2010-06-26 00:00:00

Açılım hayırlı bir projeydi. Ama bitirmeyi başardılar. Kimlerin ve niçin bitirdiği meselesine geleceğim.

Kürt sorunu cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte kurucuların bir şekilde çözüm bulmak durumunda oldukları bir sorundu. Onlar da sorunu Türk milliyetçiliği yaparak çözme yolunu tercih ettiler. Ama bu, bir sorunu baskı ile bir müddet erteleme yönünde bir çaba idi. Patlayacaktı ve patladı.

Sorun kimin tepesinde patladı? Böyle bir sorunu hayatında duymamış genç Türk askerlerinin ve anne babalarının tepesinde patladı. Çoğu gariban ailelerin çocukları askerde öldükçe büyük bir şaşkınlık ardından acı, öfke ve maalesef kin ve intikam duyguları ortaya çıktı Türk halkında.

Açılım ile her geçen gün çıkmaz sokağa sürüklenen bu meseleye çözüm bulunmak istendi. Örgüt kendisinin muhatap alınmasını istedi. Sorunu silah yoluyla gündeme getirmiş olan ve şöyle veya böyle legal partisinin bölgede birinci olmasını sağlayarak veya onbinlerce gencini dağlara çıkarmayı başaran örgüt insiyatif sahibi olmak istedi. Bundan dolayı Habur provokasyonunu gündeme getirdi. Militanlarını sınırdan geçirterek teslim eden örgüt “ pazarlığı benimle yapmalısın ey devlet, başkasına karışmam” diyordu. O ana kadar konuya olumlu bakan kamuoyu “dün çocuklarımın kanını dökmüş bu insanlar nasıl olur da bugün elini kolunu sallayarak sınırdan içeri geçer” dedi ve bu girişime tahammül edemedi. Büyük bir infial oldu. Medya da bu infiali sorumsuzca körükledi. Sorunu çözmede samimi görünen ve Habur girişimini zararsız atlatmak için militanların ayağına savcılarını gönderen hükümet geri adım atmak zorunda kaldı. Oysa hükümet doğru veya yanlış görünse de sorunun bir şekilde tarafı olmuş olan örgütün konuya müdahil kalmayacağını bilmeliydi. Sorunun sözcüsü kabul edilen örgütün konuya müdahil olmak isteyeceğini, muhatap alınmadığını gördüğü anda provoke edeceğini görmeliydi, anlamalıydı.

Açılım devam ettirilmeye çalışıldı. Ancak muhatap alınmadığını gören Öcalan “31 Mayıs’tan sonra ben yokum” dedi ve bombanın pimini çekti ve olan oldu. Türkiye tekrar eskiye döndü ve belki sorunun çözümü için daha karamsar bir ortam oluştu. Artan asker ölümleri büyük bir acı ve öfkenin Türkiye’nin dört bir tarafta hissedilmesine yol açtı. Sorun daha çözümsüz hale geldi. Örgüt gücünü göstermenin sarhoşluğunu yaşarken Türk halkı acı ve öfke içinde ne yapacağını bilemez bir haldeydi.

Açılıma şiddetle karşı çıkanlara şimdi sormak lazım. Böylesi daha mı iyi? El birliği ile çözmemiz gereken bir konuyu kısır politik çekişmelerin kurbanı etmemizin bedeli iyice görünüyor mu? Örgütün müdahil olmadan duramayacağı bir konu için hükümetin attığı her adımı acımasızca eleştirmek marifet miydi? Hükümet ise bu konuyu çözmek için ortaya çıktığında örgüt tarafından rahat bırakılabileceğini nasıl düşündü? Madem örgütün provokasyonlarına etkili ve kendinden emin, yalpalamayan çözümler bulamayacaktınız o zaman çözüm için ortaya çıkmadan önce bir kez daha düşünmeliydiniz. Gücünüzün yetmeyeceği bir çözüm için ortaya çıkmanın konuyu daha da çözümsüz kılma gibi bir riskinden habersiz olmamalıydınız.

PKK ise belki istediğine ulaşmış ve muhatap alınmadan bir çözüme imkan tanımayacağını ispat etmenin mutluluğunu yaşıyor olabilir. Ama bu ona da idealleri açısından hiç bir şey kazandırmayacaktır Bu durum ona başkaları tarafından kullanılmanın devamını, sorunun çözümsüzlüğünü ve Türk halkının derin nefretini arttırmaktan başka bir şey kazanmayacaktır.

Kürt halkı çözümü kendi isteği doğrultusunda gören bu iki tarafın ortasında doğru bir karar verebilecek midir? Bu çok zor ortamda duygusal olmayan adil ve doğru bir çözümü en başta Kürt halkının yakalaması gerekir. Bölge acıyı çok yaşamış ve çözümsüzlükten bıkmış bir durumdadır.

Açılımın her adımını eleştiren Türk milliyetçileri artık bayram edebilir. Çok zor bir sorunun çözümü yolunda atılan adımları adeta sorunu ortaya çıkarma veya azdırma olarak görmeye veya göstermeye çalışanlar nasıl bir sorumsuzluk içinde olduklarını gördüler mi? Şimdi daha çok çatışma daha çok kan daha çok acı daha çok nefret ve kin olsun ve sorun çözülsün, öyle mi?

Giden candır çocuk denecek yaşta ölen ve geri gelmeyecek olan ve onlar gibi olabilecek binlerce insanın canıdır mevzu bahis olan. Çözüm tamamen bizden uzaklaşmış değildir oturup genel bir değerlendirmeyi soğukkanlılıkla yapmaktan başka bir çare yoktur. Mevcut olan güç odaklarından bağımsız bir çözümün şu an için olamayacağı açıktır. Ya bu güç odaklarını muhatap almayacaksınız ve bedelini ödemeye hazır olacaksınız. Ya da daha cesur adımlarla çözüm adımları atmaya çalışacaksınız. Tarafları muhatap alacaksınız ve makul bir çözüme herkesi razı edeceksiniz. Genel af dahil her şey açıkça konuşulacak, çözüm isteği olmadan edebiyat yapılmayacak. Bunu yapmazsanız linç girişimleri ile ortaya çıkacak toplumsal kargaşaya razı olacaksınız.

Yorumlar