21 Aralık 2023

Can Atalay 14 Mayıs seçimleri ile Hatay Milletvekili olmuştu ve önceki Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde hemen tahliye edilmesi gerekiyordu ve kararın dokunulmazlık sonrasına bırakılması gerekiyordu fakat yargı oranlarında siyasi baskı sonucu bu gerçekleşmedi. Can Atalay halen cezaevinde ve 7 aydır özgürlüğü kısıtlanıyor. Anayasa Mahkemesi bir kez karar verdi, bunu yerel mahkeme, Yargıtay dinlemedi! Olacak bir şey değildi, Anayasa Mahkemesi yerel mahkemeye kararın uygulanması için yazı gönderdi, yerel mahkeme tuttu Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay da hukuksuz bir karar ile tahliyeyi engelledi. Tekrar başvurular yapıldı, Anayasa Mahkemesi’ne ikinci kez konu gitti. Bu sefer öncekinden daha yüksek bir oy çokluğu ile 11’e 3 oy çokluğu ile Anayasa Mahkemesi Can Atalay hakkındaki yargı kararında ihlal olduğunu vurguladı. Bu karar; AYM Genel Kurulu bu ihlal kararını bugün uyguladı. Artık biz bir an evvel Can Atalay’ın hapishaneden çıkması ve Meclis’e gelmesini bekliyoruz. Bu kadar hukuksuzluğa yeter diyoruz. El insaf diyoruz. Yüksek yargının kendi arasında çekişmesine bir son verilsin diyoruz. Bu bir utanç manzarasıdır. Olacak iş değil. Yargıtay bir taraftan direniyor, Anayasa Mahkemesi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez olan bir şey yapıyor! İkinci kez bir dosya hakkında ihlal kararı veriyor. İlk kez oluyor bu karar. Biliyorsunuz benim ile ilgili kararda bir kez karar verdi Anayasa Mahkemesi. Anayasa Madde 14 çerçevesinde ve ışığında bir hak ihlali olduğunu söyledi ve cezaevinden çıktık. Bu karar kıyas olarak gösteriliyor ve Can Atalay’ın çıkması isteniyordu. Anayasa Mahkemesi tekrar aynı kararı aldı. Benim ile ilgili kararda da aynı anayasal çerçevede karar aldı, Can Atalay’ın ilk kararında da Anayasal çerçevede karar aldı, ikinci kararda da anayasal çerçevede karar aldı. Artık olması gereken yerel mahkemenin bir an evvel bu kararı uygulaması. Başka yolu yok bu işin! Bakalım bu sefer direnç olacak mı? Merak ile bekliyoruz.

Bugün Sayın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’ta Meclis’te kendisine bu konu hakkında çok sorular, itirazlar yöneltildi bakalım nasıl bir açıklama yapacak? Aslında açıklamasına da gerek yok. Yapılması gereken Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay ile ilgili ihlal kararının uygulanması, ona verilmesi gereken 100.000 TL tazminatın verilmesi ve bir an evvel Can Atalay’ın Hatay Milletvekili olarak Meclis’e dönmesidir.

Değerli arkadaşlar hak ihlalleri bitmiyor! Bakın burası Kocaeli’nin Alikahya’da değerli araziler var, sanayi alanları var. Metrekaresi 20 Bin TL değerinde olan arazileri Kocaeli Valiliği 1036 TL değer biçmiş. Asımkibar OSB’nin kamulaştıracağı arazi 3 bin dönüm ve “Bu fiyatlara vermezseniz mahkeme ile mallarınız ucuza alınacak diyerek çok düşük fiyatlar ile arazimizi çok düşük fiyatlar ile satmaya zorladılar.” Diyor bölge halkı. Bölge halkı bize başvurdu ve biz de onların Meclis’te sesi oluyoruz. Bu kabul edilecek bir durum değil. Neredeyse 1/20 oranında düşük bir fiyat öneriliyor ve “Eğer buna razı olmazsanız mahkemeden daha ucuza alınacak.” Yönünde tehditler yağdırılıyor. Biz bu noktada günün rayicinin uygulanması gerektiği ve halkın mağdur edilmemesi gerektiğini söylüyoruz değerli arkadaşlar.

Bakın bir başka önemli karar da AİHM’den geldi. Gerçi AİHM kararlarını uygulamamakta mahir olan bir ülke var! Bakın AİHM 3 ay öncesinde 26 Eylül 2023 tarihinde Yüksel Yalçınkaya kararı verdi ve Türkiye’de Bylock, Bank Asya, dernek üyeliği gibi nedenler ile “terör örgütü üyeliği” nedeni ile mahkum edilen insanlara haksızlık yapıldığını söyledi ve bunun neticesinde tekrar yargılamalar yapılıp anayasaya, hukuka dönün, AİHS’ye dönün denildi fakat bunu iktidar dinlemeyeceğini ilan etti. Sayın Erdoğan Meclis açılışı 1 Ekim’de “Ben böyle bir AİHM kararını uygulamayacağım.” Dedi sanki kendisi ile ilgili bir durum! Sen yürütmesin, yargı kendi işini yapar böyle şey mi olur fakat Türkiye böyle bir yer işte ve sonuçta AİHM ardından 369 kişiye haksız tutuklama yapıldığı yönünde Türkiye aleyhinde tazminat cezası verdi ve ardından yine 1000 dosya daha gönderdi Türkiye’ye ve ardından yüz bin dosya daha gelir anlamına geliyordu! “Bu 1000 dosya ile ilgili gereken işlemleri yap, senden bir savunma istemiyorum. Bir an evvel gereken işlemleri yap.” Dedi fakat Türkiye’de hala bir hareket yok. Neden yok? Çünkü hukuka uymayan bir ülkede AİHM’in kararları bile umursanmıyor, Adalet Bakanı da dahil herkes yukarı Saray’a orası ne diyecek diye bakıyor ve AİHM kararları uygulanmıyor ama el mecbur uygulayacaklar. Bu işin kaçarı yok. El mecbur AİHM kararlarını uygulayacaklar. Zaten yürütmenin işi gücü budur! Kendi yasaya, hukuka aykırı işlemler ile ilgili aleyhte bir karar çıkınca karara direnir. Bu ülkede bu iktidarın başka yapacağı şey nedir değerli arkadaşlar! İşte budur. O yüzden biz buna bakmayacağız, umursamayacağız ve yolumuza devam edeceğiz. Hiç kimse de enseyi karartmasın. Biz hakkı hukuku söylemeye devam edeceğiz.

AİHM’in bir kararı var. Biz burada cezaevi ihlallerini çok söylüyoruz ve cezaevinde insan başına düşen metrekarenin az olduğunu söylüyoruz. Bu konuda bizi dinlemiyorlar. Uyduruk hesaplar yapıyorlar. Sanki cezaevleri güllük gülistanlık bir yer, insanların özeneceği bir yermiş gibi gülünç bir tablo gösteriyorlar ve ardından gemilerini yürütüyorlar ama AİHM duvarına tosluyorlar. Sonuç olarak AİHM’in bir kararı elimizde. Karardan özet sunayım size; diyor ki: “Hücre içi sıhhi tesislerin bir hücrenin toplum yüzölçümünün ölçümünde sayılmaması gerektiğine zaten karar vermişti. Açık bahçeler ile ilgili olarak mevcut davalar mahkemenin bu tür alanların kişisel yaşam alanında hesaplamasından sayılmayacağına dair bir göstergeye çağrıldığı ilk dava olarak görülmektedir. Hücrelere ekli açık avluların mahkumları açık havaya doğal ışığa erişebilmeleri için alanlar sağladığı ve hava izin verdiği sürece zaman geçirebilecekleri alanlar olduğu açık olsa da insanların barınabileceği ve yaşayabileceği ve uyuyabileceği konaklama anlamında yaşam alanları oluşturdukları düşünülemez.” Avluyu yaşam alanı olarak sayamazsın çünkü o avlu gündüz açık gece kapalıdır. O yüzden burayı bir yaşam alanına dahil edemezsin metrekare olarak ve “Bu tür alanların yaşam alanı hesaplanmasına dahil edilemeyeceği görüşünde” peki Türkiye cezaevlerinde durum nedir? Bugün görüştüm daha, Bafra Cezaevi’nde 8 kişilik bir kadın koğuşunda 25 kişi kalıyor. Yanlış duymuyorsunuz, 8 kişilik kadın koğuşunda arasında emziren annelerin de olduğu kadınlar 25 kişi ve burada yaşayın deniliyor. Olacak iş mi arkadaşlar? Bu kabul edilecek bir durum değil! Bununla ilgili ihlal kararı vermiş AİHM, ister umursasınlar ister umursamasınlar mutlak surette bunu bir gün uygulamak zorundalar. 3 m2’den daha az yaşam alanına sahip olmaları nedeniyle Mahkeme 3. Maddenin ihlal edildiğine karar vermiş.

Ceza İnfaz Kurumlarında mahkum başına düşen yaşam alanı nedir diye soracak olursanız standart; bu konuda CPT standartlarına bakın! Tek kişilik oda için 6m2 yaşam alanı olmalı diyor artı sıhhi imkanlar tuvalet ve banyo. Çok kişilik odada mahkum başına 4m2 olmalı yaşam alanı artı tamamen bölünmüş tuvalet ve banyo olmalı. Oda duvarları arasında en az 2 metre olmalı, oda zemini ile tavanı arasında en az 2-3 metre olmalı diyor cezaevi standartları için bunu söylüyor CPT ve maalesef birçok yerde bunun uygulanmadığını da görüyoruz değerli arkadaşlar.

Şu gördüğünüz hasta Fahrettin Keleş Sincan Açık Cezaevi’nde yatıyor, %96 engelli ve tekrar bir nörolojik atak geçirmiş beyinde bir tıkanma ve felç olayı yaşanıyor. Hastaneye kaldırılmış. Düşünün bu hastanın infaz erteleme işlemleri yapılmış mı? Bu da belli değil! Bu kişi bu haliyle cezaevinde yatıyor. İşte Türkiye’de böyle tablolar var maalesef.

Siirt Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksekokulu’nda 2. Sınıftaki paramedik öğrenciler çok şikayetçi çünkü staj ile ilgili kendilerine verilmesi gereken para 13 bin TL, kendilerinin eline geçen ya 2 bin TL ya 3500 ya 4500 TL. Bu nasıl bir iştir? İlgili bakanlık buna cevap versin! Üniversite cevap versin! Biz buradan onlara soruyoruz; “Öğrencinin hakkı yenir mi?” güya bir açıklama yapılmıştı. 13000 TL civarında bir ücret yatması gerekiyordu, Cumhurbaşkanı söz vermişti. O zaman Siirt Üniversitesi sen ne yapıyorsun?

Gıda Mühendisi olarak 85,28 KPSS puanı almış. Çok iyi bir puan. Yine de işe girememiş! Bir kadın bize başvurmuş; “İkisi ergen biri 1. sınıf 3 çocukla bir daha nasıl çalışacağım?” okumuş gıda mühendisi olmuş ve anne olmuş halen işe giremiyor. Ülkede uzman kişilerin durumu bu!

Bir gazi Hamza İyigün Düzce Cezaevi’nde çok ilginç bir durum. Bize başvurmuş. Diyor ki Fetö’den yargılanmış ve ihraç olmuş. “ Malullük maaşımızı kestiler dava açtık kazandığımız halde hala eksik maaş almaktayız.” 15 Temmuz’dan önce gazi olmuş sonra demişler ki: “Sen Fetöcüsün seni ihraç ettik.” Ardından malullük maaşının bir kısmını kesmişler! Bakın çok vahim bir durum ve maddi manevi tazminat davası da açmamış aile. Perişan edilmiş bir aile daha.

Ahmet Şahin bize başvurmuş, engelli raporu almak için heyete başvurmuş; “%15 rapor verildi ve engelli maaşı almak için yeterli değil.” Diyor. Tavukkarası hastalığı ilerleyen bir hastalık, %15 oranı son derece düşük Sağlık Bakanlığı’nın bu durumu gözden geçirmesi lazım. Ahmet Şahin isimli kişinin başvurusu ile ilgili Sağlık Bakanlığı’nın tarama yapmasını istiyorum. Tavukkarası hastalığı ilerleyen bir hastalık buna nasıl %15 veriliyor, Adana Kozan Devlet Hastanesi’nde tetkik etsin bu durumu Sağlık Bakanlığı!

Osman ER Marmara 6 No’lu Kapalı Cezaevi’nde A-9 koğuşunda yatıyor. Terör örgütü üyeliğinden 6 yıl 3 ay hapis cezası almış, bir de sahte kimlikten bir ceza almış 9.5 yıla çıkartılmış cezaevinde yatıyor. Haklı olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş. Anayasa Mahkemesi’nin bu iki durumu ayrı ayrı değerlendirmesi gerekiyor fakat tahliye tarihi gelmiş. Ayrı ayrı değerlendirme ile ilgili sonucu hala vermemiş Anayasa Mahkemesi ve 2 sene geçmiş kişi cezaevinde yatıyor boş yere. Anayasa Mahkemesi’nden karar çıkmıyor. Mağduriyet var. Anayasa Mahkemesi lütfen bu karara bir bakın. Yazık günah insanlar boş yere cezaevinde yatıyor. Osman Er başvurusu.

Batman T tipi kapalı cezaevinde bulunan İskender AK, bakın bir sürü cezaevinde darba uğramış, açlık grevleri yapmış bir mahpus. İzmir Cezaevi’nden Antalya Cezaevi’ne sevk edilmiş, hakkı yenmiş, açlık grevleri yapmış, darp edilmiş, oradan Denizli Cezaevi’ne sevk edilmiş. Orada fiziki ve psikolojik şiddetler görmüş, ölüm oruçlarına girmiş. Savcı kendisi ile konuşmuş, “Vazgeç durumu düzelteceğiz.” Demiş vazgeçince daha ağır şartlar yaşamış ve tekrar ölüm orucuna girmiş. Diyarbakır’a sevk edilmiş orada da bir sürü ihlal yaşamış. Sistematik işkenceye uğramış. Kendilerine “Karadenizli Gardiyan Grubu” ve orda gücünün yettiği ya da üst yönetimden gelen emirler ile orada kişilere sistematik işkence yapılmış. Bu önemli bir iddia! Sayın Bakan’a soruyoruz; Diyarbakır Cezaevi’nde Karadenizli Gardiyanlar Grubu denilen işkenceci bir grup var mı? Böyle bir iddia var Sayın Bakan lütfen cevap verin buna ve ardından Batman T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edilmiş, “Seni 2033’e kadar burada tutacağım.” Demiş kişi ve açlık grevleri yapmış. 2021’de biten cezası disiplin cezaları ile hala devam ediyormuş. “Hapiste yatması, sistematik işkence bizim gibi birçok ailenin hayatını mahvedecek ve hatta birçok aile bu sistemden mağdur olmuştur.” Diyor ve adalete çöken bu yapının bir an evvel bitirilmesi gerektiğini Bakan’dan istiyor!

Cihat Sami Balıkesir Bandırma 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nde. Kendisi siyasi tutuklu, cezaevi idaresi keyfe keder siyasi ve adli tutukluları aynı koridora almış, o da olacak bir iş değil can güvenlikleri yok çünkü orada adli mahpuslar siyasi mahpuslara yönelik tacizlerde bulunulabiliyor.

Muş Bulanık İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü öğretmenleri bize başvurmuşlar! Buradan Muş Valisi de Muş Milli Eğitim Müdürü de duysun, bu konuda bir açıklama bekliyoruz. İddialar doğru mu? Öğretmenlerden zorunlu bağış alınıyorlarmış. Öğretmenlerin sınav sorumlusu olması için 1000 TL zorunlu para isteniyor. 200 kişi başvurduysa bağış verenler öncelikli alınıyormuş. Böyle bir şey var mı? Bunları açıklayın!

Kursiyer teğmenler ile ilgili Akıncılar davası maalesef onaylandı. Çok üzücü bir karar. Bakın bununla ilgili bir başvuru var bana. Mehmet Ceylan isimli kursiyer teğmen, o gece komutanlarına pasta, çay, bisküvi getiren bir kişi. Darbe ile alakası yok. Komutanları emrediyor, bisküvi, çay getirmiş, “Vay sen de darbecisin.” Denilmiş. Mahkeme kararlarına baktım çok üzücü. Böyle bir şey olabilir mi? Bu kadar basit mi? Ağırlaştırılmış müebbet verilmiş. Allah’tan korkun! Darbe yapacak adam bisküvi, çay getirmek ile mi uğraşır? Bisküvi, çay getiren insanı darbeci ilan etmişler ve ağırlaştırılmış müebbete mahkum etmişler. Ağırlaştırılmış müebbet demek ne demek biliyor musunuz? Hakkı en ağır şekilde çiğnenen insan demektir. Daracık bir hücrede havalandırmaya 1 saat çıkacak şekilde hayatınızın sonuna kadar orada kalmak durumundasınız. Korkunç bir durum. Kursiyer teğmenlerin çektiği bu sıkıntılar, bu zulümler en azından bir an evvel Anayasa Mahkemesi kararı versin, bu gencecik, başarılı, nitelikli gençlerimiz heder edilmesin. Kimisi cezaevinde kanser oldu, kimisi verem oldu, kimisi ölüm döşeklerine yattı hayatını kaybetti. Korkunç olaylar yaşandı. İnsanlarımızı kaybeden değil, insanlarımızı kazanan bir devlet olalım. Bunu söylüyorum. O gencecik askerlerin, kursiyer teğmenlerin hiçbir şeyden haberi olmayan ve o hengamenin içine düşen bu askerlerin, subayların, teğmenlerin, kursiyerlerin, kursiyer bile olamamışların haline tüm toplum duyarlı olsun lütfen. Biz insan ayırmıyoruz, bu mazlum insanların hakkını buradan savunuyoruz değerli arkadaşlar. Belki hiçbirini tanımasak da onlara yapılan muameleyi kabul etmiyoruz, Allah’ta kabul etmesin diyoruz.

Hep üzücü haber mi? Bir de güzel bir haber geldi! İnsan hakları savunucusu 78’liler girişimci sözcülüğünü yapmış olan Sn. Celalettin Can sonunda cezaevinden çıktı. Gözün aydın Sn. Celalettin Can. Hayırlı olsun büyük mağduriyetlere uğradınız, cezaevinde sizi ziyaret etmiştik, çok geçmiş olsun diyoruz. Direndiniz, dimdik durdunuz ve kazandınız. Hayatınız boyunca böyle yaşadınız ve ilerleyen yaşlarınızda da böyle bir duruş sergilediniz. Barış, özgürlük, demokrasi ve hukuk sevdalısı olduğunuzu biliyoruz. Zulme boyun eğmediğinizi de çok iyi biliyoruz. Geçmiş olsun sevgili Celalettin Can.

Hak ihlalleri bitmiyor demiştik. Bugün gazetelerde önemli bir haber var. Malezya İsrail’e sevkiyat konusunda limanlarını kapatmış. Peki Türkiye’de durum ne? Türkiye İsrail’e ithalat, ihracat noktasında limanlarını kapatmadı. Devam ediyor. İşte samimiyet ortada. Biz iktidara diyoruz ki; madem İsrail’i eleştiriyorsunuz, para için limanlarınızı açık tutmayın. Bir sürü edebiyat yapıyorlar. “Soykırım yapılıyor, katliam yapılıyor, üzülüyoruz.” Diyorlar, paralar şıkır şıkır kazanılıyor. İsrail’de vahşet devam ediyor. Tüm hızıyla devam ediyor. 60. Günlere geldi belki, korkunç bir vahşet devam ediyor ve insanlar bunu kanıksıyor maalesef çok acı bir gerçek ama kanıksıyor. Orada insanların evlerini, apartmanlarının tepesine kocaman bombalar düşüyor. 3 Hiroşima büyüklüğünde bomba düşmüş, küçücük Gazze’nin başına! Olacak iş değil. Korkunç bir şekilde bombalanıyor, vahşi bir şekilde bombalanıyor, insanlık dışı bir şekilde sivil insanların üzerine bombalar yağdırılıyor. Tam bir soykırım. Lami cimi yok, korkunç bir soykırım ile karşı karşıyayız. Bunu sonuna kadar lanetliyoruz. Elimiz ile belki bir şeye gücümüz yetmiyor ama dilimiz ile sonuna kadar bu vahşetin bu soykırımın karşısındayız.

DEM Parti belde yöneticisi Ahmet Gün ile oğlu Abdurrahim Gün Şırnak Uludere’de içinde bulundukları araçta taranmış. Ahmet Gün olay yerine hayatını kaybetmiş. Kim yaptı bu fiili bu cinayeti? Bir an evvel etkin bir soruşturma ile olayın aydınlatılmasını bekliyoruz.

Bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, Resmi Gazete’de yer alan Cumhurbaşkanı kararına göre Antalya, Balıkesir, İstanbul, İzmir, Kütahya, Manisa, Muğla, Mersin, Sivas, Trabzon ve Yozgat’taki bazı alanlar, orman sınırları dışına çıkarılmış. İktidarın işi gücü bu! Nerede bir orman görüyor, orayı orman sınırı dışına çıkartıp ranta açıyor. Olay bu belgesi de bu değerli arkadaşlar. Kabul etmiyoruz bu ağaç katliamını.

Murat Sevinç Hoca iade edilmiş. Kendisi çok değerli bir bilim insanıdır, anayasa hukukçusudur. Allah’a şükür bu günleri de gördük Murat Sevinç hoca yıllarca mesleğinden ayrı tutuldu, namuslu, dürüst cesur bir bilim insanıdır kendisi ve en sonunda o üniversitesinde odasına sokulmadığı dönemler bitti ve karar verildi. Murat Sevinç hoca görevine dönüyor gözünüz aydın Murat Sevinç hoca.

Değerli arkadaşlar sanat çalışmalarına ilgi gösteriyoruz ve İzmit Gar’da sanat çalışmasını destekledik. Çiğdem Eroğlu’nun İç İçe seramik sergisini dolaştık. Kocaeli’de mülki amirliklere de hatırlatıyoruz. Sanatın ve sanatçının önü açılmalı. Bu tür sergilerin daha çok olmasını istiyoruz bir Kocaeli Milletvekili olarak millet adına bu tür nitelikli sergiler daha çok yapılsın Kocaeli’de sanat ve sanatçı desteklensin. Ben sergiyi gezdim, çok güzel eserler var tebrik ediyorum Çiğdem Eroğlu’nu. Ailece bu sanatkar aileyi hatta çocuklarını da sanatkar olarak yetiştiriyorlar tebrik ediyorum yolları açık olsun.

Kocaelispor bir iyi bir kötü sonuç alıyor. Geçtiğimiz günlerde de Bodrumspor ile kendi sahasında yaptığı mücadelede 1-1 berabere kaldı. Önceki haftalarda da bir galibiyet bir yenilgisi oluyor bazen. Çok daha iyi bir kadro anlayışı ile şampiyonluk diliyoruz Kocaelispor’a yolları açık olsun diyoruz. Vefat eden Asbaşkanımız Ekrem Can’a da Allah’tan rahmet diliyoruz. Afrika’da futbolcu arayıp incelerken yakalandığı sıtma hastalığından vefat etti Allah rahmet eylesin. Tüm Kocaelispor camiasına da başsağlığı diliyoruz bu vesile ile.

Nacho Sanchez Amor, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü dün akşam Meclis’te bizi ziyaret ettim makam odamızda. Kendisine buradan tekrar teşekkür ediyoruz. KHK ile mağdur edilmiş kişiler de bu ziyarette hazır bulundu ve kendilerine OHAL dönemindeki hazırladığımız raporları sunduk. Ardından KHK mağduru her kesimden arkadaşımız uğradıkları hak ihlallerini anlattı ve ardından kendisinden AİHM’in Yüksel Yalçınkaya kararı ve diğer yürütme ile ilgili zorba uygulamalar konusunda Türkiye somut bir şekilde uyarması noktasında yardım istedik, destek istedik. Sağ olsun kendisi de sorunlara vakıf birisi ve gayet olumlu yaklaştı sanırım bundan sonra Avrupa Birliği İlerleme Raporlarında KHK zulmü ile ilgili çok daha net, somut ifadeler yer alacak. KHK’lılar için güzel bir haber. Önemli bir ziyaretti ve kamusal olarak hem Kocaeli Milletvekili olarak Sayın Amor’un bizi ziyaret etmesi hem de KHK’lıların Sayın Amor’a dertlerini anlatması yüz binlerce KHK’lı adına son derece önemli ve sevindirici bir gelişmedir. Hayırlı olsun diyoruz. Sayın Amor ile ilgili fotoğrafımız burada. Bu zulmün artık bir an evvel bitmesi gerektiğine vurgu yapıyoruz.

Cezaevlerinden bize mektup gönderen mahpusların sesi olmaya çalışacağız. Onların mektuplarındaki ifadeleri buradan o mektupları kısaltarak anlatacağım;

Adem İnce, Ankara Şaşmaz Açık Cezaevinden bize yazmış; ““Kısmi felçli prostat kanseri ve kemik erimesi olan yarım bir vatandaşım. Büyük ve küçük tuvaletimi altıma kaçırıyorum. Kişisel bakım ve ihtiyacımı gideremiyorum. Hasta mahpusum, ev hapsi istiyorum.”

Yusuf Kenan Dinçer Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden yazmış; “6 arkadaşımız 83 aydır tek kişilik hücrelerde, hukuka aykırı tutuluyor. 3 kişilik hücrelere alınsın arkadaşlarımız. Hakkında toplatma kararı olmayan dergi ve kitapları vermiyorlar. Sohbet hakkı tam olarak uygulanmıyor. Haber kanalları yayına bazıları engellenerek veriliyor. Hastalıkları nedeniyle Van Bölge Hastanesi’ne gönderilen mahpuslar tüm gün hastane nezaretinde havasız bir ortamda kelepçeli olarak tutuluyor. Hasta mahpusların bekletildiği semt polikliniği bekleme hücrelerinde oturak yok.” Diyor Yusuf Kenan Dinçer Van Cezaevi’nden gönderdiği mektubunda.

Emrah Doğan, Bolu Cezaevi’nden mektup göndermiş; “Sohbet hakkımız engelleniyor. ‘Halk Okulu’ ve ‘Tavır’ dergilerimiz verilmiyor. Görüşçülerimiz sakıncalı diye görüşçü yazılmıyor. Ring araçları tamamen insanlık dışı, hastayken daha da bizi hasta edecek. Bu araçlara gerekçe yaratılıyor.” Diyor.

Anne baba tutukluluklar ile ilgili çok üzücü sıkıntılı mektuplar alıyoruz. Onları da burada bir milletvekili olarak kamuoyuna yansıtıyorum. Emine Esen, Edirne L Tipi Cezaevi’nden yazmış; “Sosyal ve ekonomik ölüme terk edildim. Eşimin dosyası onaylanınca 2 yaşındaki çocuğumuz ile Meriç’ten geçmeye çalıştık ama tutuklandık. Hakim beye yalvardım, hakime 2 yaşındaki muhtaç bir çocuğumun olduğunu söyleyerek yalvardım acımasızca tutukladı beni ve eşimi. Çocuğum ile ağlayarak ayrıldık, çığlıkları hala kulağımda yanıma almadım. Bu acıya dayanacak gücüm kalmadı. Ne memeden kesmeyi ne de tuvalet eğitimini yaptıramadım. Çok yorgunum…”

Nurcan Arslan, Elazığ T Tipi Cezaevi’nden yazmış; “Bu mektubu cezaevinde tutuklu bir insan olarak değil de biri engelli 6 çocuğumdan ayrı kalan suçsuz ve çaresiz bir anne olarak yazıyorum. Depremden aylar geçmesine rağmen cezaevinde geceleri sarsıntı oluyormuş hissine kapılıp uyandığımda acaba çocuklarım da aynı korku ve endişe ile uyanıyorlar mı diye düşünüyorum… Adaletin kapımı çalmasını bekliyorum vekilim… Bu mektubu sizin huzurunuzda insanların vicdanlarına gönderiyorum…” diyor.

Erhan Çaha, Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden bize yazmış. Tüm mahpus mektuplarını Adalet Bakanı Yılmaz Tunç duysun diye sosyal medyada paylaşıyoruz ve tüm gücümüz ile mahpusların sesini yükseltmeye çalışıyoruz; “Bu cezaevinde iki mahpusun diğer mahpuslara saldırı olayından önce ben bütün makamlara güvenlik önlemlerinin yetersizliğini yazdım. Bütün makamlar benim şikayetime lakayt kaldılar ve gereğini yapmadılar. Bloklarda suç gruplarının karışık tutulması mevzuata aykırıdır. İtiraz ettim yine reddettiler. Hücreme yakın getirilen bir mahpus; “Benden Erhan Çaha’yı öldürmemi istediler.” demiş ve istediğim hücre değişikliği yapılmadıktan sonra mahpuslara saldırı skandalı yaşandı. Sonradan öğrendim ki cezaevi idaresi yazılı dilekçelerimi sanki sözlü söylemişim gibi bakanlığa iletmiş. Bütün bunların belgeleri bende.” Demiş Erhan Çaha Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden.

Songül Çetiner, Bünyan Kadın Cezaevi’nden bize yazmış. Diyor ki; “Sizin ve kamuoyunun bana verdiği destek beni o kadar kuvvetlendirdi ki… Çok yalnız hissediyordum o kadar güç buldum ki… Toparlandım, o kadar kendime geldim ki… Size ve kamuoyunun verdiği desteğe çok teşekkür ederim.” Diyor.

Sümeyye Tercanlıoğlu, Bafra Cezaevi’nden bize yazmış; “Bebekli mahpus anne olarak size değil, tüm insanlığın vicdanına yazıyorum. 3 aylık bebeğimi hapishaneden dolayı yanıma alamadım.8lik koğuşta 25kişi var. Gözyaşlarımla sağdığım sütü lavabolara döküyorum. Ceza 3 aylık bebeğe verilmiştir” diyor. Kuyuların dibinden gelen sesler Sümeyye T.

İsminin baş harflerini Ç.Ç.K. olarak verdiğimiz Edirne Kapalı Cezaevi’nden kadın bir mahpus yazmış; “Bize “terörist” demeyecek, adil davranacak, temel haklarımızı çiğnemeyecek bir ülke lazımdı. Bunun için Meriç’ten geçmek istedik yakalandık. Kadınların, çocukların, bebeklerin olduğu Edirne Cezaevi’ndeyim. Her sabah çocuğumu görememek, ona sarılamamak, ne hissettiğini bilememek, yanında olamamak belki de cezaların en büyüğü. Koğuşta çocuk ağlama sesleri, annelerin feryatları, soğuk zeminde emekleyen bebeklere giydirilen dizlerine kadar çekilen çoraplar. Parkı bilmeden büyüyen çocuklar! Daha neler neler!” diye yazmış. Çok üzücü mektuplar bunlar.

Kübranur Aygün bir kadın mahpus olarak Gebze Cezaevi’nden yazmış; “Sayın vekilim, size yazmamdaki maksat; karanlığın içinde kaybolmamak, yaşadıklarımı duyurabileceğim birine ulaşmak. Cezaevine giriş yapıp üzerime kapılar kapandıkça ufukta yeni kapıların açıldığını hissettim. Uzun koridorda yürürken beyaz ışıkların olduğu bir yolda yürüdüğümü hissettim. Geçen zaman hayatımdan çok şey aldı. Ben bunların kayıp değil ileride önüme çıkacak büyük kazançlar olduğunu düşünüyorum.” Demiş.

Alkas Çakmak, İzmir 1 Nolu Cezaevi’nden yazmış; “Adil olmayan bir yargılama sonucu ağır cezalar aldık. Ardından istinafta adil bir değerlendirme ile beraat edince tüm hakimleri sürdüler, cezalandırdılar ve bize kumpas kuranlar şu anda HSK’da. Bu bir kumpas dosyasıdır, T.C. tarihindeki birçok kumpas dosyası gibi bu da bir kumpas dosyasıdır. HSK kumpası tarif etmiştir önceki davalarda, bizim davamızda da HSK’nın kumpas maddelerinin aynısı yaşanmaktadır. Zorla ifade verdirtilen 18 yaşından küçük kişiler ve polis marifetiyle hazırlatılan iddianame gibi gözüken fezlekeler ile adil olmayan bir şekilde yargılanıyoruz.” Demiş.

İsrail ile ilgili çok mitingler yapılıyor iktidar cephesinden. Ben bu gösterileri yapanlara şunu hatırlatıyorum; bir de iktidarın izin verdiği bu ticaret için de 1-2 kelam söz sarf etsinler! Vahşi İsrail’i eleştirmek kolay ama İsrail’e ithalat ve ihracata izin veren iktidara da bir çift kelam etsinler! Bakın İslamcı camiaya ısrarla bunu söylüyorum; buradan İsrail’e lanet okumak kolay önemli olan apaçık ortaya çıkan Türkiye İsrail ticaret ilişkileri konusunda bir laf etsinler.

Van Gölü ile ilgili birçok çevre araştırmacısı var. Vekilleri ile de görüşüyoruz çok üzücü hadiseler anlatıyorlar. Geçtiğimiz gün bir araştırmacı ile görüştüm ve fotoğrafı da burada. Bakın bu eski fotoğraf, göle doğru yürüme alanı oluşturulmuş iskele bu da yeni fotoğraf. Göl diye bir şey kalmamış. Göl müthiş bir şekilde çekilmiş, 20 metre çekildiği söyleniyor. Van Gölü elden gidiyor, Van Gölü’nde göle akan sular engelleniyor ve gölün beslenmesi engelleniyor. Bundan dolayı çok üzücü bir durum var. Çevre bilimciler mutlaka bu konuya el atmalı, bakanlık el atmalı!

Özak işçilerinin yanındayız arkadaşlar! Özak işçileri Urfa’da direniyorlar ve halen bu direniş devam ediyor. Polis marifeti ile direniş kırılmaya çalışılıyor ama işçiler sadece ve sadece haklarını istiyorlar, yanlarındayız.

Şeyh Said tartışması sürüyor. Şanlıurfa Barosu suç duyurusunda bulunmuş Fatih Altaylı’ya yönelik bir suç duyurusu var. Bu tartışma da uzun bir süre devam edecek sanırım.

Geçtiğimiz günlerde Süryani milletvekilimiz George Aslan kürsüde Süryanice noel kutladı kıyamet koptu ayıptır, yazıktır, günahtır. Allah’ın insanlığa sunduğu çok güzel hediyelerdir anadiller, bunlara karşı bu muameleler yapılmaz. Kınıyoruz ve insanların aklının başına gelmesini istiyoruz. Akıl edin, uyanın, bu gafletten uyanın ve ana dile saygı duyun diyoruz.

Önemli bir konu; bu tür intiharlar birkaç gün konuşulur ve sonra unutulur fakat biz unutmamalıyız. Uzman Çavuş Ökkeş Gök, görüntülere de yansımış. İtelenip, kakılmış. Demiş ki: “Ben yaşamayı beceremedim, intihar ediyorum çok ağır mobbingler gördüm.” Demiş ve intihar etmiş. Bununla ilgili sorumlu yok mudur? İçişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı’na soruyoruz. Bu konu hakkında bir açıklama yapın diyoruz. 3 saat sürmesi gereken nöbeti 9 saat sürmüş ve kendisine küfredilmiş, tehditler savurulmuş ve en sonunda yatakhanede intihar etmiş. Yazık, günahtır. İnsanımız kolay yetişmiyor. Bu kadar zorba muameleler yapmayalım. Askeriye de bu tür hadiseler çok oluyor ama herkes sabredemiyor. Sonuçta intihar etmiş kişi.

Batman’da önceki gün de genel kurulda da söyledim. Batman’daki ticaret odası yetkilileri ile tekstil sektörü ile konuşuyoruz çok vahim gelişmeler var. Batman’da son 2 ayda 100 tekstil fabrikası kapanmış. 10 bin işçi işten çıkartılmış. Neden? Çünkü ülkede ekonomik bir kriz var, depresyon var, düşüş var ve sonunda maalesef öyle bir yere gelmişiz ki üretim yapan firmalar üretimin maliyet artışından dolayı satış yapacak ülke bulamıyor. Diğer ülkeler daha ucuza mal eden ülkelerden alıyor ve tekstil fabrikaları işyerlerini kapatıyor. On binlerce işçi maalesef işsiz kalmış kabul edilecek bir durum değil bu.

Corning işçilerini tebrik ediyorum ve 156 gün direndikten sonra haklarını aldılar. Kocaeli’de Corning işçileri sonunda kazandı. İşçileri de sürekli desteklemiştik ve en sonunda işçiler haklarına ulaştı tebrik ediyoruz değerli arkadaşlar.

Her hafta tekrarladığımız hak ihlallerini söyleyerek basın toplantımızı bitiriyoruz.

Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda vahşice öldürüldü, cesedine bile ulaşılamadı. Erdoğan bu konunun yaygarasını bol miktarda yaptıktan sonra dosyayı Suudi Arabistan’a gönderdi. Karşılığında da milyar dolarlık krediler aldı. Biz bu hak ihlallerini unutamadığımız için anıyoruz.

Osman Kavala yıllardır zulüm gören, haksız, hukuksuz zindanlarda olan bir aydınımız. Onun hakkını da unutmuyoruz.

Şerif Mesutoğlu Derik Kaymakamını öldürdüğü iddiası ile yıllardır ağır bir müebbet hapsi yaşıyor ama öldürmediği bir kişinin cezasını yaşıyor. Kabul edilecek bir durum değil.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı, mazlumun, mağdurun, işçinin, madendeki mağdurun yanında olduğu için en ağır cezalara çarptırıldı.

Şu anda vekilimiz Ferit Şenyaşar ve annesi Emine Şenyaşar: “Adalet istiyoruz başka bir şey değil.” diyorlar, cezaevindeki mazlum kardeşlerinin çıkartılmasını istiyorlar. Şenyaşar ailesinin her zaman yanında olduk olmaya da devam edeceğiz.

Gabon’lu Dina’nın yanında olduğumuz gibi Gabon’lu Dina da sonunda bizim baskılarımız sonrası katili tutuklanmış olan bir kişi ama sonuna kadar adil bir yargı kararı olana kadar burada konuyu gündem ediyoruz.

Yusuf Bilge Tunç 90’lar dönemi faili meçhuller gibi kaçırılan ve yok edilen bir insan. Maalesef 6 Ağustos 2019’dan beri dirisi ölüsü bulunamayan bir insan. 90’ların faili meçhulleri şu anda Ankara’da tekrar yaşatılıyor. Korkunç bir hadise ama bunlar şu anda yaşatılıyor.

Yasin Ugan ve Gökhan Türkmen de zorla kaçırılıp kaybedilip 6 ayi 9 ay işkencehanelerde tutulan insanlardı ve bunlar da şu anda cezaevlerinde.

Gülistan Doku bildiğiniz gibi Dersim’de kaybedildi, 2.5 yıl oldu 3 yıla yaklaşıyor hala kendisinden haber alınamıyor. Çok önemli hususlar olduğu için bu basın toplantımız sonunda bu hususlara özel vurgu yapıyoruz.

Şimoni Diril’in cesedinin bulunmasından sonra zorla kaçırılıp kaybedilen Hürmüz Diril’in cesedine halen ulaşılamadı. Yargı ile ilgili de adil bir karara ulaşılamadı.

Yorumlar