13 Mart 2024

ÖFG TV’den herkese merhaba, her hafta Salı günü saat 21.00’da haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları ile sizlere sunduğumuz programımıza başlıyoruz.

Değerli izleyenler bu hafta oldukça önemli bir hukuki konuyu, bir yasama konusunu gündem edeceğiz. Çok önemli çünkü demokrasinin oldukça travmatize edildiği bir dönemde kurumların çöktüğü bir dönemde bizim buna rıza göstermememiz gerekiyor ve müdahil olmamız gerekiyor.

Anayasa Mahkemesi yasaları iptal ediyor veya ihlal buluyor. Biz bunlardan sonra Meclis’in harekete geçmediğini gördük ve uzun süredir bu konuda eleştirilerimizi yaptık çünkü Anayasa Mahkemesi yasaları iptal edip bazı bireysel başvurularda ihlal bulduktan sonra birtakım mekanizmaların devreye girmesi gerekiyor ve Meclis’in burada bir görev alması gerekiyor. Mesela ben bir milletvekili olarak hakkımdaki ceza ile ilgili Anayasa Mahkemesi’ne başvurduktan sonra hakkımda oybirliği ile bir ihlal kararı alındıktan sonra Anayasa Mahkemesi Meclis’e bu durumu bildirmiş ve bu meselenin düzeltilmesi, Anayasa Madde 14’deki belirsizliğin düzeltilmesi gerektiğine dair bir görüş belirtmişti fakat Meclis’te bu konuda bir hareket olmamıştı ve ardından Milletvekili Can Atalay bir ihlale uğramaya devam etmişti cezaevinde kaldı. Bunun üstünde de birçok yasalarda bu sıkıntılar devam ediyor.

Anayasa Mahkemesi’nin kararlarından sonra iktidar eğer ki bu konudan devlet zarar görecekse hemen bir yasa çıkartıp bir hamle yapıyor ama vatandaş bundan zarar görecekse umurunda olmuyor. Aslında özgürlüklerin önünün açılması gerekiyor. Anayasa Mahkemesi de bunu yapıyor ama siyasi iktidar birtakım yerleri etkileyerek olması gereken mekanizmayı durduruyor!

Biz bunu sorguladık, bir soru önergesi verdik Meclis Başkanlığı’na ve dedik ki: “Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra neler yaptınız? Nasıl adımlar attınız?” dedik. Şu anda Anayasa Mahkemesi’nin anayasaya aykırı gördüğü yasalar ile ilgili çalışmalar ne durumda diye bir soru önergesi verdik ve ardından Anayasa Mahkemesi’nin kararları hakkında verdiğimiz bu soru önergesine cevap geldi Meclis Başkanlığı’ndan bugün ve Meclis Başkanlığı bize yasa teklifi vermek, milletvekilinin işidir, bizim işimiz değildir gibi bir cevap verdi. Bunu anlamak mümkün değil çünkü Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği yasalar hakkında oldukça önemli tartışmalar olabiliyor ve bu konuda Meclis Başkanlığı işlevsiz bir yer olmamalı!

Milletvekilleri bu konuda adım atmıyorsa milletvekillerini uyarmalı, Anayasa Mahkemesi 600 milletvekilinin adresine göndererek “Siz bir yasa teklifi hazırlayın bakın ben bu yasayı iptal ettim, ihlal var.” gibi bir şey diyemez ki! Meclis Başkanlığı’na bildirir. Meclis Başkanlığı milletvekillerine bunu bildirmiyor umursamıyor da “Benim görevim değil bu. Yasa teklifi vermek milletvekilinin.” Diyor peki bu sefer de meseleler ortada kalıyor.

Biz bütün bu sorunları konuları bir şekilde bir aydınlığa kavuşturmak için Anayasa Mahkemesi eski raportörü Sn. Prof Dr. Osman Can Hoca ile konuşalım dedik. Oldukça önemli teknik, hukuki konular. Anayasanın alabildiğine çiğnendiği Anayasa Mahkemesi’nin itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı bu zaman diliminde Meclis Başkanlığı neden görevini yapmıyor? Boşluk mu var? Bu boşluk nasıl giderilir? Gibi tüm soruları Sn. Prof. Dr. Osman Can Hocamıza soracağız.

Meclis Başkanlığı’nın ilginç bir cevabı var, meseleler ortada kalıyor, biz anayasal bir düzen istiyoruz tüm 85 milyon olarak bir KHK kayyım rejimi istemiyoruz, birileri bir şeyler dikte ediyor, kendi çoğunluğu ile geçiriyor yasaları sonra Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Ortada anayasa var uymuyor bu işi düzeltin.” Diyor ama ortada toplum yararına bir düzeltme olmuyor, iktidar yararına bir düzeltme oluyor. İktidar istediği hususlarda adım atıyor. Anayasa Mahkemesi’nin en son iptal ettiği “Terör örgütüne üye olmamakla beraber terör örgütüne yardım” gibi bir yasayı biraz daha şeklini şemalini değiştirerek önümüze hemen getiriyor ama başka birçok yasa ve ihlal konusunu umursamıyor. Bu böyle olmaz, son derece önemli bir konu ve siz de bu işin uzmanısınız. Size sormak istedik, buyurun söz sizde hocam. Önemli ve üzücü sorunu sizden dinlemek ve çözümünü talep etmek istiyoruz.

Osman Can: Türkiye Büyük Millet Meclisi genel olarak demokratik ülkelerde parlamento siyasi işleyişin merkezidir. Başka hiçbir organ TBMM kadar demokratik meşruiyet iddiasında bulunamaz çünkü doğrudan doğruya halkın iradesi parlamentoya yansır ve bu şekilde TBMM halkın demokratik iradesini temsil eden mekan olarak önemlidir, önemi; halkın iradesi sisteme parlamento üzerinden yansır, önemli bir mekanizmadır. Halkın iradesi oraya yansıdığı gibi halkın talepleri de parlamentoya yansır. Parlamento halkın taleplerini halkın iradesinin halkın istek ve arzularının ve beklentilerinin herhangi bir anayasal ya da yasal sınırlama olmaksızın o kürsüde tüm dünyanın gözü önünde tartışılması müzakere edilmesi ve oradan bir sonuca ulaşılmasını bekler. Parlamentonun vazifesi görevi budur. Parlamento hem bir temsil hem bir konuşma, parlamento denetleme mekanıdır. Parlamento siyasal sorumluluğun merkezidir. Parlamentonun bu ülkede yaşamsal bir probleminin ortaya çıktığı hak ve özgürlükler ile ilgili ulusun kaderi ile ilgili toplumun önemli bir kısmının kaderi ile ilgili bir mesele ortaya çıktığında bu meselenin gelip tartışılıp iradenin demokratik bir şekilde üretileceği ve demokratik çözümlerin üretileceği mekan TBMM’dir, parlamentodur. Bu böyle! Yasama örgütü yasama organı olmanın temel esprisi bu! O yüzden tam da bu konularda yasama organı dışında başka bir muhatap yok aslında. Bir yasal eksiklik, yasal problem nedeniyle bir sorun ortaya çıkıyorsa bu sorunun adresi ve sorunun muhatabı TBMM’dir. Peki TBMM derken buradan kimi anlıyoruz? TBMM’nin üyeleri vardır ama onlar TBMM değildir, onlar TBMM’nin üyeleridir. Yani sizler birer vekilsiniz. Vekil olarak orada 600 kişiden bir kişisiniz ve 600 kişinin bir araya gelmesi ile TBMM iradesi tecelli eder. Genel kurul idaresi tecelli eder bu da kanuna dönüşür ama TBMM dediğimiz bir kurum da var Anayasa’da yer alıyor. Anayasa’da bu kurumun bir Başkanı vardır, Başkanlık Divanı vardır, Başkanlık Divan Üyeleri vardır. Anayasanın ön gördüğü şekli ile parlamentoda aynı zamanda siyasi partiler vardır ve siyasi partilerin aynı zamanda organları vardır ve bunlar Meclis Gruplarıdır ve Meclis Grupları da yasama faaliyetleri çerçevesinde işlev üstlenirler. Bütün bunlar ile yönetilmesi idare edilmesi zamanların belirlenmesi tayini işlemlerin sıraya konulması gündeme alınması vs. tamamı Meclis Başkanlığı üzerinden yürür dolayısıyla Meclis Başkanlığı iradenin yürütülmesine muhatap alınabilecek temel bir organdır. Siz bir kanun teklifi verdiğiniz zaman TBMM Başkanlığı’na dersiniz. Eskiden Bakanlar Kurulu kanun teklifinde bulunuyordu şimdi Cumhurbaşkanı sadece bütçe yasası ile ilgili bir tasarı hazırlar bunu meclise sunar, meclise sunarken nereye sunar ve kime hitaben bunu yazar? Bunu TBMM Başkanlığı’na hitaben yazar, muhatabıdır. Muhatabın o olması demek bir kurum, bir organ, bir organizasyon ve bir örgüt olarak yasama faaliyetleri de muhatabın parlamento olması ve aynı zamanda sorumluluğun da parlamentoya ait olması demektir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi bir konuda diyelim bir iptal davası neticesinde bir iptal kararı verdiğinde ve bu iptal kararına yürürlülüğe girmesini 6 ay, 9 ay, 12 ay ertelediğinde bu TBMM’ye çağrı içerir. TBMM bu 6 ay ya da 9 ay ya da 12 ay bu süre içerisinde bir yasa yapsın ki ortaya boşluk çıkacak çünkü bu boşlukta kamu düzenini zedeleyecektir. Kamu düzeninin zedelenmesi demek hem devletin genel işleyişi güvenliği ya da temel hak ve hürriyetleri zedeleyebilir. Kamu düzeni tüm bunların hepsini kapsayan önemli bir husustur ve kamu düzeni bozulmasın diye süre verir. Muhatap kimdir? Muhatap tek başına milletvekili midir? Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesi teker teker milletvekillerine yazı yazıp göndermesi gerekiyor ki böyle bir şey söz konusu değil. Muhatap TBMM’nin kurumsal yapısıdır ve bu nedenle kurumsal yapı bununla ilgili Anayasa Mahkemesi’nin bir yasama değişikliği bir yasama faaliyetinin gerçekleşmesi gerekir şeklindeki sözünün çağrısının muhatabıdır ve bundan kaçabilmesi mümkün değildir. Peki muhatabı ne demek? Yani Meclis Başkanı kanun çıkaramaz, kanun Meclis Genel Kurulu’na aittir. Meclis Başkanı ya da Meclis Başkanlık Divanı Meclis’in yasama iradesi değildir ama bir organ olarak Meclis’in iradesini oluşturur ve temsil ederler. O yüzden yasama faaliyetinin nasıl yapılacağı, hangi süre ile yapılacağı bir organizasyonun örgütlenmenin teşkilatlanmanın prosedürlerinin nasıl işleyeceği ve nasıl çalışacağı meselesi başkanlık divanı sorumluluğundadır. Bu o kadar önemli bir şey ki Başkanlık Divanı kurulamadan TBMM çalışamaz bile. Önce Milletvekilleri seçildikten sonra yasama dönemi sonrasında, meclise gelir, kayıtlarını yaptırır ardından Meclis toplantı haline geçer. Sonrasında ilk sırada milletvekilleri yeminlerini ederler, yemin işi tamamlandıktan sonra Meclis Başkanlığı Başkanlık Divanı üyelerinin oluşturulması sürecine geçilir. Bu olmadan hükümet bile kurulmaz parlamenter sistemden hatırladığımız şekli ile. Çalışması için iradesini oluşturabilmesi hayati. Kurumlardan ya da toplumdan gelen yasama yönündeki çağrıların muhatabı değildir diyebilmek bu kurumu devre dışı bırakmak demektir. Anayasal perspektif ile bu çok fazla uyuşmuyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Meclis Başkanlığı kendisini işlevsiz hale getirdiğini adeta ilan ediyor öyle mi hocam?

Osman Can: Sadece Meclis Başkanlığı şahsen kendini işlevsiz haline getirmesinden söz etmiyoruz. Bu tehlikeli bir anayasa yorumudur çünkü hukukta şöyle bir şey vardır! Bir kurum oluşturursunuz, bu kuruma ilişkin yetki kuralları oluşturursunuz. Anayasa Mahkemesi’nin işleyişine ilişkin bir kanun çıkarırsınız ya da Yargıtay’ın işleyişine ilişkin Cumhurbaşkanlığı’na ilişkin Anayasa dökümler vardır, parlamentoya ilişkin Anayasal hükümler vardır. Şimdi bu hükümleri nasıl yorumlarsınız? Çeşit çeşit yorum biçimleri vardır ama bu yorumlardan bir tanesi şu; öyle bir şekilde daraltıcı sorumluluktan kaçıcı bir şekilde yorumlayabilirsiniz ve bu yorumlama sizi işlevsiz hale getirir. Sorumluluk almadığınız için işleviniz olmaz zaten. Türkiye Büyük Millet Meclisi hukuka aykırılıkların giderilmesi, hukuki boşlukların doldurulması, dolayısıyla toplumun hukuk yaratımı konusundaki taleplerinin muhatabıdır ve bu konuda Anayasa’nın 87. Maddesine göre de zaten bu onun görevi kapsamı içindedir. Yasa koymak yasayı değiştirmek ve yasayı kaldırmak onun en temel görevi, temel var oluş esprisi dediğimiz şey budur! Parlamentonun sahip olduğu bu yetkiyi bazen ya da Türkiye’de bir alışkanlık haline gelmiş. Öyle bir şekilde yorumluyorlar ki parlamento hiçbir şeyi yapamaz hale geliyor. Yasama yetkisini; “Ama efendim milletvekilleri gitsin bu konuda yasa teklifinde bulunsun. Bu şekilde yerine getirsin bu bizim ile ilgili bir mesele değil.” Dediğiniz andan itibaren siz kurumsal olarak kendinizi sorumluluk alanının dışına çıkartıyorsunuz. Parlamento anayasal görevini tam anlamıyla yerine getirmiyor çünkü anayasal görev var burada. Bir kanuni eksiklik olduğunu kanunlar ile ilgili temel bir problem olduğunda kamu düzenini bozucu bir hukuki boşluk olduğunda bu hukuki boşluğu giderecek başka bir kurum yok ki. Eğer başka bir kurum yoksa Meclis Başkanlığı’nın bu konuda “Bu bizi ilgilendirmez.” Demesi “Ben anayasal görevimi yerine getirmiyorum.” Demektir. Temel kaidemiz şu; hiçbir zaman kurumlara ilişkin normları kurallara o kurumları çalışamaz işleyemez hale getirecek şekilde yorumlayamayız, tam tersine kurumlar için normlar ön görüldüyse Anayasa’nın 87. Maddesi yasama yetkisi parlamentoya aittir bu sadece yetki değil aynı zamanda görev ve sorumluluktur. O halde bununla ilgili bir görev ve sorumluluk ortaya çıktığında bu görev ve sorumluluğu organize edecek şekillendirecek ve bunu hayata geçirmek için gerekli somut adımları alacak olan başkanlıktır, Meclis Başkanlığıdır! Meclis Başkanlığı bu sorumluluğun gereğini böyle bir yorum ile yerine getirmediğinde kendini işlevsizleştirir, anayasal kuralları işlevsizleştirir. Bu çok isabetli bir değerlendirme olmamış.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Hocam zamanında da Sayın Mustafa Şentop, Anayasa Mahkemesi ile ilgili birtakım sitemler veya öfke dolu açıklamalar yapmıştı. “Bana talimat veremezsiniz.” gibi. O zamanlardan beri demek ki iş böyle bir boşlukta. Şu anda da biliyorsunuz bir devlet krizi var, hukuk krizini geçtik bir devlet krizi var. Koca devletin kurumları birbiri ile çatışıyor. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay çok üzücü utanç verici bir hali yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti bu kadarını da yaşamamıştır benim gördüğüm kadarıyla. Kurumlar da zafiyetler olmuştu ama bu kadar da yüksek yargı kurumları üzücü duruma düşmemişti ama şimdi buradan nasıl çıkacağız? Nasıl bir formül var? Meclis Başkanı diyor ki: “Gitsin vekiller yapsın.” Vekiller de yapmıyor. Mesela muhalefet partisi vekili yasa teklifi verdiğinde zaten iktidar otomatik reddediyor. En güzel yasa teklifini sunsak bile hemen defans geliştiriyor, yasa teklifini biz mecliste anlatsak da anında AK Parti MHP Oyları ile reddediliyor. İktidar vekilleri de zaten yasa teklifi getirmiyor, getiriyor gibi görünüyorlar ama bakanlıklarda hazırlanan yasalara, torbalara imza atın diyorlar. Onlar da imza atıyor. Sonra Meclis’e geliyor. Maalesef bu kadar işlevsizleşmiş durumdayken bunu görmeyen Meclis Başkanlığı! Bu kadar önemli konular ki sıradan bir yasa teklifi olmayacak bunlar. Kurumların birbiri ile çatıştığı zamanlarda Anayasa Mahkemesi’nin önemli değerlendirmeleri belki günlerce yaparak oradaki önemli hukukçuların binlerce değerlendirme yaparak sayfalarca yazdığı konularda yeni bir yasa yapacaksınız. Belki bu yasa da doğru olmayacak. Bu çok ciddi komplike bir iş. Burada kurumsal bir refleksin devreye girmesi lazım ama Meclis Başkanlığı’nın bize cevabı bu. Bence skandal bir cevap, olacak bir cevap değil. Biz bunu o yüzden ilk olarak bir bilim insanı ile konuşalım dedik. Nedir bu cevap? Böyle bir cevap vererek bence Sayın Meclis Başkanvekili topu taca atıyor gördüğümüz kadarıyla. Yapmadıkları işe böyle bir izahat getirmeye çalışıyorlar. Derdimiz üzüm yemek. Ben bir ihlal kararı olmasa cezaevlerinde belki hala şu anda bile olacak eski bir milletvekili olacaktım. Veya Can Atalay veya bundan sonra başka birçok milletvekili, başka yasalar, ihlal kararları. Demokrasinin en önemli ögesi ile ilgili büyük bir problem yaşanıyor ve burada Meclis Başkanı bize böyle gayet rahat bir cevap veriyor. Bunu nasıl çözeceğiz? Problem ortada!

Osman Can: Analiz etmeye devam edelim. Sayın Şentop’un Anayasa Mahkemesi’nin çağrısı üzerine verdiği sert tepkiyi hatırlattınız. Meclis Başkanlığı görevi kişisel egolarımızı ön plana çıkaracağımız bir görev alanı değildir. Anayasa Mahkemesi parlamentoya bu konuda bir çağrı yaptığında bir kurum öteki kuruma çağrı yapar burada birinin ya da ötekinin egosu söz konusu değildir. Ergenlik aşamasındaki insanlar da değiliz bu kurumlar ile ilgili mesele. Kurumlar ile ilgili meselede de sorumluluklar ve yetkiler vardır. Kişisel egolar burada söz konusu olmaz. Anayasa Mahkemesi parlamentonun bu konuda çalışma yapması lazım, parlamentonun bu konuda kanun çıkartması lazım çünkü belirsizlikler vardır. Sizin de yargılandığınız, sizin yargılamanızda da belirleyici olan Anayasa’nın 14. Maddesindeki belirsizliğe işaret etmişti. Bunun dışında Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında dediğimiz gibi bazı iptal kararlarını erteliyor yeni düzenleme yapması için zaman tanıyor parlamentoya ya da ihlal kararlarında ihlalin sistematik olduğunu, ihlalin doğrudan doğruya bir yasadan kaynaklandığını ve yorum yolu ile giderilmeyeceğini söylüyor, böyle bir durumda parlamentoya çağrı yapacaktır. Kendisi yasa yapmıyor ama parlamentoya çağrı yapıyor. Durumu bildiriyor. Anayasa Mahkemesi görevini yerine getiriyor ve ihlallerin kaynağını söylüyor. Anayasa Mahkemesi kanunlar ile ilgili Anayasa’nın yorumu ile ilgili nihai mercidir ve bağlayıcı nihai mercidir. O merci bu konu ile ilgili eksikliği problemi ortaya koyuyorsa teşekkür edilmesi gereken bir şey ve parlamentonun bunun üzerine harekete geçip; “Biz böyle bir eksikliğe açıklığa belirsizliğe dolayısıyla hak ihlallerimiz sistematik olarak gerçekleşmesine biz izin vermeyiz, biz TBMM’yiz.” demelerini bekler insan. Demokratik bir sistemde olması gereken şey bu! Anayasa Mahkemesi’ne teşekkür edersiniz, Anayasa Mahkemesi’nin her kararının mutlak anlamda isabetli, tartışmasız olduğu anlamına gelmiyor ama bir problem var diyor ve problemi işaret ediyor ve parlamento olarak sizin yapmanız gereken bu. Problem üzerine düşünmek, neticede katılmazsınız Anayasa Mahkemesi istediği tarzda değil başka şekilde bir şey yapabilirsiniz sizin takdirinize ait olan bir şey ama harekete geçeceksiniz. Bunu demek yerine Anayasa Mahkemesi kim oluyor da bize böyle parmak sallıyor, emir talimat verecek şekilde gerçeği yansıtmıyor ki böyle bir şey yok. Böyle bir tutum içine girmek üzücü bir şey. Bununla ilgili değerlendirmeyi kenara bırakalım. İkinci olarak bir anayasal kurum kendi onurunu, kendi saygınlığını nasıl korur? Kendisini eleştirecek olan herkes sağda solda susturmak suretiyle mi yoksa kendi anayasal fonksiyonunun gereğini etkili bir şekilde yerine getirmek suretiyle mi koruyabilir kendi saygınlığını? Anayasa Mahkemesi bu toplumda bir otorite olduğunu nasıl izah edebilir? Nasıl ortaya koyabilir? Anayasa’nın kendine verdiği görevi yetkileri ve sorumluluğu bilinçli bir şekilde yurttaşlara hizmet düşüncesi içerisinde bu duygular ile yerine getirmesi ile bunu sağlayabilir. Bir Meclis Başkanı’nın otoritesini korumanın yolu budur, bu işlere sahip çıkmaktır ama bu işlere sahip çıkılmadığı yerde nereye gideceği sorusu tabii ki haklı olarak güncellik kazanıyor. Biz nereye gideceğiz ve ne yapacağız? Parlamento dahi çalışmıyorsa halkın demokratik iradesi bu konuda bir çözüm mercii olmaktan çıkıyorsa bu konudaki sorumluluğundan kaçıyorsa biz nereye gidebiliriz? Burada şikayet etmememiz gerekiyor, biz hukukçular olarak olabilecek olan bazı yolları hataları dile getiririz ve olabilecek bazı yolları dile getirmeye çalışırız o yüzden yeniden analiz aşamasına geçelim o da şu; Meclis Başkanlığı size gelen cevapta parlamenterler kendileri olarak bir kanun teklifinde bulunabilir, bu konuda herhangi bir engel yoktur şeklinde kaçamak diyebileceğimiz hiçbir işe yaramayan doğru bir cümleyi göstermek suretiyle vazifesini yerine getirdiğini düşünüyor. Böyle resmetmeye, bu şekilde lanse etmeye çalışıyor. Anayasa Mahkemesi’nin muhatabı yasama ihtiyacının muhatabı TBMM’dir. TBMM dediğimiz; genel kuruldur, örgütlü olarak temsiliyet açısından bakıldığında Başkanlık ve Başkanlık Divanıdır. Tek bir milletvekili değildir onun muhatabı. Parlamento içinde muhalefete ait olan milletvekilleri vardır bir de iktidara yakın, başkanlığı da yürütmeyi de ellerinde bulunduran siyasi partiye mensup olan milletvekilleri çoğunluktadır. Dolayısıyla burada sadece tek başına muhatap siz değilsiniz, Meclis Genel Kurulu burada muhatap ise aynı zamanda diğerleri de muhataptır. Diğerleri muhatap olma durumunun gereğini yerine getirir ya da getirmez ayrı bir tartışma, gereğini yerine getirmiyor. Bu durumda Meclis Başkanlığı’nın görevi nedir? Meclis Başkanlığı ne yapar? Anayasa baktığımız zaman iç tüzüğe baktığımız zaman Meclis Başkanı evet bir partilidir, bir partiye mensuptur, parti milletvekilidir ama Meclis Başkanı pozisyonunu yerine getirdiği sürece oylamalarda oy kullanamaz ve parti çalışmalarına, parti propagandalarına katılamaz ve parlamento çalışması, Meclis Genel Kurulu çalışmasını eşitliği, tarafsızlığı sağlayacak şekilde yerine getirir. Orada herhangi bir taraf tutamaz. Kendi politikasına ait olduğu partinin ideolojisine dünya görüşü vs. rijit bir şekilde yansıtan bir tavır içerisine giremez. Meclis Başkanı ve tabii ki Başkanlık Divanı tarafsız davranmak zorundadır. Dolayısıyla Meclis Başkanı burada tarafsız mıdır değil midir sorusu bizim karşımıza çıkıyor. Meclis Başkanı anayasal olarak tarafsızsa Meclis Başkanı bu konuda inisiyatif üstlenebilir ve Başkanı Anayasa’nın kendisine yüklediği bu sorumluluğun gereğini yerine getirebilir. Başkanlık Divanını bu konuda bilgilendirebilir, parlamento genel kurulu bu konuda bilgilendirir ve bilgilendirmesi gerekiyor. Anayasa uzmanlarını bu konuda çalıştırması gerekiyor, elde edilen bilgiler doğrultusunda parlamentoyu genel kurulu bilgilendirme de ve sadece bilgilendirmenin ötesinde Meclis Genel Kurulu çalışmaları Başkan, Başkanlık Divanı, parlamentoda yer alan siyasi parti gruplarının Başkanvekilleri üzerinden yürür. Ağırlıklı çalışma bu şekilde yürür komisyonlar vardır orada, bunlar ile ilgili komisyon başkanlarını toplayıp toplantıya çağırıp bunlar ile ilgili bir görüşme yapamaz mı? Tüzük gereği tüm bunlara yetkisi vardır. Komisyonların denetimi tüzük gereği TBMM Başkanlığına ait olan bir yetkidir. Bu konuda inisiyatif alabilirsin, bu konuda bir şeyler yapılması lazım çünkü bu bir iktidar muhalefet meselesi değildir. Bu Anayasa Mahkemesi’nin belirttiği kamu düzenini bozucu bir kaçıklıktır. Temel hak ve hürriyetlerinin ihlaline yol açan bir problemdir. Dolayısıyla bunun muhatabı Meclistir ve bunu ortaklaşa çözmemiz gerekiyor kendi aranızda bir çözün bulun demesi lazım. Bu çözümler ön ayak olması lazım. Bunların hepsini Meclis Başkanı yapabilir, anayasal araçları var, iç tüzüklerde ön görülen hukuki araçlar varken ki bu bahsettiğim hepsi de anayasanın sağlıklı bir şekilde yorumunun bize sunduğu imkanlardır ama bunları bir kenara bırakıp biz bir şey yapamayız kanun teklif etmeye yetkili milletvekilleri vardır demek gerçeğe gözünü kapatıp ilgisiz bir gerçeğin arkasına sığınmaktır. Bu bir manipülasyondur. Bu doğru bir şey değildir.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yapması gereken işi yapmıyor fakat güya doğru cümle kullanıyor! “Milletvekili yasa teklifi verir.” Diyor fakat o zaman Meclis Başkanlığı niye var? Bir sürü yetkileri var, tahsisinde arabalar var. İşini yapmıyorsan o zaman Meclis Başkanlığı’nı niye kullanıyorsun diye sormak lazım! Bunu belirlemek için bir yasaya mı ihtiyaç var hocam? Kaçak güreşmemeleri için topu taca atmamaları için yasal bir düzenleme mi gerekli sizce? Ne dersiniz? Yarın öbür gün bir başkasını mağdur edecek! Başka topluluklar mağdur olacak. Meclis Başkanı, hepimiz biliyoruz Saray’a bakıyor oradan esen rüzgarlara göre bir tavır geliştiriyor birçok kararda böyle olduğunu biz biliyoruz. Meclis Başkanı’nın yüzüne de söylüyoruz, genel kurulda da söylüyoruz bangır bangır bağırıyoruz milletvekili olarak demediğimizi bırakmıyoruz. Millet adına eleştirilerimizi yapacağız. Biz burada yasama görevi ile ilgili bir tavırdan ziyade siyasi erkten yürütme erkinden duyulan bir çekingenliği görüyoruz. Peki bunun artık ilanihaye böyle devam etmemesi için nasıl bir çözüm bulacağız hocam? Başka başkanlar da gelebilir, Saray’dakinden korkabilir çekinebilir. “Ne yapayım?” diyebilir! Nasıl yapacağız hocam?

Osman Can: Birisi Saray’dan korkar, daha önceki de Genel Kurmay Başkanı’nda ışıklar söndü mü sönmedi mi oraya bakarak buna son verilmesi gerekiyor! Anayasal kurumları yasaklar ile zorlamalar ile “Şunu şöyle yapmak zorundasın. Böyle yapmak zorundasın.” Şeklinde önermeler içinde normlar ile harekete geçirilmek çok fazla mümkün değil. Bir kanun değiştirelim. Diyelim ki; bu kanun Anayasa Mahkemesi bir kararını iptal ettiğinde bu kanun desin ki: “ Meclis Genel Kurulu çok hızlı bir şekilde harekete geçsin ve o kanunun gereğini yerine getirsin.” Böyle bir kanuna ihtiyaç yok ki. Bunu zaten doğası gereği, işi gereği, sorumluluğu gereği, var oluş hikayesi geresi Meclis yapmak zorunda zaten. Peki Meclis niye yapmıyor? Bunun için evet bir kanun vardır, o kanunda değişiklikler yapmak suretiyle bir çözüm getirebilir. Bu kanunda şu anlattığımız hikaye ile bir ilgisi yok. Parti kanunu değiştirilmeli. Partiler kanunu bununla birlikte seçim kanunu, bununla birlikte TBMM İç Tüzüğü, iki kanun bir iç tüzük bunları değiştirdiğiniz zaman bütün bu sorunların üstesinden gelebilme imkanını yaratmış olduğunuz kapıyı aralamış olursunuz. Bu o kadar aşikar ki üzerinde daha fazla durmaya gerek yok. Saray’a bakıyor. Saray’a niye bakıyor? Bir Meclis Başkanı Anayasa kendisine bağımsız bir statü verdiği halde Saray’a bakıyorsa neden bakıyor diye bir soru sormak lazım! O sorunun kaynağı da şudur; parti içi demokrasi çalışmamaktadır. Parti lideri kimin milletvekili olacağına ve bu yolla da aynı zamanda kimin Meclis Başkanı olacağına karar vermektedir ve gerektiğinde bu kararın değişimi Meclis Başkanı’ndan görevinden bir şekilde alabilir. Kendi kontrolüne alıyor kısacası. Meclis çoğunluğu ya da Meclis’teki gruplar parti liderinin iradesine göre oluşturmuş. Şu demektir; aslında parlamentonun iradesi zaten parti içi demokrasinin olmaması nedeniyle sakatlanmakta. Parti içi demokrasi kurduğunuz  zaman parlamenterleri partiye mensup ama parti hiyerarşisinin emir eri olmaktan çıkardığımız zaman Meclis Başkanlığı hiç kimseye Anayasal görevini yerine getirmeyecek şekilde ya da Can Atalay olaylarında gördüğümüz gibi Anayasa’ya aykırı olacak şekilde bir milletvekilinin düşmesine yol açacak şekilde tutukluluğa kimse sevk edilemez. Meclis Başkanı bağımsız davranmaya başlar o zaman çünkü Meclis Başkanı Saray’dan ya da başka bir yerden kendisine böyle bir talimat geldiğinde “Bir dakika buna hakkınız var mı? Yok.” deyip direnebilme imkanına sahiptir ve direndiğinde Meclis Başkanı değil de Parti Başkanı pozisyonunu kaybeder ama parti içi demokrasi işlemediği için bu sonuçların tamamını görürüz. İşlemediği için yasama etkisini ve işlevini kaybediyor. Meclis Başkanı yok oluyor, ortadan kayboluyor. Meclisin itibarı ile ilgili en ufak bir kaygısı olmuyor. Anayasaya açıkça aykırı talepleri de yerine getirmek zorunda kalıyor. Yine böyle olduğu için yargı seçimleri de yine yürütmenin, parti liderlerinin iradesine bırakıldığı için yargı da bağımsız olmuyor. Partiler kanunu ile ilgili değişik için kamuoyu yaratmak ve parti içi demokrasi Türkiye’ye getirmek için bir çaba içerisine girmek daha doğru bir yöntem olabilir. Türkiye’nin kurtuluşu biraz oralarda gibi geliyor bana. Tabii ki Türkiye’nin kurtuluşu çok iddialı bir laf ama bu çok önemli en azından sıkıştığımız suyun gelip bir yerde sıkışma durumu vardır ya sıkışıyor ve gölet oluşuyor akması yere doğru akıyor. O sıkışıklığı gidermenin açmazları açmanın en önemli yollarından bir tanesi parti içi demokrasi, partiler kanunu değiştireceğiz, seçim kanunu değiştireceğiz ön seçimi zorunlu hale getireceğiz, parti liderlerini milletvekillerini belirleyebilme imkanını ortadan kaldırmamız gerekiyor ve bunları sağladığımız zaman daha özerk davranabilecek bir parlamentomuz olur ve bu özerk parlamentoda gerçek bir parlamento olur.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz bununla ilgili gerekli yasama işlemlerini yapacağız. Sizler ile ilk önce konuşup konuda neler yapılabileceği konusunda fikir alalım istedik ve kamuoyuna sunalım istedik. Milletvekilleri bir yasa teklifi versin diğer Meclis Başkanları, milletvekillerini de işlevsiz hale getiriyor. Soru önergesi veriyoruz, “Soru önergesinde şöyle bir kelime var kabul etmiyorum soru önergesini.” Diyor. Sonra ben araştırıyorum, onu da yanlış yapıyorlar. Mesela işkenceye uğramış insanlar bize başvuruyor biz de onların ifadelerini tırnak içine alarak Meclis Başkanlığı’na veriyoruz, önergelerimizi bakanlıklara veriyoruz. Meclis Başkanlığı diyor ki: “İçinde bazı nahoş kelimeler geçiyor. İç tüzükteki bir maddeden dolayı ben bu soru önergesini geri gönderiyorum. O kelimeleri çıkartın öyle gönderin bana.” Diyor. Bakıyoruz bunu yapıyor fakat burada haklı değil çünkü milletvekilliğinin gerek konuşmalarında gerek yazılı soru önergelerinde çirkin kelimeler kullanmaması gerekiyor, doğru fakat biz milletin ifadesini tırnak içine alarak bu konuda ne diyorsunuz diyoruz! Benim kendi ifadem değil ki, kendi sorumdaki nahoş bir kelime cümle değil ki. Millet yerine göre makatına cop sokulmuş, Filistin askısına alınmış bunları anlatıyor. Doğru mu yanlış mı? Araştırın diyoruz. Vatandaşın böyle bir iddiası var belki yanlış belki doğrudur. E nasıl anlatsın? “Makatıma cop sokuldu.” demenin kibarcası nasıl olabilir? Soruyoruz, söyleyin öyle vatandaş ifade etsin diyoruz. Bunun kibarcası nasıl? Onu da söylemiyorlar. “Biz böyle bir kelime istemiyoruz.” Diyorlar. Burası TBMM değil mi? Vatandaş işkenceye uğradığını söylüyor. Kimseye hakaret etmeden kelime yazmış ben de onu tırnak içine alıp sormuşum ve buradaki yazılı önergeyi “Vay efendim milletvekilinin dikkat etmesi gereken hususlara” sokuyor! “Milletvekili başkasına hakaret edemez, kötü söz, kavga çıkartamaz işte bundan dolayı bu maddeye dayanarak bu önergenizi kabul edemeyiz.” diyorlar. “Milletvekili işini yapsın. Benim işim değil.” Diyen Meclis Başkanlığı benim yaptığım işi de iptal etmeye çalışıyor. Soru önergelerimizi iptal ediyor. Bunu söyleyen Meclis Başkanlığı kendi işinde de samimi değil. Benim milletvekilliğimi yapmamı da engelliyor. Vatandaşın sesinin çıkmasını da engelliyor. Suçu günahı aslında bir değil, bir sürü şey var. Meclis Başkanlığı’na da iletiyorum bizim soru önergelerimizi geri çeviriyorsunuz veyahut da lakayt cevaplar veriyorsunuz. Milletvekilini işlevsiz hale getiriyorsun dolayısıyla milleti işlevsiz hale getiriyorsun.

Osman Can: Meclis Başkanı bir yandan topu milletvekillerine atarken diğer yandan da milletvekillerinin çalışmalarını işlevsizleştiriyor, anlamsızlaştırıyor derken aslında aynı sorundan bahsediyoruz. Bir Meclis Başkanlığı ve onun örgütlü yapısı, bağımsız daha özerk hareket edip Meclis’in otoriterisini ve Meclis’in saygınlığını sağlamak durumundayken, bunu yapmıyor ve iktidar veya yürütme organı ile özdeşleştirme gerçekleşiyor. Bu özdeşleşmenin nedeni de parti içi demokrasinin olmaması ve parti içerisinde Meclis Başkanı dahi olmak üzere her birisinin bir lider hiyerarşisine, lider otoriterisine mutlak anlamda tabi olması! Nedeni budur. Orada size dile getirdiğiniz makata cop sokma işkence türüdür. Onlar aynı zamanda mahkeme kararlarında geçer. Mahkeme kararlarında geçer ama hukuki uyuşmazlığa konu olan bir şeyin sizin o bahsettiğiniz tüzük maddesi içerisinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Kendileri de o tüzük maddesinin uygulanma amacını çok iyi bilir ama ortada başka bir problem vardır. Orada siz bir soru önergesi verirken o soru önergesinde dile getirdiğiniz hususların çarpıcılığı yıpratıcılığı ve eleştiri kapasitesi iktidara yönelir, yürütme gücüne yönelir ve yürütme gücünün de hiyerarşisine tabi Meclis çoğunluğu aynı zamanda Meclis Başkanlığı olduğu için oradaki sizin eleştirilerinize doğrudan doğruya kişiselleştirir çünkü orada bir yürütme ile özdeşleştirme durumu vardır. Mekanik özdeşleşme aynı zamanda duygusal özdeşleşmeyi de sağlamaktadır. Kaçınılmaz bir şey. Trajik bir şey ama kaçınılmaz bir şey. Bu özdeşleşmeyi bir şekilde ortadan kaldırmamız gerekiyor ki bu memlekete gerçekten yazık. Meclisin meclis gibi çalışması gerekiyor. Meclisin gerçekten bu ülkede saygın kurumların başına gelmesi gerekiyor. Parlamentoya gidildiğinde parlamentodaki çalışmanın ağırlığı olması gerekiyor. Sizler gibi yüzlerce insan vardır milletvekilleri vardır onların çalışmalarının emeklerinin boşa gitmemesi beyhude olmaması gerekiyor. Oranın gerçek anlamda düşünceler panayırı haline gelmesi gerekiyor ve hiç kimse korkmadan çekinmeden endişe duymadan Anayasal referanslara, anayasal çerçeveye riayet etmeden uyumlu olmaz. Anayasa üzerine dahi konuşabiliyor olması gerekiyor. Bu parlamento bunun için var bunu gerçekleştiremiyorsa yazık bu millete.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Sayın Hocam çok teşekkür ederim. Çok önemli konularda bizi aydınlattın biz de bu olayı burada bırakmayacağız. Topluma da buradan söz verelim zaten ben cezaevinden çıktıktan beri 2.5 yıldır bunu sözel olarak soruyorum. Meclis Başkanı cevap vermiyor. Şimdi de dedik yazılı soralım. “Niye işinizi yapmıyorsunuz?” diye sorduk. “Bu sizin işiniz.” Diye cevap aldık. Bazen kelimeler bitiyor, güler misin ağlar mısın meselesi oluyor. Bunu söyleyen Meclis Başkanlığı bizim gibi sorgulayan milletvekillerini çalıştırmamaya çalışan bir Meclis Başkanlığı oluyor maalesef. Biz sorgulamaya devam edeceğiz. Anayasa hukukçusunuz anayasanın uygulanmasını istiyorsunuz, ben bir milletvekiliyim millet beni göndermiş bu meclise, başka işim gücüm ne. Millet adına olması gerekeni söylemeye çalışıyorum. Bunun peşinde koşmak zorundayım başka bir şey yapamam ve bunu da yapmaya devam edeceğiz. Mücadele sürecimiz devam edecek.

Bugün de yayınımızı burada bitiriyoruz haftaya Salı günü saat 21.00’da buluşana kadar güzel bir hafta diliyorum, hayırlı akşamlar hoşça kalın!

Yorumlar