16 Kasım 2023

Geçtiğimiz gün çok önemli bir haber gündeme düştü. Hrant Dink’in katili Ogün Samast tahliye edildi. Yeniden yaraların üzerine tuz ekildi. Ogün Samast planlayarak, çok değerli bir aydın, insan hakları savunucusu Hrant Dink’i katletmişti, korkunç bir olaydı, ulusal ve uluslararası bir düzeyde Türkiye’yi sarsan bir olaydı ve ardından Ogün Samast Samsun Otogarında yakalandığında polisler tarafından gayet sempatik bir muamele görmüştü. Çok üzücü bir tabloydu bu ve bu işin sadece Ogün Samast’ın işi olmadığı bunun derin faillerinin olduğu apaçık ortadaydı. Yıllarca bu işin peşinde koştuk, cinayetin 5. Yılında ben, tüm aydınlara çağrı yaptı başta İslami hassasiyeti olan aydınlara; Hrant Dink’in meselesi bizim meselemizdir, ona yapılan zulüm bizim meselemizdir, ona yapılan zulüm bizim meselemizdir. Gelin bu konuda duyarlılık gösterelim dedik ve Adalet Talebimiz Var İnisiyatifi kurduk. Adalet Bakanı’na, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e kadar gittik ve anladık ki düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Hrant Dink Devlet Denetleme Raporu da apaçık gösteriyor ki göz göre göre öldürülmüş bir kişi vardı karşımızda. Bunu Sayın Abdullah Gül de bana görüşmemizde söylemişti. Devlet Denetleme Kurulu’nun raporu da bunu gösteriyordu. Göz göre göre öldürülen bir kişi vardı, büyük ihmaller ve göz yummalar vardı. Bu Devlet Denetleme Kurulu raporuna da yansımıştı ve ardından gerçek failler, derin failler bulunamadı! Biz tetikçiye değil derin faile bak dedik, derin fail bulunmadı ve en sonunda o kadar zaman geçti, 16 yıl geçti aradan düşünün öylesine bir zaman geçti ki öylesine hasıraltı edildi ki tetikçi artık infaz kanundan faydalanarak tahliye edildi derin failler halen bulunamadı. Ne kadar acıdır! Derin faillerin yakalanamadığı bir süreç sonunda tetikçiler artık tahliye olmaya başladı. Evet infaz kanunundan yararlanarak tahliye edildiği ifade ediliyor. Yasalara, hukuka hepimiz uyma durumundayız ama şunu söylemek lazım; çifte standart niye yapılıyor? Bakın Sincan Cezaevi başta olmak üzere yüzlerce cezaevinde şu anda disiplin suçu olmasa bile mahpuslara denetimli serbestlik verilmiyor. Bu da yetmiyor, disiplin suçu olmadığı halde soyut gerekçelerle şartlı tahliye bile verilmezken Ogün Samast el üstünde tutulup anında tahliye ediliyor. Bu adalet duygusunu sarsıyor, incitiyor, vicdanları sızlatıyor. Bir tarafta bir planlayarak insan öldüren katil, diğer tarafta uyduruk gerekçelerle denetimli serbestliği, şartlı tahliyeleri verilmeyen on binlerce insan. Buna toplumun adalet duygusu isyan ediyor. Bu çok açıktır, çok nettir. O yüzden adalet istiyoruz, o yüzden hukuk istiyoruz, o yüzden insan hakları konusuna vurgu yapıyoruz. Biz en kısa sürede 16 yıl geçse de derin faillerin bir an önce bulunması, ülkeye hukukun gelmesini istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde MHP Lideri Devlet Bahçeli yaptığı konuşma ile Anayasa Mahkemesi üyelerini neredeyse “terörist” ilan etmiş “Kandile gidin” demiş, her türlü ağır hakareti yapmıştı ve bu arada da şahsıma da yönelik ağır hakaretler ve iftiralarda bulunmuştu. Buna karşı Meclis’te de biz de karşı bir eleştiri yaptık ve Devlet Bahçeli’yi eleştirdik, ses organize suç örgütü lideri, organize suç örgütünden mahkum edilmiş Alaattin Çakıcı’dan geldi. Manidardır! Vurgularımız boşuna değildir. Bir ülkede bir siyasi parti liderinin hukuk devletinin çatısı olan, her şeyin baş iskeleti olan devletin kurumlarının kapatılmasını istemesi olacak hadise değildir. Bu kurumların demokratik hukuk teamülleri çerçevesinde seçilmiş yöneticilerine ağır hakaret ve iftiralarda bulunması olacak şey değildir. Seçilmiş milletvekillerini “terörist” ilan etmesi olacak şey değildir. Bu üsluba gereken cevap verilir, had bildirilir ve biz de bunu yaptık. Karşılığında hakaret içermeyen sözlerimizden dolayı organize suç örgütü liderliğinden mahkum edilmiş bir kişiden hakaret ve tehdit aldık. Biz bu tehditlere boyun eğseydik bu yollara çıkmazdık. Herkes bunu bilsin. Biz demokrasi diyoruz, hukuk diyoruz, insan hakları diyoruz. Tehditlere, hakaretlere, küfürlere de boyun eğmeyiz. Cümle alem bunu bilsin buradan! Bunlara boyun eğseydik bu yollara çıkmazdık, bunlara boyun eğseydik vekil iken hapse girip zulüm çekmezdik. İşi idare ederdik ama boyun eğmedik, tüm gerçekleri söylemeye çalıştık, bu ülkede ihlaller var dedik, çıplak arama var dedik. Kürtlere, Alevilere, din ve vicdan özgürlüğünden mustarip olanlara, KHK’lılara zulüm var dedik tüm bunların bedeli de vekilliğimiz düşürüldü cezaevine girdik “Olsun biz bu bedeli öderiz.” Dedik çıktık yine vekilliğimize devam ettik. Hak ararken haksızlık da yapmadık. Hak ararken haksızlık yapılmasın diyen bir insanım. Biz insan hakları çerçevesinde konuşuruz. Kimseye hakaret de etmeyiz küfür de etmeyiz ama hadsizlik yapana haddini bildiririz, haksızlık yapana da gereken cevabı veririz. Bunu da söylemiş olalım fakat ülke öyle bir halde ki başta Recep Tayyip Erdoğan’a söylüyorum, İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya’ya söylüyorum; bu ne haldir! Bir siyasetçi organize suç örgütü lideri tarafından tehdit edilmekte, hakarete uğramaktadır. Bu ülke nasıl bir ülkedir? Halkın iradesini yansıtan bir milletvekiline yönelik bu ifadeler karşısında nasıl olur da susuyorsunuz? İnsan hakları savunucuları ve hak arayıcıları yanımdadır Allah’a şükür kendilerine çok teşekkür ederim, halkımız yanımızdadır ama şunu herkes bilsin ki; mücadele ile hakkı hakikati üstün tutacağız. Küfre, hakarete, darba, aşağılamalara her türlü kötü söze karşı biz güzel söz söylüyoruz ve kötülüğe karşı iyi sözle, güzel sözle cevap veriyoruz. Evet eleştiri hakkımızdır, sonuna kadar da söyleriz ve bu ülkede siyasi liderlerin Anayasa Mahkemesi ve üyelerine yönelik ağır hakaretlerini, bana ve diğer siyasetçilere yönelik ağır hakaretlerini de kesinlikle kabul etmeyiz. Ülkede demokrasi hakim olacaktır! İstediğiniz kadar bağırın çağırın hakaret edin, iftira edin tehdit edin! Biz doğruları söylemeye devam edeceğiz, yolumuza devam edeceğiz hakkı hakikati söyleyeceğiz, mazlumların zulme uğrayanların, garibanların yanında olmaya devam edeceğim. Bu dünya hayatı çok uzun değildir, biz çıkarlarımızı değil ilkelerimizi ön planda tutan insanlarız. Bunu da herkes çok iyi bilsin.

Biz konu hakkında gereken suç duyurularını yaptık. Bize hakaret eden, bizi tehdit eden Alaattin Çakıcı başta olmak üzere birtakım MHP ve Ülkü Ocakları çevrelerine karşı gereken suç duyurularını yaptık, bunu da herkes bilsin kendileri de bilsin. Biz hukuk dili ile konuşuruz, kendi önlerine bir soruşturma dosyası gelir o zaman yaptıkları hakaretin neye varacağını görürler. Bizim üslubumuz budur, her zaman bunu söyledim, haksızlığa karşı biz hak ile hukuk ile konuşuruz. Çakıcı hakkında da ve diğerleri hakkında da gereken suç duyuruları ve tazminat davalarını açmış durumdayım. Bize genel kurulda ve başka yerlerde hakaret edenler hukuk önünde gereken cevabı alacaklardır.

Değerli arkadaşlar bakın bu bana bir davetiye. Bir başka skandalı gösteriyorum. TÜRKPA üyesiyim. Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi’nin 15. Kuruluş yıldönümü dolayısıyla TÜRKPA üyesi olmam dolayısıyla Azerbaycan’a bir gezi dolayısıyla TÜRKPA Genel Sekreteri tarafından davet edildim. Bu davette Sayın Numan Kurtulmuş da var, o da davet edildi Meclis Başkanı olarak ve 15. Yıl Dönümünde TÜRKPA geçmişin birikimi bugünün gerçekleri ve geleceğe yönelik beklentiler temalı bir konferans ve resepsiyon düzenlenecek. Haydar Aliyev Yılı ilan edilmiş Azerbaycan’da 2023. Haydar Aliyev’in doğumunun 100. Yıl dönümüne ithafen Haydar Aliyev ve parlamentarizm başlığı adı altında bir konferansta tertip edilecek buna da katılacak TÜRKPA üyeleri ancak TÜRKPA üyesi olmama rağmen şu anda benim bu geziye katılmam mümkün değil. Neden? Çünkü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açtığı uyduruk bir soruşturmada, bakın kovuşturma veya ceza da değil, uyduruk bir soruşturmada hakkımda yurt dışı yasağı konulmuş. Ne zaman konulmuş bu yasak? 1 Temmuz 2021’de. Bu tarih size yabancı değildir. Hakkımda Anayasa Mahkemesi’nin ihlal verdiği gün hemen birileri Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na talimat vermiş, aynı gün ertesi güne bırakmamışlar, 2 Temmuz’a bırakmamışlar 1 Temmuz 2021’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı hemen soruşturma açık hakkımda yurt dışı yasağı koymuş. Ben milletvekilliğine 16 Temmuz’da döndüm; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gittim dedim ki: “Bakın ben milletvekilliğine de döndüm, cezaevinden çıktığım için birileri tedbir almış, yurt dışı yasağı koymuş ama ben vekil oldum tekrar.” Adli bir karar uygulanamaz, bu ne saçmalık? Bu ne hukusuzluk? Kaldırın şu kararı. 1 Temmuz’da alelacele vekilliğe Meclis’te dönmediğim için karar almışsınız 16 Temmuz’da da vekilliğe geri döndüm, bu kararı kaldırın “Hayır kaldırmadılar” şu anda Anayasa Mahkemesi’ndeyiz ve ben bu yüzden TÜRKPA heyetine katılamıyorum. Dün akşam Sayın Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder de ifade etti. Dün akşam Meclis’te Azerbaycan tezkeresi konuşuldu, Azerbaycan’a askerlerimizin gönderilmesi ile ilgili bir tezkere kabul edildi. Sayın Başkan Sırrı Süreyya Önder ne dedi biliyor musunuz? Çok çarpıcı bir cümle söyledi; “Ey Meclis Azerbaycan’a asker gönderiyoruz ama milletvekili gönderemiyoruz. Sayın Gergerlioğlu’na yurt dışı yasağı konulmuş, yurt dışına çıkamıyor vekilimiz. Olacak iş mi bu?” Bu kararı ironi ile değerlendirdi ve büyük bir haksızlık olduğuna vurgu yaptı. Ben buradan Sayın Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a çağrı yapıyorum; Meclis’in onurunu koruyunuz Sayın Başkan. Ben Meclis’in bir milletvekili olarak sanki yurt dışına kaçacağım! Ben bu ülkenin menfaatleri için bu ülkede çırpınan bir insanım. Yurt dışı yasağı koymak nedir? Kaldırmamak nedir? Bu ne hukuksuzluktur? Meclis’in onuru ayaklar altına alınmaktadır Sayın Numan Kurtulmuş. Kendisine de bunları ilettik biz. Halen bir önlem alamıyor. Bakın 21 Kasım’da bu toplantı bugün için son 2-3 günümüz var. Meclis Başkanlığı’na sesleniyorum, bu skandalı bitirebilirsiniz. Bu hukuksuzluğu bitirebilirsiniz Sayın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a sesleniyorum; bu ne rezalettir bu ne skandaldır? Sayın Sırrı Süreyya Önder’in yargılanması vardı ve yurt dışına çıkış yasağı vardı, Allah’tan en sonunda yargı dedi ki: “Tamam bu yargılanmayı durduruyorum, yurt dışı yasağı da bitti.” Ben de milletvekiliyim ve benim de yasağımın kaldırılması gerekiyor. Ülkede her şey birbirine o kadar karışmış ki felaket bir durumda.

Devlet Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması bireysel başvuru haklarının hepsinin kısıtlanması yönündeki yaklaşımlarına karşı Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadelerinde kapatılma ve bireysel başvuru meselesinin kısıtlanmasına yönelik bir ifade görmüyoruz. Bahçeli’nin çılgınca düşünceleri en azından sanırım Cumhurbaşkanı nazarında çok fazla karşılık bulmuyor. Aklı selim çünkü bunu gerektirir! Böyle mantıksız ve hukuksuz istemler bu ülkeyi göçertir! Kendi siyasi geleceğinizi tesis edebilirsiniz belki ama bu ülkedeki hukuk sistemini çökertirsiniz, devlet sistemini çökertirsiniz, topluma büyük bir kötülük yaparsınız ve bu çılgınca isteklerin hakaret ve küfürler ile dile getirilmesi çılgınlığı karşısında Sayın Erdoğan’ın en azından biraz daha olumlu yaklaştığını görüyoruz, biz aklı selime giden çılgınlıktan uzaklaşan her tavrın doğru olduğunu burada söylemek durumundayız.

Değerli arkadaşlar bakın elimde bir mahkeme kararı var. Skandal bir karar! Ankara 22. İdare Mahkemesi kararı, sayfalarca bir karar. Nuriye Yurtsever isimli KHK ile ihraç edilmiş bir sağlık görevlisi. İhraç sonrası herhangi bir cezası yok, beraat almış. Hiçbir ceza yok, hakkında hiç adli bir mesele yok ve iade edilmiyor. OHAL Komisyonu reddetmiş 22. İdare Mahkemesi’ne gitmiş ve neden mahkeme reddetmiş biliyor musunuz? “Eşiniz ile ilgili bir iltisak gördük. O yüzden başvurunuzu reddediyoruz. Eşiniz PKK/KCK ile iltisakı vardır o yüzden sizin başvurunuzu reddettik.” Açık açık bunu demişler ve reddedilmiş. Bakın mahkeme kararı oybirliği ile de almamış. İlginçtir, önemlidir bir üye “Ya bu nasıl karardır?” diye itiraz etmiş. Üye Selami Karasu itiraz etmiş; “Böyle bir karar olabilir mi?” demiş aynı mahkemenin üyesi. Burada size açıklayacağım. Demiş ki: “Ciddi bir iltisak belirtisi de yoktur. Tüm adli soruşturmalardan beraat de etmiştir. Biz birtakım belgeler, bilgiler de istedik gereken makamlardan bize ciddi elle tutulur somut belgeler ile bir iltisak ispatı da yapılamadı şahıs hakkında.” Demiş ve ayrıca eşi hakkındaki iltisak iddiasından dolayı “Nuriye Yurtsever’in ihracı olabilir mi?” demiş çok net ifadeler. En sonunda Hakim Bey’in söylediklerini buradan okuyorum; “Davacının kendisi hakkındaki bilgiyi destekleyecek herhangi bir veri bulunmadığı görülmüş olup, hukuken denetlenebilir bilgi ve belgeye dayanmayan özet bilgi tablosundaki bilgilerin davacının PKK/KCK örgüt ile irtibat ve iltisakını ortaya koymada yeterli olmadığı anlaşılmıştır. O  halde, bakılmakta olan dava dosyasında mevcut durum itibarıyla PKK/KCK örgüt ile irtibat ve iltisak hususunda davacının şahsına ilişkin aleyhine değerlendirilebilecek nitelikte delil bulunmamaktadır.” Diyor itiraz eden hakim. “Bu nedenle, huzurdaki dava dosyasında, PKK/KCK örgüt ile irtibat ve iltisak hususunda davacının bizzat şahsına ilişkin delil bulunmamakta iken yalnızca eşi hakkındaki bilgilerden ve davacı hakkında kurum kanaatinden hareketle davacının örgüt ile irtibatlı ve iltisaklı olduğu sonucuna ulaşılmasına olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle, mezkur kurul kararı, PKK/KCK örgüt ile irtibat ve iltisak hususunda davacının aleyhine hükme esas alınmamalıdır.” Diyor. “Bu ne iştir?” diyor mesai arkadaşlarına “Böyle karar mı olur?” diyor. “Bu kadar insafsız vicdansız karar mı olur?” diyor karşı oy veren hakim. “Dava konusu komisyon kararının iptaline, davacının kamu görevinden çıkarılması nedeniyle yoksun kaldığı özlük haklarının iadesine ve parasal haklarının kamu görevinden çıkarılmamış olsaydı ödeneceği tarihlerinden itibaren dönemsel olarak ayrı ayrı işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.” “Tüm hakları verilmelidir.” Diyor ama ülkede biliyorsunuz saygın hale getirilmiş yargı mensupları yürütmenin boyunduruğu altında! Hukuk diyen yargıçlar ise maalesef böyle azınlıkta kalıyor, şerhleri kabul edilmiyor ama çok net bir şekilde isyan ediyor itiraz ediyor Sayın Hakim ve dedikleri de çok doğru. İşte bundan dolayı KHK’lar iptal edilmelidir. Bundan dolayı bu süreç mahkum edilmelidir çünkü hukuksuzluk, anayasayı çiğneme had safhada zirvededir.

Ülkede hak ihlalleri ve mağdur edilen insanlar bitmiyor. Sağlık Yönetimi Bölümü mezunu 150 bin genç bize başvuruyor ve en azından 5 bin atamanın yapılması ve işi ehline verilmesi için bakanlığı göreve davet ediyor. Öncesinde de defalarca söyledik şimdi de söylüyoruz. Meslek tanımları açıklanmalı, neden atama olmadığı halde yeni öğrenciler alınıyor ve ayrılan kontenjan sayıları açıklansın. Bu meseleyi halletmek için ne çalışmaları yürütüyorsunuz diye Sağlık Bakanlığı’na soruyoruz.

Odyometri teknikerleri bize defalarca başvurdular. On binlerce odyometri teknikeri mağdur, atamalar yapılmıyor ve onların yapacağı işler hastanelerde bu işi bilmeyen, ehliyeti, liyakatı, diploması olmayan sağlık görevlilerine veriliyor, sağlık memuruna, hemşireye veriliyor. Bu işin diploması yok bilmiyor, bu işi odyometri teknikeri biliyor, son derece ciddi bir iş odyometri işi. Odyometri tekniker arkadaşlarımız için gereken atamalar yapılsın, Sağlık Bakanı’nın yüzüne de söyledim, yazılı olarakta soru önergesi verdim artık yeter diyoruz, insaf diyoruz, odyometri teknikeri arkadaşlarımız mağdur edilmesin gereken atamalar yapılsın diyoruz, yüksek puanlar alıyorlar buna rağmen açıktalar, yıllarca KPSS’ye çalışıyorlar yazıktır günahtır bu arkadaşlarımıza iş alanı açılsın.

TOKİ Başkanı Sn. Ömer Bulut ile ilgili önemli şikayetler geliyor bize. Ankara Yenimahalle İlçesi Yakacık Mahallesi’nde önemli bir konut eksikliği var ve TOKİ inşaatları devam ediyor ama 708 gün geçmiş konutlar teslim edilmiyor. 23 Kasım 2021’de teslim edilecekmiş 2 yılı bulmak üzere hala teslim edilmiyor. Olacak iş değil. Binlerce insan mağdur ediliyor, 2 yıla yakın bir süre bu ihmal var, TOKİ Başkanı Sayın Ömer Bulut’un ilgisizliği ile ilgili bize çok başvuru geliyor. Lütfen bu konu düzeltilsin. Sağlık Bakanı’nın yüzüne de söyledim, diyetisyenler okullarda görev alırsa çocuklar da obezite engellenebilir. Alacağız dediler, çok az miktarda alındı, şu anda yeni diyetisyenlerin Milli Eğitim’de görev alması, Sağlık Bakanlığı’nda görev alması gerektiğini söylüyorum.

“Oğlum Mazlum Doğan Şanlıurfa Cezaevi’ndeyken Kırşehir’e sürüldü orada hücrede tutuluyor çok zulüm görüyor. Biz de Urfa’dan Kırşehir’e gidemiyoruz bir an evvel nakli yapılsın.” Diyor buradan Adalet Bakanlığı yetkililerine söylüyoruz mahpusa değil mahpusun yakınlarına anasına babasına yaşlı insanlara zulmediyorsunuz yazıktır günahtır maddi manevi insanları perişan ediyorsunuz. Urfa’dayken alıp taa Kırşehir’e göndermek nedir? El insaf diyoruz!

Anadolu Üniversitesi Açık Öğretimde okuyan birçok kişi bize başvuruyor. Yüz yüze imtihanlar yerine online sınavlar istiyorlar, öncesinde de bu konudan dolayı çok mağdur oldu insanlar online sınav yapılsın istiyorlar ve “Online olmazsa sınava giremeyeceğiz, kayıt yenileyemeyeceğiz. Güz döneminde mezun olacak depremzede adaylar dikkate alınarak 2024 yılının Mart ayından itibaren Kamu Personel Alım ilan ve tarihlerinin yayınlanmalı, deprem mağduru adaylara öncelik verin online sınavda mutlaka olmalı.” diyorlar.

Yaşar Susaçan deprem sonrası Maraş Türkoğlu Cezaevi’nden Manavgat S Cezaevi’ne gönderilmiş ve orada deprem ve sonrası ve bu nakil yaşadıkları çok ağır şartları olan bir cezaevi olması, S Tipi cezaevleri insan haklarına aykırı yerler tüm bunlardan dolayı kalp krizi geçirmiş 3 stent takılmış ve eşi ile telefon görüşmesi yaparken bir şekilde eli cebine gitmiş, kimsenin de karşısında değil. Telefon görüşmesi yaparken eli cebine gitmiş oradan infaz koruma memuru bağırmış: “Elini cebinden çıkar lan.” Demiş, ifadeler böyle. Telefon ile konuşurken gayri ihtiyari elini cebine sokmuş makamın karşısında da değil. Allah aşkına bu ne zulümdür! “Sizi savcılığa şikayet edeceğim.” Deyince de kendisine tehdit edildiğini ileri sürerek infaz koruma memuru işlem başlatmış ve şahsa bir de 3 gün hücre cezası verilmiş, görüşleri kısıtlanmış ve “Eşimin savunması hiç dikkate alınmaksızın cezaevinin talep ettiği olduğu ceza mahkemece onaylandı ve çok zor durumdayız. Manavgat S Tipi Cezaevi çalışanlarının hukuksuz tutumları var. Eşim 52 yaşında bir memurdu ve cezaevine girdi hukuksuzca aşağılanıyor.” Diyor  düşünün 52 yaşındasınız, devlete yıllarca hizmet etmişsiniz bir şekilde cezaevine girmişsiniz, kimse ile muhatap olmuyorken eliniz cebinizdeyken telefon görüşmesinde ağır hakaretlere uğruyorsunuz. “Mesafenin uzak olması, Maraş’tan Manavgat’a maddiyattan dolayı sadece açık görüşlere gidebiliyoruz, çocuklar okulların açılması ile maalesef ki babalarını göremiyor. Baba hasreti çekiyorlar bu zorluklara birde nakil yasağı konulduğu için eşim nakil yazamıyor hayat şartlarımız o kadar zor bir hale getirildi ki sabrın ve gücün bittiği bir noktaya getirildik. Eşimin Türkoğlu Cezaevi’ne naklini istiyoruz.” Diyor.

Muhammed Kenan Türkoğlu Marmara 1 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde, bunu tüm cezaevlerindeki mahpuslar yaşıyor; yemekler çok az veriliyor, nohut yemeği gelmiş saymış içinde 20 tane nohut var. Düşünün açlıktan öldürecek misiniz Sayın Bakan cezaevindeki mahpusları? Sıcak su da çok az veriliyormuş.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca aile diş hekimi uygulamasını yaygılaştıracağız demiş 10 bin ağız diş sağlığı teknikeri ataması söz konusu olacak dedi ne zaman olacağı belli değil.

Eczane teknikerleri kendilerine kadro verilmediği başka vasıfsız elemanların eczanelerde çalıştıklarından dolayı şikayetçiler, eczane teknikerliği kadrosunun açılmasını ve atamanın yapılmasını istiyorlar.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yurt dışına giden doktorlar ile ilgili birtakım ifadelerde bulundu ve bizdeki veriler TTB’nin yurt dışına giden hekimler sayıları gibi değil dedi. Bu konuda TTB yetkililerine de danıştık ve onların verilerinin farklı olduğunu gördük. Sayın Fahrettin Koca diyor ki: “Bizde çok daha az yurt dışına gitmek isteyen hekim sayısı ve çoğu da yurt dışına gitme belgesi aldığı halde yurt dışına gitmiyor.” TTB de diyor ki:  “2022 yılında 2154 hekim iyi hal belgesi alarak çıkış beyanında bulundu, 2023’te de ilk 10 ayda 2541’e ulaştı.” Diyor bu sayılar. TTB yetkilileri Bakan’ın açıklamasındaki bu farkın şundan dolayı olduğunu söylüyor; “Avrupa ülkeleri hekimler için “Good Standing” belgesini Sağlık Bakanlığı’ndan değil TTB’den istiyor. Katar, Dubai gibi ülkeler ise Sağlık Bakanlığı belgesini kabul ediyor. Avrupa’ya giden hekim belgesini TTB’den almak zorunda o yüzden oraya başvuruyor, Sağlık Bakanlığı’na başvurmamasının nedeni de bu.” Diyor TTB. Belgesi de burada, bu konuyu Genel Kurul’a geldiği zaman Sağlık Bakanı’na tekrar soracağız.

Hyundai ismini görüyorsunuz, Kocaeli Alikahya civarındaki vatandaşlarımız bize başvurdular. Korkunç bir kötü koku, geceleri bilhassa 23.00’dan sonra salınıyor, Hyundai, Yıldız Entegre ve İzaydaş’tan salınıyor ve vatandaşlarımız kokudan perişan durumda. Seddar Yavuz’a buradan söylüyorum; Kocaeli Valisi olarak bu konu ile ilgilenmiyorsunuz, hava, çevre, su kirliği her geçen gün artıyor, bölgeye gidiyorum havayı, suyu, toprağı inceliyorum ve korkunç bir kirlenmenin olduğunu görüyoruz. Denetimler yeterli bir şekilde yapılmıyor, Kartepe halkı kötü kokudan duramıyor, İzmit’e de yansıyor bu kötü koku. Halkımızın çektiklerine gözlerini kulaklarını kapatanlara bu şekilde sunalım. Bu suçlar her gün işleniyor Sayın Vali, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı, Kartepe ve İzmit Belediyesi Başkanları tüm bunlar önemli fakat sorumlu olanların bu konuya müdahil olmadıklarını görüyoruz.

Yıldız Entegre, İzaydaş, her gün İzmit, Kartepe halkını dayanılmayacak kötü kokulara maruz bırakıyorlar. Kanserden ölümler artıyor ve hiçbir çare bulmuyor Kocaeli Mülki Amiri, Kocaeli Valisi gerekli denetimleri yapıyor mu diye tekrar soruyoruz.

Elif Akkurt, Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nden bana başvurmuş: “Arkadaşlarımız Y Tipi tecride karşı direnişteler. Tecrit yalnızca 5 duyu organımızı değil, ruhumuzu, beynimizi de imha etme amaçlıdır. Y Tipi tecride karşı tüm toplumu duyarlılığa davet ediyorum.” Diyor. 

Burak Başer ise Antalya S Tipi Hapishanesi’nden bize mektup göndermişti, geçen hafta kendisi tahliye oldu biraz önce kendisi ile telefonda görüştüm; “Yurt ücretini bir ay geç ödediğim için yurttan atıldım. Önünde oturma eylemi yapınca da tutuklanıp hapse atıldım. 11 aydır cezaevindeyim. Eğitimim engelleniyor. Beni duyan yok mu? Bir öğrenciye yapılan bu!..” diyor.

Şura Başer: “Kardeşim Burak yurt ücretini bir ay geciktirdiği gerekçesi ile yurttan atıldı. Eylem yapınca da tutuklandı. Oturma eylemi yapmıştı sadece. Bir abla olarak kardeşimin yanında olmaktı suçum. 11 aydır hapishanedeyiz. İstiyorlar ki sorgulamayalım.” Düşünün 1 ay geciktirdiği için yurt ücretini yurttan atıldı, yurt önünde oturma eylemi yapınca da hapse atıldılar abla kardeş 11 aydır cezaevlerindelerdi, Burak Başer geçen hafta tahliye oldu.

Size çok önemli bir mektuptan özet okuyacağım, çok önemli. Bu kadını Genel Kurul’da da gündeme getirdim, 2 yıldır mağdur, boş yere işlemediği bir cinayetin zanlısı olarak cezaevinde yatıyor ve isyan ediyor, gerçekten çok üzücü. Bana mektubunda diyor ki Dorşin Gök Bünyan Kadın Kapalı Hapishanesi’nden bana gönderdiği mektubunda:  “Öldürülen bir kişi ile ilişkili, iftira ile itham edilen bir kadınım. Olayla zerre alakam olmamasına rağmen tüm kanıtlar şüphelinin ben olmadığımı göstermesine rağmen maalesef ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi ile yargılanıyorum. İnanılmaz ağır ve haksız bir durum bu. Yalnız bırakılıyorum. Sesime ses olun. Haksız bir karar almamalıyım. ‘Biz sessiz kaldıkça ne yazık ki kötüler azgınlaşıyor…’ diyor Şirazlı Sadi… Evet her zaman böyle oldu…” diyor. Dorşin Gök’ün durumunu çok gündeme getirdim, getireceğim, bu zulmü kabul etmiyorum. Buradan Dorşin Gök’e de selam olsun, zulmen yattığı o kuyuların dibindeki sesini duydum ve kamuoyuna duyuruyorum.

Betül Bahtiyar Küçük, Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi’nden bana yazmış mektubunda: “Adil yargılanmadık, eşimle beraber ceza aldık. Yurt dışına çıkmaya çalıştık deport edildik. Darp, hakaret gördük ve çıplak halde Meriç’e atıldık. Ölümden döndük. Çocuğumuz da olmamıştı ve olma şansını kaybediyorum. Eşimden ayrıyım, anne olmak istiyorum. Tüm şartlar aleyhime. İnsani talebimi duyun. Tüp bebek tedavisi istiyorum.” Diyor. Çok büyük acılar yaşanıyor cezaevlerinde gerçekten ben bu mektubu okuduğum zaman çok üzüldüm çünkü buraya alamadığım çok üzücü, mahrem, ağır taciz ve tecavüzlere uğramış bu kadın. Korkunç gerçekten! İnsanlık onuru ve kadın onuru ayaklar altına alınmış.

Çok üzücü ve skandal bir fotoğraf gösteriyorum. Bu fotoğrafta bir insan var. Neresi skandal diye soracaksınız. Bu kişi güya dişi ağrıyor hastaneye götürülmüş ve yakınları ona ulaşamamış en sonunda vücudunda kırıklar olan cenazesi yakınlarına teslim edilmiş! Skandal bir hadise. Urfa T Tipi Cezaevi’nde kalıyormuş Sedat Yamuktu isimli bir mahpus. Babası diyor ki: “Ben hastanede cenazeye baktım, Ayağında kırıklar söz konusu. Oğlumun yüzü sim siyah olmuş. Öldü mü öldürüldü mü bilmiyorum.” Diyor! Çok vahim bir olay. Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç bu konu ile ilgili lütfen bir açıklama yapın olacak bir iş değil bu konu!

Cumartesi Anneleri sonunda bu cumartesi açıklamalarını yapabildiler. Demek ki bu açıklamalar yapılırsa hiçbir şey olmuyormuş. Anayasa Mahkemesi de zaten bu gösterilerin engellenmesinin hak ihlali olduğunu söylemişti buna rağmen engelleme devam ediyordu en sonunda yeni İçişleri Bakanı bu konuda bir adım attı ve Cumartesi Anneleri açıklamalarını yaptı. Ne olacak yani? Bu açıklama şu ana kadar yapılsaydı ne olacaktı? Allah aşkına! Bu insanlar çok haklılar. Yakınları zorla kaçırıldı kaybedildi ve yıllardır büyük bir tarih yazarak yakınlarını arıyorlar. İtiraz ediyorlar, devletten soruyorlar ve sorulan da duymamaya çalışıp olayın üstünü böyle yeni hak ihlalleri yaparak kapatmaya çalışıyor. Bunları kabul etmiyoruz ve Cumartesi Anneleri’nin bu hakkı elde etmelerini de çok önemli bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Sayın Yılmaz Tunç çeşitli yerlerde açıklamalar yapıyor. Bir açıklaması çok dikkatimi çekti. “Adalet, haksızın şirret çığlıkları arasında haklının sessizliğini duyabilmektir.” Diyor. Sayın Adalet Bakanı ve sizden önceki bakanlar siz hangi haklının sesini duydunuz? Haksızlığın şirret çığlıkları arasında hangi haklının sesini duydunuz da böyle bir cümle sarf edebiliyorsunuz. Cümle güzel fakat sizin yaptıklarını kötü, yanlış. Burada yıllardır binlerce, on binlerce, yüzbinlerce mazlumun uğradığı haksızlığı dile getiriyorum, duymak istemiyorsunuz kulaklarınıza pamuk tıkıyorsunuz ve sonra kalkıp böyle şairane edebi cümleler ile güya toplantı salonlarında caka satıyorsunuz. Biz işin gerçeğini biliyoruz. Bırakın bu edebiyatları, cümleleri de işin gerçeğine gelin. Anne baba tutuklulukları, cezaevinde büyüyen binlerce bebeği, çocuğu, hamile olduğu halde infaz erteleme aldığı halde cezaevinden çıkartılmayan insanları size hatırlatıyorum.

Bakın daha geçtiğimiz günlerde yaşandı. Seher Dursun Muğla Cezaevi’nde ve cezası onanmamıştı, hamile haliyle hapishanedeydi, mahkuma uygulanan sana uygulanmaz o yüzden infaz erteleme vermiyoruz sana.” Dediler en sonunda ceza da onandı, infaz erteleme de aldı ama Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı bu kararı uygulamadı. Bunların olduğu bir yerde kalkmışsınız böyle edebiyat yapıyorsunuz Sayın Adalet Bakanı Allah aşkına! Siz gidin Muğla Cumhuriyet Başsavcısı’nın yaptıklarına bakın. İnfaz erteleme almış bir kadının tahliye olmasını, karnındaki bebeği ile 8 aydır o cezaevinde olan o kadının çığlıklarını duymuyorsunuz ve uyduruk nedenlerle infaz ertelemeyi iptal ediyorsunuz.

Kanun Hükmü belgeseli halen engelleniyor, biz bu engellemeyi kabul etmiyoruz. Kanun Hükmü belgeselini sürekli gündem ediyorum edeceğim ve kabul etmediğimizi de buradan tekrar söylüyorum.

Korkunç bir olayı gündem edeceğiz. Bir insan; Vezir Mohammad Nourtani bir kazada ölmüş, veyahut da çok ağır yaralanmış. Kömür ocağı kaçakmış, orayı çalıştıranın da denetimli serbestliği varmış yanmaması için, hastaneye götürürlerse ocak ortaya çıkacakmış. Öldürüp yakarlarsa kimsenin haberi olmayacakmış. Vezir Mohammad Nourtani da zaten göçmenmiş değersiz bir insanmış! Öldürüp yakmışlar adamı atmışlar! Bu korkunç insanlığa karşı suç fiilini kabul etmek mümkün değil. Lanetliyorum, korkunç bir olay bu konuyu daha etkili yoğun bir şekilde gündem edeceğiz ve bu davanın takipçisi olacağız. Bu korkunç sığınmacı düşmanlığının doğru olmadığını buradan tekrar hatırlatmış olalım.

Bu kişi eski bir savcı, KHK ile ihraç edildikten sonra zeytin satarak geçimini sağlıyor. Hukuksuzluğu uygulayacağına onurlu bir hayatı tercih ederek zeytin satan eski savcı Ali Yalçın’ı tebrik ediyorum, Allah bereket versin, helal kazanç versin ona. Zulme boyun eğmesin helale talip olsun diyorum buradan.

Şu kadının çığlığı Filistin’de büyük bir soykırım yaşanıyor. Müslüman, Filistinli olmadığı halde her vicdan sahibi insan bu duruma isyan ediyor. Kanada’da bir milletvekili bebeğini kucağına alarak kürsüye çıktı ve sordu:  “Ortaya çıkan insani krize sırt çeviremeyiz. Gazze’de tıbbi bakıma erişimi olmayan 50 binden fazla hamile kadın var. Kaosun ortasında her gün yüzden fazla kadın doğum yapıyor. Demokratlar Hamas’ın şiddetini kınadı, rehinelerin serbest bırakılmasını talep ederek ateşkes çağrısında bulundu ve şimdi Hamas şiddetiyle hiçbir ilgisi olmayan insanlar öldürülürken insan haklarını, uluslararası hukuku merkeze almalıyız. Kuşatma başlangıcından beri Gazze’de 4000 çocuk öldürüldü. Sayın Başkan, bu hükümetin ateşkes ilan etmesi için daha kaç bebeğin ölmesi gerekiyor!” diyor bu vicdanlı insan kucağındaki bebeği ile. Bunu insanlığın vicdanı bu feryadı duymalı!

Rachel Corrie’yi her zaman rahmetle anmışızdır, çok değerli bir insandır. Rachel Corrie Vakfı vardır, annesi, babası katledilen kızlarından sonra onun adını ve mücadelesini sürdürmektedir. Tebrik ediyoruz, çok değerli buluyoruz. Müslüman olmamasına, Filistinli olmamasına ve çok uzak diyarlarda olmalarına rağmen gelip bu insanlığa karşı suça karşı mücadele etmiş ve bu uğurda hayatını vermiş çok değerli bir insan Rachel Corrie onu çok takdir ediyorum ve her zaman çok değerli bulduğumu söylüyorum her zaman onlarla beraberiz.

ASM Grup Elemanları feryat ediyor. Bütçe görüşmelerinde Sağlık Bakanı’na da söylüyorum kadro verilmeli onlara, çok ağır bir haksızlığa uğruyorlar aynı işi yaptıkları halde kadrosuz çalışıyorlar kabul edilecek bir durum değil. Ben bir hekim olarak bu arkadaşlarımın yanındayım. Bu haksızlığa karşı mücadelede onlar ile birlikteyim. 20 bin kişi Sayın Fahrettin Koca’dan kendisine bizim ile ilgili sorulan sorulara müjdeli bir cevap bekliyor demişler bize gönderdikleri iletide.

Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun Bahçeli’ye gönderme yapmış: “Siz, Ankara’yı ‘Kandil’e’ çeviren değil misiniz?” biz Bahçeli’yi eleştiriyoruz, bize hakaret, küfür ile cevap veriyorlar ama bir başkası belki daha da ağır bir laf söylüyor. Ne diyeceklerini bilemiyorlar. Hadi buyurun bu soruya cevap verin. Sabri Uzun diyor ki: “Siz, Ankara’yı ‘Kandil’e’ çeviren değil misiniz?” net bir soru buyurun cevap verin!

Bana yönelik MHP kanadından gelen, Ülkü Ocaklarından, Alaattin Çakıcı’dan gelen tehdit ve hakaretlere karşı İnsan Hakları Derneği bir mesaj yayınlamış teşekkür ederim.

Eren Keskin çok değerli bir insan hakları savunucusudur ve Adalet Bakanı, Meclis Başkanı, İçişleri Bakanlarına sormuş diyor ki: “Bu kadar rahat tehdit etme ‘hakkını’ veren iradeye, bir şey demeyecek misiniz? Bu tiplerin mi ifade özgürlüğü var?” diye soruyor.

KHK Platformları, Barış Akademisyenleri, Türkiye İşçi Partisi, SYKP ve Yüksel Taşkın vekilimiz benim gördüklerim, görmediğim birçok kişi vardır çok sağ olsun, hepsine teşekkürlerimi iletiyorum. Sağ olsunlar böyle günlerde yanımızda olmaları çok değerli.

Bakın Kocaeli’de bir skandal yine devam ediyor. Kocaeli Stadyumu yaptılar, yolları yapmayı unuttular, böyle komedi işler dönüyor ülkede sonra da yol yapalım dediler. Derelerin üstünden insanlar geçmeye çalıştı, ahşap birtakım köprüler ile ardından bir köprü yapıldı ve o köprü de tamamlanmadı 2 yıldır. Biz tekrar bakıyoruz Alikahya’da stadyuma dere üstünden insanları geçirerek giden bir köprü yapılacaktı ama son hali de bu maalesef yapılmıyor büyük bir skandal var. Büyükakın yine bu işi beceremedi!

Sırrı Er KHK’lı TRT’den ihraç çok değerli kardeşimiz, bizi ziyaret etti ve söyleşi yaptı. Kendisine başarılar diliyoruz. Sivil toplumda tüm gücüyle mağdurun mazlumun yanında durmaya çalışıyor yolu açık olsun diyorum.

Bir merhum, Allah rahmet eylesin. Balıkesir Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalışırken ihraç olan Osmaniye’de ikamet eden 43 yaşındaki KHK’lı Aydın Kırgın yakalandığı kanser hastalığına yenilerek hayatını kaybetti. Allah rahmet eylesin. KHK ile ihraç edilenler nice acılar yaşadı, kahroldular ve erken ölümler ile hayatlarını kaybettiler. Boşanmalar çok arttı, KHK’lılar arasında ve hayatları mahvoldu.

Her hafta gündeme getirdiğimiz çok ağır insan hakları ihlalleri olduğu için bazı hak ihlallerine vurgu yapmak istiyorum.

Cemal Kaşıkçı öncesinde Erdoğan dosyasını gündeme getirerek Suudi Arabistan’a ağır hakaretler ediyordu çünkü Suudi Arabistan konsolosluğunda kaybolan bir gazeteciydi bu kişi ve ardından dosyası Arabistan’a iade edildi büyük bir skandal yaşandı o öldü gitti, dosyalar iade edilip gitti ama biz unutmuyoruz, insan hakları savunucuları olarak bu zulmü unutmamız mümkün değil değerli arkadaşlar.

Osman Kavala’yı her hafta gündeme getiriyoruz çünkü zulmen cezaevinde ve 7 yılı artık buluyor, büyük bir haksızlığa uğramış durumda. Sırf insanlara iyilik yapmaya çalıştığı, sivil toplumda gayret etmeye çalıştığı için zulme uğrayan bir kişi. Kendisini de ziyaret ettim, halim selim iyi niyetli gayretli bir insan demokrasi onun kriterleri hedefi fakat bu zorba ortamın mağduru olarak yıllardır cezaevinde. Bunları kabul etmiyoruz.

Bir başka kabul etmediğimiz korkunç bir husus. Şerif Mesutoğlu işlemediği Kaymakam Muhammed Fatih Safitürk cinayeti dolayısıyla cezaevinde. Katil olmadığını herkes biliyor fakat müebbet hapse mahkum edilmiş durumda. Şerif Mesutoğlu ve ailesinin yanındayız bu zulmü kabul etmiyoruz!

Herkes unutsa biz unutmayız. Selçuk Kozağaçlı çok değerli bir idealist Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı zulme karşı isyan ettiği için itiraz ettiği için cezaevine atıldı, birtakım uyduruk gerekçeler bulunarak ama biz onun ne derece nitelikli kaliteli bir hukukçu olduğunu biliyoruz kendisini de cezaevinde ziyaret ettim son derece dinamik, moralli, dipdiri bir insan bir hukuk insanı oldukça da nitelikli binlerce hukukçuya ders veren bir insan. Bu zulümlerin bitmesi gerektiğini söylüyoruz.

Her hafta söylüyorum kendisi de artık Millet Meclisi’nde Ferit Şenyaşar ve Emine Şenyaşar adalet arıyorlar bu adaletin bulunması için biz yine yıllardır yaptığımız gibi Ferit vekilimize destek veriyoruz, Emine anamıza destek veriyoruz çok değerliler kendileri ve büyük bir adalet mücadelesi sürdürüyorlar. Her zaman yanlarındayım.

 Gabon’lu Dina’nın katili sonunda tutuklandı, uzun bir süre tutuklanmamıştı, çok baskı yaptık ve en sonunda tutuklanma haberini aldık. Umarım gerçek anlamda adalet tecelli eder kendi devleti ve ailesinin bile unuttuğu bu şahsı biz her hafta burada gündem ederek onu unutmadığımızı söylüyoruz.

Yusuf Bilge Tunç yıllardır söylüyorum 6 Ağustos 2019’da öldürüldü, 4.5 yıl oldu korkunç bir süre bu ne dirisi ne ölüsü bulundu onu zorla kaçırılıp kaybettiler ve tek bir açıklama yapılmıyor ama biz bu hesabı mutlaka soracağız.

Gökhan Türkmen ve Yasin Ugan da zorla kaçırılıp kaybedilen insanlardı, onlar en azından hayatlarını kaybetmediler, çok uzun süre işkenceye uğradıklarını mahkemelerde beyan ettiler. En sonunda cezaevine atıldılar fakat cezaevine atılmak ile kalmayıp öldürülenler de var. Bu vakalar çok önemli o yüzden bu konuları gündem ediyoruz.

Gülistan Doku halen Dersim’de kaybolduktan sonra izine rastlanmadı. Herkes unutsa da biz unutmayız, Aygül Doku ve Gülistan Doku’nun ailesinin yanındayız ve bu zulmü sorgulamaya devam edeceğiz.

Hürmüz Diril eşi Şimoni Diril ile birlikte zorla kaçırılıp kaybedildikten sonra cesedi bulunamadı, Şimoni Diril’in cesedi bulundu ama Hürmüz Diril’in cesedi bulunamadı! Dava şaibeler ile devam ediyor, bu noktada adalet talep ediyoruz.

Yorumlar