2011-02-02 00:00:00

Tunus’ta başlayan Mısır ile devam eden olaylar tüm dünyada büyük bir merak ile izleniyor. Hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkan bu olayların nedeni, nasıl sonuçlanacağı, Türkiye’ye etkileri ve Türkiye politikalarının bu olayları ne derece etkilediği sorgulanan merak edilen konulardır.

Soğuk savaş yılları ,Sosyalizmin yükselişi , gençlik olayları, dini orijinli devrimler ve siyasi hareketlerden sonra dünya yeni ve inatçı bu halk hareketlerini konuşuyor. Birçok 3. dünya ülkesi yıllar öncesi kabuklarını kırıp demokrasi ve insan haklarını esas alarak halkına söz hakkı tanımıştı. Ama çoğu halkı Müslüman ülke olan yönetimler bu değişim isteklerini bile gün yüzüne çıkarmadan demir yumruk politikası ile iktidarlarını devam ettirmişti. Ama artık bunun ilelebet böyle devam etmeyeceği ortaya çıkıyor. Baskıcı yönetimlerin değişim isteyen halkları diktatörlerine kök söktürüyor. Bu inatçı tavır taviz vererek bu vartadan kurtulmak isteyen diktatörlere nefes aldırmıyor ve ülkeden çalıp çırptıklarını da yanlarına alarak kaçmaları ile sonlanıyor. Muhtemelen Mısır’da Mübarek’in de son hali diktatör meslektaşı Bin Ali gibi olacak ve o da zulmettiği halkının inatçı direnişi sonucunda ülkeden defolup gidecek.

Tunus ve Mısır’da halkın talebi nedir? İslami bir yönetim talebi ile mi çıktı bu ayaklanma. Bu ayaklanmaların İslamcı bir organizasyon ile İslami devlet talebi ile çıktığını görmüyoruz. Önceden gayri islami birçok uygulama yapan bu yönetimlere ciddi bir halk muhalefeti yapılmamıştı. Halkın tabanından yeterli bir destek alamayan İslamcı bir muhalefetin direnişini görmezden geldiğimizi söyleyemeyiz. Ancak gerçeği de net olarak ortaya çıkarmak gerekir. Hükümet ve İslamcılar arasındaki gerilimde bu çapta bir halk hareketi olmadığı bir vakıadır. Halk işsizlik, yolsuzluk, yoksulluk ve baskıcılık karşısında artık bunalmıştı. Mısır’ın Gazze olayları karşısındaki İsrail muhibbi tavrı sokaktaki öfkeyi daha da arttırıyordu. Fitili ateşleyen olay ise Tunuslu göstericinin bıçağın kemiğe dayandığını gösteren direnişi idi. Annesinin “Oğlum direnişin sembolüdür” dediği kendini yakma olayı kitlelerin de korkmadan kendini ateşe atmasını doğurmuştur. Bu selin, bu çığın karşısında durmak artık mümkün değildir. Domino etkisi ile “demek zalime karşı ayaklanmak ve hakkı talep etmek bu kadar zor değilmiş” diyen kitleler doğru adresi bulmuştur. Lideri olmayan ne istemediğini bilen ve fakat nasıl bir yönetim getiremeyeceğini bilmeyen gösteriler sonunda çalkantılar yaşansa da insanların kendilerini daha özgürce ifade edeceği ve kendisinden başkasının da hakkına hukukuna riayet edilmesi gerektiğini düşündüren bir demokrasi ortamının yeşermesine yol açacaktır. Demokrasi tüm fikirlerin özgürce beyan edilmesini sağlayacaksa en haklı olan fikriyatın güçlü hale geleceği kaçınılmazdır. Halkının çoğu Müslüman olan ve İslami geleneğin yaşandığı bu topraklarda İslami bir iktidar olma ihtimali tartışılmaktadır. Halkın İslami taleplerini duyan ve müsaade eden farklılıkları bünyesinde barındıran bu toplumlarda her farklı kesimin mutlu yaşadığını hissettiği bir yönetim oluşmalıdır. Amerika’nın büyük korkusu olan “işbirlikçi kukla yönetimlerim yerine batıya rest çekmiş halkına ve değerlerine saygı duyan bir yönetim gelirse” korkusu ise kaçınılmaz bir sonuç olarak önümüzde durmaktadır. Bunu gören Amerika bu yönetimleri İran’ın eski şahını son anda sattığı gibi satmaktadır. Zalimleri bekleyen ihanetten başka nedir ki?

Türkiye bu kabukları daha önceden kırmaya başlamıştı. 90 yıla yakındır halkın değerlerine yabancı ve dışlayan otoriter bir Kemalist anlayışı dayatmaya çalıştılar. Bunda başarılı olamayınca Ergenekon benzeri yapılanmalar ile eskiye dönüşü tepeden inmeciliği, komitacılığı tercih etmeye çalıştılar. Ama bu da halktan kopuk bir anlayış olduğu için patır patır dökülüyor. Artık Türkiye’deki seçkinlerde var olan son umutlarını terk etmek zorundadır. Dünya değişime koşarken hala antidemokratik dayatmalar vb. ile darbe planları yapmanın bir geçer değeri yoktur.

Bütün bu olanlardan sonra CHP’nin olayları nasıl değerlendirdiğine baktığımızda ise bir komedi görüyoruz. 68 rüyalarından uyanamayan CHP’liler sokak sokak direnişten bahsediyorlar. Halk iktidara karşı Mısır’da olduğu gibi sokak sokak direnecekmiş. Che vb. leri baskıcı yönetimlere karşı mücadele etmişlerdi ama şimdiki solcular baskıcı değerler yerleşsin diye mücadele ediyorlar. Türkiye’de ulusalcı, tepeden inme anlayışa karşı sert halk hareketleri olmamışsa bu halkımızın Arap ülkelerine göre birazcık daha var olan demokrasiye ve adil seçimlere karşı olan inancından dolayıdır. Aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış, CHP'lilerde öyle. Darbe heveslileri ve maalesef bunların avukatları olan CHP’liler eğer güç sahibi olurlarsa nasıl bir sokak sokak direniş olacağını görürlerdi.

Halkın tek parti iktidarı yıllarında nasıl susturulduğunu, açık oy gizli tasnifleri devlet görevlileri olan CHP’lilerin nasıl yaptığını bize hatırlatmasınlar yine.

Dünya değişiyor. Türkiye değişiyor. Değişim taleplerine, kızgın kalabalıklara karşı çıkmayı kimseye tavsiye etmem. Artık iletişimin bu kadar geliştiği ve bireysel hakların bu kadar değerlendiği bu çağda diktatörlere ve kapalı yönetim heveslilerine devirlerinin kalıcı olarak kapandığını haberini verelim.

Yorumlar