2009-04-15 00:00:00

Genelkurmay  Başkanı  İlker  Başbuğ'un Harp  Akademilerindeki   konuşmasından  alıntılar  yaparak  ona  bazı  soru  ve tavsiyelerde bulunacağız.

“Alınan tedbirleri bir asimilasyon politikası olarak değerlendiremeyiz. Bu tedbirler ulus devlet inşası sürecinde gerekli görülen birtakım uygulamalardır. Fakat bu yapılanmalarda homojen, etnik bir yapı inşa etmek amaçlanmamıştır.”

Diyor  ama  eski  kara  kuvvetleri  komutanı  Aytaç  Yalman  Miliyet gazetesine  verdiği  bir  röportajda “Bu açıdan baktığımızda, o aşamada sorunun 'kendini ifade' olarak tarif edildiğini görüyoruz. Dilini konuşmak, şarkısını, türküsünü dinlemek istiyor, kültürünü yaşamak istiyor. Oysa, bizler o dönemde, 'Kürt yoktur' diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta işte dağlarda gezerken, karda yürürken kart-kurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir, gibi tarifler dolaşıyor. O dönemde sosyal istekleri bile biz 'yıkıcı faaliyetler' kapsamında görüyoruz.”  Genelkurmay  başkanının  sözlerine bir  başka  emekli  orgeneralin cevabı da  bu işte. Artık  bize  bir  şey söylemek  düşmüyor.

(Kürt sorununun olmadığı yönündeki  görüşüne  dayanak  olarak)1938 ile 84 yılları arasındaki huzur ve barış ortamını nasıl izah edeceğiz?

 

Diyor  ama 1984'den  beri  durdurulamayan   huzursuzluk  ortamının  niçin bitirilemediğini  izah  edemiyor. Ülkede  önemli  bir  sorun  vardı. Etnik  ayrımcılık  vardı  ve  bu  büyük  bir  rahatsızlık  olarak  yaşanıyordu  ve silahlı  çatışmaya  dönebileceği  sinyalleri  veriyordu. Aslında  PKK  öncesi  dönemde de  bir  çok sol  marksist  örgüt  güneydoğuda  aynı  sorunu  gündeme getiriyor  ve geniş  bir  taban  bulabiliyorlardı. 1938  ve  1984  arası ne  zaman  huzur ve  barış  ortamı  oldu ki. Açık  oy  gizli  sayım  yapılan  seçimleri ,1960 darbesini, 12  Mart  muhtırasını,  12 Eylül  öncesi  olayları  ve  darbesini  hatırlıyoruz  ve  ülkedeki  sorunların  çözülme safhasında değil  katmerleşme safhasında  olduğunu  iyi  biliyoruz.

 

''Kim ne derse desin, Türk milletinin ordusu halktır, halktandır, halk içindir'' dedi.

 

O  halde  başörtülü analar  niye  oğullarının  yemin  törenine alınmıyor  2008  yılı  içinde olduğu  gibi  tel  örgüler  arkasından  törenlerini  izleyebiliyorlar?.Ayvalıkta  atletizm yarışmasında  2.  olmuş  başörtülü  kıza  ödül  vermeyi  reddeden  Garnizon  komutanı  albayı  ne  yapacağız.Bu  albay  hakkında  yapılan  şikayetler  için herhangi  bir idari  işlem yapmadığınıza  göre,    bu  sözler  de  neyin nesi?

''Demokratlık kisvesi altında TSK'yı yıpratmak amacıyla TSK'ya karşı sistematik muhalefet yapılması her şeyden önce demokrasimizi geliştirmeyecektir. Bu, çoğulculukla ifade edilebilecek ya da açıklanabilecek bir husus değildir. Silahlı kuvvetleri demokrasinin gelişmesinde, çoğulculuğun toplumsal boyut kazanmasında engelleyici bir kurum olarak göstermek de yanlıştır.”

O  halde  olur  olmaz her  konuda  ya  adı  verilmeden  medyaya  yansıyan  üst  düzey  bir  komutanın  siyasete müdahale niyetindeki  ifadelerini  ne  yapacağız? TSK  demokrasinin  gelişmesinde  engelleyici bir  kurum  olmayacaksa  o  halde  657'ye  tabi  olduğunu  unutmamasını  temenni  ediyor ve  bunun  takipçisi  olacağımızı  ifade  ediyoruz.

''-Günümüzdeki sorunların yalnız, tek başına askeri güçle tam olarak ortadan kaldırılamayacağını anlamalısınız.'' 

O  halde  siyasete  karışmayın da asli  vazifenizi yapınız. Askeri  güç  gerektiği  zaman onu da hukuk  içinde kullanmak  gerektiğini  de hiç kimse  unutmamalıdır.

''-Yapılanmalar ve kuruluşlarda ayrışma yaşandığını öne sürmek de büyük bir haksızlık. Ne Osmanlı döneminde ne Cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik temelde yapılandırılmamıştır. Keşke bunu iddia edenler örnek gösterse.''

Binlerce  örnek gösterilebilir.Değiştirilmesinin  insan hakları  sorunlarının  çözümüne hizmet  edeceğine  büyük  bir  kesim  tarafından  inanılan  anayasanın  başlangıç  ifadelerinde  hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin,..”  diye ifade  edilerek  başlanması kurulmak istenen binanın etnik temelli olduğunu gösterir. Kürtçe  müziğin   yasak  olduğu ve  ancak   1990 larda  serbest  kalabildiği  ve  Kürt  ırkının bir Türk boyu  olduğu  efsanesinin resmi  ders kitaplarında  okutulduğu  yıllar  şimdi  terk edilsede  çok  uzak  değildir. TRT  Şeş  kuran devletin Kürtçe  broşür, yazışma    vb.  belgelere    vebalı  muamelesi  yapması  halen devam eden  örneklerdir.

''Sivil örgütler ise giriş ve çıkışın özgür iradeye bağlı olduğu, gönüllülük temelinde işleyen açık örgütlerdir. Dinsel cemaatler ise kapalı ve içe dönüktür. Cemaate giriş ve çıkış çok farklı dinamiklere bağlıdır. Bu koşullar altında, dinsel cemaatlerin, hele çıkar çevresinde örgütlenmişse, sivil toplum hareketi olduğunu öne sürmek çok güçtür.

Dinsel  cemaatlerden  bu  rahatsızlık  niye? Bu  ülkede  isteseniz de istemeseniz de  cemaatler vardır. Kimi  Sünni  kimi  alevi  cemaatleşmeler olmuştur  ve  son  derece  doğaldır. Doğallığı  kendinize  rakip  olarak  görürseniz  işiniz zordur  ve  önlenemez  bir  yönelişle  çaresiz   mücadele içinde  kalırsınız.

Ayrıca, halkımızın arasında ordunun en yaygın adlarından birinin de 'Peygamber Ocağı' olduğunu bilmekteyiz. Açıkça söyleyebiliriz ki, Silahlı Kuvvetler hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır. Bizim karşı olduğumuz husus siyasi ve kişisel amaç ve çıkarlar için dinin ve dini duyguların alet edilmesidir, araç olarak kullanılmasıdır.

 

Dine  karşı  olunmayacaksa  dinin  açık  bir  emri olan  başörtüsüne olan  bu  alerji neden? Peygamber  ocağı  olan bir  yere başörtülü  bayanların girememesi  ne  ile  izah edilebilecek? O  halde  eşi  başörtülü  olduğu  için,  namaz  kıldığı  için  ordudan  atılan muvazzaflar  için  nasıl  bir  izah getireceksiniz? Birçok  ilde  resmi  bayramlarda  protokolde  başörtülü  bayan  oturuyor  diye  töreni  protesto  eden  askeri  erkan hakkında  herhangi  bir  işlem yapıp  yapmadığınızı  soruyoruz? Emekli  orgeneral   Kenan Evren'in “Allah kadınların saçının görünmesini istemeseydi onları kel  yaratırdı” gibi  fantastik  ifadeleri  sizce       nasıl değerlendirilmeli?

 

''Zaten bu maddeye (Anayasa24) rağmen, bu konularda hürriyetlerin tahdit edildiğini ileri süren iddiaları da anlamak mümkün değildir.

 

Hürriyetler  tahdit  edilmiyorsa  bu ülkede  yılardır niye büyük  insan hakları  ihlalleri  olduğunu  yerli  ve yabancı  tüm  insan hakları  kuruluşları  iddia  ediyor? Türkiye  niye büyük  karışıklıklar  yaşıyor?

 

'Askerler konuyla ilgili tekliflerini yaparlar ve görevleri burada biter.' Bu görüş pek doğru değildir. 2003'teki İkinci Irak Savaşı süresince ABD'de yaşanan sivil-asker ilişkileri bu konuda son derece öğreticidir. Askerlerin profesyonel öneri ve kaygılarının sivil otorite tarafından dikkate alınmaması halinde yaşanabilecek olumsuzluklar Irak Savaşı ve sonrasında görülmüştür.”

 

Ya  askeri  tedbirlerle Kürt  sorununun  çözümünün  sağlanamayacağı ve  temel  hak  ve  özgürlüklerin  genişlemesi  ile  bu  sorunun  çözülebileceğini  reddedenlere   ne  diyeceksiniz? 1984  sonrası  süreç  içinde kirli  ve karanlık  ilişkilerin,  çeteleşmelerin    ortaya  çıkmasına  neden  olanlardan  ve  asit  kuyularına insan atanlar  ile ilgili  işlem yapılması  önerilerini  yıllardır  sümenaltı  yapanlara ne  diyeceksiniz?

 

''Genelkurmay Başkanının, üç temel sorumluluğunu yerine getirmesini ve sivil-asker ilişkilerini yürütmesini, politik ve siyasal hareketler olarak değerlendirmek doğru değildir. Tersine bu bir zorunluluktur ve işin özüne tartışmasız bir biçimde de uygundur. Bu faaliyetler bütün ülkelerdeki en üst askeri makamlar tarafından da yapıla gelmektedir. Genelkurmay Başkanı bu görev ve sorumluluğunu, ilgili makamlara yapacağı görüşmeler ve toplantılar vasıtasıyla yerine getirir. Gerekli hallerde de silahlı kuvvetlerin görüşlerini de kamuoyu ile paylaşır.”

 

Bu açıklama  27 Nisan muhtırası  içinde  geçerlimidir? Bu  muhtıranın  politik  ve  siyasal  bir  müdahale  olmadığını mı söylüyorsunuz?

“Yapılanmalarda ve kuruluşlarda ayrımcılık yapıldığını ileri sürmek de yine büyük bir haksızlık olur. Ne Osmanlı İmparatorluğu döneminde ne de Cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik temelde yapılandırılmamıştır.''

  1.   dini ve  etnik ayrımcılık had safhadadır. Bu  birçok  bilimsel  araştırma ile  ortaya  konmuştur. O halde  son yılarda  etnik  ayrımcılık  alanında  bazı  şekli  değişiklikler yapılma  ihtiyacı  duyulmuştur?

Atatürk'ün, Türk milletini “Türkiye  Cumhuriyeti'ni kuran, Türkiye halkına, Türk milleti denir” şeklinde tanımladığını anımsatan Orgeneral Başbuğ, “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kimdir? Cevap, Türkiye halkıdır. Görüldüğü gibi buradaki halk ifadesi, sınırları çizilen bir coğrafyada – ki burası Türkiye'dir – yaşayan halkın bütününü, yani hiçbir dini ve etnik ayrım yapılmaksızın, Türkiye halkını işaret etmektedir. Aynı ülkü etrafında toplanmış ve Türkiye sınırları içinde yaşayan Türkiye halkının, siyasal ve sosyolojik bir olgu etrafında kendi rızası ile birleşmesiyle bir milletin oluşacağı ve bu millete ise Türk milleti denileceği, Atatürk'ün 'Türk milleti' tanımında açıkça yer almaktadır”.

Niye bu  kıvranma? Hani  ayrımcılık yoktu? Madem  Türkiye  halkı tabiri  kullanılması  uygundu? O halde  niye hep  Türk  milleti  ifadesi  kullanıldı? Türkiye  halkı  tabiri  kullanılmasının daha  uygun olacağını  mahcup  bir  ifade  ile  dillendirmeye mi  çalışıyorsunuz?

Toplumun inanan-inanmayan, dindar-dindar olmayan ayrımı yapanlara soruyorum; inanan-inanmayan, dindar-dindar olmayan ayrımını yaparken insanların iman ve dini inançlarını siz hangi hakla değerlendiriyorsunuz? Bu hakkı size kimse vermiyor ki, Allah ile kul arasındaki bir konuyu siz nasıl değerlendirerek bu kişiyi inanan-inanmayan diye ayırabilirsiniz? Bu aslında dininize karşı en büyük saldırıdır.

Toplumda  dindar  ve  inanmayan  kesimlerin  olması  son  derece doğaldır. İsteyen  istediği   inancı  ile  yaşasın. Bu  normaldir. Normal  olmayan   farklı  dini  grupları  tektipci  bir anlayışla dizayn  etmeye çalışmaktır. Dindara  dini  eksik ve  biçimlendirilmiş bir    halde  ve   dine  inanmayana  veya farklı  dine inanana   zorlama ile  dini  eğitim  vermektir.

Yorumlar