15 Şubat 2022

ÖFG TV’nin yeni bir programı ile karşınızdayız. Her hafta Salı günü saat 21.00’de haftanın önemli insan hakları konuları ve bu konu ile ilgili konuklar ile birlikte size sunduğumuz ÖFG TV programımıza yine başlıyoruz.

Bu haftada yine gündemimizde önemli konular, konuklar var. Biz hemen sözü uzatmadan meselelere geçiyoruz.

Güzel haberler ile başlayalım. Geçtiğimiz günler bizim yüreğimizi parçalayan çok önemli bir mektup almıştık Kayseri Bünyan Cezaevi’nden Zeynep Köyden eşi de Çankırı Cezaevi’nde yatıyordu, 2 çocuğu vardı ve aylardır çocuklarını göremediğini, maddi manevi birtakım sorunlardan dolayı ailesinin çocukları getiremediğini, çocukların 2 yıldır babayı 7 aydır kendisini göremediğini çok yürek parçalayan bir şekilde bize iletmişti. Biz de “Yok mu bir hayır sahibi, gayret sahibi vicdan merhamet sahibi yok mudur bu çocukları anneleri ile buluşturacak diye seslendirmiştik kamuoyuna.” Sağ olsun insanlar elimizden geleni yaparız demişlerdi, gayret etmişlerdi, onların arasından birisi çok değerli kardeşimiz Harbiye’li öğrencilerin hepsinin annesi değerli Melek Çetinkaya: “Ben bu işi yaparım, gidip çocukları Balıkesir’den alıp Kayseri Bünyan Cezaevi’ne götürürüm.” Dedi işini gücünü bıraktı, çocukları aldı babaanneyi ve dedeyi ikna etti, onların güvenleri ile 2 çocuğu alarak Balıkesir’den Bünyan Cezaevi’ne gitti. Çok önemli ve değerli bir güzellik yaptı. Çok insani bir iş yaptı, çocukları evlerinde ziyaret etti, size de gösteriyorum ve çocuklar çok sevindi, o çocuklar buna çok ihtiyacı vardı, anneleri babaları yanlarında yoktu ve onlar ile ilk önce güzel bir gün geçirdi Melek hanım ve doğum günü partileri yaptı, çocukları kucakladı bir anne şefkati ile ve daha sonra çocukları alarak Bünyan Cezaevi yoluna düştü, babaanne ve dedeyi de alarak ve ardından bu arada çocukları gezdirmeyi de ihmal etmedi, neşelendirdi, parklara ve bu tür eğlence ile götürdü ardından da annelerini görmeye götürdü, daha sonra da annelerini gördüler ve geri döndüler. Biz kendileri ile de görüştük, dün geri dönüş yolculuğunda çok da mutlu olduk, siyaseti bu amaçla yapıyoruz, mazlumun mağdurun derdini bitirmek sorunlarına tercüman olmak için yapıyoruz. Zeynep hanım bize o kuyuların dibinden bir mektup gönderdi. “Çocuklarımı göremiyorum, ben ve çocuklarım perişan.” Biz de bir milletvekili olarak onun sesi olduk, ehli insaf vicdan ve merhamet sahipleri devreye girdi, aldılar çocukları götürdüler, anneleri ile buluşturdular. Bizim için haftanın en önemli haberi en sevindiren haberi bu oldu. Çok mutlu olduk, sevgili Melek Çetinkaya’nın eline sağlık, değerli çocukların annesine buradan selamlarımızı iletiyoruz, babaanne ve dedeye de bu mutlulukları beraber olduğumuzu iletiyoruz.

Melek Çetinkaya yolda neler yaşadıklarını söylemiş ve yol boyunca çocukların neler konuştuğuna inanamazsınız, 10 yaşındaki bir çocukta bu kadar olgunluk hayret ettim. Diyor. Ablası Şule, kız kardeşi Zehra’yı yolda tembihlemiş, “Annemi görünce çok fazla ağlama tamam mı?” demiş ve çocukların tüm hallerini Melek Çetinkaya tweetlerinde anlatmaya çalışmış. Bu güzellikler bizi çok mutlu etti.

Hem üzüldüğümüz ardından hem sevindiğimiz iki hadise yaşadık bu hafta. Hamile ve 18 aylık bebeği olana kadar anneler mahkum olsalar da cezaevine giremez! Biz Meclis’te böyle bir yasa çıkardık, peki bu uygulanıyor mu? Uygulanmıyor! Kulaklarınıza belki inanmıyorsunuz ama uygulanmıyor. Biz daha sonra uygulanmadığı için bebekleri ve cezaevine atılan anneler için gayret ediyoruz, tüm arkadaşlarımız ile savcıları buluyoruz, başsavcıları buluyoruz. Kimi görüşmekten kaçınıyor ama anneler günlerce cezaevinde kalmış oluyor, onun bir saniye bile kalmaması için uğraş veriyoruz ve sonunda savcılara yasaları hatırlatıyoruz. “Aa öyle miydi?” diyorlar, samimiler mi değiller mi tam bilemiyoruz ama kardeşim siz savcısınız! Bir kişiyi cezaevine alırken yasadışı iş yaptığınızın farkında değil misiniz? İlla bunu milletvekili mi kalkıp hatırlatacak. Bu kaçıncı vaka? Hafta içinde Elif Karlıdağ Samsun’da gözaltına alındı, Samsun Cezaevi’ne atıldı, 2 aylık bebeği vardı. Ardından biz müdahil olduk, Elif Karlıdağ cezaevinden çıkarıldı, yanlış bir uygulama dedik. Savcı da: “Aa pardon.” Dedi, düşünün bir anne ve bebeği pis ve kötü şartlarda bir karantina koğuşunda kalıyor, siz müdahil olmasanız günlerce kalacak ve siz müdahil olunca da ‘Pardon’ denildi anlamak mümkün değil.

Ardından bir başka vaka daha yaşandı, Sevim Yıldırım 11 aylık bebeği ve 28 aylık diğer bebeği ile beraber cezaevine girdi girmemeleri gerekiyordu yine bu konuya da müdahil olduk savcıyla görüştük gayret ettik, tam da şansızlık hafta sonuna denk geldi, Cuma günü girdi, cumartesi Pazar 3 gün boşuna cezaevinde yattı sonunda bizim gayretimiz ile çıktı ve çocukları ile evinde çektirdiği fotoğrafı bize gönderdi Sevim Yıldırım çok mutlular, dün gece aradım tüm aile yakınları evde şen şakraklar bize dualar ediyorlardı, biz de çok mutlu olduk ama Sevim Yıldırım içeride bu gördüğünüz 11 aylık bebeği ile çok zorluklar yaşamış, o soğuk betonların üzerinde emeklemiş, düşmüş, kafayı vurmuş ağlamış, anne ne yapacağını bilememiş. 2 yaşındaki çocuk kilitli kapıları açmaya çalışmış ağlamış, çocuklar perişan olmuş, hasta olmuşlar. 3 günün vahim tablosu bu! Olacak iş değil! Biz Allah’a şükür müdahil olduk, çıktı cezaevinden ama kabul edilecek durumlar değildi. Bu iki kadına büyük zulüm ve işkence yaşatılmış oldu.

Vahim bir başka konuya geçelim. Nusret Muğla korkunç, tarihi, unutulacak bir fotoğraf değil, kim görse bu fotoğrafı unutamaz. Maalesef Türkiye’de OHAL döneminin çok kötü bir tablosu olarak binlerce insan bu şartlarda gözaltına alındı, 86 yaşında bir dede düşünün boş gerekçelerle zamanında legal olan gerekçelerle, “Bank asya’ya para yatırdın. Derneğe üye oldun.” Denilerek terörist ilan edilmiş, 86 yaşındaki dede Nusret Muğla polisin kollarında cezaevine atıldı, 1 yıl 1 ay kaldı ve ardından biz defalarca uyardık, bu dedeye yapılan hak değildir, infaz erteleme alması gerekiyor, günde 14 ilaç kullanıyor, perişan durumda ve tek başına hücrede yaşıyor ve bu süreç sonrası Nusret Muğla Covid’e yakalandı ve çok kısa bir sürede çocuğunun onu son saniyelerinde yanında bulunmasına da savcı izin vermedi. Düşünün babanız ölüyor yanında bulunamıyorsunuz, uzaktan babasına 5-10 saniye el sallamış ölümünden son saatleri öncesinde 5-10 saniye görebildim diyor, oğlu ile görüştüm. Savcı buna bile izin vermemiş ve maalesef ki Nusret Muğla hayatını kaybetti. Bakın şu gördüğünüz gibi bir sürü ilaç kullanan bir insan, ilaçlarını görüyorsunuz, bakın bir sürü ilaçlar kullanan bir insan. Eşyaları burada, gariban bir şekilde o koğuşta yaşayan bir insan  ama hiç acımadılar ve çıkartmadılar hasta haliyle bu gariban insan orada kaldı ve en sonundaki adresi mezarı oldu. İşte cenaze töreni ve göz göre göre cinayet gibi bir ölüm ile bu hayata veda etti, sorumluların hesap vermesi lazım. Tüm kamuoyunun vicdanı sızladı ama bakın şunu söylüyorum; ben bunu bir yıl bir aydır gündem ediyorum, söylüyoruz Nusret Muğla diyoruz, haksızlık diyoruz kimsenin umurunda değil. Nusret Muğla ölünce kamuoyunun gündemine geldi, ya hu ölmeden bir tepki gösterin de bu insanlar cezaevinde kalmasın, bebekli anneler cezaevinde kalmasın, hasta mahpuslar cezaevinde kalmasın, yaşlı mahpuslar cezaevinde kalmasın. Bülent Arınç bir açıklama yayınladı, sosyal medya hesabından 50 yıldır Nusret Muğla’yı tanıyormuş, “Çok sevdiğim, tanıdığım, olgun, eski bir berber esnaftı, insanlara iyilik yapmaktan başka bir şey düşünmezdi, çok sevdiğim, saydığım bir insandı, ona büyük haksızlık yapıldı, tahliye edilmedi.” Demiş ve en sonunda da “Nusret ağabey hakkını helal et, ben senin ve senin durumunda olanlar için kamuoyunun şahit olabildiği ve olamadığı tüm mecralarda sesimi ve gücümün yettiğince bildiğim doğruları söyledim ama gözler kararmıştı, köşe başlarını tutan zebaniler kan ve intikam ateşi ile yanıyorlardı, doğru bildiklerimi söylediğim için bende hakaret gördüm, azarlandım, horlandım, Fetöcü olarak hedef gösterildim. Sana ve arkadaşlarına faydalı olamadığım gibi kendime de faydalı olamadım ama inanıyorum ki bu da geçer ya hu.” Demiş. Sayın Arınç’ın samimi, vicdan sızısının farkındayım ama gerekeni yapmalıydı, böyle de bir eleştirim olsun kendisine, tüm bu süreç içinde Nusret Muğla adli tıpa giderek oradan çıkabilirdi, cezaevi görevlilerinin Adalet Bakanlığı’nın zalimliğinin, vicdansızlığın farkındayım, biz de bu faaliyetleri yaptığımız için bize demediklerini bırakmıyorlar. Hasta, yaşlı, bebekli anne ve çocukları cezaevlerine tıkıyorlar ve sonuçta da çok kötü bir fatura çıkıyor, en sonunda “50 yıllık tanıdığının arkasında sana bir şey yapamadım Nusret abi hakkın helal et.” Diyebilirsin ama keşke zamanında bunlar yapılsaydı. Biz bunları söylerken “Fetöcüsün” diyerek hakaretler, iftiralar yağdırılıyordu ama keşke zamanında tüm kamuoyu görseydi. Her kesimden insan istisnasız her kesimden insan “Yaşlı piri faniyi niye cezaevinde tuttular?” peki 1 yıldır siz buna tepki göstermezseniz ölümünden sonra tepki gösterirseniz ne anlamı var ey kamuoyu sana da bir çift lafım olsun! İlla böyle her şey bittikten sonra mı pişman olup tepki göstereceksiniz? İş işten geçmeden lütfen tepki gösterin!

Ayrıca son olarak bu hafta içinde yaptığım bir ziyaret turunu söyleyerek mağdur arkadaşlarımıza geçeceğiz. Bu hafta Karadeniz’lilerin konuğuyduk, Ordu, Giresun, Trabzon’luların konuğuyduk. Karadeniz’in şen şakrak, hareketli, kendine özgüveni yüksek, insanlarının konuğuyduk. Ordu’dan başladık, Ordu’ya uçak ile indik, Ordu’da KHK Platformu’nun bir toplantısında tüm sorunları masaya yatırdık, konuştuk. Çok güzel bir karşılama oldu, sağ olsun arkadaşlarımız çok güzel tanışıklıkları oldu, çok güzel sempatik dostluklarımız oldu, güzel bir sohbet yaptık Ordulularla ve ardından Giresun’a doğru yola çıktık ve oradaki arkadaşları ziyaret ettik, bize misafir ettiler, çay içtik, sohbet ettik halkımızla ve bir mağduru ziyaret ettik. Eski bir polis memuru şu gördüğünüz kişi, Hakan Zaman, polislikten ihraç edilmiş ve ardından tabi işsiz güçsüz aç susuz kaldığı için memleketinde Trabzon’da çapalama makinesinde çalışırken kaza geçirmiş, çapalama makinesinin bıçakları iki ayağını kesmiş şu gördüğünüz iki dizinden aşağısı kesilmiş ve protez takılmış çok mağdur bir aile ziyaret ettik. İnsanlar mesleğini yapamıyorlar maalesef, mesleklerini yapamayıp başka işlerde çalışırken kaza geçiren yüzlerce insan oldu bu ülkede, insanlar çok zor durumda, biz bu duruma empati yapıp Hakan Zaman’a geçmiş olsun dedik ve dayanışma gösterdik ve ardından Trabzon’da birçok kişiyle Trabzon’lularla görüştük ve en sonunda da Trabzon’daki tüm temaslarımızdan sonra Trabzon Havaalanı’nda ayrıldık ve Ordu Giresun Trabzon ziyaretimiz de çok güzel bir şekilde bitirdik. Bu ülkenin her yeri bizimdir, Halkların Demokratik Partisi Türkiye’nin dört bir tarafındaki tüm sorunlarla uğraşmaya çalışmaktadır, ben Kocaeli Milletvekili olarak Türkiye’nin Kuzeyi, Güneyi, Batısı, Doğusu, Edirne’si, Kars’ı ayırt etmeden hepsini bir kabul ederek, Trabzon’u, Hatay’ı, Van’ı, İzmir’i hepsini bir kabul ederek tüm sorunları en yakından takip edip elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışan bir milletvekiliyiz ve tüm halkımıza da mesajımız; bu yurdun her bir karış toprağındaki tüm sorunlara elimiizden gelen tüm gayretle değinmeye devam edeceğimizi söylemektir, sadece bir Kocaeli Milletvekili değilim Türkiye milletvekiliyim, Türkiye’nin tüm sorunları ile uğraşıyorum, gayret ediyorum, şimdi de iki ayrı konuda sorunlar ile uğraşacağız, bu ilk baştaki değinilerimizi bitirdikten sonra önemli bir direnişe geçeceğiz.

Migros işçileri direniyor. Migros işçileri şu anda direniş halindeler! Direniş mekanındalar, onları direniş mekanında yakaladık! Migros’taki uygulamaları daha öncesinde de gündem etmiştik, işçileri ziyaret etmiştim, farklı zamanlarda Migros Depo İşçileri’nin direnişlerine destek vermiştim ben ve partim. Şimdi de Migros’un direnen işçileri konuğumuz olacak. Bekir Gök konuğumuz, direniş alanında. Bekir Gök hoşgeldiniz.

Bekir Gök:İyi olmaya çalışıyoruz, şartlar doğrultusunda ne kadar iyi olabilirsek iyi olmaya çalışıyoruz, ayakta durmaya, direnmeye çalışıyoruz, direnmeye devam ediyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bekir bey bu konudan haberi olmayan, belki medyayı, sizin sıkıntılarınızı takip edemeyen vatandaşlarımızı gözeterek A’dan Z’ye Migros işçileri ne yaşıyor onu bize anlatır mısınız?

Bekir Gök:Biz Migros Depo çalışanı olarak geçen sene asgari ücretle çalışıyorduk fakat geçen sene asgari ücretle bizler en azından evimizi geçindirebiliyorduk ama bu sene yeni yapılan zamlardan sonra her şeye %200 zam gelmesi bizim belimizi büktü, biz de çıktık depodaki patronumuza Metin beyin yanına geçtik arkadaşlarımız ile depodaki herkes maaş bordrosunu gördükten sonra ürperdiler, bizim yaptığımız iş ağır iş ve biz bunu hak etmiyoruz, İstanbul’da en düşük ev kirası 2 bin TL. benim 3 çocuğum var, çocuklarımdan bir tanesi benimle gelmek istedi direnmeye, o da geldi.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Kızımızın adı nedir?

Bekir Gök:Kızım Güneş, bugün bizimler birlikte olmak için geldi.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Güneş hanım da direnişe babasıyla katılmış.

Bekir Gök:Yanımıza geldi. Biz burada asgari ücretle geçinemiyoruz dedik. “Metin bey bize iyi bir destek yapın geçen sene 100 TL gelen faturalar bu ay 400-500 TL gelmeye başladı, biz geçinemiyoruz, burada yıllardır çalışan elemanlar da var. Saatlik ücretlerimize 4 TL zam yapın, en azından bizim patronumuz olarak bizim arkamızda durduğumuzu gösterin.” “Benim elemanım personelim zor durumda.” Diyin, “Tamam arkadaşlar, ben de size elimden geleni yapayım.” Demesini beklerken. Saatlik ücrete 4 tl zam istedik ve bizi kapının önüne koydu 257 tane işçi. Bunların içinde anne baba olan var, evlenmek üzere olanlar var, düğün yapmak isteyenler var. Bunların hepsi bir anda kapının önüne konulunca her şey tepetaklak oldu. 4 tl zam istiyoruz, “Düşünelim.” Dediler, sonra “Hayır, biz bunu kabul etmiyoruz. Üstümüzdekiler kabul etmiyor.” Dedi. Biz de çalışmayı reddediyoruz dedik, biz de çalışmak istemiyoruz dedik çünkü asgari ücrette daha hafif şartlarda daha hafif işler varken neden burada hamallık yapalım! Çünkü marketten insanlar 5 kiloluk yağı alıp eve götüreceği zaman biliyorsunuz ne kadar yoruluyorlar biz o 5 kg’lık yağları koli içerisinde 4’lü halde tek tek kaldırıp paletlere diziyoruz ve bunları bilek gücüyle çekiyoruz, bizim işimiz gerçekten ağır. Bundan bahsettik, dediler, devletin belirlemiş olduğu ücret bu! İnsanları bir nevi devlete de sitem etmeye yönlendirdiler. Tamam devlet bizim devletimiz, ülke bizim ülkemiz ama siz de patron olarak bunları yapabilirsiniz, yapamayacağınız bir şey değil, günlük ücretimize 30 TL bir zam geçen sene 400 Milyon TL kar yaptınız, bugün 4 TL’den hesaplasanız, yıllık 3 milyon TL’yi bir personelinize destek olmak için ayıramadınız dedik! Eyleme başladık, eyleme başladığımız günün akşamında polisler; iş bırakma grevi, bu bizim sosyal, yasal haklarımızı kullanarak eylemimizi yaptık. İçeriye özel çevik kuvvetler girdi, özel polisler girdi, özel timler girdi, burada TOMA var, akrep var, burada bir ATAK helikopteri ile ALTAY tankları eksikti! Biz terör örgütü değiliz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Sanki siz teröristsiniz, hakkını isteyen işçiler terörist sanki!

Bekir Gök:Aynen öyle akşam arkadaşlarımızı gözaltına aldılar, biz ertesi gün gelip tekrar karakolda direnmeye devam ettik ve kamuoyundan tek bir ricamız var, halkımızdan ve milletimizden istediğimiz şu; bize destek olun, istediğimiz çok büyük bir şey değil, saatlerimize 4 tl günlük 30 tl faturamıza desteğiniz olsun dedik ve bunu reddettiler. Burada biz 257 işçiyi işten attıkları zaman hepimiz şok olduk, beklemiyorduk böyle bir davranış. Artık gemileri yaktık geri dönüş yok, asgari ücrete her türlü iş buluruz fakat bize tehdit mesajları gelmeye başladı bizim eylem süresince. Yasa dışı işlemler yapıyorsunuz, bunun sonucu hapistir, gibi tehdit mesajları gelmeye başladı şirket tarafından. Hapis nedir? Biz ne yaptık ki hapis yapacağız! Deponda mallara zarar vermedik, patronları tartaklamadık sadece yasal hakkımız olan eylemi kullandık, iş bırakma eylemine geçtik, hepsi bu. Bu bizim için terör konusu değil, burada biz herhangi bir terör eylemi yapmıyoruz, burada arkadaşlarımız toplandılar, protesto yapıyorlar. Bu bizim yasal hakkımız, biz bunu kullandık sadece, ya yaptırımı hapistir, ya bazı arkadaşlarımızın evlerine zararımızı karşılayacaksınız tarzında kağıt göndermediler. Biz burada asgari ücretle geçinemediğimizi belirtirken bize burada tehditler geliyor, ne tehdidi bu, neyin tehdidi bizi burada tehdit ediyorsunuz, neyimizi alabilirsiniz ki ne ile tehdit ediyorsunuz bizi. Direnişimiz devam etti, hızla büyümeye başladı, halkımızdan ricamız bizi desteklesinler, arkamızda dursunlar ve Migros’tan alışveriş yapmasınlar ve Migros’u boykot etsinler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Şu anda Migros Esenyurt’tasınız değil mi?

Bekir Gök:Evet Migros Esenyurt deposu önündeyiz, diğer arkadaşlarımızın da farklı yerlerde farklı programları var. Biz eylemi bırakmış değiliz, burada 3-5 kişiyiz ama direnişe devam ediyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Biraz çevredeki arkadaşlarımızdan konuşmak isteyen olursa onları da dinleyebiliriz. Bir iki cümleleri ile.

Bekir Gök:Gülabi geliyor kendisi temizlik görevlisiydi onu da işten attılar.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Merhaba ben HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu kendinizi tanıtıp, ne için direndiğinizi anlatır mısınız?

Gülabi Aksu: Ben Gülabi Aksu, 2.5 yıldır Migros’un deposunda temizlikçi olarak çalışıyorum, şu anda geçen 3-4 gün önce beni burada arkadaşlarla birlikte hepimiz eylem yapıyorduk, ondan sonra bizi arabaya bindirdiler, sizi dışarı çıkaracağız güvenlik için, ben dışarı çıktım, bana mesaj geldi işten çıkarttılar beni. Şu anda biz burada çok mağdur durumdayız, burada bütün arkadaşlarla bizi tehdit ediyorlar, mesaj gönderdiler bize, ikaz gönderdiler bize. “Mahkemeye vereceğiz, cezaevine sokacağız.” Dediler. Yaklaşık 15 gün oldu, burada biz Metin bey ile görüştük, düşük veriyor diye. Bayram günleri mesaileri düşük veriyor, resmi tatillerin mesailerini düşük veriyor, fazla bir şey istemedik. Sadece 1 ekmek parası istedik onlardan, 4 TL istedik çok gördüler bize. Burada şu anda 257 işçi mağdur durumda. Her işçinin evinde 3 insan olsa, en az bin insan yapıyor. Şu anda bu insanlar hepsini sokaklara atmışlar. Şu anda herkesin kendi evine ekmek götürmek için mücadele ediyoruz burada. Sesimizi duyun ki bize destek olun. Bize yardımcı olun. Gerçekten millet çok perişan. Bazı arkadaşlarımız evine ekmek götürecek parası yok cebinde. Biz buraya geliyoruz, cebimizde 5 kuruş para yok, biz burada deponun önüne gelmek için. Çocuklar evde ekmek götüremiyorum, doğalgaz faturası gelmiş 500 TL para, doğalgaz parasını ödeyemiyorum. Keşke ben bu asgari zamları olmasaydı, önceki zamlar olsaydı, asgari ücretle kalsaydı, biz de ona da razıyız. Niye razıydık? En azından bu kadar zamlar gelmezdi! Her şeye %100 zam gelmiş! Geçen sene biz yine az çok idare ediyorduk, şu anda hiç idare edemiyoruz! Şu anda 5 kiloluk yağ 100 TL ise şu anda 150 TL. Durumumuz gerçekten çok kritik. Biz fazla bir şey istemedik, sadece 4 TL.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Gülabi bey öncesinde elinize aylık ne kadar para geçiyordu?

Gülabi: Aylık sadece asgari ücret geçiyordu. Asgari geçim de vermiyorlar, temizlikçi olduğumuz için prim de vermiyorlardı! Bize vermediler, yalan! Pazar günleri gelip çalışıyordum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Kaç saat çalışıyordunuz günde?

Gülabi: 8 saat çalışıyordum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Mesai vermiyorlardı diyorsunuz.

Gülabi: Mesai vermiyorlardı, 8 saat çalışıyordum, zorla bırakıyordum, çoluk çocuğumuz için mecbur kalıyorduk, mesaiye kalıyorduk. Bir çocuğumuz hasta olsa da zar zor izin alıyorduk, vermiyorlardı. “Sen gidersen buranın hali temizliği ne olacak, malı ne olacak.” Diyorlardı. Bizi almıyorlardı! Gidip işine gelenleri adamları izin verip gönderiyordu, bize izin vermiyorlardı, benim çocuğum hasta götürüp getiremiyordum çocuğum rahatsız şu anda evde. Gücüm olsa zaten hastaneye götürürüm! Teşekkür ediyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bekir bey ne yapacaksınız şu anda direniş devam edecek mi? Nedir sizin söylemek istediklerinizi buradan kamuoyuna duyuralım.

Bekir Gök:Vekilim biz mümkün olduğunca direnişimize devam edeceğiz, burada işi olmadığı için buraya gelecek maddi imkanları olmayan arkadaşlarımız da var. Bizim Migros’tan talebimiz işe geri iade ve istediğimiz çok büyük bir şey değil! Primlerin yasal güvence altına alınması, iş kazası güvenliğinin arttırılması çünkü burada bizim iş kazası riskimiz çok fazla, elimde bir sürü videolar, fotoğraflar var bu iş kazaları ile ilgili bizim can güvenliğimiz de yoktu aslına bakarsanız. Migros’tan ricamız taleplerimizi talep etti, çok büyük bir şey değil yapamayacakları bir şey değil, onlar için çerez parası değil, insanları mağdur etmesinler. 257 tane işçi bugün evine ekmek götüremiyorsa bunun sorumlusu Migros’tur.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Zaten büyük bir kriz var, elektrik doğalgaz faturalarını ödeyemiyorsunuz, bir de bunun üstüne şok bir şekilde hakkınızı talep ettiğiniz için 257 işçi kapı önüne konuldunuz, direniyorsunuz, sesinizi duyurmaya çalışıyorsunuz ve en önemlisi herhangi bir zarar vermeden, herhangi bir şey yapmadan direndiğiniz halde müdahalelere uğruyorsunuz. Çok nemli! En temel hakkınız sivil direniş ve siz de buna dikkat ediyorsunuz, direnirken herhangi bir zarar vermemeye dikkat ediyorsunuz ve tamamen adeta bir terörist muamelesi görebildiniz ama anlayışın hakim olmasını ve işe iadenin hakların, iadesinin gerekli olduğunu söylüyorsunuz.

Bekir Gök:Kesinlikle doğru. Biz burada asla taşkınlık çıkaracak insanlar da değiliz. Tek talebimiz ekmeğimizi kazanmak, burada direnişimizin nedeni de işe alınmak! Burada iş yerine zarar vermek, patronlara, müdürlere hakaret etmek bile değil, tek talebimiz 4 TL bir ekmek parası patronların bize vermesi, inanın verirler fazlasıyla verirler isteseler de nedense bizi açlığa mahkum etmeye ve kendilerine köle yapmaya çalışıyorlar. Biz de buna asla müsaade etmeyeceğiz ve biz asla kölelik yapmayacağız diyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bekir bey biz basın toplantımızda da Migros’u eleştirdik, Migros bir açıklama göndermiş, bunun karşısında biz tekrar işçilerin sesine başvuralım istedik, siz de bunları söylüyorsunuz ve bir haksızlık olduğunu söylüyorsunuz, Migros’a yakışmadığını söylüyorsunuz, Migros tanınan, bilinen, popüler bir marketler zinciri. Milyonlarca insanın alışveriş yaptığı bir yer ama tabi ki bu haksız uygulaması ile de şu anda tepkilerin odağında, biz de 84 Milyona Migros’un bu uygulamaları konusunda tepkinizi gösterin ve işçiler iade edilsin lütfen diyoruz. Migros haksız uygulamaları ile vatandaşa hizmet sunmaya devam edemez, buradan bunu hatırlatıyoruz Migros yetkililerine. Çok fazla değil, hakkaniyet oranında bir zam talep eden işçilere yönelik “Al sana hak mı talep ettin, al seni işten attım.” Tavrının kabul edilemez olduğunu Migros yetkililerine hatırlatıyoruz. Migros’tan böyle devam ederse, bu işçileri geri almazlarsa alışveriş yapmamaları yönünde kamuoyuna bir çağrıda bulunuyoruz. Migros yetkilileri: “Nasıl olsa 257 işçidir, bunların arkası yoktur, atalım gitsin bu işçiler zaten asgari ücrete çalışan işçilerdir.” Mantığı ile hareket etmesin, Migros’a hatırlatmada bulunuyoruz.

Bekir Gök:Bakın biz yalnız değiliz, biz 257 işçi olarak görünmüyoruz sadece burada, inanın bizim arkamızda milyonlarca insan var, onlarca vekillerimiz var, biz yalnız değiliz, eğer Migros bizim yalnız kaldığımızı düşünüyorsa büyük bir yanlış yapıyor, biz güçlü bireyleriz, güçlü insanlarız arkamızda çok büyük desteğimiz var, biz yalnız değiliz bunu bilsinler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Şu anda Migros Esenyurtta direniş devam ediyor, “Biz Hırsız değiliz, yoksul işçileriz, çaremiz direniş pankartları açtınız.” Tuncay Özilhan’a sesleniyorsunuz, “4 TL zam istedik 257 işçi atıldı, olacak iş değil bu Tuncay bey.” Diyorsunuz. “Atılırsak huzur yok.” Diyorsunuz, peki Migros Esenyurt dışında başka nerelerde nasıl kaç gündür direniş var kamuoyunu bilgilendirseniz.

Bekir Gök:Migros Esenyurt deposunun dışında biz her yerdeyiz! Depo olarak birçok insan şu an mesela  burada depoyu göstereyim, dışarıda bir çay ocağımız vardı, o çay ocağımızı bile içerideki işçileri kilitlediler, dışarı çıkmasınlar, bizden etkilenmesinler diye. İçeride çalışan arkadaşlar da bizim arkadaşlarımız onlar da bizim canımız. Onlar şu an çaresizlikten çalışıyorlar ve emin olun burada o çalışanlardan amirlere kadar herkes bizim destekçimiz. İçeride büyük bir güç var, fakat biraz da çaresiz olduklarını düşünüyorlar, arkadaşlarımızın hiçbiri çaresiz değil, biz aç kalmadık, onlar da aç kalmazlar direnişimize destek olmalarını istiyoruz, hem çalışan arkadaşlarımızdan hem de diğer depolardan talebimiz budur. Bize destek olsalar daha çabuk sonuç alırız, 257 kişi olarak görünüyoruz ama 257 kişi değiliz bizim arkamızda binler, milyonlar var. Bunu da diğer marketlerde protestolarda gerekirse eylemlerle bize gösteriyorlar sağ olsunlar hepsine teşekkür ediyorum, size de teşekkür ediyorum iyi ki varsınız.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Sağ olun Bekir bey yanınızdayız, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu olarak partim olarak yanınızdayız bunu da Migros işletmesi bilsin. Biz elimizden gelen desteği size vereceğiz, verdik, veriyoruz kardeşlerimizin işsiz kalmasına gönlümüz razı değil. Son derece önemli bir ekonomik sarsıntıda eşi, çoluk, çocuğu hasta olan insanlar var, oraya gelmekte zorlanan insanlar var ama siz burada herhangi bir zarar vermeden en tabi hakkınız olan sivil toplum protestosunu gerçekleştiriyorsunuz, kamuoyuna da sesleniyoruz. İçişleri Bakanlığı’na da hatırlatma yapıyoruz, polis gönderip bu direnişi kırmaya çalışmayın, patronun yanında olmayın, işçinin mazlumun, mağdurun yanında olun. Size çok teşekkür ediyoruz, her zaman gündem edeceğiz, her zaman sizin başvurularınıza da açığız bunu da söylemiş olalım. Oradaki tüm işçi kardeşlerimize, orada olan olmayan, diğer bölgelerde olan arkadaşlarımıza Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu olarak selam ve saygılarımı sunuyorum.

Bekir Gök:Bende teşekkür ediyorum, çok sağ olun iyi ki varsınız vekilim. Tüm insanları Migros marketi boykota davet ediyorum bizi işe alana kadar!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bekir Gök direnen işçi, Migros’u boykota davet ediyor ve biz de bu çağrıyı yeniliyoruz, yineliyoruz, destekliyoruz ve ona da veda ediyoruz. Kolaylıklar diliyoruz.

Değerli izleyenler ikinci konumuz bugün hiç gecikmeden kuryelerin önemli sorunları var. Kargo konusu Türkiye’de çok büyük bir önem arz ediyor artık. Eskiden kargoculuk vardı, malınızı eşyanızı, mektubunuzu gönderirdik kargolarla ama pandemi sonrası kargoculuk, kurye meselesi müthiş bir ağırlık kazandı. Kargo şirketleri işi yetiştirememeye başladı, insanlar dışarı çıkmadı, kargo şirketleri hizmet verdiler. Bu arada kuryeler oradan oraya koşturdu fakat bu arada birçok kurye kazaya uğradı, haksızlığa uğradı, bir de büyük bir ekonomik kriz geldi, kuryeler bütün bu karda, soğukta, çamurda insanlara hizmet vermek için uğraşırken bir de şu anda kuryeler birçok haksızlıkla karşı karşıyalar. Zaten büyük bir işsizlik var, üniversite bitirmiş insanların büyük bir çoğunluğu iş bulamıyor, kurye oluyor ve sonra bu kardeşlerimiz haksızlığa uğruyor kazalara uğruyor büyük sorunları var ve çok artmış oranda, kuryeler çok artmış durumda, dev bir sorun olarak karşımızda. Tüm kuryeler adına bugün Ali Kaya kardeşimiz konuğumuz. Ali Kaya hoş geldin.

Kurye Ali Kaya:Merhaba Ömer bey teşekkürler yayın için.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:İş başındasınız ve bize zaman ayırdınız, sizin sorunlarınızı gündem edeceğiz, ilk önce kendinizi tanıtın Ali bey daha sonra sizi dinlemeye devam edeceğiz. Ali Kaya kimdir?

Kurye Ali Kaya:Adım Ali Kaya Çukurova İlahiyat mezunuyum, din kültürü öğretmeniyim ama gerek çok fazla mezun olan arkadaşlarımızın olması gerek mülakatlarda haksızlıklar olması sebebiyle ben de atanamayan öğretmenlerden biriyim. Sınavlarda başarılı olsakta şu an sınavlara hazırlanmakta çok maliyetli ve geçim sıkıntısının bu kadar yüksek olduğu, zorlu olduğu bir süreçte oturup ders çalışmakta büyük sıkıntı. Bu da bizi özel sektörde hiç tecrübemizin olmadığı işlere kuryelik gibi sektörlere itiyor. Ben de 9 aydan beri özel sektörde esnaf kurye olarak kendi şahsi aracımla bir güvencem olmadan kuryelik yapmaya çalışıyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Ali Kaya ilahiyat mezunu din kültürü öğretmeni fakat öğretmenlik yapamıyor, geçimini sağlamak için kuryelik yapıyor. Ali bey binlerce, on binlerce kurye adına lütfen kuryeler ne yaşıyor? Kargo şirketleri ile yaşanan sorunlar nedir? Kargo dünyasında neler yaşanıyor? Biz kuryeler ile ya sokaklarda karşılaşıyoruz, bir yere mal yetiştirmek için koşturan motosikletlilerin, arabalar olarak görüyoruz ve kapımızın önüne geldiklerinde karşılaşıyoruz ama kuryelerin dünyasında neler yaşanıyor onu sizden ayrıntılı bir şekilde dinleyelim. Bu konuda hiç haberi olmayan kamuoyunu bilgilendirecek tarzda lütfen meseleyi ayrıntılı bir şekilde anlatın.

Kurye Ali Kaya: Şu an özellikle yeni yıldan itibaren zam vermeye çalışan şirketler, fiyat belirlemeye çalışan şirketler olduğu için bunun mağduru olan, grevde olan, hak arayan kurye arkadaşlarımız da var. Bu dönemde özellikle pandemi dönemi, kış dönemi bunların hepsi ters tepiyor, hemşirelik mesleğine benzetebiliriz aslında. Kapanma oluyor, kuryelik daha çok ihtiyaç duyulan bir sektör oluyor. Kar yağıyor, herkes evine kapandığı için siparişler üst üste daha bir fazla oluyor. Ülkede şartlar ne kadar zorlanırsa iş yoğunluğumuz o kadar artıyor. Şu an kış aylarında Ankara’da havanın kötü şartlarında gerek araçlı, gerek moto kurye olarak çalışan arkadaşlarımız zorluklar çekiyorlar, özellikle pandemi döneminden sonra bu meslek sadece geçimini bundan sağlayan, yılların kuryeleri arasında değil de pandemi sektörleri kötü etkiledikten sonra işsiz kalmış birçok vasıflı insan tarafından da tercih edildi, mesela şöyle bir örnek vereyim; benim çalışma arkadaşlarım arasında fizik öğretmen, çevre mühendisi var, dükkanını kapatıp gelmiş olan işletmeciler var çünkü insanlar borçlarını ödeyebilmek için sıcak para arayışına giriyorlar. Pandemi döneminin de getirdiği koşullarda, hayat pahalılığında iş bulmak gerçekten zor ve bu sektörde ihtiyaç var ama bu sektörün getirdiği bir sürü mağduriyet var Ömer bey. Mesela çalışma koşullarında bir normal sigortalı, kadrolu çalışanları oluyor şirketlerin bir de böyle büyük şirketlerin taşeron şirket olarak, kullandıkları beraber çalıştıkları esnaf kurye modeli dediğimiz bir çalışma şekli var. Her ikisinde de şu an büyük mağduriyetler yaşanıyor. Şu anda da normal sigortalı çalışan arkadaşlarımız, personeller aldıkları zamlardan memnun olmadığı için hatta kendilerine verilen zam kendilerine çalışma koşullarında yapılan düzenlemeler tamamen kendilerini esnaf kurye modeline itmeye dönük, buna mobbing diyebiliriz, kendilerine maaşlı, sigortalı, güvencesi olan çalışanlar yerine hiçbir güvencesi olmayan, yakıtı kendisine ait, aracı kendisine ait, herhangi bir sorunla karşılaştığında tamamen kendi başına çözmesi gereken esnaf kurye modeline yönlendiriyorlar. Düşük zam yaparak; mesela insanlar daha çok kazanabilmek için ya da yakıta gelen zamlardan dolayı kayıplarını telafi edebilmek için 8 saatlik mesaisini 12 saate, 14 saate yükseltebiliyorlar. Ben kendim 14 saat çalışıyorum, böyle olduğu zaman da şöyle mağduriyet var; 10 saat olan çalışma saatini 8 saate düşürüyor bir firma, çalışanlar da bu sebepten bunun neye dönük yapıldığını da biliyorlar, daha çok kazanamamaları için, esnaf kurye modeline geçmeleri için böyle bir mobbinge uğruyorlar. Öte taraftan birçok yıllarını vermiş sigortalı çalışan olan kuryeler bu haksız, fiyat tarifeleri karşısında çünkü esnaf kuryeli, sigortalı çalışan arasında belli bir fiyat farkı oluyor tüm giderlerin kendileri karşıladığı için ama bu sigortalı çalışanlara yapılan zamlar, geçimini öyle bir zorlaştıyor ki işten ayrılmaya itiyor fakat tazminatını alamadan ayrılmak zorunda kalacak, iş sahipleri de iş yerleri de bunu bildikleri için. Yılların çalışanı tazminatını almadan ayrılmak istemeyeceği için kendilerine hak ettikleri tarifeyi uygulamıyorlar. Böylesi bir mağduriyet var, bir de öte taraftan esnaf kurye modeli dediğim modele değinecek olursak o da şirket sizi taşeron şirket olarak tutuyor, ömründe muhasebeci görmemiş insanları kağıt üstünde sana bir şirket kuracağız diyor halbuki biz buna kölelik düzeni diyebiliriz, normal bir asgari ücretli çalışan gibi normal orada emir eri gibi bir şeysiniz ama size şirket kurduruyorlar, şahıs şirketiniz oluyor. Kazancınızın %18’ini vergi olarak göstermek zorundasınız, gelir vergisine tabisiniz, kendi sigortanızı kendiniz yatırıyorsunuz, şirketler yılda bir zam yapıyorlar ama yakıta her hafta nerdeyse 3 günde 1 doldurduğumuz depo bitmeden yeni zamlar geliyor. Şirketler ise yılda 1 zam yapıyorlar, yaptıkları zam zaten diyelim Ocak’taki enflasyon karşısında eriyor. Dönecek olursak bu esnaf kurye modelinde; sorumluluk tamamen size ait, risk yönetimi tamamen size ait, bunun dışında şöförlüğün gerektirdiği bir şey var, kafanız dolu olmayacak, stres, baskı altında olmayacaksınız. Bu sektörün asıl sıkıntısı orada, bir de hız kotası var mesela. Yemek 40 dakikada gidecek, 30 dakikada gidecek. Zaten yemeğin hazırlanma süresi 20-25 dakika. Ankara trafiğinde, ya da İstanbul trafiğinde kuryeler hem stres altında, hem kafaları dolu direksiyon başına geçiyorlar. Araçlı çalışanlar için yine bu risk bir yere kadar tolere edilebilir, motorlu çalışanlar için tampon kendisi. Dakika ile çalıştığı için baskı gördüğü için bir de üstüne müşteriler güzel puanlar istemesi için, müşteri iyi puan versin, kötü yorum yazmasın, sakın geç kalmayın. Bu baskılar ile kaza yapan çok arkadaşımız oluyor. Sürekli bu baskılar ile günün 14 saati direksiyon başındasınız.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Trafikte hız yapıyor ve ister istemez trafik kazaları oluyor. Nasıl yapmasın? Çünkü o işte kalabilmek, puan alabilmek için büyük bir stres oluşuyor.

Kurye Ali Kaya:Şirket adama motor kiralıyor, kiraladığı motoru senet yapıyor, adam memnun kalmadığında ayrılmak istediğinde. “Ben sana motor vermiştim, onun sözleşmesi devam ediyor, taksitleri devam ediyor ayrılırsan iki katı faiziyle ödemek zorundasın.” Sorsan şirketi var, sanki fabrikası varmış gibi ama çok zor koşullarda çalışılıyor. Demin bahsettiğim baskı; bunlar iş verenlerin insafına kalmış durumlar, aslında düzenlemelere gidilebilir, dakika sınırını kaldırabilirler çünkü çalışan genelde zaten sipariş başına prim alıyor, bu şekilde kendisi zaten zamanında götürmeye çalışır. Kuryeye bu şekilde baskılar yaptığınız zaman kaza riski artar, dakika sınırını kaldırmaları gerekir. Sonrasında bu puan için baskılamalar, “Ben şu yorumlar sayfasında sizin de adınızı göreceğim.” Mutlaka puan istiyorsunuz, adınızı veriyorsunuz, kendi aramızda kıyaslamalar yapmalar. “Şu kişi şu kadar dakikada götürürken sen şu kadar dakikada orada olmuşsun.” Çoğumuz öğretmen, çevre mühendisi ya da arkadaşlar arasında bu sektörde KHK ile mağdur edilmiş birçok vasıflı insan bu sektörde tutunmaya çalışıyor. Bu insanlar sürekli baskı altında çalışıyorlar. Bunun geri dönüşü kaza riskinin çok yüksek olması ve güvencesinin olmaması. Hangi kurye arkadaşımın aracının kaskosu vardır? Hangisinin sağlık sigortası, düzgün bir şekilde yatıyordur? İzinli olduğun zaman hangisi ücretli izin yapabiliyor? Böylesi düzenlemeler yok! Saydığım şeyler şirketlerin düzenleyebileceği şeyler; süre sınırının kaldırılması, puan istenmesi, puan konusunda baskı yapılması, devletimize ve yetkililere düşen konular var onlar da bu şirketlere düzenlemeler getirilmesi. Bu çalışanların özlük haklarının koruma altına alınması, esnaf kurye modeline düzenleme getirilmesi sizin de bu konuda nasıl girişimleriniz olur bilemiyorum hayatını kaybeden yaralanan mesleği bırakmak zorunda kalan arkadaşlarımıza bir tazminat gibi destek verilmesi. Bu konularda kanun teklifi mi verilebilir, artık Meclis’te mi gündem edilebilir ama biz insanların daha vicdanlarına bırakılmasını istemiyoruz. Bu konu tamamen müşterinin vicdanına, insafına terk edilmiş bir şey. Aman aman Twitter da gündem edelim, kış günü çok sipariş vermesinler, Twitter da gündem edelim müşteriler kuryeleri hızlı gelsin, çabuk, sıcak gelsin baskıları yapmasınlar. Bunlar insafa terk edilecek konular değil, kimse soğukta motosiklet ile severek yapmıyor işini, mecbur olduğu için yapıyor. Halkımızdan herkesten anlayış bekliyoruz ama bu insafa terk edilecek konu değil çünkü herkesin bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi, bekleyeni var. 14 saat 12 saat bu sektörde herkesin rutin çalıştığı saatler, 8 saatler söz konusu bile olamaz. Öğrencidir belki. Birçok öğrenci arkadaşlar part time bu sektördeler. Öğrencilik çok lüks bir şey artık, biz öğrenciliğimizde burs, kredi ile geçinirdik ama şu an öğrencilik çok lüks, bu stresle, baskı altında çalışan arkadaşım derslerine ne kadar yoğunlaşabilecek. Sınavlarında ne kadar başarılı olabilecek. Ya da ben ders çalışayım, atanmaya çalışayım desem 14 saatin hangi kısmını arttırıp ders çalışacağım? Çalıştım diyelim; bir ülkenin insanları gençleri nasıl ders çalışırlar? Ders çalışan insanlar iyi yerlere geliyorlar mı? Hak ettiklerini alıyorlar mı? İnsanlar bakıyorlar ki iyi yerlere gelenler hep tanıdıkları olanlar. Hep mülakatlarda sorunsuz geçenler, tanıdıkları olanlar böyle olunca insanlar artık diploma almak için okumuş oluyor. Ekstra kişisel gelişimine özen göstermiyor. Benim arkadaşlarım öğretmen mühendisler ama meslekleri noktasında kendilerini geliştirmek için bir aktivite yapabiliyorlar mı? İnsanlar ailesine zor zaman ayırıyor. Sizin izniniz yok mu? Haftada bir iznimiz var ama kim izin kullanabiliyor? Ben çok nadir şahit oluyorum, izinsiz çalışıyor insanlar çünkü yevmiyeci olduğum için bizim esnaf kurye modelinde ben haftada bir izin kullansam benim maaşım çok eriyor, benim geçinemeyeceğim düzeye iniyor bu da ayrı bir mağduriyet doğuruyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Ne olacak? Talepleriniz neler? Kamuoyunun bilmesini istediğiniz hususlar konusunda da son olarak bilgi verin.

Kurye Ali Kaya: İş verenlerin asıl kendi şirketlerini kalkındıranların mutfaktakiler olduğunun, sahadakiler olduğunun bilincine varılması lazım. Ben geçen hafta çalıştığım bir yerden, iki şirkette çalışıyordum birinde part time birinde tam zamanlı, tam zamanlı çalıştığımız yer keyfi kesintiler yapmaya başladı, zam tarifesi uygulayacağım derken birkaç farklı tarife uygulayacağım derken bizi maaşlar noktasında çok mağdur ettiler. Biz de kendi aramızda bu sorunun çözülebilmesi için bugün çalışmayalım dedik anında iş çıkışımızın verildiğini öğrendik. Bu sektörde işsiz kalmaz insanlar ama bu tür düzenlemeler olmadığı zaman bir insanın iki dudağı arasında olur mu bir insanın bütün meslek hayatı! Mesela kazancınız iyi de olsa gidip herhangi bir taksitle bir şey alamıyorsunuz çünkü bu sektörde bugün varsınız, bu şirkette bugün varsınız yarın yoksunuz. Böylesi iki dudağı arasına terk edilmiş durumda, şirketler bunu bilecek, sizin kazancınız sahadaki personelden geliyor, personeline kazandıran özlük haklarını koruyan, haklarını veren şirketler daha çok yükselirler. Puan isteme noktasında, süre baskısı noktasında düzenlemelere gitmesi lazım öte taraftan yetkililer kışın tatile giriyorlar, yazın tatile giriyorlar sürekli Meclis’i kapatıyorlar, yetkililer tatile girmeden bu konulara eğilmeleri gerekiyor. Esnaf kurye modeli nedir? Fabrikan var gibi şirket kurduruyorsun, ağır vergi yükleri altına bindiriyorsun. Zaten kestiği faturanın kazancının %18’ini KDV olarak alıyorsun, %18’ini gelir vergisi olarak alıyorsun, %36 ben kendi babama yardım edemiyorum, %36 maaşımdan kesinti yapılıyor. Devletimizin de hem vergiler noktasında kurye esnafına yardımcı olması lazım hem de şartların iyileştirilmesi adına tazminat noktasında, sağlık güvencesi noktasında biz hastaneye gidiyoruz adam güvencen yok diyor. Şöyle güzel bir düzenleme var, 29 yaşından küçükseniz sizi genç girişimci sayıp, bir yıl Bağ-Kur’u devlet yatırıyor sonrası size ait. Genç girişimcilik yaptığım bir şey yok, keşke ben mesleğimin başında olsam, kendimi o konuda geliştirsem, mühendis arkadaşlarım mühendislik konusunda geliştirselerdi, bir genç girişimci olsalar ama burada yevmiye şeklinde çalışıyor adamlar. Bu konuda düzenlemeler getirilirse güvenceler getirilirse, şartlar güzelleştirilirse çok daha iyi olur, şehirden şehire ayrı tarifeler uygulanıyor. Sipariş başına kuryenin aldığı ücret 18 TL Ankara’da iken bu İstanbul’da 22 TL, Adana’da 15 TL oluyor. Böylesi hayat pahalılığı ülkenin her tarafında aynı. Böylesi ciddi fiyat tarifeleri farkı da kabul edilemez. Dile getirmek istediğim şeyler bunlardan ibaret. Ankara’da geçenlerde bir kurye arkadaşımız vefat etti Ahmet Rüştü Bayar kendisinin işverenleri tarafından ailesine sahip çıkılmasını istiyoruz. Kendisinin emeğine saygı gösterilmesini istiyoruz. Daha geçen hafta bu kardeşimiz bir trafik kazasında tamamen hatasız bir şekilde arkadan gelen sürücünün kendisini ezmesi sonucunda vefat ediyor. Ekipman konusunda da şirketlerin desteği çıkması gerekiyor. Bu kardeşimizin ailesine tekrardan baş sağlığı diliyoruz, yanlarındayız. Sizin de bu konuda gösterdiğiniz duyarlılığa teşekkür ediyoruz. Konunun takipçisi olacağınızı biliyoruz Ömer bey daha önce de Evim Mağdurları noktasında destek vermiştiniz, o konuda da hala bir gelişme yok maalesef. Bu sektör öyle göz ardı edilecek bir sektör değil çünkü burada çalışan insanlarımız bizim insanlarımız ve vasıflı insanlarımız. Zincir marketlerde, kurye firmalarında çalışan emek veren öğretmenlerimizin sayısı Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen personel sayısından daha fazladır. Atamalar olmadığı için, ücretli öğretmenlik bu kadar yaygınlaştırıldığı için 1500 TL’ye ücretli öğretmenlik yaptırıldığı için. Bu konuya lütfen yetkililer tarafından da şirketler tarafından da duyarlı olunmasını istiyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Biz bu konuyu elimizden geldiği kadar takip ediyorum. Gerek ihraç edilmiş mesleği olmayan alanda çalışanlar ve geçirdikleri kazalar, gerek atanamadığı için başka bir işte çalışırken haksızlığa uğrayanlar ve kaza geçirenler, hayatını kaybedenler, yaralanmalar tüm bunlar çok önemli gündemlerimiz, çok önemli konular. Ali Kaya bugün kuryelerin sorunlarını gündeme getirdi, aracında hizmet veriyor ama şirketlerin muamelelerinden şikayetçi binlerce kurye adına konuştu biz de gündem ettik, Sn. Ali Kaya çok teşekkür ederiz programımıza katıldığınız için.  

Kurye Ali Kaya:Umarım başarıyla kanalınızın daha güzel yerlere gelmesini diliyorum. Buradan bizim evlilik yıldönümümüz eşime selamlarımı göndermek istiyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Size de iyi çalışmalar diliyoruz, hoşçakalın. Bugün de programımız burada bitiyor değerli izleyenler, farklı birçok önemli konuyu konuştuk tartıştık gündeme getirdik. Mağdurları, mağduriyetleri gündeme getirdik ve ÖFG TV olarak sesiniz olmaya devam edeceğiz. Haftaya Salı günü saat 21.00’de tekrar buluşacağız inşallah, Salı gününe kadar hepinize hayırlı günler diliyorum hoşçakalın.

Yorumlar