyarbakır 2 No’lu Cezaevindeki hücresine sayım için gelen gardiyanlar tarafından ölü bulundu. 

32 yaşındaki İlyas Demir, 17 Aralık 2021 günü Bolu T Tipi Cezaevinde tek başına tutulduğu hücrede ölü olarak bulundu. 

24 yaşındaki Mustafa Gaffar, 18 Aralık 2021 günü Antalya E Tipi Cezaevinde kaldığı koğuşta kendisini çarşafla asmış olarak bulundu.

Vedat Erkmen 19 Aralık 2021 günü Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevinde tutulduğu hücrede ölü bulundu. Cezaevi idaresine göre Erkmen intihar etmişti. 

Bunlar, insan hakları kuruluşlarının tespitlerine göre son birkaç ay içerisinde hapishanelerde yaşanan ölüm olayları. Geriye doğru gittikçe liste uzayıp gidiyor. 

Ağır hastalıkları olmasına rağmen gerektiği gibi tedavi edilmedikleri için, ailelerinin “infazını erteleyin dışarıda tedavi görsün” çabalarına da Adalet Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurumlar aldırış etmediği için öldü bu insanlar. Bazıları için “intihar etti” deniyor. Ancak öyle bile olsa bu da ortada bir sağlık sorunu var demektir ve intihar, devletin sorumluluğunu hafifletecek bir şey değildir.

Son olarak, 13 Şubat 2022 günü Nusret Muğla isimli 84 yaşındaki “FETÖ”den hükümlü bir vatandaş hapishanede hayatını kaybetti. Birçok kronik hastalığı varmış ve üstüne de koronaya yakalanmış. Ailesinin tedavi için serbest bırakılmasına dönük çabaları sonuçsuz kalmış. Kendisini görememişler bile. Bülent Arınç’ın çocukluk arkadaşıymış. Arınç’ın Twitter’dan yaptığı açıklamadan öğrendik haberi zaten. 

Arınç açıklamasında, “ağabey” olarak hitap ettiği Nusret Muğla’dan helallik istemiş; “Nusret Ağabey hakkını helal et, sana ve arkadaşlarına faydalı olamadığım gibi kendime de faydalı olamadım” demiş. Muğla’nın oğlu Sait Muğla ise onun bu sözleri üzerine, “Babam ‘Bülent abini ara, 65 yıllık dostluğun karşılığı bu mu? diye sor’ demişti. Aradım, damadıyla ilgili problemlerden bahsetti. Şoke oldum” dedi. (Haberi burada okuyabilirsiniz.)

Sayın Arınç’ın Muğla’nın oğluna dert yandığı damadı 5 Haziran 2017 günü tutuklanıp üç gün sonra 8 Haziran’da serbest bırakılmış. Geçen sene de beraat etmiş. Arınç düşündükçe hâlâ dertleniyor olabilir damadı için, bilemem, ama çok sayıda başka insan ve onların aileleri için dert de, problem de, sıkıntı da devam ediyor.

Helallik istemek bu coğrafyanın güzel, anlamlı bir geleneğidir. Arınç’tan daha iyi bilecek değilim ama bu beraberinde samimiyetle inanan istek sahibine ciddi bir sorumluluk da yükler. Hatalarını idrak ve telafi etme sözüdür çünkü. 

Bülent Arınç yaşını başını almış bir siyasetçi. Siyasette olabileceği her şeyi olmuş kanımca, bir beklentisi kaldığını sanmıyorum. 

Arkadaşından helallik istediği açıklamasından hareketle, Allah gecinden versin ama kalan ömründe hapishanelerdeki hasta mahpusların serbest bırakılması için bir gayretin içine girse ya… 

Mesela Adlî Tıp Kurumu’nun ısrarla hapiste tuttuğu demans hastası Aysel Tuğluk’un, mesela 84 yaşındaki Mehmet Emin Özkan’ın, mesela İnsan Hakları Derneği verilerine göre 600’ü aşkın sayıdaki ağır hasta mahpusun serbest bırakılması için, hiç değilse Ömer Faruk Gergerlioğlu kadar çaba gösterse… 

“Ne yapabilirim ki ben?” demeden önce, her fırsatta ne kadar “vicdanlı” biri olduğunu söyleme gereği duyduğunu hatırlasa ve vicdanının sesini dinlese… 

Mesela Urfa’nın Suruç ilçesinde 14 Haziran 2018 tarihinde partili arkadaşı milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın koruma ve yakınlarının saldırısı sonucu eşi ve iki oğlunu kaybeden Emine Şenyaşar (65) ile saldırıdan yaralı kurtulan oğlu Ferit Şenyaşar’ın, Urfa Adliyesi önünde başlattığı Adalet Nöbetine katılsa… Urfa’ya kadar gidemeyecekse, Adalet Bakanlığı önünde oturarak kendisi de bir “adalet nöbeti” başlatsa… 

AKP’de bir “özgül ağırlığı” var mıdır hala, bilmiyorum ama asıl o zaman her fırsatta “vicdanlı” bir insan olduğunun altını çizmesi, herhalde bir anlam kazanır. 

Mesele kimin “neci” olup olmadığı değil. Tamamen insanî. Eğer Sayın Arınç için de bu “insanî” boyut kimin neci olduğundan daha önemli ise… Eğer vicdanı kendisine “Kim neci, bir bak ona göre…” gibi ayrımcı telkinlerde bulunmuyorsa…

Yargı ve bir bütün olarak adalet ile ilgili çok ciddi sorunlar yaşandığı gözler önündeki bir gerçek. Ancak kapsamlı reformlar ve adalet kavramını esas alan tutarlı ve kararlı bir siyasi iradeyle çözülmesi mümkün. 

Ne var ki hapishanelerde kaderine terk edilmiş hasta mahpusların ne seçimleri ne de lafı bile edilmeyen o adalet reformlarını beklemeye mecalleri var.

Devlet, içeri attığı insanların özgürlüğünü elinden almakla onların yaşamlarının sorumluluğunu üstlenmiş oluyor. “Hastaydı, öldü” veya “Bunalıma girmiş, intihar etmiş” türü açıklamalar sadece sorumsuzluk değil, zalimliktir. 

Yorumlar