2012-12-24 00:00:00
Fransa meclisinde yasalaşma sürecinde olan taslağa göre “Ermeni soykırımını inkar etmek” suç sayılacak ve bu yasayı ihlal edenler 1 yıla kadar hapis ve 45 bin Euro'ya kadar para cezasına çarptırılabilecek. Muhtemelen de bu tasarı yasalaşacak. Bu tasarı resmi tezleri hararetle savunanları yine heyecanlandırdı. Türkiye devlet gücüyle, lobileri ve STK’larıyla teşvik tasarının yasalaşmasını engellemeye çalışıyor.
Sarkozy’nin bu olayı politik bir koz olarak kullanması veya başka ülkelerin katliamlarının varlığı 1915’te 400.000 bin Ermeni’nin katledildiği gerçeğini görmemizi engellememeli. Ancak Hrant Dink'in katlinin müsebbibi 301. maddenin farklı bir simetrisi olarak düşünce özgürlüğüne vurulan bir balta ile “Ermenilere yapılan soykırım değildir” demeyi cezalandırmak da doğru bir tavır değildir. Zaten bilindiği üzere ortada halledilmemiş bir sorun, bir yara varsa yara sahibinin muarızları ve muhalifleri bu yaraya tuz ekmeyi pek severler. Türkiye’nin farklı birçok sorunununda olduğu gibi devlet sorun diye bir şey olmadığını bunların dış mihrakların uydurması olduğunu söyler. Dış güçler ise bu yaraları politik bir koz olarak daima yedeklerinde tutar ve gerektiği anda hamlelerini yaparlar.
1915 yılında çok acı olayların yaşandığı bir gerçektir. Artık resmi tarihçilerimiz bile bu olayların bir katliam olduğunu kabul ediyor. Ancak sistematik bir soykırım olmadığında ısrar ediyorlar. Pazartesi günü CNNTÜRK kanalında Tarafsız bölge programında resmi tezlerin sözcüsü durumundaki tarihçilerimiz bile bu olayların bir katliam olduğunu ama başka ülkelerin de katliamları olduğu savunusu ile özür dileyecekse herkesin birbirinden özür dilemesi gerektiğini beyan ettiler. “Katliam olmuştur ama bu bir soykırım değildir” dediler.
Aslında bu tartışmaların bitmeyeceği bellidir. Türkiye’nin Kürt sorunu, Ermeni sorunu gibi yumuşak karınları vardır. Bu konuları başkaları için bir fırsatçılık unsuru yaptırmadan önce dönüp kendimizin olayı çözmesi gerekir. Yaşanan acılar Ermenilerin maddi olarak batıda güçlenip bu konuları 30-40 yıl önce gündeme getirmesi ile tartışılmaya başlandı. Gündeme getirilmese kimsenin umurunda değildi. Tarihimiz çok şanlı idi. Şimdi olduğu gibi “konuyu tarihçilere havale edelim” söylemi ile konuyu nisyana terk etme eğilimi mevcuttu. Böyle bir eğilim olursa birilerinin de bu konuyu Türkiye’yi zor duruma düşürmek için elde hazır bulundurulan bir şantaj malzemesi olarak görmesi garipsenmemeli. O halde olayı kısır bir döngüden kurtarmak için ne yapmalı?
Türkiye devlet ve toplum olarak artık sorunlarını konuşmamayı veya “bir yanlış yaptıysak bizimki niye görülüyor, onlarınki görülmüyor” avuntusunu terketmeli. Sorunların çözümü empatinin sağlanması ve karşılıklı adımların atılabilmesiyledir. Tabiî ki adımlar tek taraflı atılmamalı. Ama karşı taraf atmıyor diye adım atma düşüncesini kafadan silme en yanlış olanıdır.
Sorunların nasıl çözümlenebileceğine dair geçtiğimiz günlerde mecliste ilginç bir olay yaşandı. Genel Kurul’daki bütçe görüşmeleri sırasında MHP Kocaeli Milletvekili Lütfu Türkkan bir anda rahatsızlandı ve kulise çıktı. CHP, BDP ve bağımsız milletvekilleri ile paylaştıkları kulisteki koltuklara oturarak rahatlamaya çalıştı. Bu sırada TBMM İdare Amiri BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, MHP’li Türkkan’ın rahatsız olduğunu fark ederek yanına gidip “İyi değilsiniz, neyiniz var, yüzünüz çok kızarmış” dedi. Sakık, hemen doktor olan BDP’li İdris Baluken’i de çağırarak MHP’li Türkkan’ı Meclis’teki revire götürdü. Revirde doktor Türkkan’a müdahale ederken Sakık da orada beklemiş. Konuyu twitter’da yorumlayan Türkkan, “Sokakta gördüğüm herhangi birisi, kim olursa olsun, onun siyasi kimliğine değil insan olduğuna bakarım. İnsansa bizim için yeterli yani” demiş. Bu olay sahibi olduğu fabrikalarına doğulu, Kürt işçileri özellikle almadığı söylenen Türkkan için oldukça iyileştirici bir olay olmuştur sanırım. BDP'liler için de olumlu tavırların aslında en kolay çözümler olduğunu göstermiştir sanırım. Ermeni ve Kürt sorununun çözümü aslında işte bu tavırlarda gizlidir. Yıllarca birbirleri ile savaşmayı veya farklı ülke meclislerinden soykırım kararları çıkartma çabasını tek çözüm yolu olarak görenler empati yapabilmeyi öğrense sorunlar çözülür, en azılı muhalifler barışabilir. Sorunların sözcüleri birbirlerine kin ve nefret ile yaklaşmayı bırakıp özeleştiri yapabilse adımlar atılmış olur. Yasa tasarılarını önleme yerine karşılıklı adımlar atma denense ve Dersim meselesinde olduğu gibi açık yürekli tavırlar sergilenirse mutlaka karşılıklı olumlu gelişmeler yaşanacaktır.
Karşısındakinin acısını anlamadığını, örtbas etmeye çalışmasının yanlış olduğunu fark edenler diğerinin acısına ortak olmayla çözülmez denen bir çok sorunun çözülebileceğini anlayacakdır. Bu yaklaşım tek taraflı olmayıp iki taraf için de geçerli olmalıdır.
Yorumlar