2012-03-03 00:00:00

Susurluktan büyük skandal

Hrant’ın Müslüman arkadaşları haydi…!

 

Hrant  Dink cinayeti 2007 yılını Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerginliğini sıkıntı ile bekleyenler  için ilk şok dalgasıydı. Cinayet işlendikten sonra Samsun Emniyetinde başlayan gariplikler şu anda  DDK  raporundaki şok edici gerçekleri, gerekçeli karardaki garabetleri  açıklıyor.

 

Çelişkili ifadelerin yer aldığı Hrant Dink davasının  216 sayfalık gerekçeli kararında, “Cinayet için ortada tahmin edilenden de daha büyük bir terör örgütü olmasaydı delillere daha kolay ulaşılacağı mantık düzleminde çıkarılabilecek bir sonuçtur. Bu mantıkla belki de var olduğu iddia edilen terör örgütünün delillerin toplanması sürecine de yönlendirme yaparak sirayet etme ihtimali dahi vardır. Ancak bu yalnızca ve her zaman varsayıma dayalı ihtimal olarak kalmıştır” denildi.” Yani “örgüt var ve olduğundan büyük ve belirgin delil karartma yaptığı için bulamadık” deniyor. Delil olmadan mantıksal yorumla terör örgütü suçundan mahkûmiyet kurulmasının ceza hukukunda mümkün olmadığı,  bu kadar siyasi sonuçları doğuran bir cinayeti örgüt olmadan sanıkların işlemeye  bir karar vermesi ve işlemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu” belirtiyor

 

-DDK ise  yaptığı incelemeler  sonucu  daha  vahim sonuçlara ulaşıyor. Devlet’in yargısının örgüt’e ulaşamadığı süreç için büyük bir skandalı işaretliyor. Raporda “Hrant Dink'e yönelik bir tehlikenin varlığının Emniyet ve Jandarma personelince öğrenilmiş olduğu, Hrant Dink’in korunmasına yönelik istihbarat birimlerinin gerekli çalışmaları yapmadığı ve işbirliğine gitmediği, idari makamların Hrant Dink’e yönelik oluşan riskleri bilebilecek durumda olmalarına rağmen, her kademedeki sorumluların zincirleme eylemleri sonucunda tehlikeyi önlemek için gereken tedbirlerin alınmadığı, tehlikenin gerçekleştiği ve Hrant Dink’in yaşamını yitirmiş olduğu belirtiliyor. Devlet sırrı olarak karartılan 6 sayfalık bölümde ise Trabzon Emniyetinin Trabzon valiliğine ve jandarmasına bilgi vermeden konuyu İstanbul Emniyet müdürlüğüne  ilettiği oranın da Yasin Hayal’in abisi Osman Hayal hakkında araştırma yapmadığı halde yapılmış gibi gösterdiğini, Trabzon Emniyet müdürlüğünden bilgi verilmediği halde Hrant Dink'in öldürülmesine yönelik olarak silah temin edildiği istihbaratına rağmen, bu istihbarat Trabzon Jandarma Komutanlığı'nca işleme konulmamış ve herhangi bir adli ya da idari birimle paylaşılamamıştır” deniyor.

 

Bunlar  tel tel dökülen bir idari ve hukuki yapıyı gösteriyor. Aslında göz  göre göre işletilmiş “ben görmüyorum, gereğini yapın” denmiş bir cinayeti gösteriyor. Temyiz ve AİHM  aşamaları var ancak önemli olan toplumun büyük kesiminin bu rezaleti görmesi ve kınamasıdır. Sokaktaki  sıradan vatandaşın bunu umursamadığını görüyoruz. Hatta niye bu olay bu kadar büyütülüyor  deniyor. İşte bu durumda müdahil olması gerekenler dindar Müslümanlardır. Alper Görmüş  neredesiniz  ey  Hrant’ın Müslüman arkadaşları? dedi. Aslında o demeden bizlerin aktif bir şekilde hareket etmesi gerekirdi. Hilal Kaplan’ın ve Yıldız Ramazanoğlu hanımefendilerin bu çağrıyı duyup cevap verdiğini duyuyoruz. Ama bu yeterli değil somut, aktif faaliyetler yapmak gerekir. Zira kendisini yeri gelince büyük bir oranda  dindar olarak tanımlayan halka bu cinayetin vicdansızlığını en iyi dindar Müslüman aydınlar anlatır. Kararımızı vermeliyiz kim ne derse desin adalet için mi hareket edeceğiz, yoksa toplumsal  tepkilere göre mi hareket edeceğiz.

 

“Size ne oldu ki Allah yolunda ve; “Rabbimiz bizi şu, halkı zalim kentten çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver!” diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” der bize Nisa 75. Bu mert, harbi adalet sevdalısı adamın öldürülmesine gerekli tepkiyi göstermekte hala niye zaafiyet içindeyiz ey dindar aydınlar? Bir manifesto yayınlayıp geniş tabanlı bir  dindar aydın, grup, camia, parti imzalarına açmaya davet ediyorum tüm arkadaşları. Alçakça katledilen ve utanmazca gerekçeler sıralanan bu cinayete en büyük tepkiyi vermesi gerekenler kitabında adalet birinci kriter olarak onlara sunulmuş  dindar müslüman aydınlar değil midir?

 

İkinci  olarak kurulacak  Hrant’în Müslüman arkadaşları grubunun bir çağrıcı olması ve konuyu profesyonel bir şekilde takip eden bir grup olmasıdır. Bariz bir şekilde ortadadırki Hrant’ın arkadaşları Mahçupyan’ın dediği gibi marjinal kalmakta ve  sol perspektifin klasik bakış açısına konuyu terk etmeleri dindarları kaçırmaktadır. Bu büyük bir vebaldir. Konunun yargıya intikal etmiş veya idari olarak soruşturulan ve açıklanan  denetleme kurulu kararları ortadadır. Bu idari işlemler  için yapılacak yapılmıştır,  bu skandalın dindarlara duyurulması ve aldırılacak tavır ve tepki eksiktir. Başörtüsü için periyodik ve sürekli adalet çağrılarını yapan bizler, Hrant için bu vb etkinlikleri  niye yapmayalım?

 

Dindar camianın isimlerinden bu konuda  hasbi bir cevap bekliyorum.

Yorumlar