15 Mart 2022

ÖFG TV’den herkese merhaba. Her hafta Salı günü saat 21.00’de haftanın önemli konuları ve konukları ile yine başlıyoruz. Bu hafta iki konuğumuz var. İlk konumuz benim Meclis’ten vekilliğimin düşürülmesi ile ilgili tarihin 1. Yıl dönümünü yaşıyoruz 17 Mart 2021’de aldığım bir ceza ileri sürülerek Meclis’te kararın okunması sonrasında vekilliğim düşürülmüştü ve önemli bir direniş sergilemiştim, bunun hikayesini az çok Türkiye kamuoyu biliyor ve bu sırada önemli bir müdahillik sergilemişti bir AK Parti’li eski vekil; Abdurrahim Aksoy, şu anda bir başka partide görev yapıyor. Kendisi ile bu müdahilliğini konuşacağız, neden o gün Meclis’e geldi ve bu karara itiraz etti, bunu konuşacağız. Programımızın ilk bölümünde bunları konuşacağız. İkinci bölümünde ise 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle TTB Merkez Konseyi’nden Dr. Deniz Erdoğdu ile konuşacağız. Bugün 15 Mart ama bizim için hekimlerin sorunları bitmiyor, sadece 14 Mart’ta konuşulacak diye bir şey yok! 15 Mart oldu ve halen hekimlerin problemleri devam ediyor. Biz ilk olarak ilk konuğumuza dönelim. Abdurrahim Aksoy eski vekilimiz, hoşgeldiniz. Sn. Abdurrahim Aksoy 17 Mart 2021 günü Meclis’e geldi, beni de odamda ziyaret etti ve bu kararın yanlış olduğunu söyledikten sonra Meclis’te locada yer aldı ve bir itirazı dile getirdi, çok önemliydi, çok yankı yaptı bu itiraz, çok kritik bir anda itiraz yapmıştı. Tüm bunları konuşacağız. İlk önce ben sizin ayrıntılı olarak kendinizi izleyicilerimize tanıtmanızı istiyorum. Daha sonra neden böyle bir müdahillik ihtiyacı hissettiniz, kararı takip ediyordunuz, çalışmalarımızı takip ediyordunuz, bunlar hakkında sizi dinlemek isterim.

Abdurrahim Aksoy:Teşekkür ederim. Abdurrahim Aksoy ben 22. Dönem Bitlis Milletvekiliyim 2002-2007 yılları arasında milletvekilliği yaptım. Tabi hepimizin temel bir hayali vardır, içinde yaşamış olduğumuz ülkenin hukuka dayalı, demokratik bir ülke olmasıdır. Hepimizin arzusu şu; bu ülkenin kuruluşundan bugüne kadar birçok anti-demokratik uygulamalar olduğu ve bu anti-demokratik uygulamalar her dönemde belli bir sınıfı ve belli bir katmanı ötekileştirdiği dönemlerdi. Bu tür ayrımcılığın, bu tür hukuk dışı uygulamaların anti- demokratik uygulamaların dünyaya yakışmayan bir yaşam tarzına dönüştüğünün bilincindeyiz. Hepimizin amacı ülkeyi olumsuzluktan kurtulmaktır ve mücadele sergilemektir. Bu düşünce ve mülahazalar ile siyasete müdahil olmayı gerektiği ve bu hususta çabalar neticesinde milletvekiliydim. Milletvekili olduktan sonra hepimizin malumu Türkiye Büyük Millet Meclisi ülkenin sorunlarını çözmesi gereken bir merci olduğunu düşünüyor, sorunlar ancak burada çözülebilir. Bizler bu düşüncedeyken sizin gibi çok haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı direnen ve bu hususta da çok büyük gayretler sarf eden bir milletvekilinin, milletvekilliğinin düşürülmesini kabul etmek mümkün değil çünkü sizin parlamentodaki bütün çalışmalarınızı Türkiye kamuoyu yakından takip ediyor. Siz hukuksuzluklara karşı çıkan bir insansınız, cezaevlerindeki hukuksuz uygulamalara karşı sürekli direnen ve kamuoyunu bundan haberdar eden kamuoyunu da olumsuzluklardan uzaklaştırmak için fikirler üreten ve bunu iktidara sunan bir insansınız, cezaevlerindeki hasta tutuklular ile ilgili vermiş olduğunuz mücadele gerçekten insani bir mücadele, hukuki bir mücadele ve anti-demokratik uygulamalara karşı olan bir mücadeleydi. Kayyım atamalarına karşı şiddetle göstermiş olduğunuz karşı tutumlarda yine demokratik bir ülkenin oluşumu için gösterilmesi gereken mücadeleyi de yapıyordunuz. Milletvekili tutuklamalarına karşı göstermiş olduğunuz bu ciddi mücadeleler zaten ortadaydı. Bu kadar hukuki ve demokratik mücadele veren bir milletvekilinin milletvekilliğinin çok basit bir başkasına ait olan sözü basın yoluyla kamuoyuna duyurmayı bahane edilerek milletvekilliğinin düşürülmesi kabul edilebilir bir durum değildi. Hayretle karşıladık, zaten temelde de şu düşünceyi taşıyoruz ve pratikte de bunu görüyoruz, siyasal iktidar hukuku kendisine bir sopa olarak kullanan, hukuka riayet etmeden ülkeyi yönetmeye çalışan bir iktidar görüyoruz. O gün sizin milletvekilliğinizin düşürülmesi bir milletvekilliği yapmış insan olarak, demokratik bir insan, demokrat bir Türkiye’yi hayal eden bir insan olarak kabul etmem mümkün değildi, o düşürülmeyi ben parlamentoda locada en azından şahidi olarak görmeyi arzu ettim ve buna şahit olmak istedim. Bunun için parlamentoya geldim ve locada düşürülme olayını izlerken o günkü gündeme baktım, Meclis’in gündemi 16 tane söz hakkı alan milletvekili arkadaşlar vardı parlamentoda bu arkadaşlar konuşmalarını yaparken her bir milletvekili kendi ili ile ilgili olan sorunları dile getiriyordu, kendi ilindeki yol yapımlarını, park yapımlarını,  bunlarla ilgili olumsuzlukları dile getiriyordu. Hiçbir milletvekili arkadaş; “Ya bugün parlamentoda demokrat mücadele veren, medeniyet mücadelesi veren bir milletvekili arkadaşımızın milletvekilliği düşürülüyor.” Gibisinden tek söz etmedi, hiç kimse değinmedi ve milletvekilliği yapmış olan bir insan olarak bu gerçekten Türkiye parlamentosu adına bana çok zor geldi, milletvekilliği de olmadığı için bir söz hakkım da yoktu. Burada o yapılan bu haksızlık, parlamentonun bu kadar sessiz kalmış olması, bu meselelere değinmemiş olması tabi ki ben kabul edecek durumda değildim. Ne yapabilirim diye düşünürken en azından bunları oradan bir protesto etmek için, söz hakkı alan arkadaşlar, bir milletvekili arkadaşlarının toplumun bütün sorumlarının çözüm yeri olan Meclis’teki bir milletvekili arkadaşının milletvekilliğinin haksız şekilde düşürülmesini dile getirmiş olsaydı, birkaç arkadaş bunu herhangi bir üslup ile de olsa tenkit etseydi, buna karşı bir duruş sergilemiş olsaydı benim orada herhangi bir şey yapmama ihtiyaçta gerekte kalmazdı zaten ben de öyle bir niyetle oraya gelmiş değilim ama hiçbir milletvekili arkadaş bundan bahsetmeyince en azından Meclis’ten size yapılan haksızlığı, sizin şahsınızda parlamentonun yapmış olduğu haksızlığı, sizin şahsınızda bütün anti-demokratik uygulamaların demokratik uygulamaları ortadan kaldıran iktidara en azından bir ses verme gerekliliği benim için vicdani bir gurur olarak gördüm ve orada en azından bir protesto etmeyi kendim açımdan doğru buldum ve bu protestoyu orada yaptım, bu şekilde kendimi ifade etmeye çalıştım. İktidarın bütün uygulamalarına baktığımızda gerçekten ülkeyi getirdikleri noktada hukuk dışı, anayasa dışı, yasalar dışı bir uygulamayla ülkeyi yönetmeye kalkışmışlar ve bu yönetim tarzı tamamen kuralsız bir yönetim tarzı. Bu yönetim tarzı ile kendilerinin dışındaki insanları susturmak için her türlü hukuki ve yasal zeminleri tahrip ederek, bütün yasaları çarpıtarak kendi uygulamalarını kabul etmeyen herkesi bir şekilde cezalandırma yolunu seçiyor, yöntemini seçiyor. Bunun karşısında mutlaka herkesin her demokrat insanın söz söylemesi gerekli, söz söylemesi gereken insanların başında biri siz geliyorsunuz ve içinde bulunmuş olduğunuz parti geliyor. Gerçekten doğru tespit olacak olursak bugün Türkiye’nin anti-demokratik zemininin demokratik zemine dönüştürmek için gayret sarf eden sizler ve aynı zamanda mensubu bulunmuş olduğum siyasi parti de var. Dolayısıyla özellikle Türkiye’nin en büyük sorunlarında olan Kürt sorunu meselesini dile getirme hususunda ve bunu demokratik zeminde giderilmesi hususunda genel fikri uygulayan, yine Kürt siyasetçileridir. Kürt siyasetçilerinin varlığı gerçekten Türkiye’yi demokratikleştirmek için çok büyük siyasi harekettir, çok büyük harekettir, bunu tespit etmek demektir. Demokratik zemin sadece Kürtler için faydalı olan bir zemin değil Türkiye’de yaşayan tüm fertler için faydalı olan bir sistemdir ve Türkiye’de yaşayan insanların meseleye farkında olan insanların peşinde koşmuş olduğu bir sistemdir, Türkiye’nin demokratikleşmesi herkes için, bütün vatandaşlar için ülkenin topyekünü için faydalı, demokratikleşmek Türkiye’nin hukuklaşması demektir, ekonomisinin güçlenmesi demektir, Türkiye’nin demokratikleşmesi aynı zamanda dünya ile entegrasyonu ve dünya cemiyetleri içerisinde itibarlı bir ülke haline gelmesi demektir. Ülkeyi bu hale getirebilmek hepimizin görevidir, hepimizin vazifesidir. Dolayısıyla bu çabayı hepimizin göstermesi gerekli, demokratikleştirme sadece Kürtlerle mümkün olmayabilir, Kürtlerin gücü de yetmiyor olabilir, demokratikleşme sadece Kürtler için faydalı değil tüm herkes için faydalıdır. O zaman bütün demokrat insanlar ve demokrat kuruluşlar Türkiye’nin demokratikleşmesi için çok çaba sarf etmelidir. Bende bu hususta bunu dile getirmek, sizi desteklemek, siyasetinizi desteklemek, anti-demokratik uygulamayı protesto etmek, anayasaya saygı göstermeyen iktidarın otokratik tutumunu protesto etmek için böyle bir protestoya giriştim, size destek olma ve kamuoyuna bir şeyler duyurma adına.

<:Sn. Aksoy bu anları, tekrar hatırlayalım. 2 gün sonra yıl dönümü oluyor. 17 Mart’ta yıl dönümü oluyor. Siz 1 dakika alıp konuşan vekillerin bu çok önemli demokrasiye balta vuran, darbe yapan hadise hakkında konuşmamaları, başka konular hakkında konuşması karşısında vicdanen rahatsız olmuşsunuz gördüğüm kadarıyla ve böyle bir itiraz kararı almışsınız, dinleyicilerimizin duyması için tekrar söyler misiniz o sırada neler söylediniz locadan? Hangi cümleleri sarf ettiniz?

Abdurrahim Aksoy:Ben zaten 3 cümle kullandım. “Kahrolsun otokrasi.” dedim. “Yaşasın demokratik Türkiye.” dedim. “Yaşasın özgürlükler.” dedim. Meclis Başkanı ben protestoya başlarken mikrofonları kesti, dolayısıyla söylediğim sözler net olarak anlaşılmadı daha sonra basınla yapmış olduğum görüşmelerde daha net olarak söyledim. Gerçekten ona inanıyorum, Türkiye’de otokratik bir sistem şu anda mevcuttur dolayısıyla bunu kabul etmemiz mümkün değildir, hedefimiz demokratik Türkiye oluşturmaktır, bu herkes için gereklidir. Bu ülke özgürlükler ülkesi olmak zorundadır, fikir özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, fikir ve düşüncenin örgütlenmesi özgürlüğü, bu bizim için olmazsa olmaz unsurlardır ve ben protestomda bu 3 kavramı kullandım.

<:Sizin bu müdahilliğiniz öncesi Meclis’te sanki sıradan bir gün yaşanıyormuş havası vardı. Kamuoyunda bir gerginlik vardı, bir vekilin vekilliği düşürülecek gerginliği olmasına rağmen Meclis’te sanki normal sıradan günlerden birisiymiş gibi konuşmalar yapılırken sizin müdahilliğiniz adeta bir toplumsal vicdanın itirazı mahiyetinde bir itiraz oldu. Bu çok önemliydi, siz belki böyle bir protesto niyeti ile gelmediniz ama vicdanınızın itmesi ile, rahatsız olması ile o gün Meclis’e geldiniz, locada oturdunuz ve bu hukuksuzluk karşısında o gün tepki içindeydiniz ve bu itirazınızdan sonra gerçekten bu görüntüleri seyreden kamuoyu da çok etkilendi, Meclis’te de bir anda hava değişti, siz de görmüşsünüzdür. Kimi AK Parti’li vekil arkasını döndü ne olduğunu anlamadı, size farklı ithamlarda bulundu ve bir anda olayın havası değişti, siz bu cümlelerle çok önemli bir müdahalede bulundunuz, çok önemli bir itirazı gündeme getirdiniz, sadece şahsınızın değil adeta halkın vicdanı olarak orada bu itirazı gündeme getirdiniz, bunun için ne dersiniz?

Abdurrahim Aksoy:Zaten bir milletvekilinin milletvekilliği düşürülmesini gerçekten Meclis’te sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi bir sessizlik, bir umursamazlık, önemli bir olay olmuyor gibi olması gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne milleti temsil eden böyle bir Meclis’e yakışmaz bir durumdu. Hele o atmosferi yaşayan her insan onu görebiliyor, o atmosferi görmeyen insanlarımız belki parlamentonun o anda ne kadar işlevsiz, ne kadar baskı yapması gereken şeyleri yapmadığını görmüyor olabilirdi ama Meclis içinde bulunan insanlar bunu bariz şekilde görüyordu ve ben de gördüm bu durumu gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi ki çok büyük kararlara karar vermiş bir Meclis’te böyle bir duruma sessiz kalması kabul edilebilir durum değildir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde demokratik bir Türkiye’de, demokratik bir Meclis’e yakışacak bir durum değil, beni çok üzdü ve beni protestoya iten temel neden. Tabi protestodan sonra dediğiniz gibi Meclis’in hem durumu değişti, hem Meclis’teki basının yoğun ilgisi karşısında kendimizi daha rahat ifade edebildik ve bu da toplumun demokratik kesimlerinde güzel bir intiba uyandırdı, aynı zamanda işlevini gereği gibi yitirmeyen bir parlamentonun gerçekten ne kadar aciz kaldığını da bir yerde daha net olarak ortaya koydum çünkü parlamentoda demokratik bir milletvekilinin hukuk mücadelesi veren sizin gibi bir milletvekilinin cezaevlerinde çekilen işkenceleri sürekli dile getiren bir parlamenterin anti- demokratik tüm uygulamaları reddeden bir milletvekilinin parlamento tarafından parlamento dışına atılması gerçekten parlamentoya yakışan bir durum değil zaten daha sonraki süreçlerde de Anayasa Mahkemesi’nin de bizim tutumuzu doğrular şekilde vermiş olduğu kararda hem sizin ne kadar doğru bir işler yaptığınızın göstergesiydi hem oradaki benim yaptığım protestonun da gerçekten ne kadar doğru bir protesto olduğunu kanıtladı ve gerçekten bundan sonra bir milletvekilinin anti- demokratik ve hukuksuzluğa karşı mücadele veren bir milletvekilinin parlamentodan atılması eğer olacaksa bundan sonra parlamentoda birçok insan benim gibi belki daha ileriki dönemlerde de bu protestoları etmeye devam edecektir ama biz üzülüyoruz parlamento adına parlamento Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosunun bu şekilde işlevsiz anti-demokratik ve hukuk dışı uygulamalara karşı koyan bir milletvekilinin parlamentodan atılması gibi bir irade kullanmasını artık kabul edemeyecektir, parlamentoda bu hukuksuzluğa artık hassas davranacaktır diye düşünüyorum.

<:Teşekkürler. Dediğiniz gibi biz o gün vekilliğimiz düşürüldü, bir direniş sergiledik daha sonrasında ve ilk önce 4 gün sonrasında Meclis’ten bir sahte kurgu üzerine bina edilmiş bir çıkarılış ile çıkarıldık, ardından HDP Genel Merkezi’nde direnişimize, adalet nöbetine devam ettik ve daha sonra cezaevine götürülmek üzere evimden alındım, 96 gün boyunca Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde kaldım ve en sonunda 1 Temmuz 2021 günü Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün ve siyaset yapma hakkının ağır bir şekilde gasp edildiğini belirtti, böyle bir karar verdi ve üstüne 30 Bin TL tazminat ödenmesine karar verdi ve cezaevinden çıkarak 6 Temmuz’da 16 Temmuz’da da Meclis’te milletvekilliğime tekrar geri dönmüş oldum. Bütün bu sürecin aslında tamamen hukuksuz olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla açıklandı, sizin o sıradaki itirazınız, bizim direnişimizin adalet nöbetimizin ne kadar doğru olduğu ortaya çıkmış oldu ve tabi böylesine kritik anlarda hakkın, hukukun, adaletin yanında olduğunu söylemekte kolay bir şey değildir. Herkesin çekindiği geri durduğu bir zamanda siz “Vicdanım bunu kabul etmiyor, en azından tarihe bir not düşeyim, bugün evimde oturmayım, bugün Meclis’e gideyim, bu sahneye şahitlik edeyim ve itiraz edeyim.” Düşüncesi içindeydiniz ve bu konuda çok önemli bir müdahallik sergilediniz. Programımızın 1. Bölümü bitmek üzere Sn. Aksoy son olarak ilave etmek istediğiniz hususları alalım.

Abdurrahim Aksoy: Her zaman söylediğimiz tek şey vardır; demokratik bir ülke hepimizin gayretleri ile gerçekleşecektir. Hukuka dayalı, özgürlüğe dayalı bir Türkiye sisteminin mutlaka oluşacağına inanıyoruz, tabi ki bu hususta hepimize düşen görevler vardır ve bu görevlerimizi sürekli olarak yerine getirmemiz gerekiyor, hukukun yanında olmamız gerekiyor, mağduriyet yaşayan her demokratik insanın yanında olmamız gerekiyor. Sesimizi sürekli yükseltmemiz gerekiyor, itirazlarımızı ortaya koymamız gerekiyor. Biz Türkiye’nin demokratik yarınlarına inanıyoruz ve bunu elbirliği ile gerçekleştireceğiz.

<:Çok teşekkür ederiz, 1 yıl sonra tekrar buluştuk, tekrar konuştuk sizleri Meclis’e de bekliyoruz ve tekrar ayrıntılı bir şekilde konuları konuşmak istiyoruz Sn. Aksoy ben çok teşekkür ederim. hem o gün verdiğiniz destek için hem de bugün programımıza katıldığınız için şeref, onur verdiniz. Çok teşekkür ederim.

Programımızın ilk bölümünü bitirdik, Sn. Aksoy o gün çok önemli bir şahitlik sergilemişti, çok önemli bir fedakarlık ile o gün çok önemli bir itirazı dile getirmişti.

 Programımızın ikinci bölümünde TTB Merkez Konsey Üyesi Sn. Dr. Deniz Erdoğdu ile görüşeceğiz, konuşacağız. Dün 14 Mart’tı. 14 Mart Tıp Bayramı’ydı. Ben de bir hekimim, göğüs hastalıkları uzmanıyım, hekim meslektaşlarımın sorunlarını yakından takip ediyorum, Meclis’te yoğun bir şekilde gündeme getiriyorum, TTB’nin raporlarını sürekli gündem ediyorum, basın toplantılarımda pandemi sırasında müdahilliklerimin ne kadar doğru olduğunu canlı bir şahit olarak sizlere aktarmış olayım ve şu anda 14 Mart Tıp Bayramı dün kutlandı ama hekimlerin sorunları bitmedi. Bugün 15 Mart, bugün hekimlerin sorunlarını artık konuşmayı bitirelim diye mevzu bahis değil, biz 15 Mart’ta da hekimlerin sorunlarını konuşmaya devam edeceğiz ve hep devam edeceğiz çünkü bir sağlık çalışanı olarak bir hekim olarak ne kadar zor şartlarda yetiştiğimizi ve ne kadar önemli kutsal bir görevi üstlendiğimizi çok iyi biliyoruz ve bunun karşısında da hele ki çok ağır çalışma koşullarında pandemide, çalışan hekim arkadaşlarımızın gittikçe özlük haklarında gerilemeler olduğunu, mobbinglere uğradıklarına, beyaz kod uygulamalarından çok muzdarip olduklarını ve artık akın akın yurt dışına gitmek istediklerini görüyoruz, Türkiye çok büyük değerlerini kaybediyor. Maddi manevi büyük emekler ile yetiştirilen hekimlerimiz artık ülkeden umudunu kesmiş ve başka ülkelere gitme hazırlıkları içinde bulunuyor. Bu düşünce bu ülke için son derece üzücü bir durumdur çünkü hekimler bu kadar zahmetle yetiştirildikten sonra normal sağlık koşullarında çalıştırılmalı ve mutlu huzurlu bir şekilde çalıştırılmalıdırlar ancak böyle olmadığı için kendileri de mutsuz oluyorlar ve böyle bir yurt dışı yönelişinde bulunuyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üzücü sözleri oldu; “Giderlerse gitsinler.” Dedi ve ardından 14 Mart Tıp Bayramı geldi. İşte bütün bunları konuşacağız, hekimler neden 14 Mart’ta çok önemli itirazlar gündeme getirdi, neyi gündeme getirdiler, konuğumuz Dr. Deniz Erdoğdu TTB Merkez Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi Deniz hanım hoş geldiniz.

Deniz Erdoğdu:Bizi yakından takip ediyorsunuz. Gündeme hakimsiniz, desteğinizi görüyoruz, Meclis’te basın açıklamaları yapıyoruz, Türk Tabipler Birliği’nin gündemi ile ilişkili, hekimlerin sorunları ile, tüm sağlık çalışanlarının sorunları ile ilgili bunun için teşekkür ederiz.

<:Dr. Deniz Hanım ilk önce kendinizi tanıtır mısınız? Daha sonra hekimlerin taleplerini gündeme getirebilirseniz seviniriz. TTB önemli etkinlikler yaptı. Pandemi sırasında iktidarın gerçekleri açıklamaması ile ilgili önemli eleştiriler getirdi, vakalar niye açıklanmıyor dedi ve vaka sayıları açıklamaya çalıştı ve bu arada birçok hekim meslektaşımız hayatını kaybetti pandemide, sağlık çalışanları hayatını kaybetti ve hekimler bütün bu zor ortamlarda fedakarca çalıştılar, camlardan çıkıp hekim arkadaşlarımızı alkışladık hepimiz, tüm toplum çünkü çok fedakarca bir görevdeydiler, tüm toplum tehlike altındayken onlar daha fazla tehlike altındaydılar, sürekli hastalıklar ile karşı karşıyaydılar ve oldukça zor çalışma koşullarındaydılar. Bayağı bir izole edici elbise giydikten sonra ancak çalışabiliyorlardı, oldukça sıkıntılı bir çalışma ortamı oluşmuştu onlar için, hem bulaşıcılık açısından hem de günlük pratiklerini gerçekleştirirken ve yoğun bakımlarda yoğun bir gayret sarf etti hekim arkadaşlarımız ardından pandemi biraz hafifledi, aşılar çıktı ve en sonunda bütün bu süreçler bittikten sonra hekim arkadaşlarımızın özlük hakları ile ilgili önemli sıkıntılar ortaya çıktı. Hekimler bu kadar büyük fedakarlıklar gösterdikten sonra özlük hakları ile ilgili çok önemli maalesef dezavantajlar içindeydiler. İzleyenlerimize kendinizi tanıtırsanız konumuza geçelim.

Deniz Erdoğdu:Ben Doç. Dr. Deniz Erdoğdu Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Üyesiyim aynı zamanda Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesi’nde çalışıyorum, yıllardır Tabip Odası aktivistiyim.

<:Sayın hocam 14 Mart Tıp Bayramı’nı dün idrak ettik, çok önemli bir gündü. Önemli tartışmalar ışığındaydı, pandemi ve sonrası hekimler önemli dezavantajlar yaşadı maddi, manevi, can kayıpları oldu hekimler çalışırken ve özlük haklarında önemli kayıplar yaşadılar. Bu arada mobbingler yaşıyorlar ve hekime saygınlığın azaldığını görüyoruz ve özlük hakları ile ilgili önemli sıkınıtılar var, bütün bunlarla ilgili söz sizde buyrun değerli hocam.

Deniz Erdoğdu:Teşekkür ederim bana mikrofon uzatıp, bu programa kabul ettiğiniz için. İyi bir fırsat olacak 2002 yılından bu yana sağlıkta dönüşüm programı bütün hatları ile uygulanmaya başlandı. Bunun getirdiği zorluklar vardı, üstüne salgın eklenince sağlık sistemi iyice yetmezliğe düştü. Olan da sağlık çalışanlarına ve hekimlere oldu. Özellikle salgında yanlış bir sağlık politikası, yönetememe durumu nedeniyle 1. Basamakta karşılanması gereken salgın, 2., 3. Basamakta karşılandı Covid poliklinikleri, klinikleri, yoğun bakım ve acillerde ağır şekilde gelen hastalara hekimler sağlık çalışanları yetmeye çalıştı. Bu arada kendi sağlıklarını kaybettiler, tehlikeli ve riskli ortamlarda çalışır oldular iyice. 504 sağlık çalışanı arkadaşımızı kaybettik Covid nedeniyle. 187’si hekim. Bunların hepsi halk için de hekimler için de önlenebilir ölümlerdi, burada biz bedel ödedik, sonuçta fiziksel olarak yıprandık, duygusal olarak tükendik. Zaten çalışma koşullarımız kötüydü ve daha da kötüleşti, özlük haklarımız aşındırıldı, ücretlerimiz geçen sene yoksulluk sınırına denk iken bu sene yoksulluk sınırının yani 15139 TL’nin %68’i ediyor! Bir uzman maaşı bunun ancak %68’ine yaklaşabiliyor yoksulluk sınırına bile erişemiyor! Tüm bunlar hekimlerde gerçekten tükenmişliğe yol açtı, yeni mezunlarda ülkede gelecek göremediği için yurt dışına gitmek istediler ve salgından sonraki 20 ayda 2000 hekime biz Türk Tabipleri Birliği olarak iyi hal belgesi verdik. Ocak 2022’de 197 yeni mezun genç meslektaşımız yurt dışına gitmek istedi, iyi hal belgesi aldı bizden. Tüm bu sorunlarımızı biz aylardır gündem yapıyoruz, 11 Ekim 2021 tarihinde bir atılım gerçekleştirdik Türk Tabipleri Birliği hekimlerin meslek örgütü olarak, illere gittik, tabip odaları ile buluştuk, hekimleri ziyaret ettik, sorunlarını dinledik ve bunun neticesinde bir beyaz yürüyüş başlattık Kadıköy’den birçok ile uğradık, Ankara’ya geldik, Beyaz Forum yaptık orada siz de vardınız, katılım çok yüksek oldu, böyle bir şeye ihtiyaç varmış, demokratik bir ortamda sağlık çalışanları hekimler sorunlarını tartıştı, taleplerini oluşturdu ve biz bunu bakanlığa, Meclis’e ilettik, siz de aracı oldunuz ve Meclis’i takibe aldık, Sağlık Bakanı’ndan 500 gündür randevu istiyoruz henüz dönmedi! Meclis’te herhangi bir gelişme olmadı, bir yasa geldi ama yetersiz bir şekilde hazırlanmış, kapsamlı değildi. Bunun üzerine hekimler, sağlık meslek gruplarında bir kızgınlık oluştu 15 Aralık’ta G(Ö)REV yaptık, epeyce ses getirdi, yine biz oyalamayla karşılaştık. “Daha iyisini getireceğiz.” Dediler Sağlık Bakanlığı ve hükümet tarafından, bu gerçekleşmeyince 8 Şubat’ta yine iş bıraktık ve Meclis’te bir basın açıklaması yaptık, oldukça katılım yüksekti. Sonrasında da 14 Mart haftasına giriyorduk, biz 14 Mart’larda balolara gitmiyoruz artık, yemekler düzenlemiyoruz, tartışıyoruz ve çözüm bulmaya çalışıyoruz. Sonuç alamayınca iş bırakma gerçekleştirdik 14-15 Mart. Katılım yüksek oldu. Bütün hekim sendikaları, örgütleri, dernekleri diğer sağlık meslek gruplarının da dernekleri destek verdi, halkın da desteğini hissettik, bizi artık anlıyorlar ve aslında sağlığın yetmezlik içinde olduğunu onlarda yaşayarak görüyorlar, iyi nitelikli, kolayca ulaşabildikleri bir sağlık hizmeti yok. Pahalı hale geldi ve niteliği de düştü, yaşayarak görüyorlar, onlar da bizi anladı ve destekledi. Cumhurbaşkanı’nın talihsiz bir açıklaması olmuştu “Giderlerse gitsinler.” Diye, orada bir mantık hatası yaptı, ben yeni mezunlar edinirim dedi ama fakat çoğunlukla yeni mezunlar, genç meslektaşlarımızın gitmesi bir kayıptır ülke için. Böyle olunca basın açıklaması geldi Cumhurbaşkanı’ndan ama görüntüde bir iyileştirme gibi, gerçek anlamda bir iyileştirme sağlamayacak. Sağlıkta şiddetle ilgili herhangi bir çalışma mevcut yasanın üstünde daha da yaptırım olan bir çalışma bekliyoruz. Bu da belirsiz, böyle olunca bu da önemli bir sorun. Biz hala takipteyiz, ve emek bizim söz bizim diye başlattığımız eylemlilik süreci devam edecektir sonuç alıncaya kadar.

<: Sn. Erdoğan: “Giderlerse gitsinler.” Dedi daha sonra dün 14 Mart’ta biraz daha yumuşak mesajlar verdi. Doktorlar için övücü sözler söyledi ve tabi fiiliyata bakmak lazım. Fiiliyatta ne olacak, aslında tehlikenin farkına varılmış olması gerekiyor çünkü bu kadar maddi manevi emeklerle yetiştirilen hekimlerin yurt dışına gitmesi kabul edilecek bir hadise değil. Bu meseleyi sorunsuz bir şekilde açıklamak mümkün değil. Doktor hanımın bahsettiği gibi 1 Aralık’ta bir iyileştirme adımı atıldı fakat daha sonra bundan vazgeçildi, ardından TTB yoğun bir baskı yaptı, biz siyasetçiler yoğun bir baskı yaptık ve ardından eylemler geldi, “Beyaz Yürüyüş” İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüş ve daha sonra Meclis’te bir basın toplantısı, Meclis kapısı önünde bir basın açıklaması ve yine Sağlık Bakanlığı önünde bir basın açıklaması tarzında meseleleri iletti ve mutlak surette Sağlık Bakanlığı’nın daha doğrusu iktidarın adım atması gerektiğini görüyoruz düşünüyoruz çünkü hekimlerin sorunları bitmiş değil. 14 Mart’a doğru hep hekimlerin sorunları konusunda bir yükseliş olur, tartışmalar yaşanır ve 14 Mart sonrası gündemden düşer ama biz 15 Mart gününde de konuyu gündem ediyoruz ve meslektaşlarımın uğradığı hukuksuzlukları da böylece gündem etmiş oluyoruz.

Deniz Erdoğdu:Bir süredir biz sağlık alanında ve hekimlerin yaşadığı zorluklar anlamında faaliyet gösteriyoruz. 11 Ekim’de start verdik, bir atılım gerçekleştirdik. “Beyaz Yürüyüş” “Beyaz Forum” düzenledik, amacımız özlük hakları aşındırılan çalışma koşulları salgınla birlikte iyice kötüleşen hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının sorunlarına dikkat çekmek ve taleplerimizi oluşturup bir sonuç almaya uğraşmaktı ve bunun üzerine 1 Aralık’ta bir yasa tasarısı geldi Meclis’e “Hekimlerin maaşlarını iyileştirdik, emekli maaşlarını iyileştirdik.” Diye müjdeler verildi ama kapsamı dardı, yetersizdi, bu da gerçekleşmedi geri çekildi. Bunun üzerine bir grev yaptık 15 Aralık’ta Meclis’i, Bakanlığı takibe aldık ciddi bir iyileştirme gelecek mi diye! Bakan’da 500 gündür randevu vermiyor! Bizimle görüşmek durumunda aslında biz tüm hekimlerin meslek örgütüyüz ve en son 8 Şubat’ta bir G(Ö)REV yaptık, ondan da sonuç alamayınca 14 Mart haftasıyla birleştirdik, bu arada illeri gezdik, hekimlerle buluştuk, tekrar gündem oluşturduk ve dün, bugün G(Ö)REV etkinliği gerçekleştirdik, tüm hekimler TTB, sendikalar ve tüm sağlık meslek gruplarının dernekleri, örgütleri de destekledi. Türkiye çapında iyi bir eylem oldu, görünür olduk ve ayrıca halktan da destek alıyoruz biz, hastalarımızdan da destek alıyoruz çünkü onlar da gerçekten iyi bir sağlık hizmetine ulaşamıyorlar, 5 dakikada bir verilen MHRS randevuları, sanal kuyruklar, hastaneye geldiklerinde sorunlarına çözüm bulamamak, iyice komplike vakalar haline gelmek onları da bezdirdi artık, onlar da sorunlarının farkındalar. Ayrıca çok fazla cepten ödemeler oluyor, sağlık pahalı ve ulaşılamaz hale geldi. Tüm bunlara biz dikkat çekiyoruz ve sonuç alacağımıza da inanıyoruz çünkü arkamızda hekimler var, halk var, yurttaşlar da destek çıkıyor. Ayrıca en son Cumhurbaşkanı’nın yapmış olduğu bir açıklama var “Giderlerse gitsinler.” Dedi ve mantık hatası da vardı orada. “Onlar giderse genç hekimler ile devam ederiz.” dedi ama genç hekimlerimiz gidiyor aslında. Salgın döneminde ilk 20 ayda 2000 hekime biz iyi hal belgesi verdik. Ocak 2022’de 197 hekime yeni mezun, genç meslektaşımıza iyi hal belgesi verdik yurt dışına göçtüler. Bunlar kayıptır gerçekten. Nitelikli, iyi yetiştirilmiş, başarılı gençlerimiz kolay yetişmiyor. Şunu da söyledi Cumhurbaşkanı; “Bunlar parayı beğenmiyor, özele geçiyor.” Dedi. Özlük haklarımız aşındırıldı, çalışma koşulları çok kötü, ücretlerimiz çok düşük, böyle olunca bazı meslektaşlarımız özel hastanelere geçmek zorunda kaldı. Sağlıkta şiddet insanları bezdirdi artık çalışma ortamları iyice kötüleşti, bunlardan kaçıyorlar, bunlardan yılıyorlar.

<:Genel olarak sorunları aktardınız Sn. Doç. Dr. Deniz Erdoğdu mücadele devam edecek ve beklenti nedir? Şu anda yakın vadede hekimlerimiz mutlu ve huzurlu çalışması için sizin gördüğünüz, aldığınız sözler nelerdir?

Deniz Erdoğdu:Sağlıkta dönüşüm programının yaptığı tahribatlar düzeltilmeli, özlük hakları iyileştirilmeli, çalışma koşulları düzeltilmeli, uzman hekimlerin maaşları tek kalemde ödenmeli ve emekliliğe yansımalı, uzman hekim için %250 iyileştirme, pratisyen hekim için %200 iyileştirme istiyoruz biz. Yoksulluk sınırı Şubat 2022’de 15139 TL olmuş, bir uzman bile bunun %68’ini alabiliyor şu anda. Gerçekten maddi olarak iyileştirme istiyoruz. Daha etkin bir sağlıkta şiddet yasası istiyoruz. Covid-19’un meslek hastalığı kabul edilmesini istiyoruz. Bizim başlıklar olarak istediğimiz bunlar, Cumhurbaşkanı dün yapmış olduğu açıklama bunu karşılamıyor. Gerçekliği ne kadar? Yasası geldi mi? Meclis’e bunun düzenlemesi geldi mi gelecek mi belirsiz! Bir aldatmaca değil haklarımızı istiyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz.

<:Çok teşekkür ederiz Sn. Doç. Dr. Deniz Erdoğdu. Siz mücadele ediyorsunuz. Yalnız değilsiniz, yanınızdayız. Meclis’te sizin sesiniz olmaya devam edeceğiz bir hekim vekil olarak, desteğimizle sonuna kadar yanınızdayız.

Deniz Erdoğdu:Hep desteğinizi hissettik, teşekkürler.

<: Doç. Dr. Deniz Erdoğdu 14 Mart Tıp Bayramı sonrasında 15 Mart’ta da devam eden hekimlerin sorunları ile ilgili açıklamalar yaptı. Kendisine çok teşekkür ederiz. Programımız bugün de burada bitiyor, biz bugün iki konuyu gündem ettik, Meclis’ten uyduruk bir kararla ihraç edilişimin 1. Yıl dönümünde Meclis’e gelen eski vekil Abdurrahim Aksoy ile konuştuk ve neden bu müdahilliği gerçekleştirdiğini anlattı ve ne kadar haklı olduğunun da ortaya çıktığını 1. Yılın sonunda gördük. İkincil olarak Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Üyesi Doç. Dr. Deniz Erdoğdu konuğumuzdu onunla da hekimlerin çalışma koşulları ve beklentilerini konuştuk. Haftaya yine Salı günü saat 21.00’de birlikte olacağız inşallah. Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Hoşça kalın!

Yorumlar