15 Şubat 2024

İki gündür yoğun bir şekilde tüm Meclis ve halkımız Erzincan İliç’i konuşuyor. Neden? Çünkü bir altın madeni var ve yıllardır devam eden müracaatlara rağmen bu altın madeni işletiliyordu, siyanür ile altın arama, bulma, çıkarma şeklindeki faaliyet ile ilgili birçok şikayetimiz olmuştu. En sonunda biliyorsunuz bunlar gündem edilmemiş ve çok önemli bir toprak kayması gerçekleşti. 9 işçimiz şu anda toprak altında. Arama çalışmaları devam ediyor ama yetersiz. 1 milyon ton toprağın insanların üzerine kaydığını biliyoruz, gelen haberler bu yönde. Çok üzücü, can pazarı yaşanıyor. Umarım canlı olarak kurtulurlar fakat kolay değil çünkü çok büyük bir çökme var. Bütün bunların nedeni neydi? Gereken önlemlerin alınmaması!

Bakın ben 30 Haziran 2022’de konu ile ilgili bir soru önergesi vermiştim ve siyanürün toprağa suya sızdığına dair birtakım sorular sormuştuk. Bize cevaplar verilmişti; “İşte maden sahasında bir sızma gerçekleşmiştir, biz de ceza verdik.” Denilmiş ama yeterli bir denetim yapılmamış demek ki! Sonuçta bu kaza gerçekleşti ve çok açık bir şekilde şunu görüyoruz; kaza, cinayet göz göre göre gelmiş! Toprak çatlamış dönüp bakmamışlar! Kaymaya başlamış dönüp bakmamışlar ve en sonunda korkunç bir toprak kayması gerçekleşmiş ve o zaman insanlar toprak altında kaldığında birilerinin aklı başına gelmiş, çok geç oldu ve can kaybı olacak büyük ihtimal Allah korusun diyoruz yine de fakat biz o zaman da sorduk! 20 ton siyanürün Fırat Nehri’ne karıştığı yönündeki iddiaları sorduk! Şu anda da yine toprağa ve Fırat Nehri’ne karışıp karışmadığına dair önemli bir tartışma var! Bakanlık ve firma yetkilileri böyle bir şey yok diyor fakat çok büyük bir tehdit olduğu apaçık ortada, büyük bir kaza var çünkü ortada. Çok büyük bir kayma var ve gereken güvenlik önlemleri alınmadığı için bunlar oluyor.

Biz bununla birlikte şunu da söyleyelim; geçtiğimiz haftalarda gündem etmiştik, Kocaeli Körfez Yukarı Hereke Mahallesi’nde Simge Mat’a ait taş ocaklarının genişletilme meselesi vardı ve geçtiğimiz günlerde çevre etki değerlendirme raporu için bir toplantı yapıldı. Biz daha bu kazadan önce Çevre Bakanlığı’na bir soru önergesi verdik ve Simge Mat’ın taş ocağının genişletilmemesi gerektiğini söyledik. Ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıkıyor. Bakın İliç’teki maden için de bir genişletme ÇED raporu verilmiş ve ardından: “Hiçbir sıkıntı yoktur.” Denilmiş. Vergi borçları affedilmiş. Nasıl oluyorsa! Sizin, benim vergi borçlarımız affedilmiyor arkadaşlar. Milyon dolarlık vergi borçları affedilmiş şirketin. Ardından genişlemeye dair ÇED raporunu rahatlıkla almış, genişlemiş ve ondan sonra toprakta milletin başına çökmüş. İşte bunun benzeri Simge Mat’ta olabilir diyoruz ve biz birçok bununla ilgili itirazımızı Çevre Bakanlığı ve Kocaeli Valiliği’ne bildirdik. Erzincan İliç’te bir facia yaşandı, dün Kocaeli Valiliği Çevre Müdürü’nü de aradım! Kocaeli Körfez Yukarı Hereke’de Simge Mat’ın taş ocağını genişletmesi Yukarı Hereke yerleşim merkezini tehdit ediyor! Bunun bir an evvel durması lazım! Bu işlerde ne dolaplar dönüyor bilmiyoruz fakat çok rahatlıkla ÇED raporlarını alabiliyorlar. Gittikçe firmalara bu işler kolaylaştırılıyor ve çok rahat bir şekilde alıyorlar! Sonuç ne oluyor? Gariban, tehlikeli işte çalışmayı başka bir yerde iş bulamadığı için göze almış işçiler hayatlarını kaybediyor! Buradaki 9 işçi için de aynısı söyleniyor. Diğer işçiler burada çalışmamış demişler ki: “Burası tehlikeli bir yer.” Fakat bu 9 işçi orada çalışmış ve sonuçta canları ile bir bedel ödemişler. Olacak bir iş değil, bunu kabul etmiyoruz ve konuyu yakından takip edeceğimizi de buradan ifade etmiş olayım.

Gazze’de soykırım devam ediyor. Bakın her gün gösteriyoruz, korkunç olaylar yaşanıyor Gazze’de! 130 günü aştı, korkunç bir katliam ve soykırım yaşanıyor ve gördüğünüz şu çocuklar korku dolu gözler ile anne ve babalarının ölümünü izliyorlar ve maalesef ki ölüm onlara çok yakın. Büyük bir soykırım yaşanıyor, buna tüm kamuoyunun duyarlı olması gerekiyor.

Anneler nasıl bir acı içinde hayatını kaybetmiş bebeklerini kucaklarında tutuyor ve en acı haykırışlarını yapıyorlar. Şu anda 30 bine yakın insan hayatını kaybetmiş, 12 bini bebek ve çocuk, 8 bini kadın ve İsrail 1.5 milyon insanın sıkıştığı Refah’a da kara harekatı yaparak 100 yılın en büyük soykırımını gerçekleştirme hazırlığında. Korkunç bir durum var, hepimizin duyarlı olması lazım. Yarın öbür gün insanlığın yüzüne bakacak haliniz kalmaz, bu vicdan sızlatıcı görüntülere çok iyi bakın. Hayatını kaybetmiş bebekler, kahrolmuş anneler ve büyük bir acının yaşandığı bir yer! Evet bizim burada çok sıkıntılarımız olabilir maddi ve manevi fakat hiçbir acı hiçbir sıkıntı şu anda dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok! Hiçbir acı Gazze’de yaşanan acının üstünde değildir çünkü bir soykırım canlı olarak yaşanmaktadır, canlı yayınlardan izlenmektedir ve Türkiye halen şu gördüğünüz gemiler ile İsrail’e sevkiyatı devam ettirmektedir. Olacak bir iş değil! Bunu Genel Kurul’da da kınadık, buradan da kınıyorum. Bu konu ile ilgili çok önemli gelişmeler var. Daha sonra değineceğim.

Bize Diyarbakır Bismil’den başvuran bir vatandaşımız diyor ki: “ Zekeriya Hamooğlu 2016’da köyün imamının yanına gitti bir daha da dönmedi, telefonu sessize alınmıştı ne yapacağımızı şaşırmıştık, abim kaybolmuştu. “Müge Anlı ’ya gidelim.” dedik Savcı dedi ki: “Size dosyayı vermeyeceğiz, eğer siz giderseniz sizi ve ailenizi terörden içeri alırız.” Dedi. 7.5 yıl oldu abim yok ortada, 4 çocuğu var, perişan durumdayız.” Bunu buradan İçişleri Bakanlığı’na iletelim, soru önergesi de veriyoruz. Bu vatandaş nasıl oldu da buharlaştı uçtu? Veyahut da birileri onu infaz mı etti? Ne oldu? Ne bitti? Ne ölüsü var ne dirisi var Diyarbakır Valiliği, İçişleri Bakanlığı bize bu konuda bir cevap versin!

Tıp dışı uzmanlık yapan mikrobiyoloji uzmanlığı, biyokimya uzmanlığı yapan eczacılık fakültesi, veteriner fakültesi, kimya fakültesi ve biyoloji bölümlerinden mezun olmuş uzmanlar var. Bu uzman arkadaşlarımıza tıp fakültesinden mezun olan aynı uzmanlık dalındaki doktorlara verilen ücretin aynısı verilmiyor. Daha düşük ücretler veriliyor ve önemli bir mağduriyet yaşıyorlar. Yaptıkları iş farklı mı? Hayır! Aynı işi yapıyorlar fakat “Sen tıp fakültesinden mezun olmuşsun sana şu kadar, sen kimya fakültesinden mezun olmuşsun sana bu kadar.” Peki o zaman uzmanlık eğitimi yaptırmasaydın? Uzmanlık eğitimi yaptırmışsın, aynı statüye gelmiş ve bu noktada bir ayrımcılık yapıyorsunuz. Bu olmaz ve bu fark fazla deniliyor. Şu anda 2 uzman arasındaki fark 15 bin TL üzerinde ve gelecekte daha da çok artacaktır diyorlar. Bu konuda önemli bir mağduriyet yaşadıklarını söylüyorlar ve bir yasa teklifi değişikliği istekleri var Madde 84’de, biz de bunu göreceğiz ve elimizden geleni yapacağız. Bir yasa teklifi vererek bu meselenin giderilmesi için bir gayret sarf edeceğimizi buradan belirtmiş olalım. Biyokimya dernekleri, mikrobiyoloji dernekleri bize başvuruyorlar, haklılar ben de bir hekimim biliyorum sahada doktor da olsanız diğer başka bir okuldan mezun da olsanız mikrobiyoloji ve biyokimyada yaptığınız iş aynıdır. Aynı işe 2 farklı ücret olmaz gerçekten bir haksızlık var.

Yozgat 2 No’lu T Tipi’nde koşullu salıverilmeler verilmiyor arkadaşlar. Bir mahpusun denetimli serbestliğini vermemişler, koşullu salıverilme gelmiş 7 aydır onu da vermiyorlar. Mahpusun eşi bize başvurdu, iki çocuğu ile perişan durumda, iyi hali var, puanları yüksek fakat yokuşa sürüyorlar. Olacak bir iş değil! Bu konuda bir gelişme olması lazım. Adalet Bakanlığı’nı da buradan uyarıyoruz! İnsanların çektikleri ceza dolduktan sonra işi yokuşa sürmek doğru bir şey değil. İnsanların bir hayatı var, maddi manevi sağlıkları var, tüm bunları perişan etmeye, vebale girmeye hiç kimsenin hakkı yok.

Tokat Cezaevi’nde Nilay Dağ 5 aydır tahliyesi verilmeyen, tüm şartları yerine getirmesine rağmen tahliyesi verilmeyen bir başka mahpus. Buradan Adalet Bakanlığı’nı tekrar uyarıyoruz; aileleri perişan etmeyin bu aslında Aile Bakanlığı da konusu işi yokuşa sürerek karı koca çocukların maddi manevi hayatını berbat etmeye hiç kimsenin hakkı yok değerli arkadaşlar.

İnşaat mühendisliği eğitiminde deprem mühendisliği eğitimi verilsin diyorlar. Haklı görünüyorlar çünkü inşaat yapmayı insanlar öğreniyor fakat acı bir gerçek var hepimiz çok üzücü bir şekilde yaşıyoruz. Bir anda evler başımıza yıkılıyor, deprem mühendisliği ile ilgili ayrı bir eğitimin verilmesi lazım. Gerekiyorsa 6 seneye çıkartılsın diyorlar inşaat mühendisliği eğitimi, her yere de üniversite açılmasın deniliyor.

Babası Ahmet Ergül için başvurmuş Burhaniye T Tipi Cezaevi’nde, 65 yaşında, eskiden öğretmenlik yapmış, 30 yıllık bir öğretmen ve “teröristsin” diye cezaevine konulmuş ve halen de kendisine cezaevi kurulunda tahliye verilmiyor. İnfaz hakimliğine itirazlar yapıyor fakat hala hükümlünün gözlem kurulundaki sıkıntısı devam ediyor. 6 ay süre daha denensin denilmiş. Birçok cezaevinde maalesef bu hal var. Çok keyfi nedenlerle iyi halli olan, puanları yüksek olan kişiler ikinci bir mahkemeye tabi tutuluyor. Biz defalarca söylüyoruz; gözlem kurulları ikinci mahkeme değil kardeşim. İnsanlara bu kadar zulmetmeyin diyoruz.

Diyarbakır’dan bize bir başvuru var. Diyarbakır Devlet Su İşleri 10.Bölge Müdürlüğü, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’taki depremlerden etkilenen Diyarbakır’da Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından mart ayında temeli atılan 5 etap, 321 blok ve 6 bin 40 konuttan oluşan projenin hemen yanına yani sıfır noktasına Diyarbakır Kolludere Göleti Projesi adı altında göl inşa edecekler. Bir gölet inşa edecekler, koca TOKİ binalarının hemen yanına hadi bakalım! Yüzlerce vatandaşın binlerce metrekarelik toprağını bu proje adı altında kamulaştırarak gasp ettiler. TOKİ’nin sıfır noktasına yapılacak göletin TOKİ’lerin zeminine ne kadar zarar verebileceğini hiç düşünmeden bunu yaptılar! Kim bilir hangi müteahhitlere peşkeş çekildi! Gayet açık ve net bir şekilde büyük bir rant var ortada. İhaleyi alan müteahhidin baskısı sonucu bu kararı aldıklarını DSİ çalışanlarından duydum.” Diyor başvurucu. Bu durumun da gözden geçirilmesi için biz Çevre Bakanlığı’na bir başvuru yapıyoruz, Diyarbakır Valiliği’ne de buradan soruyorum; ne oluyor? Ne bitiyor? Depremler ülkesi, toprak kaymaları ülkesi, böyle bir koca TOKİ’nin yanına gölet yapıp şaibeli birtakım ihaleler ile orada müteahhitlere peşkeş mi çekiliyor bu işler? Nedir? Bunu öğrenmek istiyoruz.

Bize birçok vatandaş başvuruyor. “5 bin prim gününden emekli olmak için yasal hakkımızın iadesini istiyoruz. Doğum borçlanmam yok işim yok, zor durumdayım.” Diyen binlerce vatandaşın bize başvurusu oluyor.

Bir hasta mahpus Mahmut Başyiğit Aydın E Tipi Cezaevi’nde, kanser hastası ameliyat oldu 2-3 gün önce ve uzun bir süre teşhis edilememiş ve gecikme var. Ardından bu kişi ameliyat edildikten sonra hastanede yatıyor ve kendisinin bir an evvel infaz erteleme alması lazım çünkü ilerlemiş bir hastalığı var, tanısı gecikmiş bir hastalık var ortada. Aynı zamanda mahpus koğuşunda da başında eşinin refakatçi olarak bulunması gerekli.

Cevat Yerdegül Afyonkarahisar Bolvadin T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmakta. 30 yıl cezanın bitmesine rağmen hiçbir gerekçe gösterilmeksizin tahliye edilmemekte Cevat Yerdegül.

Mehmet Günhan Baysan, kendisini ziyarette etmiştim Diyarbakır 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde. Sayın CTE Genel Müdürü Enis Bey’e de söyledim durumunu ve diğer yetkililere de söyledim. Kızı Amerika’da okuyor ve eşi ile görüştüğü zaman konferans yolu ile Amerika’daki kızı ile görüşebiliyor. Cezaevi yetkilileri: “Hayır görüşemezsin.” Diyor, kızı olduğu besbelli görüşme hakkı var. Telefonu ile ilgili sorun var Amerika’dan bağlanmak ile ilgili. Ne olacak eşi üzerinden kızı ile görüşse? Kızı olduğu da belli. “Hayır görüştürmeyiz.” Diyor. Gözlem kurulu kabul etmiyor. İnfaz hakimliği ve ağır ceza mahpusu haklı buluyor. Gözlem kurulu tekrar görüşmeyi engelliyor. Tekrar infaz hakimliği ve ağır ceza mahpusu haklı buluyor. 25 kez bu döngü devam etmiş. Bu nasıl bir inat? Bu nasıl bir hırs ile bir intikam duygusu mu acaba? Mahpusu kızı ile görüştürmemek için kırk takla atmak ne demek Diyarbakır 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi tekrar soruyoruz size bu ne demek? Adalet Bakanlığı’na da ilettim, Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne de ilettim bakın Hükümlü ve Tutuklu Hakları İnceleme Alt Komisyonu Başkanı da bu konuda Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nü uyardı umarım bu sorunu bitirirsiniz.

Alper Kalın, Sincan’dan Diyarbakır 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne nakledilmiş ve ailesi asıl çileyi çekiyor çünkü her ay Ankara’dan Diyarbakır’a gidip gelmek zorundalar. Perişanlık yaşıyorlar.

Murat Çakır, Ankara Sincan Cezaevi’nden Diyarbakır Cezaevi’ne nakledilmiş ve annesi de aynı şekilde engelli kızı ile gidiyor. % 98 engelli kızı ile ziyaret görüşüne gidiyor. “Eklem yerlerim kireçlenmiş, sinir sıkışması gibi sorunlarım var, bir de kızımı taşıyorum. Kızım engelli 30 yaşında bir kızı var, Ankara Sincan’dan Diyarbakır’a sevk etmişler. Aile Ankara’da oturuyor Alper Kalın’ın ailesi gibi ve her ay bir çile ile Diyarbakır’a gitmek zorunda Murat Çakır’ın annesi Sevinç Çakır. Bu zulümdür, bu çocukları böyle suçsuz günahsız zindanlara attınız bir de ailelerini cezalandırıyorsunuz. Allah’tan korkun diyorum.

Bedri Ot, çok vahim bir vaka! Hasta mahpus, biz daha öncesinde de hasta mahpusların tüm sıkıntılarını gündeme getirdik ve ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıkıyor. Kişi, ağırlaştırılmış müebbet mahpusu olduğu için tahliye edilmedi! Saçma sapan, hukuksuz yasa ve yönetmelikler var! Mahpus 30 kiloya düşmüş, akciğer kanseri, ölüm döşeğinde çıkartın bu kişiyi artık! Yok çıkartmıyorlar! Sonuç? Cezaevi revirinde hayatını kaybetti. Korkunç bir olay! Bu neden kaynaklandı? 5272 Sayılı Kanunun 25/I fıkrası diyor ki: “) Hükümlünün cezasının infazına, hiçbir surette ara verilemez.” Hiçbir şekilde infaz erteleme vermem diyor! 30 kiloya düşmüş ölüm döşeğinde artık aldığı ceza mı mevzu bahis olur? Hayır, aldığı ceza mevzu bahis diyorlar ve korkunç bir şekilde bu kişi yakınlarından ayrı 30 kiloya düşmüş, bilincini kaybetmiş bir şekilde hayatını kaybetti! Biz 5275 Sayılı Kanunun 25/I fıkrasının derhal yürürlükten kaldırılması gerektiğini söylüyoruz.

Meclis’te görüşüyoruz bugün Genel Kurul’da da üzerine konuşacağım Acil Tıp Ana Bilim Dalı Uzmanlarının Yoğun Bakım Yan Dal Uzmanlığı yapabilmesi için bir yasa çıkartılıyor fakat yoğun bakım uzmanları buna itiraz ediyor. Diyorlar ki: “Ya zaten 6 bölüm yoğun bakım yan dalı yapıyor, 7. Bölüme gerek yok, acil tıp uzmanları zaten az onların yoğun bakıma bu şekilde geçmesi doğru değil çünkü acil tıp ana bilim dalı uzmanı, acilde bir yoğun bakım mı kuracak? Böyle iş mi olur? Bu olacak bir iş değil.” Diyorlar ve acil tıp uzmanları da zaman ile azalacak çünkü oraya pek bir rağbet yok, yoğun bakım da acilde olmaz! Bu da olacak bir iş değil! Yoğun bakım dernekleri buna itiraz ediyorlar. 7. Bir yan dal olması doğru değil! Biz bunu hep söylüyoruz! Yoğun bakım ve yoğun bakım uzmanlarının artırımı yerine palyatif servislerinin artırılması gerekiyor. Terminal dönemde artık çok fazla bir şey yapılamayacak hastalar yoğun bakımları doldurduğu zaman acil ihtiyacı olan hastanın da önüne geçiyor. Bu bir kısır döngü ve bu kısır döngüyü kırmak yerine palyatif servislerini geliştirmek yerine böyle bir acil tıp uzmanlarına yan dal verme yolunu tercih ediyorlar. Doğru değil bu! Ülkedeki sorun yoğun bakım hastalarının sadece yoğun bakımlarda birikmesi değil acillerde de birikiyor. İki yerde de birikiyor! Mesele buraları bölümlendirmek. Birinci, ikinci, üçüncü yoğun bakımlarda olacak hastaları bölümlendirmek önemli. Bunu yapmadan bu tür tedbirlerin çok fazla bir anlamı yok!

“ Oğlum Hasan Sevimli, Erzurum Dumlu 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bize başvurmuşlar ve 15 Temmuz gecesi bu kişiler darbe ile alakaları yokken nizamiyede nöbet tutarken tek suçu emre itaatken tutuklanmış ve müebbet ile yargılanıyor. Genel Kurmay Çatı Davası’nda yargılanıyor 5 yıl Sincan Cezaevi’nde kaldı daha sonra 2.5 yıldır Erzurum Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde çok ağır şartlarda kalıyor. Suçumuz günahımız yok, darbeden haberimiz yoktu. Maddi manevi çok zorlanıyor Erzurum’a gidip gelmekten ve büyük sıkıntılar yaşıyoruz.” En azından nakil konusunda bir talepleri var ve adil yargılanması gerektiğini söylüyor.

Eyüp Bahadır Pekince Adana Kürkçüler Cezaevi’nde aile Diyarbakır’da ve Adana’dan Diyarbakır’a gelmesini istiyorlar ve “Adil yargılanmadı” diyorlar!

Şikayetler bize geldi, düzeldiğine dair duyumlarımız oldu, olmaması gerektiğini söylüyoruz. Sincan T Tipi Cezaevi’nde açık görüşlerde masaları iki mahpus ve yakınını birbirine kavuşmayacak şekilde dizdikleri haberi geldi. Bu olacak bir şey değil ve bunun bir daha tekrar etmemesi lazım. Bu meselenin giderildiğine dair haber aldık ama biz yakından takip edeceğiz Sincan T Tipi Cezaevi’ni, böyle açık görüşte insanların çocukları ile eşleri ile sarılmasının bile önüne geçecek şekilde araya masalar koymak zulümdür! Olacak bir şey değil! Açık görüş zaten, zaten aramalardan geçiyor bu insanlar, bunlar hiç hoş işler değil. Adalet Bakanlığı’na da bunu hatırlatıyorum! İnsanları böyle yokuşa sürmeyin diyorum!

Bize Sn. Adnan Bayar başvurdu, kendisi diyor ki: “ Biz çoklu dille eğitim yapacak bir özel okul açmak istedik. Bunun için çift dil ile eğitim öğretim yapacak bir özel okul anaokulu ve ilkokul açmak istedik ve bununla ilgili yönetmeliği talep ettik. Anladık ki yasa çıktığı zaman bir yönetmelik çıkarılması gerektiği halde bu yönetmelik çıkartılmamış. Çözüm süreci sırasında bu yasa çıkartılmıştı, yasanın yönetmeliği çıkartılacak denilmiş yasada yönetmelik çıkartılmamış! Bu yönetmelik yerine kendilerine kurs yönetmeliği gönderiliyor ve okulu açacak olanlar mağdur oluyorlar. Böyle bir şey olmaz! Yönetmeliksiz de okul açılmaz o yüzden bir işe girişilecek en sonunda “Sana ruhsat vermedik.” Denilecek, bir sürü boş yere masraf olacak çünkü okul hazır hale getirilmeden okul ile ilgili yönetmelik denetlemeleri yapılmıyor. “Her şey dört dörtlük yap öyle gelip denetleyim.” Diyor, dört dörtlük yaptığını düşünün, denetlemeye gelecek “Buranın yönetmeliği yok. Sana ruhsat veremeyiz.” Denilecek! Olacak iş mi arkadaşlar? Bir yasa çıkartıyorsunuz, yönetmelik çıkartılsın deniliyor, yönetmelik yok ortada. Kurs yönetmeliği yolluyor bakanlık. Bu büyük bir ayıp. Kürtçe ile ilgili yaklaşan ana dil günü gündemimizde ve Türkiye’nin hali bu! Bir yasa çıkartıyorlar, insanların en temel hakkı anadilleri ile ilgili eğitim alma hakkı maalesef gasp edilmiş durumda. Büyük zorluklar yaşanıyor.

Bir iş kazası ile ilgili başvuru var! Subutay Işık; “23 Mayıs 2018 tarihinde İstanbul Yeşilköy Havaalanı karşısında bulunan Uluslararası Fuar’ın inşat bölümü dış cepheyi yaparken sepetli vinçten 15 metreden betona çakıldık. Ben ve Abdullah Işık bu kazayı yaşadık. 3 sefer açık ameliyat geçirdim. Kulaklarım % 30 sağırlaştı unutkanlık başladı. Vücudumun sol tarafı aktif çalışmamakta dönem dönem sinir basıyor, kaburgalarda kırıklarım var sol topuğum kırık. 6 yıl geçti hiçbir işte çalışamıyorum. Mahkemem gerekçe gösterilmeden sürekli erteleme yapılmakta. Heyet raporum %31, Abdullah Işık’ın raporu %17 olmakla beraber 6 yıldan sonra bizden heyet raporu istenmekte. Hukuken hakkımızı talep ediyoruz mahkeme İstanbul 28. İş mahkemesinde yıllardır çok mağdur olduk.” Diyorlar!

Bakın size mağdur bir çocuk göstereceğim! Çocuk Tarık Ekmekçi 9 yaşında otizmli, annesi, babası mahpus. Annesi Yusuf Kerim yasasından faydalanarak çocuğunun başında olabilir fakat işlemler çok geciktiriliyor. Biz Erzincan T Tipi Cezaevi’ni de arayacağız ve bu çocuğun annesinin durumunu soracağız. Esra Ekmekçi annesi. Bu çocuk perişan durumda değerli arkadaşlar. Annenin cezasının ertelenmesi, bu hasta otizmli çocuğun sorunlarının biraz giderilmesine yardımcı olabilir. Tedavi ücretinin karşılanmasında da sorun varmış. Sanırım kardeşlerinin okul ihtiyaçlarının karşılanmasında da sorunlar var. Böylesi güzel bir çocuk maalesef büyük bir sıkıntı yaşıyor değerli arkadaşlar.

Ocak’ta erkekler 28 kadını öldürmüş! Bianet erkek şiddeti çetelesini çıkartmış. Kadınlar da fiziki zayıflıklarından dolayı şiddete çok çabuk uğrayabilen kişiler ve bundan dolayı daha çok saldırıya ve ölüme maruz kalabiliyorlar. Bu çeteleler tutuluyor ve maalesef erkekler 2023’te en az 333 kadını öldürmüş. Bunlar da korkunç durumlar, bütün bu konuda duyarlılığın artması gerektiğini söylüyoruz.

Geçtiğimiz günlerde öncesinde cezaevinde ihlaller yaşamış mahpusların daha sonra işledikleri suçlar saldırılar ile ilgili bir gündem oldu. Pınar Birkoç isimli eski bir mahpus İstanbul Adliye’sine saldırmak istedi. Biz kendisine öncesinde cezaevinde bize başvurması üzerine gündem etmiştik, cezaevinde uğradığı mağduriyetleri gündem etmiştik. Bundan dolayı şahsıma yönelik ağır ve haksız bir saldırı yapıldı. Bu kabul edilecek bir durum değil çünkü biz, bize başvuran hak ihlaline uğrayan kimsenin kimliğine bakmayız. “Sen necisin? Kimsin? Siyasi görüşün nedir? Kimdensin?” diye sormayız ve “4-5 yıl sonra hangi suçu işleyecek? Böyle bir ihtimal var ona göre davranalım.” demeyiz! Bir şekilde cezaevine girmişse orada ihlale uğramışsa ayrım göstermeksizin herkese yardımcı oluruz ve uğradığı ihlali gündem ederiz, bakanlığa iletiriz. Milletvekili olarak benim başka hangi görevim olabilir? Bir insan hakları savunucusu olarak ayrım gözetmeksizin bize başvuran herkesin sorununu gündem ediyorum görüyorsunuz ve bakanlığın bu konuda bir açıklama yapmasını istiyorum. Biz tarafsız durumdayız ve mağdur kişilerin daha sonra işledikleri yanlışlıklar, suçlar, saldırılar bize mal edilemez. Bunu da söyleyelim. Gerek ben gerek Profesör Dr. Şebnem Korur Fincancı bu noktada yoğun bir saldırı altında kaldı. Şebnem Hoca verdiği raporlar dolayısıyla suçlandı. Gerek adli tıp uzmanları gerekse de normal pratisyen hekimler kendilerine gelen adli vakalara adil doğru tıbbi kararlar vermek durumundadır. “Sen suçlu musun? Ona göre sana bir rapor vereyim.” Diyebilir mi bir doktor? Bakın bu kadar net bir konu hakkında insanlar linç ediliyor! Veyahut da hapishanede bir kişi mağdur edilsin ve yetkililer “O kişi falanca görüşten, zihninde şu görüşten, ona her türlü işkence yapılabilir.” Desin bu olur mu? İnsan hakları savunucuları kendinden emin, doğru bildiğini yapar ve onlara itiraz edenler bir müddet sonra itirazlarının yanlış olduğunu anlarlar ve insan hakları savunuculuğunun son derece erdemli bir iş olduğunu anlarlar. Bize şu anda itiraz edenler de eğer yarın öbür gün cezaevine girer veya başka ihlallere uğrarsa, gözaltında kötü muamele çıplak aramaya uğrarsa biz onlar için de insan hakları savunuculuğu yaparız. Ayrımımız yok, bize ne derlerse desinler biz mesleğimizi yaparız değerli arkadaşlar. Bunu da buradan söylemiş olalım. Bizi terör örgütleri ile özdeşleştirmeye çalışanlar yanılıyorlar. Biz insan hakları savunucularıyız ve herhangi bir örgüt ile alakamız yok. Biz insan ve haklarını savunmaktan başka bir şey yapmıyoruz.

Yorumlar