26 Ekim 2023

İktidarın oluşturduğu hak ihlalleri bitmiyor! Her gün, her gün skandal hadiseler ile karşı karşıyayız.

Aydın’da KYK Yurdu’nda arızalan asansör düştü 1 öğrenci hayatını kaybetti. Hiç olmayacak bir şekilde bir öğrenci bir asansör düşmesi sonucu hayatını kaybediyor. Olacak işler değil bu! Devletin öğrenci yurdunda tertipsiz, düzensiz işler, bakımı, kontrolü yapılmamış asansörler ve hayatını kaybeden bir öğrenci. Belki daha da fazlası var! Şu ana kadar 1 öğrenci açıklandı ve maalesef belki başka vefat edenler de var tam bilmiyoruz fakat bu asansör kazası neden yaşandı? Bakın araştırdık, asansörcülere sorduk. Bize der ki bir arkadaşımız: “3 yıl asansörcülük yaptım. 15 kişilik bir asansöre 16 kişi bindi diye asansör düşmez. Aşırı yük sinyali verir ve asansör hareket etmez.” diyor. Yani; “15 kişilik asansöre 16 kişi bindi diye bu asansör düşmüştür diyemem.” diyor. İkincisi; “Oldu da asansör hareket etti ve düşmeye başladı, regülatör halatı vardır ve bu da fren yapan bir sistemdir. Üçüncüsü; hadi ilk ikisi yok aşağıda tampon vardır düşüşü yavaşlatmak için ama bunların hiçbirisi yoksa asansör yıllık muayeneden geçemez, kırmızı etiket alır ve asansör mühürlenir.” Demek ki hiçbiri yapılmamış. Büyük bir fiyasko var, büyük bir skandal var ve en sonunda gelecek olan kaza geliyor ve bir öğrenci hayatını kaybediyor. Olacak işler değil arkadaşlar. Bakın skandallar artarda birbirini takip ediyor.

Yine haber aldık, Çanakkale’de bir öğrenci kaldığı KYK yurdunda intihar ederek hayatını kaybetmiş. KYK yurtlarında ne oluyor arkadaşlar? Bu kadar düzensizlik, ihmalkarlık, tertipsizlik, düzensizlik, işi ehline bırakmama, skandal hadiseleri ortaya çıkarıyor. Geçtiğimiz günlerde iki öğrenci Eskişehir’de vefat etmişti, bugün de Çanakkale’de bir öğrenci intihar ediyor. Aydın KYK yurdunda asansör düşüyor, bunlar olacak işler değil ama burası AK Parti- MHP Cumhur Zulüm İttifakı’nın hakim olduğu bir yer ve ihmalkarlık, liyakatsizlik had safhada ve bunlar oluyor işte.

Değerli arkadaşlar 21 gün oldu, korkunç bir katliam devam ediyor! İsrail şu ana kadar en az 6 bin sivili öldürdü, bunların yarısı bebek ve çocuk. Dün akşam Genel Kurul’da da bahsettim, Cumhur İttifakı yapması gerekeni yapmıyor, kalkmış ajitasyon, hamaset, atma, tutma ile uğraşıyor, başka bir şey yaptıkları yok. Bakın Sn. Devlet Bahçeli’ye bakıyoruz “24 saatte Gazze’ye gidiyoruz. Haydi bismillah” diyor 6 gün geçti hiçbir şey yaptıkları yok. Katliam devam ediyor! Yapmayacağın şeyi niye söylüyorsun Sn. Bahçeli? Allah aşkına sen Uygur Türkleri diye de atıp tutarsın. Ne olur? Hiçbir şey yapmazsın. Şimdi Filistin için atıp tutuyorsun hiçbir şey yapmayacağın belli. Bir şey yapacak olsaydın, depremde vekili olduğun il Osmaniye’ye giderdin, oraya bile gitmedin. Kalkmışsın Osmaniye’ye gitmemişsin, “Gazze’ye gireceğim.” Diyorsun bu nasıl iştir? Allah aşkına, devlet adamlığı bir ciddiyet ister. Osmaniyeliler bundan dolayı çok yakınıyor ve sitem ediyor ve tüm Türkiye toplumu da aslında bu ciddiyetsizliğin farkında alay ediyor. Olacak iş mi? Ortada bir katliam var, Cumhur İttifakı’nın üyeleri böyle ilginç laflar söylüyorlar, yapmayacağı, etmeyeceği herkes tarafından bilinen laflar ediyor. “Haydi Gazze’ye” diyor, sonra ciddiyetsizlik had safhada! Biz bakın dün akşam gösterdik! Bu Meclis’te ne oldu? Bakın burası Meclis! Bu Meclis’te kim konuşuyor? Eski İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arkasında kim var? Erdoğan! Ne yapıyor? Onu alkışlıyor!

Geçtiğimiz yıl, İsrail Cumhurbaşkanı Türkiye’ye geldi, en üst düzey protokol ile karşılandı, Cumhurbşakanı Erdoğan İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ile el sıkıştı en üst düzeye çıkartıldı ilişkiler. Şimdi de bağırıp çağırıyorlar. Sen niye zamanında samimiyetsizlik yaptın! Bir taraftan “One minute” Mavi Marmara cinayetleri, Gazze katliamı derken öbür taraftan kalkıp el sıkıştın. Anlaşmaları iptal ettin, tek somut bir tepki bile göstermedin, ciddiyetsizliğin zirvesine ulaştın, kalkmışsın Cumartesi günü miting yapıyorsun. Sen muhalefet misin ki miting yapıyorsun. İktidarsın iş yap iş! El insaf diyorum. Bakın en üst düzey protokol ile Ankara’da karşılandı Cumhurbaşkanı Herzog, şimdi bağırıp çağırıyor Erdoğan yaptığın bu. Bakın en üst düzey bir karşılama ile İsrail Cumhurbaşkanı Herzog karşılandı Erdoğan tarafından sonra da konuşup duruyorlar.

Biz MHP’ye de bunu defalarca söylüyoruz. Dün akşam da Genel Kurul’da anlattım. Bakın Çin Büyükelçiliği önünde Uygur Türkleri eylem yaptığında bu iktidarın polis müdürü Sarıyer İlçe Emniyet Müdürü Murat Çaykara, bu Uygur kardeşlerimiz için polis memurlarına şu emri verdi: “Süpürün şunları, çabuk gözaltına alın.” Dedi ve oradaki eylemi bitirdi. Daha sonra ne mi oldu? Murat Çaykara’yı bir tane uyaran insan çıktı mı yetkililerden? Hayır! Aksine terfi etti. İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı oldu beyefendi. MHP atıp tutar, sonuçta ne olur? Uygur Türklerine “Defolun, süpürülün şuradan” diyen müdürler terfi etti. İşte MHP’nin samimiyeti de bu kadardır. Devlet Bahçeli kalkmış atmış tutuyor! “Haydi Gazze’ye” sen daha Doğu Türkistan’daki Uygurların halinden haberin yok. Biz dün akşam da söyledik. Bakın Murat Çaykara, burada Uygur kardeşlerimize “Defolun gidin” derken!

Dün akşam da söyledik, 2019 Temmuz’da Erdoğan Çin’e gitti. Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında bir ortak çalışma yapalım, bahsedildiği gibi bir soykırım var mı yok mu diye kontrol yapalım denildi. Çin yetkilileri kabul etti, bu arada da 50 Milyar $’lık anlaşma yapıldı. Sonra ne mi oldu? O 50 Milyar $’lık anlaşmaya zarar gelmesin diye Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin halini inceleme girişimi atıl kaldı. 2-3 ay içinde yapılacak denilen toplama kamplarındaki Türkiye tarafından tetkikler 4.5 yıldır yapılmıyor. Dün ben bunu Genel Kurul’da AKP- MHP yetkililerin yüzüne söyledim tek bir kelime söyleyecek halleri yok. Buradan herkes bunu duysun, atıp tutup İsrail’e doğru harekata geçmeye çalışanlar, dün de Çin’e atıp tutuyorlardı ve daha orada ne olup ne bittiğinden haberleri bile yok. Büyük bir fiyasko, büyük bir ciddiyetsizlik. Devletin başına geçmişler, goy goy yapıyorlar, hamaset yapıyorlar, atıp tutuyorlar başka da bir şey bildikleri yok değerli arkadaşlar.

Cezaevlerini ziyaret ediyoruz ve cezaevlerinin felaket bir halde olduğunu görüyoruz. Cezaevleri siyasi muhalifler ile dolu. Adil olmayan yargılamalar ile on binlerce kişi cezaevlerinde. AİHM’in: “Böyle suç ve ceza olmaz.” dediği yargılamalardan dolayı on binlerce insan cezaevlerinde. Kadınlar, çocuklar, bebekler, anne, baba tutukluluklar had safhada! Bakın size bazı cezaevi ziyareti izlenimlerimi anlatayım.

Marmara Cezaevi’ni ziyaret ettim. Marmara Cezaevi’nde Barkın Timtik, zamanında açlık grevinde ablası vefat etmişti, bir avukattı, kendisi de avukat olan Barkın Timtik’i ziyaret ettim, birçok şikayet var onları dile getirmemiz gerekiyor. “Diyet yemesi gereken arkadaşlarımız zor durumda. Müdür ile görüşemiyoruz muhatabımız yok, bir muhatapsızlık sorunu var. Yer değişikliği taleplerimiz kabul görmüyor. Sibel Balaç, Sincan’dan Silivri’ye getirildi oradaki disiplin cezaları uygulanmak isteniyor bir kargaşa var ve bir yönetilmeme sorunu var, muhatapsızlık var. Müdür ile görüşemiyoruz. Sibel Balaç 3 kişi kalıyor ve bu konuda bir belirsizlik var. Tek mi kalacak 3 kişi mi kalacak? Sohbet hakkımız 10 saat yerine 2 saat veriliyor.” Ablası Ebru Timtik’in açlık grevi meselesini anlattı; “Hapishaneden hastaneye gönderirken ölecek gibi değildi. Normal bir şekilde gitti fakat hastanede ona kötü muamele edildi ve 29 gün boyunca adeta ölmesi istendi ve en sonunda öldü. Cezaevinde kalamaz raporu olunca evine değil hastaneye çıkardılar aslında evde çok iyi bakılabilirdi. Hastanede durumu kötüleşince en azından cezaevine geri götürülsün denildi o da dinlenmedi ve aramalar çok artmış durumda ve oldukça rahatsız edici durumda. Y ve S cezaevlerindeki bizim en büyük gündemimiz. Gayriinsani bir yer bu cezaevleri. Muhalefet başarız.” diyor ve hem iktidara hem muhalefete yönelik önenmli eleştirileri var.

Yeliz Aksoy’u da ziyaret ettim. Adnan Oktar’ın takipçisi ve öğrencisi; “Bir kumpasa kurban gittik adil yargılanmadık. Dragos’taki evimiz basıldığında kimse ateş etmediği halde, sanki evden ateş edilmiş gibi bir tablo oluşturuldu. Kamera görüntülerini istedik, hiçbir şekilde gösterilmedi. Doğal hakim ilkesine aykırı yargılandık. Adli tıp raporu normal çıkınca insanlar adli tıpa gönderilmedi. Sulh Hukuk Mahkemelerinde adil yargılamandık.  Birçok ünlü hukukçudan mütalaa aldık, ama hiçbiri dinlenmedi. Bir kumpasa kurban gittiklerini söylüyor. Tecavüzcü iftiralarının yalan olduğunu ifade ediyor ve kendileri hakkında bir kumpas kurulduğunu söylüyor.

Hüma Babüna, Adnan Oktar’ın öğrencisi onunla görüştük. Biz her kesim ile görüşüyoruz. Kendisi de adil yargılanmadığından bahsetti. “Belgeler yok edildi, tanıklarımız dinlenmedi, yüzlerce kamera görüntüsünün gösterilmesini istedik bakmadılar ve itirafçı olan herkesi hemen serbest bırakıp hakkımızda bir tablo oluşturmaya çalıştılar.”

Mehmet Baransu ile konuştum; “Erdoğan iktidarının demokrasi diye bir niyetinin olmadığını görüyorum. Egemen harekat planından ve diğer davalardan MGK belgesi davalarından aslında Yargıtay aldığım cezaları bozdu, benim şu anda tek tutuklu yargılandığım mesele GDO’lu pirinç haberi. Onda da sahte fatura ile GDO’lu pirinç getirenler ile ilgili bir gazetecilik yaptım, haber aldım. 7 iş adamı sahte fatura ile GDO’lu pirinç getiriyorlardı. Daha sonra AK Parti içindeki önemli isimler bu kişileri korumaya çalıştı ve ben de bu haberi yapmaya çalıştım, bana ardından bu haberleri daha sonra mahkum olmuş polislerden aldın dedi, ben kesinlikle onlardan almamıştım bu sahtekarlığı yapan kişilerin peşindeydim bir gazeteci olarak ve bundan dolayı da ceza aldım. Beni bundan dolayı itham ettikleri davada diğer itham edilen polisler ceza almadı ben ceza aldım. Kendi iddiaları da boşa çıktı. Mor Beyin uygulaması çıktı ve bunun 1/3’ü açıklandı. Hepsi açıklansa 43 bin kişi olurdu. MİT Tırları savcısı meselelerinde ben iki savcıya ceza verildiyse niye o savcılar ile öncesinde çatışmışım?” ceza verilen savcıları eleştirmiş. “Ben nasıl bu savcılar ile işbirliği yapmış olabilirim? Daha öncesinde cemaat kurumlarında çalıştım ve işten atıldım. Hiçbir gruba bağlı değilim” ve adil bir yargılama beklediğini söylüyor.

Edirne Cezaevi’ni ziyaret ettik. Edirne Cezaevi’nde de çok önemli görüşmeler yaptık. Onlardan birisi; 6 çocuğu olan, bunlardan 5’i beşiz olan Nurcan Arslan’dı. Kendisi bizim Meclis’te yaptığımız konuşmaları da izlemiş ve çok mutlu olmuş. Beşiz çocuklarının durumu ile çok ilgiliydi hatta onların içinde Arif %75 işitme engelli, beyninde şaft olan, hidrosefali tehlikesi olan ve çok dikkatli takip edilmesi gereken 3 ayda bir kontrollere gidilmesi gereken çocuğunun durumunu çok merak ediyordu. “Ben onun başında olmazsam en ufak bir enfeksiyon beyin iltihabına yol açabilir, o yüzden çok dikkatli olmak gerekir.” Diyordu. Zaten çocuklar, 800-900 gram doğmuşlar, daha sonra kiloları da düşmüş ve kimisi 3.5 ay kimisi 2.5 ay kuvözde kalmış, kendisi bu arada Malatya’dan Adana’ya kuvöze sık sık gidip gelmiş yollarda perişan olmuş ardından yakalama kararları çıkmış. Kendisi bebekler ile uğraşırken bu arada Arif menenjit olmuş, 2 kez ameliyat geçirmiş. Deprem olunca Urfa’ya gitmek zorunda kalmışlar, Urfa’da eşi çevre mühendisi olmasına rağmen bir iş bulamamış, maddi manevi çok zorluklar yaşamış ve çocuğunun bakım ücreti ile zor bela geçinmeye çalışmış. Çocukların hepsinin direnci düşük, keçi sütleri ile onları büyütmüş. Firmalar, hastaneler onlara yardımcı olmaya çalışmış. Bir mucize bebek bunlar ve hepsi yaşayabildi diye herkes sevinirken maalesef bu ailenin çocukları annesiz babasız bırakılmış, anne baba hapiste. Anne Nurcan Arslan bana dedi ki: “İçeride öyle bebekler var ki yerde emekliyor, anneleri dizlerine yetişkin çorabı geçiriyor ki çocuğun dizine bir şey olmasın. Ranzadan düşen 7 aylık bir bebek varmış bütün annelerin gündeminde bu vardı. Ranzalara bir koruma yapılsın denilmiş, bu da yapılmamış ve tüm anneler bundan dolayı rahatsız. O kadar kalabalıkmış ki çocuklar için ayrı bir yatak yeri oluşturulamıyormuş. Anneler de talep edemiyormuş ve çocukları, bebekleri ile beraber kalıyorlarmış. 32 kişi kalırken, bebek düşünce 3. Koğuş açılmış aslında o ana kadar açılması gerekiyordu. 24-24 olmuş ve her gün sayı artıyormuş Edirne olduğu için. Edirne Cezaevi’nde su yok. Sabah yarım saat geliyor akşam yarım saat. Anneler, kadınlar çok zor durumda. Tuvaletler alaturka tuvalet, taharet vb. hadiseler son derece sıkıntılı çünkü su biriktirmeye çalışıyorlar, her şey son derece sıkıntı içinde yaşanıyor. Hijyen noktası sıkıntılı, 600 kişilik cezaevi 1800 kişiye çıkmış, 650 kişi yerde yatıyor. Sıcak su maalesef yeterli yok çünkü doğru düzgün su yok. Bazen bebekler soğuk su ile yıkanıyor anneler tarafından bunu anlattı tüm anneler ve tüm annelerin en büyük derdi 29 Ekim’de bir af olacak mı? Anne baba tutukluluklar ile ilgili bebeği olan anneler ile ilgili bir yasa çıkacak mı diye büyük bir beklenti içinde tüm anneler bu beklentilerimizi ilettiler.

Sümeyye Tercanlıoğlu isimli bir mahpus anne ile görüştüm. 3.5 aylık bebeği ile yurt dışına çıkmaya çalışırken Edirne’de Yunanistan tarafından geri itilmiş, çeteler onları geri itmişler ve çocuklar bu sırada çok büyük bir stres yaşamış. 37 kişi silah sesleri arasında geri itilmiş. Bir gece karakolda yerde yatmış kadın, çocuğu ile, 5 günde cezaevinde yerde yatmış ve oradaki cezaevindeki çocukların durumunu görünce bebeğini yanına almamış, emzirdiği halde almamış. Bebek anne sütü ihtiyacı içinde olduğu halde almamış, bundan dolayı sütünü sağmak zorunda kalmış, bana bunu anlatırken büyük bir üzüntü ile anlatıyordu. “Lavaboya sütümü sağarken bir damla sütüm akıyor, bir damla da gözyaşım akıyor. Bütün bunlar ile uğraşırken pompa istedim 12 gün geç geldi pompa, elim ile sağmaya çalıştım, çok büyük acılar çektim en sonunda meme iltihabı mastit oldu, antibiyotikler kullandım, çocuğuma vermem gereken sütü lavabolara sağdım. Antibiyotikler kullandım büyük sıkıntılar ve ağrılar çektim.” Diyordu. “Biz deport, büyük travmalar yaşadık ama sürekli deport yaşayıp yanımıza gelen insanların travmalarını dinleyince yeniden travmalarımız alevleniyor.” Diyor. Bebeğini de yanına almak istemiyor çünkü burada bebeklerin, çocukların ruhsal gelişimleri iyi değil, kendilerine uygun olmayan bir ortamdalar. Donuk donuk bakıyorlar, “Ben bebeğimi böyle bir yerde büyütemem, kapılar kapanıyor çok yüksek sesler çıkıyor, çocuğun uykusuna, ruhuna uygun bir yer değil o yüzden emzirsem de çocuğumu buraya getirmek istemiyorum.” Stresi yaşayan bir anne gördüm ben orada. Aslında 4 sene sonra tedaviler ile doğan bir bebek bu bebek ve buna rağmen şu anda bu annenin bu bebeğin yaşadığı bu. Çocukların yaşadığı stresleri anlattı Sümeyye Hanım, koğuşta akşam, sabahleyin kapı kapalıyken çocuklar dışarı çıkmak istiyor kapıları yumrukluyor akşam havalandırmanın kapısı kapandığında çocuklar niye kapandığını anlayamıyorlar. “Biz dışarıda sayım için avluda ayakta beklerken niye bekliyoruz diye şaşırıyorlar ve biz sabahın köründe 6’da kucağımızda bebekler ile çocuklar ile sayıma çıkıyoruz çocuklar üşüyorlar onları yatakta bırakamıyoruz çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz.” Diyor ayrıca yürüteçte hala verilmiyormuş cezaevi tarafından. Yürüme çalışmaları yapan bir bebek emekleyen bir bebeğe yürüteç verilemeyen bir yerden bahsediyoruz. O yüzden zorunlu olmadıkça kadınlar yanlarına çocuklarını bebeklerini almak istemiyor.

Beşiz çocukları olan ailenin babası ile de görüştüm. Babaları Abdulkadir Arslan, tüm derdinin çocuklar olduğunu söyleyen bir babaydı, çevre mühendisi olmasına rağmen o haldeki ötekileştirme, dışlamadan dolayı hamallık bile yaptığını söyleyen bir insan vardı karşımda. “5 çocuğumu nasıl büyüttüm bilemem. Onlara ayakkabı alırdım ayakkabılar hemen kısa sürede ayaklarına dar gelirdi ve ben ayakkabıcıya götürüp kalıba koymasını isterdim. Bir numara daha büyüsün ki bir müddet daha ayakkabı almayım.” diye bana anlatıyordu, oldukça üzgündü ve Edirne’de çocukları ile ayrıldıkları o anı unutamadığını eşi ile beraber o an konusunda çok büyük travma yaşadıklarını söylüyor. 6 çocuğun anne babadan ayrılma anı videosunu görmüşsünüzdür. “Nu kadar zulüm olur mu? Biz ne yaptık ki?” diyor ve anlatıyor. O çocuklar annesiz babasız kalacaklarını anladıkları anda büyük bir stres ve hüzün yaşadılar, ağladılar hatta “Küçük çocuk Yusuf o yaşadığı şoktan dolayı istifra etti lavaboya gitmek zorunda kaldı. Bu kadar ötekileştirme olmaz, bunları yaşayacak ne yaptık?” kendisi cezaevine girmeden önce çok büyük sıkıntılar çekmiş. Sağ olsun arkadaşları ona yardımcı olmaya çalışıyorlar.

Bir başka anne ile de görüştük; şu fotoğrafta gördüğünüz anne Sevilay Albayrak, yanında 4 yaşındaki kızı ile yanıma geldi. Hapishanede bir anne ve çocuğu ziyaret etmek ilginç bir şey sadece anneyi bekliyordum ama çocuk da gelince çocukta hapishane ortamında sıkılıyor, onu neşelendirmeye çalıştık. “Ben senin doğum günü parti fotoğraflarını gördüm.” Diyerek çocuğu neşelendirmeye çalıştım. O çocuğun dünyası ayrıydı, önceki koğuşundaki çocuk arkadaşlarını bana anlatıyordu, koğuşun ayrıldığını, o çocuktan ayrı kaldığını, şimdi bir tek 8 aylık bir bebek ile kaldığını, oyun oynayacak çocuk aradığını anlatıyordu Nilay ve annesi de ilk olarak mezuniyet töreninde gözaltına alındığını ve eşinin de iki kez ceza aldığını söylüyordu ve bu anne de az önce yapılan aramada memurların sert tavırları nedeniyle çocukların bebeklerin annelerin arkasına saklandığını, annelerine “Niye bu kapılar kilitleniyor? Niye böyle oluyor?” diye habire sorup durduklarını, kapıları dövdüklerini anlattı. Günde 1 yumurta yemesi gereken bu çocuğun haftada bir yumurta yiyebildiğini anlattı. Biz bunu yöneticilere söyledik, halledeceklerini söylediler umarım halletmişlerdir. Sabah, öğle, akşam yemeğinin parasının devlet tarafından 50 TL olarak belirlendiği bir yerde, yemeklerin eksik olacağı apaçık ortada değerli arkadaşlar. Çocuk ile beraber kalırsa 75 TL oluyormuş ücret. 75 TL ile bir anne ve çocuğu sabah öğle akşam doyacak böyle şey olur mu? Sizin aklınız alıyor mu? Ama cezaevlerine biçilen yemek parası da bu.

Semra Banko isimli bir anne ile görüştük, kucağında 1.5 yaşındaki bebeği ile geldi, o da deport edilmiş ve Yunanistan’da çok kötü muamele görmüş. Erkekler tarafından üstü başı aranmış, 7.5 yaşında bir çocuğu daha varmış, psikolojik tedavi görüyormuş, babası ile beraber dışarıdaymış, 1.5 yaşındaki çocukta yanında koğuşta. Çok büyük sıkıntılar yaşamışlar bunları anlattılar. “Yunanistan tarafından bu kadar aşağılanıyoruz, Türkiye devletini bu hiç rahatsız etmiyor mu? Türk vatandaşları bu kadar kötü bir muamele görüyor kimse buna müdahale etmeyecek mi?” diyordu. Çocukların oyun ile ilgili durumlarını anlattı. Çocukların oynaması için betonun üstüne battaniye seriyorlarmış, görevliler de: “Bu battaniyeler üste serilmek içindir betona seremezsiniz.” diye battaniyeleri topluyormuş. Düşünün çocuklar betonun üzerinde mi oyuncakları ile oynasınlar, battaniye seriyorlar üzerinde oynasınlar diye. “Yok battaniye seremezsin.” Herhalde anladığımız kadarıyla bu battaniyelerin altından tünel kazaklarını düşündükleri için yere battaniye serdirmiyorlarmış, olacak işler değil bunlar. Bebekler, çocuklar yerde battaniyenin üstünde oyuncak ile oynasın diye istiyor anneler başkasının derdi bir başka! Olacak işler değil gerçekten, dışarıdan oyuncak girmesi son derece sıkıntılı ve oyuncaklar yetersiz çocuklar bebekler için işin doğrusu.  Semra Banko: “Eşim ile 8.5 yıldır evliyim o bir cezaevine girdi çıktı ben girdim o yüzden ancak 3.5 yıl birlikte kalabildik.” Diyor! Çocuklar, bebekler için sakız, balon istiyoruz kantinde bunlar yok alamıyoruz. Çocuklar sıkılıyor bu sefer. Burada çocukların olduğunu hiç kimse hatırlamıyor mu? Yetişkinler için yapıldığını biliyoruz ama neden böyle? TV’de yokmuş, kantinde TV yok, TV alamıyorlar. Maalesef cezaevindeki hal bu arkadaşlar. Bu da olacak bir durum değil maalesef.

Sivil havacılık pilotlarının adli sicil kaydı mağduriyetleri var. En ufak bir adli sicil meselesinde sivil havacılık pilotları mağdur ediliyorlar. Normal şartlarda kamu kurum ve kuruluşlarında işe girmesine engel olmayan cezalar Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından lisans verilen pilotların havayolu şirketlerinde işe girmesine engel oluyor. En küçük adli para cezası, adli sicil arşiv kaydından 5 yıl sonra silinmektedir. Mağduriyet yaşayan lisanslı sivil havacılık pilotları, adli sicil arşiv kaydı silininceye kadar 5 yıl boyunca işsiz mi kalacak? Diye bakanlığa soruyoruz! Pilotların yaşadıkları mağduriyeti gidermek için bir çalışma yok mu? Bunu hem basın toplantımda ifade ediyorum hem de yazılı soru önergesi veriyorum. Bakanlık bunu da bilsin cevabı da bekliyoruz.

Muammer Uluşık bize başvurmuş. Antalya’da Carlingen isimli bir firma kendilerini kandırmış. “Ayda %10 kar payı vereceğiz.” Demiş ve ödemeleri vermeyip ortadan kaybolmuşlar ve milleti kredilere her yere sevk ediyorlardı. Bu kandırmanın önüne geçilmesi için bize başvurmuşlar. Bu tür dolandırıcılar her yerde var, bu dolandırıcılıkların kolay olmaması için bakanlığın harekete geçmesi lazım binlerce insanın serveti heba edildi. Dolandırıcıların eline geçti, bu meselenin artık bir an önce halledilmesi gerekiyor. Dolandırıcılara kapı aralanmaması kapanması gereken önlemlerin alınması gerekiyor.

Salim Diker Beyefendi bize başvurmuş. Daha önce Öncü Hayat kozmetik ürünleri satan şirket hakkında bize şikayetlerini bildirmiş. Şirket sahibi Cengiz Acar Cumhurbaşkanı Erdoğan ile fotoğrafları varmış, çoğunlukla böyle yaparak kendilerine bir itibar sağlatmaya çalışıyor insanlar ve ifadelere göre Mevlüt Çavuşoğlu Eski Dışişleri Bakanı’nı da arkasına almaya çalışmış ve bu kişilerin organize suçlar işlediğini söylüyor. Bu isim kullanma kolaylığı nereden kaynaklanıyor? Milyon dolarlık bir dolandırıcılık var Öncü Hayat kozmetik ürünleri satan şirket hakkında bu şikayet var bize. Biz bu konuyu da takip edeceğiz ve soru önergelerimizi veriyoruz, burada da gündem ettikten sonra.

Ben Ömer Furkan Özdemir, kendisi Kocaeli Üniversitesi Baki Komsuoğlu Kongre ve Kültür Merkezi önünde üyesi ve yöneticisi olduğu sendika Eğitim Sen’in çağrısıyla Rektörlüğün daha önce üniversite web sayfasında ilan ettiği üzere Banka Maaş Promosyon İhalesi ile ilgili bir açıklama yapmak istemiş fakat bu sırada kendisi ağır bir şekilde engellenmiş. Aslında ilk başta Rektör Yardımcısı Ercüment Çiftçi: “Buyurun gelin içeride konuşun.” Demiş fakat o sırada bu basın açıklamasının yapılmasını engelledikten sonra kendisi içeri girmiş. İçeride konuşmak istemiş ve Burçin Deniz isimli yönetici de girmiş. İlk önce Ercüment Çiftçi: “Hoşgeldiniz” demiş fakat “Maaş promosyonu konusunda bizlerin görüş ve önerileri alınmadan ihale şartnamesinin gizlenerek sadece yetkili sendika temsilcilerinin katılımıyla ve söz konusu bu ihale oturumunun, onun da çevrimiçi yayınla yapılmasının doğru ve hukuka uygun olmadığı yönünde” ifadelerde bulunmuş ve Ercüment Çiftçi kameraları kapatarak bu sendikacı arkadaşımıza saldırmış. Bileğini bükerek darp etmiş güvenlik görevlileri onu 2. Kattan alt kata indirmişler ve bu arada fiziki saldırılara maruz kalmışlar. Basın mensupları dışarıdaki kamera kayıtlarında da bu görüntüler varmış. “Ben bir vatandaş olarak sendika yöneticisi olarak bunu kabul edemem.” Diyor arkadaşımız. “12 yıldır bir akademisyen olarak çalıştığım kurumumda haklarımı istediğim için darp edildim kesinlikle bunu hak edecek bir şey yapmamıştım. Mesleki onurum çiğnendi, Anayasa ve kanunlara ülkemizin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler İLO, AİHM kararlarına, AYM kararlarına ve TCK 118/2’ye aykırı bir şekilde darp edildim. Aslında sendikacıları bu şekilde engelleyenler 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına hükmolunur ve gizli yapılmaya çalışılan ihale şartnamesi kimsenin bilmediği, sadece ihale günü canlı yayını yapılarak sözümona bu gizlilik ve şüphenin ortadan kaldırılacağı makyajı yapanlar hakkında mücadelemizi sürdüreceğiz.” Diyor, biz de Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğü’nü kınıyoruz, Prof. Dr. Ercüment Çiftçi’yi kınıyoruz, bu nasıl bir harekettir? Olacak bir şey değildir! Kendi personelini, sendikacıyı, hak arayıcısını ve şaibeli bir işlem ile ilgili bir işleme müdahale eden bir kişiye, darbı yapan kişi ve kurumu kınıyorum ve burada yazılı soru önergesi ile de ilgili mercilere konuyu ileteceğimizi, idari açıdan takip edeceğimi belirtiyorum.

2012 yılından beri yurt dışında yaşayan Vedat Bayrakdar çok önemli bir meseleyi gündeme getirmiş. Diyor ki: “ Eşim Vedat Bayrakdar 9 yıl 6 ay 15 gün ceza verilmişti. Kasım 2022’de tahliye oldu ve tahdit konuldu pasaportuna.” Daha sonra çeşitli ameliyatlar geçirmiş, tahliye olduktan hemen sonra rahatsızlanmış ve lenfoma teşhisi konulmuş, bu arada pasaportu tahditli, yakınları yurt dışında Türkiye’den ayrılması lazım, moralin çok önemli olduğu bir rahatsızlık bu lenfoma. 9 yıldır ayrı aile. Düşünün babadan ayrı, çocuklar ve eş. Yatarı bittiği hapisten çıktığı, bırakın gitsin ama tahdit konulmuş ve bu arada haksızlığa uğramış, entübe edilmiş, hastaneye kaldırılmış, kalbi durmuş, makineye bağlı çalışmakta kendisi şu an yoğun bakımda. Konuyu yakından takip edeceğiz ama İçişleri Bakanlığı’nın Süleyman Soylu döneminde başlatılan bu hukuksuz, yasayı çiğneyen uygulamasını protesto ediyoruz ve bundan dolayı binlerce insanın mağdur olduğunu ve mağduriyetlerin devam ettiğini söylüyorum. İşte her şeyi ile perişan edilen kanser edilen ve yoğun bakımlık edilen bir mağdurun hikayesi. Biz bu konuyu yakından takip edeceğiz aile ile tekrar görüşeceğim.

Engelli kardeşlerimiz büyük sıkıntılar çekiyor ve iktidar sürekli engellilerin ödeneğini azaltıyor. Bakın SGK yeni getirdiği düzenleme ile aylık 600 ₺ ücret talep etmekte ayrıca hasta bezi ödemesi için aylık bize ödenen 496 ₺ aylık giderimiz 1500₺. Sosyal yardımlaşmadan verilen aylık bakım ücretine % 17 zam yapılıyor. Sağlık giderlerini karşılamak, çocuğumu olması gereken hayat standartlarında yaşatmak için aldığım her medikal malzemeye her ay zam geliyor. Verilen desteğin insani yaşam için gereken düzeyde olmasını istiyoruz. Engelliler için verilen paraya az zam yapılıyor fakat sürekli kullanılan hasta bezi ve diğer malzemelere oldukça yüksek miktarlar ve ödemeler getiriliyor, kabul edilecek bir durum değil.

Antalya S Tipi Kapalı Cezaevi’nde İzzedin Yenigün kaç gündür gündeme getiriyoruz, 4 yıldır takip ettiğim bir hasta mahpus. Uzun süre hastalığı teşhis edilemedi ve çok mahpus dezavantajı yaşadı ve en sonunda deprem sonrası Maraş Türkoğlu’ndan Antalya S Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. Çok ağrıları var, dikkate alınmamış en son bağırsakları düğümlenmiş ve uzun süre doktora gönderilmemiş ve en sonunda çok geç kalınmış ve acilen yoğun bakıma alınmış ameliyat sonrası. Şu anda da durumu iyi değil. Gecikme olduğu için vücutta ağır enfeksiyonlar gelişmiş, ağır bir tedavi alıyor. Bütün bunların sorumlusu hasta mahpuslara gereken özeni gösterilmemesinden dolayı. Antalya Cezaevi hasta mahpusun hastaneye gitmesini niye geciktirdi diye soruyoruz.

Mülakat sözünü soran binlerce insanımız var. Mülakat kalkacak dedi Erdoğan fakat mülakatı kaldırmadılar, uyduruk şekilde değişiklikler yaptılar, özetle tüm mağdurlar mülakatsız bir atama istiyor, bunu da net bir şekilde söyleyelim.

Mahmut Kardaş isimli bir mahpus, Diyarbakır 4 No’lu T Tipi Cezaevi’nde ve tahliye edilmiş ve ardından siyasi bir davadan tahliye edildikten sonra bir köy kavgasında karşı köyden bir kişi öldürülünce “Vay efendim sen önceden PKK davasından cezaevinde yatmıştın, bu suçu sen işledin.” Denilerek kendisi hakkında bir arama kararı çıkmış ve en sonunda tutuklanmış ve adil bir yargılama olmadığı için 37 gündür açlık grevinde. “Sen önceden de PKK’liydin ve bu yüzden şimdi de bu suçu sen işlemişsindir.” Deniliyor, böyle şey mi olur? Adil bir yargılama yapın, önceden bir insanın mahkemelik bir durumu ayrı bir konudur şimdiki başka bir mesele ayrı bir konudur. Bu olacak bir şey değil. Ağırlaştırılmış müebbet ve 14 yıl hapis cezası almış ama adil bir yargılama olmadığını söylüyor. Biz ayrıntıyı bilmiyoruz ama adil bir yargılama olması gerektiğini biz de söylemiş olalım.

Songül Çetiner, çok acı bir vaka. Bu aileyi iyi biliyoruz. Songül Çetiner bize mektupta gönderdi, kendisi Kayseri Bünyan Kadın Cezaevi’nde. Büyük bir aile dramı yaşanıyor eşi felç geçirmiş durumda genç oğlu bakıyor ve bu yüzden üniversiteye gidemiyor delikanlı. Bir engelli ablaları var ve bir de ayrıca üçüncü bir kız çocuğu var ve hepsi büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Oğlu bize başvurmuş: “Biz zor durumdayken engelli ablam varken babam çalışamıyorken biz üniversite okuyamıyorken annem hapishanede.” Diyor bu olacak bir şey değil, çok büyük acılar yaşanıyor. Songül Çetiner mutlaka hapishaneden çıkmalı, 18 yaş ile ilgili bir sınır var, aslında tamam 18 yaşından büyük engelli çocuk ama “Engelin yaşı mı olur?” diyor anne, çok haklı aslında. Yasa yapılırken bu unutulmuş ve mutlaka değiştirilmesi gerekiyor bunu da not ediyoruz ve bilahare gündeme getirmemiz gerekiyor çünkü bu konunun çözülmesi için bu yasal bir değişikliğin yapılması gerekiyor.  

Hüseyin Karaoğlan adına yakınları başvurmuş. Çok vahim bir vaka, Ankara Sincan 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde, daha öncesinde de gündem etmiştik. Ankara Sincan 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi koğuşlarını biliyorum, gerçekten mezar gibi yerler, olacak şey değil. Yaşanacak bir yer değil. Açık görüş yaptık, açlık grevinde 11 Eylül’den bu yana çok zayıflamış, yürümekte zorlanıyor, bakışları, duruşu değişmiş, tek başına tutulduğu için neredeyse konuşmayı unutmuş. 40’lı günlere dayandığı için kendine bakamaz, hayatından endişe ediyoruz bir bardak su verecek kimse yok yanında. Bu yüzden biz evde de yemek yapamıyoruz çok endişeliyiz.” Diyor. “Hapishane yetkilileri gece gündüz sürekli ses çıkarıp, rahatsız edip, uykudan uyandırıyorlarmış. Kendisi size mektup yazmış mektup bize ulaşmamış gönderilmemiş. Olacak bir durum değil. Bunu kınıyorum ve Hüseyin Karaoğlan’ın taleplerinin mutlaka gündeme gelmesi gerektiğini söylüyorum. Bütün bunlar mutlaka gündeme gelmeli değerli arkadaşlar.

Tokat T Tipi Ceza İnfaz Kurumu’ndan çok şikayet var. İki kurul yapıyor ve yaptıkları bu kurullarda insanların namusuna kadar söz edecek kadar haddini aşıyorlar. Siyasi mahkumları kasıtla bilerek isteyerek soyut gerekçelerle en aşağı 3 ay fazla yatırıyorlar. Mahkemeymiş gibi soru soruyorlar gözlem kurullarında. Denetimli serbestliği vermiyorlar, gardiyan ve cezaevi yönetimini bir kere dahi şikayet etmiş ise mahkum ona bu iki kurulda en ağır şekilde hakaret ediliyor. Görevliyi şikayet ettiğiniz zaman yandınız. Bir süre denetimli serbestliğinizi yakmaya çalışıyorlar. Kadınlara ağlatana kadar hakaret edildiği ifade ediliyor. Bunlar iddialar, biz bu iddiaları gündeme getirmek ile sorumluyuz bir milletvekili olarak idare bunun cevabını vermeli. İnsanlara psikolojik işkence yapıldığı kurulların kamera kaydı ile yapılması gerektiği söyleniyor. İnsanlara kurullarda hakaret edilmesi kabul edilecek bir hadise değil.

“Ben Engin Ernez engelliyim hiçbir eylemde bulunulmadı babam memur emeklisi ve vefat etmesine rağmen sağlık güvencesinden yararlanamıyorum ayrıca iş aramama rağmen iş verilmiyor. Malulen emeklilik başvuru yaptım %59 engelli olmama rağmen ret verildi engelli maaşı bağlanmıyor bu konuda mecliste dile getirin Engelli olmamız bizim suçumuz değil bize el uzatmayanların suçudur.” Diyor.

Nevzat Evinç bize başvuran bir kişi, hakkında birtakım üzücü durumlar var. Kocaeli Şehir Hastanesi’ne yatmış, platin takılmak için ama anlaşılan ameliyat anestezi esnasında bazı sorunlar yaşanmış, hatalar yaşanmış. Narkoz verildikten sonra kalp krizi geçirdiği söylenmiş, yoğun bakıma alınmış. Daha sonra şiddetli baş ağrısı yaşamış ve gereken önlemler alınmamış. Belli ki pıhtı atmış, defalarca söylemesine rağmen başında ağrı olduğunu ama geç kalınmış ve yoğun bakımda yatmaya başlamış ve sağlık görevlilerinden yeterli ilgili cevaplar alamamışlar. Ardından yoğun bakımdan palyatif servisi bir alt grup servise çıkarılacağı söylenerek bir başka hastaneye sevk edilmiş, Gebze Fatih Devlet Hastanesi’ne yoğun bakım doktoru, palyatif servise sevk etmiş fakat orada da hastaya şehir hastanesi yoğun bakımda iyi bakılmadığı, yatak yaraları olduğu yönünde bulgular ortaya çıkmış vücudunda önemli sıkıntılar yaralar çıkmış yoğun bakım hastası niye buraya gönderdiler demiş. Hem yoğun bakımdan çıkmayacak hastayı gönderiyor şehir hastanesi hem de yatak yaraları ile gönderiyor. Bu ihmalkarlıkların ameliyat sürecinin başından sonuna kadar takip edilmesi gerekir diyor ve biz bu konuyu gündeme getiriyoruz, Kocaeli Şehir Hastanesi’ndeki bu skandal iddiasını gündeme getiriyoruz, yazılı soru önergesi ile de Sağlık Bakanlığı’na soracağım. Vatandaşların sağlıkları ucuz bir şey değil, vatandaşlara en iyi muamele yapılmak durumundadır.

Biz öncesinde de söyledik, beşiz çocuklarımız, anneleri babaları mahpus Edirne Cezaevi’nde bizi Meclis’te ziyaret ettiler, hoş geldiler, sefalar getirdiler. Ablaları Vildan ile geldiler, toplam 6 çocuk, dayıları, kuzenleri, yakınları ile gelmişlerdi. Anne baba mahpusluklar bitsin diyoruz bu çocuklar anne bakıma muhtaç hasta çocuk Arif %75 engelli ve beyninde şaft var, oldukça sıkıntılı ve hepsinin de immün direnci düşük ama Arif’in daha da düşük. Çok dikkatli takip yapılması gereken çocuklar bunlar hele ki Arif fakat bu çocukların anne babası yanında değil. Bu çok ağır bir durum, benim vicdanımın kabul edeceği bir durum değil, Allah kabul etmesin bu zulümleri. Anne babasını ziyaret ettim Edirne Cezaevi’nde gözyaşları içindeydiler, bir an evvel annenin en azından tahliye edilmesi ve bu çocukların annesiz kalmaması gerektiğini söylüyorum.

Bize mektup gönderen mahpuslar var ve onların mektuplarını özetleyerek size sunuyorum; Mehmet Hüseyin Öz, Gaziantep H Tipi Kapalı Cezaevi’nden göndermiş “Hem epilepsi hastalığım var hem de denetimli serbestliğimi vermiyorlar. Dört kez üçer aylık engellediler. Dik merdivenlerden inişte nöbet geçirip düşüp beyin kanaması geçirmekten korkuyorum!” diyor. Bakın gerçekten insanların hayatı ile oynanıyor olacak bir iş değil bu. Hem dışarıda iyi bir tedavi alabilecekken denetimli serbestliğiniz zulmen verilmiyor, düşüyor “Beyin kanaması geçirmekten korkuyorum.” Diyor olacak bir iş değil arkadaşlar bunu da söylemiş olalım.

Songül Çetiner’den bahsetmiştim, mektubu geldi bana Kayseri Kadın Kapalı Cezaevi’nden çok sıkıntılı, çok dertli bir hanımefendi, bir anne diyor ki: “Artık öyle çıkmazın eşiğindeyim ki elimi nereye uzatsam bomboş… Çaresizliğin en doruk noktasındayım… Esaret altında, evlatlarımın, eşimin perişan hallerini, onlara hiçbir şekilde dokunamayıp o çaresizliğin içinde çırpınışlarını sadece ciğerim yana yana izliyorum. Beni duyar mısınız… Bu mektup elinize geçer mi… Bilemiyorum, sadece ümit ediyorum… Çıkmazdayım… ‘ diyor Kuyuların dibinden gelen sesler bunlar değerli arkadaşlar ve biz de bu sesleri kamuoyuna böyle iletmeye çalışıyoruz.

Remzi Uçucu, İzmir 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’nden bize yazmış: “Kitap yayın yasakları var, iktidarı eleştiren kitaplar bize verilmiyor, dergiler de aynı gerekçelerle yasaklanıyor. Sohbet hakkımız tam olarak verilmiyor. İletişim hakkı gaspları var. Fotokopilerin alınması engelleniyor. Keyfi disiplin cezaları veriliyor. En ufak insani tepkimize ağır cezalar yağdırılıyor. Kelepçeli muayene dayatılıyor. Görüş saatlerimiz keyfi kısıtlanıyor.” Diyor biz de bu şikayetleri size iletiyoruz.

Aytaç Ünsal, Edirne F Tipi Hapishane: ‘Edirne Cezaevi mektup engelleme konusunda meşhurdur. Gündemle ilgili ifade ettiğim düşüncelerim sansürleniyor. ‘İletinin mektup statüsünde olmadığı’ gibi bir garabet ürettiler. Düşüncelerimizi yazınca bu mektup olmuyormuş. Mektuplarımızın mektup olup olmadığına kendileri karar verecekmiş. İradenin dediği şu: “Mektup saymadığım hiçbir şeyi gönderemezsiniz.”’ Diyor Aytaç Ünsal mektubunda.

Yusuf Kenan Dinçer, Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden yazıyor. “Ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olmamalarına rağmen 6 arkadaşımız tek kişilik hücrelerde tutuluyor. Bu cezaevi farklı denilerek hukuka aykırı işler yapılıyor. Kitap yayın hakkımız gasp ediliyor. Hakkında toplatma kararı olmayan dergi ve yayınlar verilmiyor. Sayı sınırlamaları getiriliyor. Sohbet hakkı kısıtlanıyor. Haber kanallarının muhalif olanları verilmiyor. En ufak gerekçe ile disiplin cezaları veriliyor.” Diyor.

Adem Ketir, İzmir F Tipi Kapalı Cezaevi’nden yazdı: “7 yıldır göremediğim hasta annemi kaybettim. Gözü açık bir şekilde ve ismimi sayıklayarak vefat etmiş. Yıllardır ailemi çocuklarımı da göremiyorum. Hepimizin birbirimize ihtiyacı var. Büyük acılar yaşıyoruz. Sadece hak istiyoruz. Sevk talebimizi görsünler.” Diyor.

Samet Selvi, Eşen T Tipi Kapalı Cezaevi’nden bize yazdı: “Cezam bittiği halde Yargıtay işlem yapmadığı için boş yere yatıyorum. Annem ve ailem uzakta olduğu için gelemiyorlar. Maddi manevi sorun… Beni nakledin, kansere yakalanmış annemi görebileyim diyorum onu da yapmıyorlar. Eşimin dosyası da her an onanabilir. Tüm aile psikolojik sorunlar yaşıyor. Ben cezalandırılırken eşim, çocuklarım, annem, babam da cezalandırılmış olmuyor mu? En iyisi beni öldürsünler. Yaşadığım bu acılar bitsin.” Diye isyan ediyor olacak işler değil Yargıtay ne iş yapıyor insanları böyle mağdur etmesin Yargıtay! Kansere yakalanmış annesini göremeyen mahpuslar var, tahliye olmayan anneleri vefat edebiliyor. Az evvel bahsettim Adem Ketir böyle, tahliye olmadan annesi maalesef vefat ediyor ve Van ile İzmir çok uzak olduğu için annesi oğlunu göremeden vefat ediyor.

Afyon T 1 Cezaevinden çok şikayet alıyoruz; 4 mahpus haber verilmeden, eşyalarını alamadan sabah 06.00 da sürgün edilmişler! Akif İpek, Cihat Ağraş, Habil Emen, Fırat Beyazeli çeşitli cezaevlerine gönderilmiş, cezaevine gönderebilirsin ama bu nasıl bir apar topar gönderme eşyalarını vermeme insanları mağdur etme hali anlamak mümkün değil. Mahpusu meta gibi mi görüyorsunuz? Onlar insan diye hatırlatıyorum size. Adalet Bakanı bu konuda ne diyecek merak ediyorum! Böyle zulmen işlemlerin yapılmaması lazım, insanları sevk ediyorsanız en azından yanına eşyalarını verin diyoruz.

Geçtiğimiz günlerde İsmail Saymaz da yazdı. Elazığ Cezaevi’nde bir büyük skandal yaşanıyor. 2 mahpus birçok mahpusa saldırdı, bir müddet rehin aldı ve onları yaraladı, öldürebilirdi de. Korkunç bir olay, büyük bir skandal fakat Adalet Bakanı bu konuda hiçbir açıklama yapmıyor. Olacak bir iş değil. Açıklama yapmamakta ısrar ediyor, inat ediyor, nereye varacak bu. İşte böyle sümenaltı ederek iş kapatmaya çalışılıyor. Olacak bir iş değil ama biz bu olayın üstüne gideceğiz Sayın Bakan Yılmaz Tunç, bu tavırlar size yakışmıyor, bunu size söyleyim. Çok ciddi bir olay var, insanlar ölebilirdi fakat olayı örtbas etmeye çalışıyorsunuz ama biz olayın peşini bırakmayacağız bunu da bilin. Cezaevleri insanların can güvenliğinin ayaklar altına alındığı bir yer olamaz.

Av. Özge Hendekçi bir sürü linç edilmişti, “izdivaç ablası, zina yaptı” gibi korkunç isnatlar, “Muta nikahı yaptın.” Gibi korkunç isnatlar en sonunda ne oldu biliyor musunuz? Anayasa Mahkemesi onun haklarının ihlal edildiğine dair karar verdi. Sahur Operasyonu sonrası tutuklanan eski emniyet mensuplarının dosyalarına baktığı için tehdit edilen ve iktidar medyası tarafından ‘izdivaç ablası’, “talimatla hamile kaldı” denilerek linç edilen Avukat Hendekçi’nin adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmedilmiş. İnsanların haysiyetlerini onurlarını çiğniyorsunuz ondan sonra yıllar sonra Anayasa Mahkemesi bu yaptığınızın ihlal olduğuna karar veriyor ve hiç yüzünüz kızarmadan yolunuza devam ediyorsunuz. İktidarın kendisi, medyası yargı kurumları utanç verici bir halde. Bunu söyleyelim, onurlu kadınların haysiyetini namusunu çiğneyecek bu tavırlardan vazgeçin diyorum.

Biz 2008 Gazze Katliamı’nda sahada İsrail’in fosfor bombası attığına dair deliller bulmuş, toplamış ve suç duyurusu yapmıştık Ankara’da fakat Erdoğan bu suç duyurusunu engellemiş ve İsrail ile gayet rahat bir alan açmıştı. Büyük bir sorumsuzluktu ve daha sonra İsrail daha büyük savaş suçlarını, Mavi Marmara ve tekrar Gazze Katliamlarında göstermişti. Yapmayacağınız şeyi söylemeyin diyorum! Erdoğan da esip gürlüyor ama askeri anlaşmaları iptal babı geldiği zaman susuyor hiçbir şey söylemiyor, biz bu ikiyüzlülükleri takip edeceğiz ve en azından tekrar cenazeler üzerinde fosfor bombası taraması yapılması, laboratuvarları ile tetkik edilmesi ve bütün bunlar için uluslararası ceza mahkemesine başvurulması gerekiyor.

Çok önemli sorunlar yaşanıyor. Çevre sorunları var ve hangi fabrika yine kimyasal döktü Kumla Deresi’ne onu soruyoruz! Balıklar ölmüş, bakın görüyor musunuz? İzmit’teki derede balıklar telef oldu biz bu konuyu yakından takip edip bu çevre katliamını da sorgulayacağız değerli arkadaşlar onu da söylemiş olalım.

Mazlum İçli isimli mahpusu Marmara Cezaevi’nde ziyaret ettim. Kendisi Yasin Börü’yü öldürmediği besbelli olduğu halde onun öldürülme anında başka bir yerde olduğu yüzlerce km ötede bir yerde bir düğünde müzisyenlik yaptığı apaçık görüntülerde belli olmasına rağmen cezalandırılmış bir insan. Cezaevinde ziyaret ettim, kendisi hem bu adil olmayan yargılamadan şikayetçi hem de cezaevinde revire çıkmanın çok zor olduğunu söylüyor, revir ile ilgili önemli sıkıntılar olduğunu söylüyor. Müebbet hapis cezası verilmiş, bu kabul edilecek bir durum değil. Çeşitli ihlallerin olduğunu söylüyor ve sohbet hakkı ile ilgili kısıtlamalar olduğunu söylüyor.

Celalettin Can, kendisi Özgür Gündem Gazetesi’nin bir gün Genel Yayın Yönetmenliği yapıldığı için cezaevinde ve mahsup işleminden faydalanamıyor ve hasta, göğüs ağrıları vardı, biz Celalettin Can’ın hakkının çiğnendiğini söylüyoruz buradan da tekrar iletmiş olalım. Kendisi ile de görüştüm, göğüs ağrıları olan bir hasta fakat teknik olarak mahsup işleminden kendisi faydalandırılmıyor. Göğüs ağrıları var, 67 yaşında anjiyo olması lazım. Oradaki sağlık sistemine güvenmiyor ve kendisi de denetimli serbestliği verilmeyerek mağdur ediliyor.

Marmara Cezaevi’ni ziyaret ederek birçok mahpus ile görüştüm. Celalettin Can beyefendi, Mazlum İçli ve diğer mahpuslar ile ilgili de az evvel ayrıntılı bilgiler verdim.

KHK Platformları Birliği partimizi ziyaret etti, grup toplantı odamızda “KHK’lar gidecek biz kalacağız” dedik, KHK’lı vekillerimiz, Grup Başkanvekilimiz ile toplantılar yapıldı, KHK sorununun gündem edilmesi için KHK sorununu gündem etmeye devam edeceğiz. Canla başla bu gayreti göstereceğiz değerli arkadaşlar.

Edirne Cezaevi’nde Sn. Selahattin Demirtaş ve Sn. Selçuk Mızraklı’yı ziyaret ettim. Sn. Selahattin Demirtaş’ın tüm kamuoyuna sevgi ve selamları var. Dimdik ayakta ve gayretli, siyaseti yakından takip ediyor. Sn. Selçuk Mızraklı da zulmen cezaevinde o da dimdik ve gayet iyi moralli, sağlığı yerinde ve gündemi iyi takip edip yorumlar yapıyor herkese bol bol selamı var.

Sümeyye Tercanlıoğlu, çok gündem ettim bu hanımefendiyi. Kendisi ile de Edirne Cezaevi’nde görüştüm. ”Sütümü lavaboya sağıyorum. Akıttığım her bir damla sütümün üzerine gözümden yaş akıttım.” Diyen ve bütün bu işlemler sonucunda da meme iltihabı mastit olan çok acılar çeken bir hanımefendi, bu zulmü legal kriterler illegal olarak tanıtılıp kendisine “terörist” damgası vurulduğu için yaşıyor kabul edilecek bir durum değil. Allah kabul etmesin bu hali. Kesinlikle kabul etmiyoruz değerli arkadaşlar.

İzmit Kapanönü’nde değerli İzmitliler ile sohbet ettik. İzmit halkımız ile sık sık birlikte oluyoruz, birlikte olmaya devam edeceğiz tüm İzmitlilere çağrım, sorunlarınızı devlet kurumlarında yaşadığınız mağduriyetleri bize iletin elimizden gelen her gayret ile ayrım yapmaksızın sorunlarınıza çözüm bulmaya çalışacağız sevgili Kocaeli halkı.

Kocaelisporumuzu ve Amedsporu yakından takip ediyorum. Kocaelispor deplasmanda Tuzlaspor’u 2-1 yendi tebrik ediyorum Kocaelisporumuzu inşallah şampiyon olur diye bekliyorum. Aynı zamanda Amedspor da 2-1 yendi. Aynı hafta 2 tane 2-1’lik bizi sevindiren sonuç. Amedspor’u da tebrik ediyoruz.

Dilovası Sivil Toplum Platformu’nun düzenlediği Gazze mitingine katıldık ve Filistin’deki vahşeti, Siyonist İsrail’in katliamlarını kınadık.

Aynı zamanda Dilovası’nda sivil toplum dernekleri ve halkımız ile bir araya geldik, Dilovası’ndaki sorunları bize anlattı bunları gündeme getireceğiz.

Dilovası’nda Dilovası Genç Fenerbahçeliler ile buluştuk, bize sevgi ve selamlarını ilettiler, bilahare onları dernekte de ziyaret edeceğiz.

Çeşitli vatandaşlarımızın mevlitlerine katıldık. Merhum Mustafa Al’ın mevlidine katıldık. Mehmet Nuri Karataş’a taziye ziyaretlerimizde bulunduk.

Kocaeli Dilovası’nda Mimar Sinan Mahallesi’nde yol sorunu var onu da gündem ettik ayrıntılı bir şekilde gündem etmeye devam edeceğiz. Vatandaşlarımız mağdur ediliyor değerli arkadaşlar!  

Hüseyin Dursun’a taziye ziyareti yaptık. Oğlu Erol Dursun’u kaybetmiş, genç yaşta. Dilovası’nda genç yaşta ölümler dikkat çekiyor, Dilovası kirli havası dolayısıyla kanser, KOAH ve ani ölümler ile dikkat çekiyor bunu yıllardır söylüyoruz ama yetkililerin umurunda değil. Dilovası’nda yaşayan kardeşlerimizin yanındayız ve tüm bu vakaları takip ediyoruz edeceğiz.

Size çok ilginç bir fotoğraf göstereceğim. Çayırova Devlet Hastanesi’nin durumu, biz gittik güya yıllardır Çayırova’da Devlet Hastanesi yapılıyor, ihale birisine veriliyor o oradan bir rant elde ediyor sonra “Ben yapamadım.” Diye çıkıp gidiyor, bir başka firmaya veriliyor. O sonra doğru düzgün iş yapmıyor ve en az 130 bin kişi nüfusu olan Çayırova’nın Çayırovalıların sağlık hakları ihlal ediliyor koca ilçede bir hastane yok olacak bir şey değil ve büyük bir beceriksizlik yağma ve talan ve sonuçta da hastane inşaatı yerinde kocaman bir çukur göletler oluşmuş kargalar yuva yapmış dehşet verici bir yağma ve talan görüntüsü var.

Çayırova’da otogarın yeri yanlış. Otogar için uygun olan bir yeri Çayırova İlçe Yönetimimizden Şah İsmail Tohumcu arkadaşımız gösterdi onu da gündem ettik.

Yine Gebze ışıklar kavşağında çok kazalar oluyor. Gebze ışıklar kavşağı adı üstünde ışıklar ama orada ışıklar yok! Öyle ilginç bir durum ve bol bol kazalar oluyor. Buraya bir an evvel ışıklar yapılması gerekiyor.

KHK mağdurlarının durumu ortada Songül Yıldız maalesef kendisi Bursa İnegöl’de öğretmen KHK ihraçtan sonra yaşadığı stresler sonrasında kanser oldu ve geçtiğimiz günlerde vefat etti. Her gün her gün böyle kardeşlerimizi kahrından genç yaşta kanser olarak kaybediyoruz.

Cemal Yıldırım kardeşimiz şu anda açlık grevinde Ankara’da eylem yapıyor, kendisinin yanındayız Cemal Yıldırım kardeşimiz, ayrım yapmadan tüm mazlumlara kulak kesilen, kulak kabartan ve elinden gelen her türlü idealistçe gayret içinde olan bir arkadaşımız Cemal Yıldırım kardeşimizi tebrik ediyor ve yanında olduğumuzu buradan Meclis’ten beyan ediyorum.

Her hafta dile getirdiğimiz hak ihlalleri, bunlar çok vahim olduğu için her hafta mutlaka üstünde duruyoruz; Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan konsolosluğunda yok edildikten sonra Erdoğan esip gürledikten sonra en sonunda ne oldu? Dosyası Suudi Arabistan’a verildi, bu olacak bir hadise değildi.

Osman Kavala kendisi adil olmayan yargılamalar ile büyük cezalara müebbet cezalara çarptırıldı fakat kendisi bir sivil toplum aktivistinden başka bir şey değil. Sivil toplum alanında yaptığı çalışmalar teröristlik olarak gösterildi, zulmen cezalandırıldı, dünya çapında ödüller alıyor ama Erdoğan onu cezalandırmaya devam ediyor.

Şerif Mesutoğlu işlemediği bir cinayetten dolayı müebbet hapis cezası yedi, ağırlaştırılmış bir şekilde, çocukları var, küçük çocuğu babasızlıktan dolayı otizm hastalığına yakalandı, çok büyük acılar çekiyor aile ve maalesef bu sıkıntı devam ediyor.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı, zalimce uygulamalara karşı direndiği için cezalandırıldı, adil olmayan bir yargılama ile ağır bir ceza verildi umarım en kısa sürede bu adaletsizlikler biter.

Şenyaşar Ailesi direnişe devam ediyor. Emine Şenyaşar annemiz ve Ferit Şenyaşar vekilimiz adalet nöbetlerinde yoğun bir gayret sarf ediyor ve umarım inşallah bu direniş sonunda başarıya ulaşacak.

Gabon’lu Dina, devleti ve ailesi tarafından ölümünden sonra yalnız bırakıldı, biz onun ölümünü değerli bulduğumuz için onun ölümünün araştırılması gerektiğini tekrar ve tekrar söylüyoruz.

Yusuf Bilge Tunç bakın 6 Ağustos 2019’da zulmen zorla kaçırılıp büyük ihtimal öldürüldükten sonra ortalıkta yok. Yıl olmuş 2023’ün sonu, 4.5 yıl düşünün korkunç bir şey bu ve halen kendisi hakkında tek bir haber yok.

Gökhan Türkmen ve Yasin Ugan da zorla kaçırılıp kaybedilmişlerdi, Allah’tan onlar canlarını kaybetmedi, ağır işkencelere uğradıklarını mahkemelerde ifade ettiler ve en sonunda şu anda Sincan Cezaevi’ndeler.

Koray Vural da günlerce kaçırıldı dediğimiz bir insandı ve en sonunda MİT onu Tacikistan’dan kaçırıp getirdiğini kendisi ifade etti, bizim yalan yanlış bir yargımız değildi. MİT daha sonra kaçırılıp getirdiğini söyledi böyle kaçırılıp getirme hadiseleri hukuka aykırıdır ve daha sonra bir şekilde cezalandırılmış oldu.

Gülistan Doku 2.5 yıl oldu, halen kendisinden bir haber alınamıyor, ne ölüsü ne dirisi bulunabildi ve maalesef şu anda halen bir araştırma yok.

Hürmüz Diril ise eşi Şimoni Diril’in cesedi bulunduktan sonra halen kendisi bulunamayan bir zorla kaçırılıp kaybedilen kişi. Mahkemelerde adil olmayan bir yargılama şüphesi var. Konuyu dikkatle takip ediyoruz.

Yorumlar