2015-10-20 00:00:00

Diyarbakır'da barış konusunda bir tükenmişlik hali mevcut ama yine de gündeme gelen her ihtimal bir umut uyandırıyor. STK'ların PKK'nın eylemsizlik kararına hükümetin de uyma çağrısı yaptığı basın açıklaması, çevreden gelen silah seslerinin arasında yapılsa da medyanın büyük ilgisiyle karşılanıyor. Diyarbakır'da ulaşılması en çok istenen kelime ne diye sorarsanız “barış” diye düşünüyorum, zira bu kelime herkesin gözünde bir ışıltı oluşturuyor halen.

Hüda- Par Diyarbakır il başkanı Şeyhmus Tanrıkulu ve il yönetim kurulu üyeleriyle de görüşüyorum. Hüda-Par 1 Kasım seçimlerine girmiyor ve bu karar, uzun yönetim kurulu görüşmelerinden sonra alınmış. Tanrıkulu bu karara şahsen karşı olmasına rağmen parti kararının daha doğru çıktığını, Ankara katliamını örnek vererek açıklıyor. Bu seçime katılmamalarının catışmaların sürdüğü süreçte gereksiz gerginlik nedeni olacağını ve kimseye destek olarak anlaşılmamasını istiyor. 

Tanrıkulu, YDGH'nin vandal bir çete olduğunu, özyönetim girişiminin başarısızlıkla sonuçlandigini iddia ediyor. Evler arası delik açılmasını, kapıların acık bırakılmasını istemenin namusuna düşkün olan Kürtlere ters olduğunu söylüyor, “Sur'da Kurşunlu camii'nin mevzi yapılıp cuma kıldırılmaması bilinç altındaki İslam karşıtlığının göstergesidir' diyor.
7 Haziran seçimlerinde HDP'nin mitingindeki bombalama etkisiyle oylarını %25 arttırarak %55'ten %80'e çıkardığını, buna Erdoğan'ın Kürt sorunuyla ilgili yanlış sözlerinin katkıda bulunduğunu, secim sonrasi HDP yerine PKK'nın inisiyatifi eline aldığını, aslında halkın çözüm süreci sürsün diye oy verdiğini, ama catısmayı baslatan PKK yüzünden hayal kırıklığna ugradıgını ve HDP'nin 1 Kasım seçiminde oy kaybedeceğini iddia ediyor. 
Çözüm sürecini  zaman zaman eleştirdiklerini, ama çözüm sürecinin bozulmasının daha kötü bir ortam oluşturduğunu kabul ediyor. 'Çözüm surecinin ana hatası Kürt sorunu ve PKK sorununu karıştırmasıydı, ayrı ayrı degerlendirilmeliydi, catısmayı PKK ile çözmeli, Kürt sorununu bölgedeki tüm dinamiklerle  görüşerek çözmeliydi, silah bırakma karşısında Kürtlerin  gasp edilen haklarının iadesini koymak bastaki en büyük yanlıştı, hükümet bazı olumlu adımlar attı ama  anadilde egitimin önünü açmadı ve gercek bir anayasal değisiklik icin adım atmadı, en azından atacağına söz verebilir, tansiyonu düşürür, surecin bozulmasını önleyebilirdi, umitsizlik oluşturdu, yapmadı, süreç zaten ucu acık baslamıştı' diyor.
6-8 Ekim olaylarını konuşuyoruz. Tanrıkulu asıl sorumluların yargılanmadığını, Demirtaş vd. HDP yoneticilerinin olayların cağrısını yaptığını ve sorumlu olduğunu  belirtiyor. Yasin Börü cinayetinde hükümetin samimi olmadığını, istismar ettiğini bunu genel baskanlarının da daha önceden söylediğinin altını ciziyor. Erdogan'ın  olaylardan ancak 15 gün sonra Yasin Börü'nün adını ağzına aldığını, samimi olmadıklarını hatta 6-8 Ekim olaylarında Hüda-Par'ın adını bile ağzına almadığından şikayetci. Türkiye'de son iki senedir ic savaşa götürecek bir kamplaşma olduğunu, ölümleri yarıştırmamak gerektiğini söylüyor. “Yasin Börü cinayeti kan donduran bir cinayetti. Berkin Elvan, Hacı Birlik ve Yasin Börü'de çifte standart yapılmamalı, hepsi  istismardan kurtulmalı” diyor.  
Öz yönetim ilanının Kürt halkını mağdur ettigini, HDP'li belediyelerin barikat inşasına yardımcı olduğunu , devletin barikat kuranları tam toplamadiğı için tekrar olusturulduğunu, hükümetin ölüm olmamasına dikkat ettiğine,  örgüte militan kazanımının aşırı miktara ulaşmamasına uğraş verdigini söylüyor, ne kadar olumsuz olsa da su an 90' lardaki devletin olmadığını söylüyor.
Tanrıkulu, 10 yıldır PKK tarafindan kendilerine yönelik en az 400 saldırı yapıldığını, sabrettiklerini ama bunun da  da bir sınırı oldugunu ifade ederek  'biz de silahlı savunma mı yapalım' diye soruyor. YDGH'e halkın korkudan eleştiri yapamadığını, baskıya rağmen öz yönetimde başarılı olamadıklarını savunuyor. 'Ya bendensin ya devletten' diyen PKK'nın, halkı Kemalizmin kucağına ittiğini belirterek 'alternatif olduğumuz ortaya çıkacak ve sonunda halk bize yönelecek' diyor. Hüda-Par'ın niye oylarının düştüğünü sorduğumuzda 'yeni bir parti olduklarını, HDP'ye nazaran  %1 maddi güçlerinin olmadığını, halkın  'Kürtlerin partisi' diyerek HDP'ye oy verdiğini söylüyor, Bunun üzerine “büyüyememenizdeki etkenin Kürt kimligi vurgusuna yeterince yer vermeme olduğunu  düşünüyor musunuz” diye soruyorum bu soruya yeterli ve  somut cevaplar vermiyor ancak “aslında yerine göre Kürtlerin  hakları konusunda  PKK'nin bile dile getirmediği isteklerinin olduğunu” ileri sürüyor.
İçinde bulunulan ortamın bir iç savaşa gidiş ortamı olduğunu belirterek biran evvel ateskesin olmasını, hükümetin barışa yanaşmasını, sonunda masadan başka yol olmadığını, her iki tarafın samimi olmasını, hükümetin  silahları  gömdükten sonra masa  isteğinin realiteyle uyuşmadığını söylüyor. 
Diyarbakır'da önceki seçimdeki 10'a 1 oranının HDP 9 Ak Parti 2 şeklinde değişeceğini sanıyorum. Kararsız veya sandığa gitmeyi düşünmeyen seçmen oranının yüksekliğini de dikkate alırsak sürprizlere de hazır olmalıyız.
@gergerliogluof

Yorumlar