14 Aralık 2023

Öncelikle Saadet Partisi Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Hasan Bitmez’e Allah’tan rahmet diliyoruz. 28. Dönemde sıra arkadaşlarımızdan biri olan 600 milletvekilinden biri olan Sayın Hasan Bitmez, talihsiz bir kalp krizi geçirdi. Kürsüdeyken maalesef yere yığıldı, hepimizin, tüm Türkiye’nin üzüntü dolu bakışları arasında yere yığıldı, kalp krizi geçirdiği anlaşıldı ve sonra yapılan ilk müdahalelerden sonra Ankara Bilkent Şehir Hastanesi yoğun bakıma kaldırıldı. Maalesef bugün kurtulamayarak vefat etti. Bir hekim olarak dosyasını incelediğim zaman oldukça sıkıntılı bir durumda olduğunu görmüştüm ama Allah’tan ümit kesilmez demiştik. Biz Hasan Bitmez’in kürsüdeki son sözlerini çok değerli anlamlı buluyoruz. AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakı’nın iki yüzlülüğüne, çıkar anlayışına karşı çok önemli hatırlatmalarda bulunuyordu ve Sezai Karakoç’tan bir şiir ile son sözlerini bitirirken AK Parti sıralarından yoğun bir şekilde protesto ediliyordu ama söyledikleri doğruydu. “Tarih sussa, hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Halbuki bizden kurtulsanız vicdan azabından kurtulamayacaksınız. Tarihin azabından kurtulsanız, Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız.”. AK Parti sıraları zaten doğruyu protesto eder genellikle. Filistin konusundaki ticaretin sürmesi ve iki yüzlülüğün sürmesinden dolayı Sezai Karakoç’un “Tarih sussa hakikat susmayacak, onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Halbuki bizden kurtulsanız vicdan azabından kurtulamayacaksınız. Tarihin azabından kurtulsanız Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız.” Dedikten sonra yere yığıldı ve AK Parti sıralarından da çok üzücü sesler duyuldu. “Allah’ın gazabı böyle olur işte. Allah’ın gazabı böyle.” diye Hasan Bitmez yere yığıldığında böylesine korkunç, vicdansız cümleler sarf edebildiler. AK Parti-MHP Cumhur Zulüm İttifakı’nın vicdansızlıkta nereye geldiğinde dair çok önemli tarihi bir andır bu. Özlem Zengin bu durumu; “Arkadaşlarımız kürsüdekilerin ne dediğini duymamış.” Diyerek dolandırarak izah etmeye çalıştı, tevil etmeye çalıştı. Ne dediğini kendisi de bilmiyordu çünkü gerçekler apaçık ortadaydı, kral çıplaktı! Yere yığılan bir milletvekili görüntüsü karşısında “Allah’ın gazabı böyle olur.” Diyen AK Parti’li vekillerin varlığını 85 milyon gördü. Utanç verici bir görüntüydü. Aslında Sayın Bitmez’in son sözleri AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakı’na çok önemli bir hatırlatmaydı. “Bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Halbuki bizden kurtulsanız vicdan azabından kurtulamayacaksınız. Tarihin azabından kurtulsanız Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız.” Diyerek onlara sümenaltı ettikleri, zorbalıkla hallettikleri her şeyin hesabından kurtulamayacakları gerçeğini hatırlatıyordu. Bu çok önemli bir husus. Biz zaten 6 yıla yakındır bunu Meclis’te bu zulüm ittifakını hatırlatıyoruz. Anlamak istemiyorlar ve bu itirazları da sonunda bir kişinin canına mal oldu. Biz peygamber efendimizin “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” sözünü hatırlayarak Filistin Davasına adanan bir ömrün nasıl bu dava yolunda nasıl bittiğini de görmüş olduk. Tekrar Sayın Hasan Bitmez’e rahmet ailesi, partisine ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz!

Yunus Emre Göçer, moto kurye hayatını kaybetti. 2 otistik çocuğu vardı, engelli çocuğu ve geçimini sağlamak için moto kuryelik yapıyordu, tehlikeli bir işi ve arkadan çarpan bir araç nedeniyle hayatını kaybetti. Bu araçtaki kişi yargılanmadı ve yurt dışına kaçtı, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu. Olacak bir iş değil, bu ülkedeki adaletin nerelerde olduğunu gösteriyor. Gariban bir vatandaş %100 hatalı bir sürücü tarafından çarpılıp hayatını kaybettikten sonra ne o sürücü bir şekilde gözaltına alınıyor veyahut da adli kontrole alınıyor. Hemen serbest bırakılıyor ortada bir ölüm olmasına rağmen niye? Varlıklı, itibarlı birisi, o yüzden bu kişi serbest bırakılıyor ve o da hemen yurt dışına kaçıyor. Ülkedeki adaletin nerelere geldiğine dair çok üzücü çarpıcı bir görüntü. Bütün toplumun vicdanı sızladı. Çok vicdan sızlatan bir durum. Hangi siyasi grupta hangi etnik grupta olursanız olun bu durum sizin vicdanınızı sızlatır. Vicdanın kabul etmeyeceği bir haldir bu. Yunus Emre Göçer ölüp gitti onun katili de kaçtı gitti ama bundan sonra bu ülkede adaletin olmadığı ve olmasına dair vurgularımızı daha yoğun ve sık yapmamız gerekiyor ve bunun da adaletin de gerçekleşmesi gerekiyor fakat bu bu ülkede zor!

AK Parti’li vekiller Meclis’te kebap yapıyor, zamanında birtakım milletvekilleri Meclis’te çiğ köfte yoğurup meclisin duvarına fırlatmışlardı yapışıyor mu diye. Şimdi de Meclis’in bahçesinde kebap yapıyorlar. Asgari ücretli 11 bin 400 TL alıyor, 9 milyon emekli 7500 TL alıyor, milyonlarca emekli asgari ücretin bile altında maaş alıyor ve AK Parti’li vekiller Meclis’te kebap pişiriyor! Gazze’de 19 binleri bulan bir soykırımı İsrail mazlum Filistinlilere yapıyor AK Parti’liler gülerek, eğlenerek Meclis’te kebap pişiriyorlar! İnsan bir utanır ama bakın biz sadece bu görüntüler nedeniyle bunu söylemiyoruz. AK Partili vekillerin MHP’li vekillerin ruh halleri bu çünkü! Ruh halleri bir şekilde kazara böyle görüntülere yansımış. Aslında kazara da değil kendi milletvekilleri bu görüntüleri çekmiş, medyaya servis etmiş. O kadar rahatlar ki, o kadar yaptıkları zulümden sonra aldıkları oy nedeniyle o kadar rahatlar ki bu görüntülerin bir infiale neden olabileceğini bile hesap edemiyorlar. “Nasıl olsa biz ne yapsak bu halk yer.” Diye düşünüyorlar ve daha sonra kebapları mideye indiriyorlar ve böylece halkı kandırıyorlar ama acı gerçek bu.

Çok kusurlar yapılabilir fakat af dediğimiz şey zaten suçu kesinleşmiş olanlar içindir. Bize başvuran birçok şoför var, bir hata ettik, cezamızı yeterince çektik, cana ve mala kast etmeyen sürücü şoförler için bir defaya mahsus ehliyet affı verilsin kampanyası yapıyorlar, bize de başvurdular. Bu konuda bir daha bu tür hataları yapmayacaklarına dair ve tekrar yaptıkları taktirde ehliyetlerinin kalıcı olarak iptal edileceğine dair belki birtakım düzenlemeler ile bir af çıkarılabilir. İnsanları mesleklerinden men etmek, aç susuz bırakmak da doğru bir şey değil. Çok sıkı bir şekilde bu af konusu düzenlenebilir. Her konuda af olması gerektiğini söylüyoruz, adli ve siyasi meseleler de af olması gerektiğini söylüyoruz. Bu konuda da sıkı önlemler ile bir af gerçekleştirilebilir.

Sosyal medyada da kampanyalar ile milyonlarca kişinin duyurduğu bir mesele var; Bağ kur tescil mağdurlarının durumu çok önemli. Zamanında belki başvuruyu kendileri yapmamışlar ama otomatik olarak kayıtlara girmesi gerekiyordu. Vatandaş bağ kur esnafı olmuş fakat kayıtlara girmemiş. Bu otomatik kaydın başlamaması, vatandaşın hatası değil devletin hatası. Bağ kur tescil mağdurlarının bir an evvel mağduriyetlerinden kurtulmaları gerekiyor diyoruz.

Türkiye’de bu yıl 43 gazeteci cezaevinde bulundu. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü bu yıl en az 13’ü Gazze’de olmak üzere dünyada 45 gazetecinin öldüğünü, 54 gazetecinin rehin tutulduğunu açıkladı. 521 gazetecinin kamuoyunu bilgilendirmekten tutuklu olduğunu belirtmiş ve 43 gazeteci ile ilgili çok vahim bir durum, medya özgürlüğü demokrasilerde son derece önemli bu yüzden bu da bir Türkiye adına utanç tablosu.

Bir Anayasa Mahkemesi kararı var; SEGBİS ile duruşmalara katılmış sanık ve doğru düzgün kendisini ifade edememiş sonunda hakkında ceza verilmiş. Mahkemelere gitmiş bu doğru değildir diye ve en sonunda Anayasa Mahkemesi adil bir yargılama olmadığı ve hak ihlali olduğuna hükmetmiş. Bu vesile ile şunu söylemek istiyorum; biz geçtiğimiz günlerde konu ile ilgili bir ziyarette bulunduk. Kocaeli Kandıra Cezaevi’nde de böyle sorunlar var. Kocaeli İl Örgütümüzden 5 arkadaşımız cezaevinde ve SEGBİS ile ifadeleri alındı ve çok arızalar vardı, doğru düzgün ne dedikleri duyulmadı ve çok ağır haksız bir karar Yargıtay tarafından onandı. Bir tarafta Anayasa Mahkemesi’nin kararı; SEGBİS yolu ile ifadelerde birtakım aksamalar varsa, sanık kendini ifade edememişse adil yargılama hakkı ihlali olur diyor ama öbür tarafta da Kandıra Cezaevi’nde yatan Kocaeli İl ve İlçe yöneticilerimiz SEGBİS’de kendilerini ifade edemedikleri, çok yanlış ifadelerin aksetmesine rağmen cezayı yediler, Yargıtay tarafından da onandı. İşte ülkenin hali bu! Bir taraftan insanların cezası onanıyor, diğer taraftan bir başka kişi bir zaman onanan cezası için Anayasa Mahkemesi’ne gidiyor ve ihlal kararı alıp en azından adalete kavuşuyor ama adalete kavuşmak bu kadar zor işte arkadaşlar. Bir taraftan Anayasa Mahkemesi kararı olmasına rağmen bakıyorsunuz ki öbür taraftan insanlar çok rahat bir şekilde cezalandırılabiliyor. Türkiye’de bu çok zalimce bir durum maalesef.

Anayasa Mahkemesi önemli kararlar veriyor. Bir başka kararını önemli buluyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını takip etmeye çalışıyoruz, bu kararında da; KHK ile ihraç edilmiş bir nüfus müdürü daha sonra başka bir yere tayin ediliyor iade edildikten sonra. O da nüfus müdürü olarak göreve başlatılmasına dair başvurularda bulunuyor ve Anayasa Mahkemesi: “Haklısın. Hakkın gasp edildi.” Diyor, bu belki KHK’lılar ile ilgili iade sonrası alınan ilk AYM kararlarından birisi bu yüzden önemli. Tüm KHK’lılara da bunu duyuralım. İade sonrasında size yapılan haksızlıklar için de AYM’ye başvurun. İhlal kararları alırsınız. Müdür olarak iade edilmişsiniz, “Yok seni daha tenzili rütbe ile bir başka yere gönderiyoruz.” Yok öyle bir şey, insanların hakkını, hukukunu çiğneyemezsiniz. Bunları da önemli belgeler olarak tarihe not düşmesi açısından burada açıklıyoruz.

Bu hafta Türkiye çok üzücü bir konuyu tartıştı. Hakem Halil Umut Meler’e yönelik Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın yumruklu saldırısı sadece Ankara’da değil sadece Türkiye’de değil tüm dünyada büyük bir tepki ile karşılandı. Bunu doğru bulan 3-5 fanatikten başkası değildi. Milyonlar bu görüntülere karşı çıktı. En sonunda öfke ile kalkan zarar ile oturdu. Ankaragücü Başkanı Faruk Koca istifa etmek zorunda kaldı ki arkasında AK Parti’nin çok güçlü bir desteği olmasına rağmen kamuoyunun büyük infiali nedeniyle istifa etmek zorunda kaldı. İşte görün ülkenin halini! Bir resmi önemli spor kulübünün başına hakem yumruklayan bir insan getirilmiş. Bu da belli ki siyasi birtakım pozisyonları kullanarak buraya getirilmiş bir kişi ve en sonunda da kalkıp hakem yumrukluyor, adamlarına hakem tekmeletiyor. Olacak bir iş değil ama Türkiye’de bu da oldu. Hakem yaralanıp hastanelik oldu. Halil Umut Meler’e geçmiş olsun diyoruz. Türkiye’nin yetiştirdiği önemli hakemlerden birisiydi ama ülkenin hali bu. Yetiştirilen önemli hakemlerden birisinin sonu yerlerde tekmelenmek oluyor! Ülkenin hali bu değerli arkadaşlar, olacak bir iş değil gerçekten.

Biz Kocaeli’nin iş cinayetlerinde maalesef ön sıralarda olduğunu söylüyoruz. Yerel makamlara da bunu iletiyoruz. Bakın 14-15 yaşlarında bir çocuk. Bu çocuğun sigortası var mı? Yok! Bu çocuğun çalışması ile ilgili bir denetlemeyi Kocaeli Valiliği ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapıyor mu? Yok! En sonunda çalıştığı kaporta boya atölyesinde tineri aldı sobaya döktü, soba alevlendi ve çocuk yandı. 5-6 gün hastane yoğun bakımda can çekişti ve en sonunda hayatını kaybetti. Şimdi bu çocuk tinerin parlayıcı patlayıcı madde olduğunu bilmeyebilir ama bu çalışma alanlarını denetlemesi gerekenler bunları bilir ve bu uyarıları yapar. Bu çocuğu burada çalıştırmaz veya gereken uyarılar yapılması sonrasında o tiner sobaya dökülmez ama ne Kocaeli Valiliği işini yaptı ne de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işini yaptı. Bir iş cinayeti daha işlendi. 14-15 yaşındaki mazlum, gariban, fakir bir çocuk 3-5 kuruş kazanmak için girdiği bir kaporta atölyesinde yanarak hayata veda etti. Bunun vebali bakın Kocaeli Valiliği ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın üstündedir. Biz de buradan milletin vekili olarak bu mazlum çocuğun hakkını savunuyoruz. Allah rahmet eylesin diyoruz ama artık bu olayların olmaması lazım.

Değerli arkadaşlar bugün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Genel Kurul’da bütçesi görüşülecekti merhum Kocaeli Milletvekilimiz Hasan Bitmez’in vefatından dolayı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Genel Kurul’da bütçesi 21.12.2023 tarihinde görüşülecek. Ben Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Bakan Yardımcılarına 2 Aralık’tan beri defalardır bir konuyu hatırlatıyorum. Bakın 7.5 yıldır iş yeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları KHK’deki birtakım maddelerden dolayı çalıştırılmıyordu. Bu mağdur insanlar KHK ile ihraç edilmiş insanlardı ve KHK’daki bir madde dolayısıyla çalıştırılmıyordu. Bu maddeleri Anayasa Mahkemesi Ocak 2023’de iptal etti. 9 ay sonra uygulansın dedi. Bu madde de Resmi Gazete’de Mart’ta geç yayınlandı, bu 9 ayın 3 ayı da böylece arada boş yere uzatıldı. Normalde Eylül’de gelmesi gerekiyordu, Mart’ta Resmi Gazete’de yayınlandığı için 2 Aralık’ta Anayasa Mahkemesi’nin hükmünün artık resmi olarak uygulanması gerekiyordu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı uyguladı mı? Hayır! KHK’lı iş yeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının çalışması ile ilgili mevzuat maalesef Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından uygulanmıyor. Bir skandal! Neden? Çünkü bu ülkenin en yüksek mahkemesi Meclis’i denetleyen mahkemesi Anayasa Mahkemesi. Meclis’in yaptığı işi Anayasaya aykırı bulmuş. İhlal bulmuş, iptal etmiş ve bakanlığa göndermiş. “Gereken düzeltmeyi yapın, 9 ay içinde hemen insanların mağduriyetini giderin.” Demiş, 9 ay gecikmeli olarak 12 aya çıkartılarak gecikilmiş ve hiç utanmadan bakın ne kadar büyük bir mağduriyet, toplamında da 7.5 yılı bulmuş mağduriyet haksızlık çünkü “Ben yaptım oldu.” Deniliyor, en sonunda yıllar sonra Anayasa Mahkemesi’nin önüne gidiyor, Anayasa Mahkemesi de diyor ki: “Burada ihlal var.” aradan 7.5 yıl geçiyor. 7.5 yıl insanların hakkı gasp ediliyor. 2 aralık 2023 gününe geldik, bari o gün bu işi mevzuata dahil edin, yürürlüğe sokun bunu da yapmıyorlar. Haftaya Perşembe günü bu konuyu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na tekrar soracağız. Bu büyük bir zalimliktir, vicdansızlıktır. An itibari ile 13 gün geçti ve halen uygulamada değil. Binlerce insan bunu sormakta, biz bakanlığa sormaktayız. “Bakıyoruz, ediyoruz.” Lafları ile karşılaşmaktayız. Utanç verici bir 7.5 yıl sonrası Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra neredeyse geçen 11 ay sonrası bakanlık halen bunu uygulamıyor. Halen anayasayı çiğniyor, halen utanç verici bir uygulamaya imza atıyor!

Utanç verici uygulamalar bitmiyor! İşte Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı’nın bir yazısı; tüm üniversitelere, cezaevlerine yollamış! Cezaevindeki zor koşullara rağmen sınava girip çeşitli okullar kazanan insanların okumaması için gayret sarf ediyor YÖK. Bakın örgün öğretimdeki mahpusun okumaması için büyük bir gayret sarf ediyor. Biz sürekli demiyor muyuz; mahpuslar dezavantajlı insanlardır sağlık ve eğitim alanlarında. Bunlara biraz kolaylık sağlanması lazım, İnsan Hakları Haftası’ndayız ve yine bir skandal belge. İnsan Hakları Haftası’nda işte bunu üzüntü ile size açıklıyorum; Yüksek Öğretim Kurumu okul kazanan, yüksekokul, üniversite okuyan mahpusların okumaması için büyük bir gayret sarf ediyor! Üniversitelere ve cezaevlerine yazılıyor, örgün eğitimdeki mahpuslar eğitime devam etmesin diyor. Neden? “Devam mecburiyeti olan bir durumdur örgün eğitim, mahpus da devam edemeyeceği için okumasın. Onları örgün eğitime katmayın.” Diyor! İşi kolaylaştıracağına zorlaştırıyor. Adam girmiş hapse, hapiste başka bir işi yok, derece ile üniversite kazanmış, bir kolaylık sağlayın sınavlara sadece girip çıksın. Zaten dezavantajlı durumda. Birçok üniversite zaten devam mecburiyeti getirmiyor. “Gel kardeşim.” Diyor, dışarıdaki öğrencisine de “Devam mecburiyetin yok. Sınavdan sınava gelip, sınava girebilirsin.” Diyor ama mahpusa gelince. “Yok devam mecburiyeti var örgün eğitimde. Sen sınava giremezsin. Eğitimin iptal.” Dışarıdaki öğrenciye sen bu hakkı verirken dezavantajlı mahpusa niye bunu vermiyorsun? Bakın yazı yayınlamış hiç utanmadan YÖK! Bize başvurular geliyor; Marmara Üniversitesi’nde normal öğrenciye devam mecburiyeti yok. Şimdiye kadar da Marmara Hukuk Fakültesi mesela mahpuslara diyordu ki: “Tamam sınavdan sınava gelin sizi idare ederiz çünkü biz de devam mecburiyeti yok.” Üniversiteler bu yazının üzerine; “Yok kardeşim YÖK yazı yolladı örgün eğitime mahpuslar dahil olamaz.” Bu zalimlikten vicdansızlıktan başka bir şey değil. Nasıl bir şey bu! Milli Eğitim Bakanı’na sordum o da aynı cevabı veriyor. “Mahpus örgün eğitim okumasın kardeşim gitsin açık öğretim okusun.” İyi bir okulu kazanma hakkı yok mu? Anayasa Madde 42’de her vatandaşın eğitim alma hakkı vardır demiyor mu Sayın Bakan? Bu nasıl bir cevaptır! Olacak şey değil biz bunu dikkat ile takip edeceğiz arkadaşlar, itiraz ediyor kabul etmiyoruz. Bakın bunu da net bir şekilde söylüyoruz. Kayıtlarımıza da alıyoruz ve bunu Milli Eğitim Bakanı geldiğinde de söyleyeceğim. Ben bunu kesinlikle kabul etmiyorum. Böyle bir şey olamaz arkadaşlar. Biz bunu takip ediyoruz ve reddediyoruz. İtiraz etmeye de devam edeceğiz.

Yargıtay’dan kesin iyileşecekse ilaç kullansın kararı! Kanser hastaları ne yapacak? Yargıtay kalkmış böyle bir karar vermiş! AİHM’in kararı var aslında. AİHM bir kanser hastasının ödenmeyen ilacının ödenmesi ile ilgili bir tedbir kararı almış zamanında fakat Yargıtay şimdi “Kesin iyileşecekse ilaç kullansın.” Kararı almış! AİHM’i, Anayasa Mahkemesi’ni çiğneyen bir yerel mahkeme ve yürütme mantığı ile sürekli karşı karşıyayız değerli arkadaşlar.

Hak ihlalleri devam ediyor. Ben öncelikle Kocaeli Kandıra Cezaevi’ndeki izlenimlerimi aktaracağım. Bir milletvekili olarak önceki dönemde cezaevlerini ziyaret edemiyorduk çünkü Adalet Bakanlığı’nın yasağı vardı fakat yeni dönemde bu yasak kalktı ve cezaevlerini ziyaret edebiliyoruz ve birçok mahpus ile konuşuyoruz ve bunları da önemli buluyorum, burada sizlere aktaracağım.

Kocaeli Kandıra F2 ve F1 cezaevlerini ziyaret ettim ve T cezaevini ziyaret ettim. Oradan kesitler aktaracağım. Az evvel de dediğim gibi yaklaşık 20 gün önce cezaları onanan Kocaeli İl ve İlçe Yöneticilerimizin mahpus olanları oldukça tepkiliydi çünkü “Adil olmayan bir şekilde, SEGBİS’in iyi çalışmadığı yargılamalarda mahkum edildik, Yargıtay’ın bu kadar kötü ve adil olmayan bir yargılama safhasını adil olamayan yargılama diyerek iptal edeceği ümidindeydik fakat onandı.” Diyor maalesef ülkede hukuk yok! Yargıtay talimatlar ile çalışıyor, bunu artık hepimiz çok iyi bir şekilde biliyoruz.

F2 Cezaevi, özellikle anti demokratik ve hukuksuz uygulamalara imza atması ile tanınmış bir cezaevi. Neytullah Bayram isimli bir mahpusun durumu anlatıldı bize. Dişleri olmayan bir mahpus. Baklagiller zararlı, özel diyet alamıyormuş ve bu cezaevinde özel bir ihlal mantığı var. Günde 2 kez aramalar yapılıyor, ince aramalar yapılıyor, bandrollü kitaplar sakıncalı diye verilmiyor. Yönetmelik 6 aydır tam uygulanmıyor, aramalarda defterler alınıyor, geç veriliyor. Hikaye yazan mahpuslar var, aylar sonra defterler kitaplar veriliyor ve bu insanların hikaye yazmaları engellenmiş oluyor. Yönetimin özellikle ihlal yapmak isteyen bir mantığı var. Biz yöneticiler ile de konuşmak istedik; “Toplantı” diyerek isteğimizi reddettiler. Biz bu anlayışları iyi biliyoruz. Milletin vekili sizin ile görüşüp bu meseleleri çözmek istiyor ama mahpusa ihlal yapan bir mantık milletvekili ile de görüşmemek için 40 takla atıyor. Bu olacak bir şey değil ve infaz koruma memurlarının tahrik dolu davranışlarının da mahpuslar tarafından daha sonra disiplin cezası alacak şekilde birtakım tepkilere neden olduğunu ve bunun özellikle yapıldığı yönünde mahpusların şikayetleri var.

Kandıra F2 Cezaevi’ni buradan hukuk önünde uyarıyoruz, bu ihlallere devam etmeyin. Adalet Bakanlığı’na konuyu bizzat ileteceğim, Sayın Bakan’a da ileteceğim bundan haberiniz olsun. Hukuksuzluğa geçit vermeyeceğiz. Ben bir insan hakları savunucusuyum ve bu yapılan hukuksuzluklara da boyun eğmem, izin de vermem. En yüksek düzeyde de cezaevinizdeki bu ihlalleri kamuoyuna duyuracağımı bilmenizi isterim.

Mustafa Ekici T2 Cezaevi’nde ziyaret ettiğimiz KHK ile ihraç edilmiş bir tarih öğretmeniydi ve çok acı bir hikayesi vardı. 7.5 yıldır bu cezaevinde, kendisi geçen sene 9 Mart 2022’de aslında denetimli serbestlik alabilmiş durumdaydı, disiplin suçu yoktu ama zalimce tahliye edilmedi. Eşi kanser hastası ve ölüm döşeğinde olmasına rağmen tahliye edilmedi, eşine; “Biraz sabret 9 Mart’ta tahliye olacağım. Dayan Nursel.” Diyen bir kişiydi Mustafa Ekici fakat 9 Mart 2023’de uyduruk gerekçeler ile tahliye edilmedi, denetimli serbestliği verilmedi ve maalesef 15 gün sonra eşi Nursel Ekici hayata gözlerini yumdu. Mustafa Ekici bana; “Evet vefat sonrası izin verdiler, memleketim Samsun Bafra’ya gittim ve dirisini göremediğim eşimin soğuk, cansız bedenini toprağa verdim. Onun ile vedalaşma hakkını benden aldılar. Zalimce denetimli serbestliğimi vermediler ve onu hayatta sıcak yüzünü görüp, onun ile vedalaşma yapmadan maalesef hayatını kaybetti.” Diyordu, gözyaşları ile bunu anlatıyordu. Çok büyük bir üzüntü ile anlatıyordu. 2 çocukları var, anne vefat etmiş, baba mahpus ve 2 çocukta maalesef Türkiye’den umudunu kesip yurt dışına gitmiş. Baba çok çaresiz, üzgün, daha acısı taptaze eşinin ölümünün ve gözyaşlarını tutamıyor. Çocukları ülke dışında onları göremiyor ve açık görüşe gelemiyor onlar ve büyük bir üzüntü yaşıyor maalesef. Benim ile görüştüğünde de; “Açık görüşe gelen eşim Nursel’in hatıraları canlanıyor şimdi sizinle görüşürken. Bu açık görüş salonunun her yerinde Nursel’i görüyorum. Buraya gelirdi, sağlığı yerindeyken ama şimdi o yok.” Diyerek anılarını tazeledi ve o derin hüzün içine çökmüştü. En zor görüşmem onun ile oldu. “2 çocuğun psikolojisinin ne olduğunu da bilmiyorum. Bana iyiyiz diyorlar. 19 ve 20 yaşlarında çocuklarım var onları çok merak ediyorum. İkisi de Hollanda’da dil kursunda, anne baba başlarında yok ne kadar iyi olabilirler.” “İlaç kullanıyor musun?” diye sordum. “İnanan insan olarak Rabbime sığınıyorum ama gece yatağa yatıyorum uyuyamıyorum. Gözümün önüne eşimin mutlu günlerimizin hayalleri geliyor. Doğru düzgün ziyaretçim de çok fazla gelmiyor ve büyük bir üzüntü yaşıyorum. Belki kavuşuruz diye beklerken en azından kavuşabilirim diye beklerken, başıma bunlar geldi.” Diyor ve eşi ile olan hatıralarını anlatıyor. “Ben ona hakkımı helal ettim, ben ondan razıydım. O da umarım benden razıydı.” Diyor. “Evlenirken geri dönüşü olmayan bir yolculuğa hazır mısın Nursel?” dediği eşini rahmetle, minnetle anıyor. Bütün bu haksızlıkları Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş; “Sonuna kadar uğraşacağım.” Diyor. 9 Mart 2024’de belki şartlı tahliyesi verilecek ama düşünün eşi hasta olan bir insana denetimli serbestlik vermemek için çırpınan cezaevleri var bu ülkede. Çok acımasızlar, olay bu maalesef.

Aynı zamanda Kandıra F1 Cezaevi’nde eski Gebze İlçe Başkanımız Damla Bağcı’yı ziyaret ettim. O da dimdik ayakta.

Eski Başkanımız Sn. Gülten Kışanak ve Sn. Figen Yüksekdağ’ı da ziyaret ederek kendileri ile hasbihal ettik, siyasi meseleleri konuştuk.

 “Düzce T Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan Sinan Tutmaz’ın abisiyim. Kardeşimin eli bilekten itibaren kopuk, yüz felci geçirmiş, kulak zarı patlak. hipertansiyon hastası, kişisel bakım ihtiyacını arkadaşları sayesinde yapıyor, yemeğini arkadaşları yediriyor. Kardeşim 4. Sefer günlük ile 30 günlük arasında değişen tek başına hücre cezası verildi. Bu 4. Kez veriliyor ve çok büyük sıkıntılar çekiyor.” Diyor hasta mahpusa bir de 4 kez hücre cezası vermek büyük bir zulüm ve haksızlık. Normal bir insan da değil bu hasta engelli bir insan.

Açlık grevleri var cezaevlerinde. Her cezaevinde açlık grevi var, İmralı’daki tecride karşı ve cezaevlerindeki tecride karşı. Abdullah Turan Yozgat 1 No’lu T Cezaevi’nde, 14 kişi bazıları dönüşümsüz açlık grevine başlamışlar. “Bu açlık grevleri ile ilgili durumu gündem edin, cezaevlerinden tabutlar çıkmasın.” Diyor.

Nurettin Başaran 8 yıldır cezaevinde, hasta tutsak, %75 engeli var. Bir ayağında sorunları var ve şu anda Adli Tıp Kurumu’ndan sonuç bekliyor, cezaevi ile görüştük, adli tıp kurumuna gitmiş evrakları, umarım en kısa sürede cezası Yargıtay tarafından onanan bu hasta mahpusun sorunları giderilir diye umut ediyorum.

Değerli arkadaşlar ülkede bir uyuşturucu salgını var fakat bunun asıl failinin birtakım Allah’tan, kanundan korkmayan kolluk güçleri olduğunu maalesef hepimiz biliyoruz. Eski İçişleri Bakanı’nın uyuşturucu tacirleri ile eski suç işleri bakanı pardon! Uyuşturucu tacirleri ile çıkan fotoğraflarını iyi biliyoruz! Bakın son bir olay çok üzücü; Urfa Haliliye’de aracında 40 kilo uyuşturucu ile bir kişi yakalanmış. Bu kişi kim? Uzman çavuş! Polis yakalamış. Böyle bir ülkede uyuşturucu işi biter mi arkadaşlar? Bu işin üstünü örtmeye çalışmışlar ama uzman çavuşun arabasından 40 kg uyuşturucu çıkan bir yerde uyuşturucu ile mücadelede devlet başarı kazanabilir mi? Bakın bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değil!

Siyasi görüşünden dolayı sürgün edilen birçok kişi var. Bunların arasında KESK Haber Sen 7 No’lu şube sekreteri Ahmet Aydoğan’ın başvurumuzu dikkatimizi çekiyor. Daha öncesinde bu sendikanın birtakım yetkilileri oradan oraya sürgün edilmişti. Zonguldak’tan ta Güneydoğu’da birtakım yerlere sürgün edilmişlerdi. İktidar diyor ki: “Bizi eleştiriyorsan ertesi gün seni en uzak ücra bir yere göndeririz, kendini orada bulursun.” Diyor. Ahmet Aydoğan KESK Haber Sen 7 No’lu şube sekreteri whatsapp durumlarında yaptığı muhalif paylaşımlardan sonra adli açıdan da “Soruşturulacak bir şey yok” kararına rağmen sürgün edilmiş. İdari mahkemesine gitmiş, idari mahkemesi adli yargının verdiği karara rağmen, takipsizlik kararına rağmen sürgün kararını bozmamış ve yürütme durdurma kararı verilmemiş. Hak ihlali ve sendikal ayrımcılık ve düşünce ifade özgürlüğü engellenmiş! Bir sendikacının konuşması Türkiye’de engellenmeye çalışılıyor.

Bir mahpus annesi başvurmuş. Sakarya Ferizli Açık Cezaevi’nde bir mahpus Hüseyin Erenuluğ. Bu mahpusun akli dengesinin çok yerinde olmadığı, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları’ndan raporlu olduğu ve bu yüzden birçok sorun yaşadığı, birileri tarafından suça sürüklendiği yönünde iddiaları var babasının ve denetimli serbestliği verilmeli diyor çünkü “Benim oğlum kendisini ifadeden yoksundur, suça sürüklenmiş, kullanılmış. Şimdi denetimli serbestlik verilmemesi ona kat kat zulümdür.” Diyor bunu da buradan belirtelim. Bir mahpus hastaysa bu hastalığının dikkat altında bulundurulması gerekiyor.

Mehmet Akça Yozgat T Tipi 2 No’lu Cezaevi’nde kalmakta ve Maraş Depremi sonrasında nakledilmiş bu cezaevine. Maraş’a veya yakın bir cezaevine getirilebilir. Elbistan’daki ailesi çok zor durumda ve nakil istiyorlar.

Kurum eczacıları çok mağdurlar. Diyorlar ki: “Biz 16/06/2022’de yapılan değişiklik ile mağdur edildik çünkü diş tabipleri, normal tabipler, diğer kişilere maaş artımı sağlandı. Biz dışarıda tutulduk. O yüzden bir yasa değişikliği ile bu mağduriyetimizin giderilmesi gerekiyor.” Diyor eczacılar ve şöyle bir teklifleri var. Diyorlar ki: “Kurumun merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında bulunup sağlık harcamalarına esas olan fatura ve reçetelerin incelenmesi işlerinde ve Kurum sağlık kurullarında çalışan; tabip, diş tabibi, eczacı ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) %700’ünü …” cümlesindeki “%700’ünü” ifadesinin “%1010’unu” olarak değiştirilmesi gerekmekte olup, çalışma barışının korunması, eşit işe eşit gelir prensibinin korunabilmesi ve eczacılar aleyhine oluşan gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesi için gereklidir.” Diyorlar, eczacıların tabipler, diş tabipleri ile eşit statüye kavuşma yönünde büyük bir istekleri, çırpınışları var. Buradan buna da destek veriyoruz.

Berrin Köse Çanakkale Merkez Erenköy Köyü’nden bize başvurmuş. Diyor ki: “Birtakım sahtekarlıklar yapıldı. Benim dilekçem olmayan bir dilekçe benim dilekçem gibi sunuldu. İmzam taklit edildi.” evinin yanında bir inşaat başlamış. Bu inşaat mevzuata aykırı bir şekilde genişleyerek devam etmiş. Belediyeye başvurmuş. “Nedir bu inşaat? Bizi de gölgeleyerek ilerleyen bir inşaat.” Diye dilekçe vermiş ve burada savsaklanmış! Uzun bir başvuru göndermiş. Birçok noktada savsaklandığını söylüyor. İlk evre olarak bilgi, belge talebi anlamında yaptığı başvuruların savsaklandığını söylemiş. İkinci evrede; “Özel idarede organize işler var.” demiş. Üçüncü evrede; adli yargı adına birtakım savsaklanmaların yaşandığını söylemiş. Dördüncü evrede; bölge idare mahkemesi sürecinde savsaklandı diyor. Uzun bir mesele biz bunu bakanlığa yazılı olarak sorduk. Ben en sonunda yetkililerce cevaplanması gereken sorulara geçiyorum; “Çanakkale Valiliği İl İdare Kurulu Kararına itirazı kim etmiştir? Karar tarafıma ne zaman ve nasıl tebliğ edilmiştir? Evrak tebligat numarası nedir?
Karara yapıldığı iddia edilen itiraz dilekçesinin tarihi ve kayıt numarası nedir? “Böyle bir dilekçe vermedim sahte birtakım dilekçeler dönmüş ortada.” Diyor.
Yapılan yazışmalarda, varlığından tekraren söz edilen ve tarafımdan verildiği iddia edilen itiraz dilekçesine ait tarih ve kayıt numarası neden hiç belirtilmemektedir?
UYAP kayıtlarında, Bursa Bölge İdare Mahkemesine gönderilen evraklar arasında da bir “itiraz dilekçesi” görülmediğine göre itiraz dosyası nasıl işleme alınabilmiş ve yargılama yapılabilmiştir?                                                                                                                                                                         Sözü edilen itiraz dilekçesini ben vermediğime göre itiraz dilekçesindeki imzayı kim atmıştır?” diyor. Bir sahte dilekçe iddiası var, önemli bir iddia bunun da ilgili yetkililer, müdürlükler, bakanlık tarafından cevaplanması gerekiyor! Biz yazılı soru önergesi ile bunu iletiyoruz ve cevap bekliyoruz. Diyor ki: “Buradan idari, adli yetkililere ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulunan milletvekillerinin tamamına çağrı yaparak, konunun kamu adına araştırılmasını talep ediyorum.” Diyor. Biz de onun burada sesi oluyoruz.

Aihm’in bir kararı var bu kararlar son derece önemli, Türkiye’de yerel mahkemeler, 6-7 yıldır engellemeler yapıyor. En sonunda AİHM duvarına tosluyorlar! Yüksel Yalçınkaya kararı ile Bylock, Bank Asya, derneğe üye olmak gibi ithamların suç ve cezaya dayanak teşkil etmeyeceği belirtildi, bu çok net ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı bunu istemese de bu böyle! Şimdi ne oldu en son? AİHM’den ihlal kararları gelmeye devam ediyor. Bir ihlal kararı daha şu karar ile geldi; 366 kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının ihlaline ve değişen miktarlarda tazminata hükmedildi. Mecit vd. kararlarında bylock kullanmanın makul şüphe sebebi oluşturmayacağını hatırlatırken Bank Asya ve diğerlerinin meşruiyet dairesinde olduğunu söylüyor ve bu tutuklamaların haksız olduğuna hükmetmiş. Bu tutuklama haksızsa bu hükümler de haksızdır! Bu da çok net bir şekilde ortada arkadaşlar.

Barış Büyüksu meselesini takip ettik aylardır, bakın 1 yılı buldu ancak son günlerde artık haber geldi! Aylardır Yunanistan tarafından ağır bir şekilde darp edilerek işkence edilerek Türkiye tarafına atılan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Barış Büyüksu ile ilgili incelemelerin başladığı haberini daha yeni aldık Yunanistan’dan! Savsaklanıyordu, Türkiye Dışişleri ve Adalet Bakanlıkları konuyu adli tıptan alınan raporlar ile iletmişti Yunanistan’a. Yunanistan’da 8-9 aydır savsaklanma süreci yaşanıyordu en sonunda yargılama başladı diye bir haber aldık. Yunanistan yetkilileri mahkemeye ilettik dediler. Umarım adil bir yargılama olur ve umarım bu katiller ortaya çıkar ve cezalandırılır.

Çok üzücü hadiseler görüyoruz maalesef. Bu kişi bir hasta mahpus; 75 yaşında %97 engelli bir hasta mahpus. Şu anda Sakarya Ferizli Cezaevi’nde. Haftada 3 gün diyalize giriyor ve göğsü sıkışıyor, kalp sıkıntıları ortaya çıkmış durumda. Anjiyo olması rağmen fakat ancak 26 Aralık’a gün vermişler. Haftada 3 gün diyalize giden, %97 engelli bir kişi halen cezaevinde. Cezaevinin infaz erteleme işlemleri yaptığını öğrendik, görüştük fakat bu hasta mahpusun her saniyesi hayati tehlike cezaevinde çünkü soğuk, olumsuz şartlarda, ilaçlarını düzgün alamadığı şartlarda ve hastaneye gidiş gelişlerde ihlaller ile karşılaştığı bir ortamda bu hasta eğer ki hayatını kaybederse yetkililerin hukuk önünde hesap vermesi hiç kolay değildir.

Hasta mahpusların dramı bitmiyor. Bakın şu görüntüye dikkat edin! Aydın’dan bir görüntü. 76 yaşında bir kişi, 2 polisin arasında mahkeme çıkışında yürümeye çalışıyor! 76 yaşındaki Ahmet Öztürk! Aynı zamanda kanser hastası bu kişi, öncesinde adli tıptan olumsuz bir görüş gelmiş. Düşünün yürüyemeyen, banyoda banyosunu doğru düzgün yapamayan, başkalarının yaptırdığı bir kocamış insanı cezaevinde tutmaya çalışıyorlar. 76 yaşında, ağır hasta, iki adım atamayacak bir kişi Ahmet Öztürk Aydın E Tipi Cezaevi’nde. Biz cezaevi ile görüştük, tekrar infaz erteleme işlemleri başlatılmış fakat bir an evvel bitmesi lazım. Bu kişiler her an cezaevinde ölebilir. Hasta ve yaşlı insanlar. 2 adım atamayacak insanları cezaevinde tutan bir anlayışı anlamak mümkün değil değerli arkadaşlar.

Cezaevinden bize birçok mektup geliyor. O mektupları size özetleyerek anlatmak istiyorum. Mahpuslar seslerini kamuoyuna duyurmak istiyorlar ve biz de bunları çok önemli buluyoruz.

Hikmet Fatih Müftüoğlu, Tavşanlı T Tipi Kapalı Cezaevi; “Mali şube, müşteki kadınları korkutmayla amacına ulaştı. Karşımızdaki iddianame değil polis fezlekesidir. Hakkımızda iyi ifade verenler tutuklanıyor, kötü verenler serbest bırakılıyor. 63 aydır 20 metrekare yerde 20 kişi sıkış tıkış yatıyoruz. Hukuksuz ağır cezalar aldım. Adalet bir gün tecelli edecektir. Allah zulme rıza göstermez.” Diyor Hikmet Fatih Müftüoğlu Tavşanlı T Tipi Kapalı Cezaevi’nden.

Şura Başer geçtiğimiz günlerde 11 Aralık’ta sonunda mahkemeden tahliye edildi fakat bize öncesinde gönderdiği mektubu tarihe not düşme açısından buradan paylaşıyoruz. 11 Aralık öncesi gönderdiği mektubu Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’nden göndermişti; “Yurt ücretini bir ay geç ödediği için yurttan atılan, bu nedenle de oturma eylemi yapınca 11 ay cezaevinde yatan Burak Başer’in kardeşiyim. Ben de 12 aydır cezaevindeyim. Demokratik haklarımızı kullandığımız için buradayız. Hayatımızdan aldığınız çok şey var. Gençlik susmuyor. Siz adaletsizliğe uğrayan herkesin sesi oluyorsunuz. Bizi de anlatın, bizim de sesimiz olun. Gençlerin geleceksizlik yüzünden intihar ettiği bir düzende biz geleceğimizi savunuyoruz.” Diyor.

 Ömer Polat, Gaziantep H Tipi Kapalı Hapishanesi’nden diyor ki: “6 yılı aşkın cezaevindeyim. Üniversite sınavında derece yaptım. 1899. oldum, Hasan Kalyoncu Üniversitesi’ne girdim ilk sene sorun çıkmadı ancak ikinci sene “Yeterli mekan ve öğretim üyesi olmadığı için” sınavlara girmem reddedildi. Anayasal eğitim hakkım gasp edilmiş durumda. Çok üzgünüm. Üniversiteye 1. sırada girmiştim, üniversite kendi reklamını yapmıştı, şu anda sınavlara giremiyorum. Kaydımı dondurdum, okumak istiyorum. Duyun sesimi! Elbette her sesi duyan bir Allah var! Sesime ses verin!” diyor. Bu kadar başarılı bir öğrenci üniversiteye girmiş ve şu anda Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nin açıklama yapmasını bekliyorum. Mağdur bir mahpus öğrencinin okulunuza 1.’lik ile girmiş bir öğrencinin okumamasını sağlamaya mı çalışıyorsunuz?

Faruk Can, Ereğli Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nden yazmış bana mektubunu; “Keyfi aramalar yapılıyor. Notlarımıza el konuluyor. Yemekler çok az ve kalorisiz. Dilekçelerimiz buharlaşıyor veya cevapsız kalıyor. Günde 1.5 saat havalandırmaya çıkıyoruz. Demir parmaklık üstüne bir de demir tel örmüşler. Güneş girmiyor içeri. 1.5 saatlik görüşü 45 dakika yaptırıyorlar. Suç gruplarını karıştırıyorlar. Doktorlar siyasi muamele yapıyor. “Bir şeyin yok.” diyorlar, cezaevine döndüm, ağır sancılar ile taş düşürüyorum…” diyor çok üzücü hak ihlalleri ile karşı karşıya olduğu belli.

Ayrıntılı ismini veremiyoruz fakat değerli sanatçı Yasemin Hadivent seslendirdi Edirne L Tipi Cezaevi’nden Ç.Ç.K. isimli bir anne mahpus, çocuğundan ayır kalma sonucu yaşadıkları ve mahpus annelerin yaşadıklarını bir mektup ile bize anlatmış. Onu ayrıntılı bir şekilde seslendirerek gündeme getiren Yasemin Hadivent’e buradan bu değerli sanatçımıza çok teşekkür ediyoruz.

 Welat Esen, Bandırma 2 Nolu T Tipi Hapishanesi’nden bize yazmış; “10 kişilik yerde 18 kişi kalacak şekilde ranza düzeni getirdiler. İnsan onuruna aykırı, özel yaşama saygısız, iklim koşulları ve zemin alanı, havanın metreküp miktarı, aydınlatma, ısıtma ve havalandırma durumunu gözetmeyen kapasitenin 2 katı bir nüfus, sıkıştırılmış haldeyiz. Çok dar bir yerde çamaşırlarımızı bile kurutamıyoruz. Gayri insani şartlardayız. 18 kişi tek tuvalet kullanmaktadır.” Diyor.

Cem Göçer, İzmir 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’nden diyor ki:  “30 yıldır hapisteyim. 1993’den beri 10 kere af çıktı, üzerimizdeki bir parça gökyüzü her seferinde biraz daha daraltıldı. Çeteler, torbacılar, tecavüzcüler, ihaleciler, rüşvetçiler, işkenceciler, dolandırıcılar, kadın katilleri, faşistler 3-5 gün hapis yatıp çıktılar. Aflar, ceza indirimleri bile bizim hapislere doldurulmamız için kullanıldı.” Diyor. Ülkedeki adaleti özetlemiş işin doğrusu!

Suriyeli insan hakları aktivisti Ahmed Katie tutuklanmış! 27 Kasım’dan beri kendisinden haber alınamıyordu, muhtemelen kaçırılmıştı ve tutuklanmış! İnsan hakları savunucusu Katie’nin bir iftiraya maruz kaldığını düşünüyoruz. Kendisi için bir an evvel adalet istiyoruz.

Eski HEDEP Gençlik Meclisi Sözcüsü şimdi DEM oldu, Edanur İbrahimoğlu polis tarafından darp edildi, genç bir kadın. Gencecik birisi, bir öğrenci ve polisin ağır ve bilinçli bir şekilde darbı ile gözü bu hale geldi. Ülkedeki polisin kolluğun yaptığı hukuksuz uygulamalara bir örnek maalesef.

Şu da Diyanet’in dijital dönüşüm ofisinin yayını. Cuma ve Bayram hutbelerine E-Devlet kapısı üzerinden ulaşabilirsiniz diyor. Diyor ki: “Türkçe, Arapça, Almanca, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Rusça ulaşabilirsiniz.” Diyor bir tek Kürtçe yok. Ülkede sanki kaç tane İspanyol, İtalyan, Rus var? Ama ülkede milyonlarca Kürt var, Kürtçe yok burada! Kürtçe olsa ne olur kıyamet mi kopar? Hayır! Kopmaz, hiçbir şey olmaz! İnsanlar mutlu olur ama böylesine dayatmacı bir devlet ve iktidar anlayışı var ki düşünün insanların dinini öğrenmesini engelliyor. Burada kaç tane dil var? Türkçe dahil 9 dilde yayın yapılıyormuş, Kürtçe hutbe yayınlanmıyor! Neden? Ülke bölünürmüş! İşte bu anlayıştan dolayı Kürt sorunu çıkıyor. İşte Kürtler sorun çıkarmıyor ki? Devlet ve iktidarlar bu sorunu çıkartıyor. Sen insanların anadilini bir Türk için Türkçe ne kadar tatlı ve sıcak bir anadilidir. Bir Kürt için de Kürtçe o kadar sıcaktır, tatlıdır, annesinin ak sütü kadar helaldir anadili ama yasaklıyorsun! Dilini bile kendi anadilinden kullanmasını engelliyorsun bunlar olacak şeyler değil değerli arkadaşlar.

Bir annemiz var. Bu annemiz 73 yaşında Kadriye Işık tutuklanmış. Suçu; dini sohbetlere gidiyordu! Kanser hastası kadın! Kadriye Işık! Suçu neymiş? Teröristliği neymiş? Dini sohbete gidiyormuş! Ülkede insanların yarısı “terörist” ilan edilmiş durumda! Neymiş? Dini sohbete gidiyormuş “terörist” şu kanser hastası kadını düşünün zindanlara atıyorsunuz. Ayıptır günahtır! Bu olacak bir şey değil değerli arkadaşlar.

Yorumlar