9 Kasım 2023

İnanılmaz hadiseler oluşuyor! Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu! Bunu da gördük! Maalesef bu ülke bunu da gördü! Yargıtay 3. Ceza Dairesi yürütmeden aldığı emir ile 8 Kasım Darbesi’ni yapmıştır!

Sadece bir yargı darbesi demiyorum! Yargıtay yürütmeden aldığı emir ile Anayasa Mahkemesi’ni fiilen kapatmıştır! Olay bu kadar net, kesin ve açıktır!

Aslında bugünlere yeni gelmedik. Anayasayı çiğneyen hakimleri Yargıtay üyesi olarak atayan bir yürütme varsa, HSK yürütmenin oyuncağı haline gelmişse, anayasayı çiğneyen hakimler Bakan Yardımcısı yapılıyorsa, işte sonuç budur! Ülkede anayasa resmen ayaklar altına alınmış, Anayasa Mahkemesi kapatılmıştır, bu böyledir bu kadardır. Cumhurbaşkanı Hukuk Danışmanı Sn. Mehmet Uçum açıklama yapıyor; Anayasa Mahkemesi’ni eleştiriyor! “Kimse yargısal aktivizm yapamaz” Anayasa Mahkemesi boşuna mı kuruldu? Ona boşuna mı bu yetkiler verildi? Anayasa Madde 90 boşuna mı var? Anayasa Mahkemesi tabii ki yasalardaki anayasa ihlallerini araştırmak üzere ve gerekeni yapmak üzere kuruldu. Anayasa Mahkemesi’ne tabii ki bireysel başvuru hakkı konularında karar verme yetkisi tanındı. Başka ne yapacak Anayasa Mahkemesi? Başka mahkemeler, yerel mahkemeler Yargıtay gibi yürütmenin kulu kölesi olmasını mı bekliyorsunuz Sayın Uçum? Sayın iktidar yetkilileri? Sayın ülke hukuk devletidir diyen Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ne bekliyorsunuz? Daha dün değil miydi “367 krizi var, yargısal darbe var, jüristokrasi var.” diyen siz değil miydiniz iktidar yetkilileri? Şimdi aynısını bir başkasına karşı yapıyorsunuz. Her şeyi ele geçirdiniz, dün size yapılanın aynısını şu anda kendi muhalifinize yapıyorsunuz! Bu resmen böyledir ve kabul edilemez. Biz her zaman aynı çizgideydik. Bakın ben 367 krizinde de bu krizi yaratan ve dönemin iktidarını bypass etmek isteyen yargısal darbeye karşı çıkmıştım, şu anda da Meclis’in bir üyesinin Meclis’e girmesini engelleyen yürütme eliyle yapılan bu yargısal darbeye yine karşı çıkıyorum. Bizim çizgimizde değişen bir şey yok, 2007-2008-2009’da tüm hukuksuzluklara karşı çıkan ben, 2023’te de tüm hukuksuzluklara karşı çıkıyorum. Biz çıkar, menfaat için konuşmuyoruz, siyasi kimlik ile konuşmuyoruz. O gün de iktidara yapılan yargı haksızlıklarına karşı durduk, şu anda da iktidarın yaptığı kendi eli altında bulunan yargı eliyle yaptığı darbeye karşı çıkıyorum. 8 Kasım Darbesi’ne karşı çıkıyorum. Bu kadar olmaz gerçekten! Bir ülkede yüksek yargının birbiri ile itişip kakışması varsa adalet devletin temeli diyebilir misiniz arkadaşlar? Yargı artık tamamen bağımlı bir hale gelmiştir. İktidarın manivelası haline gelmiştir ve bağımlı olmayan en yüksek yargıyı, Yargıtay’dan sonra gelen en yüksek yargıyı Anayasa Mahkemesi’ni de adam etmeye çalışmaktadır! Yargıtay 3. Ceza Dairesi dünkü açıklamasında skandal ifadelere imza attı. Bakın bu işin mağdurlarından birisi benim. Yargıtay 3. Ceza Dairesi benim de adımı andı kararında. “Ömer Faruk Gergerlioğlu kararını tanımadığını açıkladı” aslında yapılması gereken neydi? Bakın ben tüm kamuoyuna açıklayayım! Benim ile ilgili yerel mahkemenin verdiği uyduruk cezayı Yargıtay 1’e karşı 4 oy ile onamıştı. Bir namuslu hukukçu çıkmıştı, 16 sayfalık bir manifesto yazmıştı, böyle bir karar olamaz diye isyan etmişti ama iktidara bağımlı 4 Yargıtay üyesi sayesinde 4’e 1 karar ile benim ceza kararım Yargıtay’da onanmıştı. Ardından ne oldu? Anayasa Mahkemesi kararı dinlenmeden, Meclis’te bu karar okutularak vekilliğim düşürüldü. Daha sonra ne oldu? Anayasa Mahkemesi oybirliği ile 15’e 0 karar  ile ifade özgürlüğümün ve siyaset yapma hakkımın gasp edildiğine karar verdi ve döndüm Meclis’e girdim. Bu dönem de millet bunu tasdikledi ve beni yine Meclis’e gönderdi. Peki ne yapılması gerekiyordu? İşin can alıcı noktası bu! Geçmiş dönem Meclis Başkanı’na 2 yıl boyunca hatırlattım. “Bakın ileride krizlere neden olmaması için Anayasa Mahkemesi şunu demişti; “Gergerlioğlu’nu tekrar milletvekili yapın artı Anayasa Madde 14’deki belirsizliği bir yasa ile halledin ey Meclis” diyerek Meclis’e bu kararı göndermişti! Meclis ne yaptı? Yapması gerekeni yapmadı Sayın Mustafa Şentop! Ne yaptı? İktidarı ne emrediyorsa onu yaptı! “Evet efendim, tabi efendim, buyurun, tabi efendim, tabi Sayın Cumhurbaşkanı, tabi buyurun.” Dedi ve şu andaki krizin mimarı oldu! O gün görevini yapsa Anayasa Mahkemesi’nin gönderdiği karar ile Meclis’te bu yasa çıksaydı, Anayasa Madde 14 konusunda belirsizlik ortadan kalksaydı bu krizler çıkmayacaktı. Koca mahkemeler, hakimler birbirine girmeyecekti! Birbirlerini tutuklatmaya çalışıyorlar, bakın suç duyuruları yapmışlar. Zaten zamanında da Anayasa Mahkemesi’nin iki üyesi tutuklanıp cezaevine atılmıştı, Türkiye’de olmayacak bir şey değil. Yarın öbür gün Anayasa Mahkemesi üyelerinin gözaltına alınıp tutuklanıp cezaevine atıldığını da görebiliriz! Memleketin hali bu arkadaşlar! Yüz binlerce kişi ve karar hakkında söz sahibi olan hakimler bu denli ağır bir şekilde tehdit ediliyor! Ülkede bırakın hukuk devletini devlet kalmamış, devlet yoktur ortalıkta. Olay budur değerli arkadaşlar! Yapılması gereken bir an evvel hukuk devletine dönmektir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi talimat yağdırmıştır Meclis’e; “Ey Meclis Başkanı Can Atalay’ın vekilliğini derhal düşür. Ey 13. Ceza Dairesi bu konudaki kararı derhal uygula.” Sağa sola emirler yağdırmış, “Anayasa Mahkemesi’nin de hükmünü dinlemiyorum, onlara da suç duyurusunda bulunuyorum.” Demiş maşallah! Bu cesareti nereden alıyor? Sırtını yasladığı iktidardan başka bir şey değil, olacak iş değil arkadaşlar. Bakın herkesin bir gün adalete ihtiyacı olur, hukuka ihtiyacı olur, ben de cezaevine girerken ehli namus ve ehli vicdan herkes bunu söyledi; “Ömer Bey sana haksızlık yapılıyor yarın öbür gün sana haksızlık yapanların da hukuka ihtiyacı olur.”  Biz yarın öbür gün bu zalimliği, vicdansızlığı yapanların da hukuka ihtiyacı olursa bir insan hakları savunucusu olarak yine hukuk deriz, yine insan hakları deriz. Bizim çizgimiz nettir, ben çok açık söyledim; 15 yıllık çizgimiz söyledim! Hukuktan ne zaman sapılmışsa ona karşı durdum. Yapan iktidar da olsa, yargı güçleri de olsa, derin devlette olsa kim olursa olsun ona karşı çıktım, elhamdülillah karşı çıkmaya da devam edeceğiz. Bu bir aydın sorumluluğudur, bu bir insan hakları savunuculuğu sorumluluğudur diyorum.

Değerli arkadaşlar dün de Sayın İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya gösterdim. Bakın bu kişi yarın öbür gün öldürülebilir! Bu kişi şu an Türkiye’de, İran’dan kaçan, Türkiye’ye sığınan bir kişi, Türkiye’de Kocaeli’de Geri Gönderme Merkezi’ne gönderildi, İran’da hakkında idam cezası var ve Türkiye bu kişiyi bugün yarın iade etmek zorunda. Belki 3-4 gün sonra iade edilirse öldürülür bu kişi! Zanyar Aziznejad bu kadar ağır bir ceza varsa hakkında bu kişiyi iade etmek ve hayati tehlike olduğu halde bir kişiyi kaçtığı ülkesine iade etmek evrensel hukuka ve insan haklarına aykırıdır. Biz dün İçişleri Bakanı’na da hatırlattık ve iktidara da hatırlatıyoruz; Zanyar Aziznejad’ı ölüme göndermeyin! Benim için bir kişinin kimliği önemli değildir. İran’lı bir Kürt gazetecidir, belki Norveç’li bir başka Avrupa’lı gazeteci de olabilirdi ama biz muhalif görüşlerinden dolayı bir insanın otorite tarafından ölüme mahkum edilmesini kesinlikle doğru bulmuyoruz ve bu haldeyken de bir ülkenin o kişiyi mahkum edildiği ülkeye göndermesini de çok yanlış buluyoruz.

Nusaybin Kaymakamı, Belediyesi bir açıklama yapmış! Nusaybin Kaymakamı bir tweet atmış, Nusaybin Belediyesi hepsi boykot kararı almış. Bizim Meclis’teki boykot kararı gibi. Meclis’teki lokantaya gidiyorsunuz ne oluyor? “Efendim Coca Cola veremeyeceğiz, Amerikan malıdır veremeyeceğiz.” Gibi ifadeler ile karşılaşıyorsunuz. Vitrine oynayan bir iktidarın taa Nusaybin’deki temsilcisi de aynısını yapıyor ama bunun altından ne çıkıyor? Biraz araştırıyoruz altını, bir tane firma Coca Cola’yı değil kendi mallarını sattırmak için iş çeviriyormuş iddia böyle! Bakın Mardin Nusaybin’de Kaymakam Ercan Kayabaşı bu boykotu ilan etmiş. Nusaybin Nusaybin Esnaf Ve Sanatkarlar Odası Başkanı Ömer Özel’in talimatıyla bunu yaptığını herkes biliyor.” Diyor Nusaybin halkı çünkü Başkan Ömer Özel’in bir firması varmış; Özeller firma! Özeller’in malı satılmaya başlamış! Bir malı boykot ediyorsunuz el altından iş götürüyorsunuz, maşallah! Böyle komik işler ile uğraşmayın Meclis Başkanı Sn. Numan Kurtulmuş’a da söylüyorum, iktidara da, belediyelere de söylüyorum; böyle vitrinlere oynayacak komik işler yapmayın Allah aşkına. Biz bu tür tavırların rekabet hukukuna da aykırı olduğunu net bir şekilde söylüyoruz.

Bize daha öncesinde de başvurmuştu Sabahat Kunduracı bebeğinin sağlık durumu ile ilgili çok büyük sıkıntılar var ve bebeği için tahliye edilmeli fakat orada oldukça ağır mağduriyetlere uğruyor. Bir şekilde oradaki memurlar tarafından kendisi ile dalga geçiliyor ve önemli mağduriyetler yaşıyor. Afyon T Tipi Kadın Kapalı Cezaevi öncesinde de birçok ihlale imza atmıştı. O cezaevindeki ihlalleri biz buradan gündem etmiştik ve gündem etmeye devam edeceğiz ve Sabahat Kunduracı’nın mağduriyeti gündeme geldiğinde alay eden infaz koruma memurları da bilsin ki; bu ülkede hukuk bir gün kendini gösterir! Hukuku çiğneyenler, ihlal edenler bir gün mutlaka bunun karşılığını görür, hukuk önünde yargılanır ve yaptıkları ihlal ile sorumlu tutulurlar. Bunu da net bir şekilde belirtelim.

Denizli T Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan İsmet Özçelik, 2017 Mayıs ayında zorla kaçırılıp bir müddet kaybedilmiş ve daha sonra cezaevine atılmıştı. Denetimli serbestliği verilmemiş. Daha sonra cezaevlerinde hep yapılır, zeytin çekirdeğinden tespih yapılır, küçük aletler ile zeytin çekirdeğinden tespih yapmaya cezaevi yönetimleri izin verir fakat yönetim bir bahane bulacak ya! “Efendim zeytin çekirdeğini delen alet var sende o yüzden şartlı tahliyeni de vermiyoruz.” Diyor! Bahane bulacak ya. Zaten uyduruk bir bahane bulmuş denetimli serbestlik vermiyor, bir de böyle küçücük bir alet için hemen bir soruşturma açılmış, 2 hafta hücrede kalmış ve şartlı tahliyesine 1 hafta kala bu oyunu çevirmişler ve sanırım şartlı tahliye de verilmeyecek! Bakın Sincan Cezaevi’ni geçtiğimiz hafta ziyaret ettim orada da bütün mahpuslar denetimli serbestlik ve şartlı tahliyelerin uyduruk bir şekilde kararlar ile verilmediğini açıkladılar bana ve maalesef başka birçok cezaevinde de bunlar yapılıyor. Bu oyunlar artık çok oldu gerçekten çok büyük vebal ve suçlar kazanıyor yöneticiler. Ben onlara Allah’tan korkun, vicdanınız yok mu dediğim zaman maalesef onların bu duygularının körelmiş olduğunu görüyoruz ve kendilerinin para, makam ve mevki duygularının şahlanmış olduğunu görüyoruz ama her şeyin hesabının sorulacağı bir gün de var bunu da unutmasınlar hem bu dünyada hem öte dünyada.

Turan Çelik, öncesinde partimiz Elazığ İl Başkanlığı’nı yapmış, şu anda cezaevinde çok hastalıkları var, kalp ameliyatlı, bel fıtığı, tansiyon hastalıkları var ve Elazığ veya yakın illere nakil istiyor Samsun Kavak S Tipi Cezaevi’nde. Aile gidemiyor Elazığ’dan Samsun’a, böyle çok mahpus var, bunların yerini değiştirmek zor bir iş değil ama özellikle değiştirmiyorlar, bu bir bakanlık uygulaması bunu da biliyoruz ama biz buna karşı direniyoruz.

“Sağlık Yönetimi Bölümü Mezunu olarak 11 yıldan sonra ilk defa alım verdiler fakat sus payı olarak meslek tanımımızın yapılmasını kadro cetveline eklenmeyi ve hakkımız olan atamayı istiyoruz.” Diyor Sağlık Yönetimi Bölümü mezunları!

Eczane teknikerleri bize başvuruyor. Hastanelerin eczanelerinde personel çalışıyor fakat eczane teknikeri değil bunlar. Normal hastane personeli ve taşeron işçiler, bu işi bilen okulunu okumuş insanlar var ve hastalara yanlış ilaç verilebilir, bunun önlenmesi için eczane teknikerlerinin hastane eczanelerinde çalışması lazım, KPSS’ye giriyorlar 80 üstü puanlar alıyorlar maalesef atanamıyorlar. “25 bin mezun genç olarak güzel haberlerinizi bekliyoruz.” Diyor arkadaşlarımız bize başvurmuş. Meclis’in bu konuda adım atması lazım iktidara ve Sağlık Bakanlığı’na hatırlatıyoruz! Eczane teknikerleri zor durumda!

3600 ek gösterge ile ilgili sorunlar devam ediyor. Bazı memurlara verildi, öğretmenlere, emniyet personeline, sağlık çalışanı ve din görevlilerine verildi ama çoğuna verilmedi. Verilmeyenlere de verilmesi için 4 yıllık birden fazla diploması olup Programcı gibi, Çözümleyici tekniker gibi teknik kadrolara bile 3600 ek gösterge maalesef verilmemiştir. 3600 ek gösterge konusundaki adaletsizlik bir an evvel giderilmeli.

Diş protez mezunları da bize başvurdular. Aile diş hekimliği uygulaması başlıyor, yasallaştı 300 bini aşkın mezun ile diş protez teknikerleri olarak iş arıyoruz diyorlar ve 3 bin diş protez teknikerinin kamuya istihdamı noktasında bir talepleri var. Buradan gündem edelim. Gerçekten Türkiye’de diş sağlığı çok önemli ve yeterli düzeyde değil. Kamu hastanelerinde yeterli hizmet alamıyorsunuz, özele gitmek zorunda kalıyorsunuz ancak aile diş sağlığı merkezleri başladı ve oralara diş protezi istihdamının bir an evvel gerçekleşmesi lazım.

Bandırma Cezaevi’nden bu aralar çok başvuru alıyoruz. Bandırma 2 No’lu T Tipi’nde bakın Kenan Gezici’nin yakını başvurmuş; aniden baskın yapılmış, siyasi mahpuslar adli mahpusların olduğu blokta birbirine karıştırılmış. Bundan tüm mahpuslar şikayetçi.

Bandırma 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nde kalan Mehmet Bağrıyanık’ın yakını da bize başvurmuş, bu tür karıştırmalardan son derece rahatsızlar çünkü ben de cezaevlerini ziyaret ediyorum, adli mahpus siyasi mahpuslara hakaret edebiliyor, siyasi mahpus adli mahpusa bir şey diyebiliyor. Birbirlerine giriyorlar bunlar doğru şeyler değil. Bunu da bakanlığa hatırlatalım, bakanlığın talimatı ile cezaevleri böyle yapıyor bunu doğru bulmuyoruz.

Suriye uyruklu Zeydin Derviş şu anda 30 yıl Türkiye cezaevlerinde kaldıktan sonra Erzurum Geri Gönderme Merkezi’ne gönderilmiş ve orada çok kötü muamele gördüğünü söylüyor. Türkmen gruplara yüksek ayrıcalıklar tanınarak geri kalan etnik grupların onlara işkence etmelerine olanak tanıdıkları ve uyuşturucu kullanımının yüksek olduğunu söylemişler. Telefon ile görüşme haklarının çoğu zaman kısıtlandığını, kantinde çok fazla sıra olduğunu, su ve elektrik şebekesinin arızalı olduğunu, sürekli bayat ekmek verildiğini, sağlık hizmetinin neredeyse hiç olmadığını, Türkçe bilmeyen yabancılara Türkmenler eliyle eziyet edilip onları imza atmaya zorladıklarını ifade etmiş.

Barış Büyüksu, Türkiye’den Yunanistan’a geçmeye çalışırken Yunan yetkililer tarafından ağır bir şekilde darp edilip öldürülen bir Türk vatandaşı. Bakın 1 yıl oldu, halen hakkında hiçbir işlem yapılmıyor. Biz defalarca Dışişleri Bakanlığı’nı aradık, Adalet Bakanlığı’nı aradık, atıl haldeydiler, iş yapmıyorlardı ve iş yapmaya başladılar, Yunanistan’a bu durumu bildirdiler çünkü Yunanistan’ın yargılaması gerekiyor kendi yetkilileri kendi elleri ile oldu bu cinayet. Ağır bir şekilde darp edip, işkence edip, elektrik verip, korkunç bir şekilde darp ettikten sonra Türkiye’ye teslim ettiler daha doğrusu yarı ölü halde Yunan teknesinden Türk teknesine attılar ve sonra öldü bu kişi! Şu anda hiçbir Yunan yetkilisi evrak bizde demiyor. Dışişleri Bakanlığı’na, Adalet Bakanlığı’na soruyoruz biz gönderdik diyorlar, Yunan yetkililere soruyoruz bize evrak gelmedi diyorlar. Kimden haber alabileceğiz? Yakınları basın toplantıları yapıyorlar ve orada bir açıklama bekliyorlar. 1 yıl geçmiş, bir vatandaşımız ağır bir şekilde darp edilip öldürülme hadisesi gerçekleşmiş ve halen bir açıklama alamıyoruz. Yunan yetkilileri harekete geçmiyor, Türkiye Yunanistan’a baskı yapmıyor lütfen bu konuda adım atılsın diyorum.

SGK öncesi doğum borçlanması konusunda kadınlar mağdur edilmiş durumda. Bakın önce çalışıp sonra doğum yapanlara doğum borçlanması yapılıyor ama önce çocuk doğurup sonra çalışmaya başlayanlar doğum borçlanmasından faydalanamıyor, bu yanlış başkaları faydalanıyor ama önce doğum yapıp çalışanlar faydalanamıyor. Bu doğru değil, bu konuda çok başvuru var. Kadınlar şikayetçi lütfen bu konuda ilerleme sağlansın diyorlar. Meclis’i bu konuda adım atmaya davet ediyorum.

Diyetisyenler de bize başvuruyor. Biliyorsunuz Avrupa’da obezitede 1. Sıradayız. Diyetisyenler 50 binden fazla mezunumuz var ve işsiziz diyorlar ve Türkiye Avrupa’da obezitede 1. Obeziteyi durdurabilecek arkadaşlarımız diyetisyenler niye adım atılmıyor bunu da soruyoruz! Diyetisyenler diyor ki: “Sağlık Bakanlığı, MEB, Gençlik ve Spor Bakanlığı , Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve diğer Bakanlıkların Kurum Mutfaklarında diyetisyen istihdamını arttırılsın. Yaşam Birimleri ve ÇÖZGEM’lerde zorunlu olarak diyetisyen istihdam edilsin, halkımızın diyetisyene ulaşımını kolaylaştırmak adına daha önce pilot uygulama olarak başlanan Aile Sağlığı Merkezlerine diyetisyen istihdamı projesinin devamının sağlanıp yaygınlaştırılması ve Cumhuriyetimizin 100. yılına özel 10.000 Diyetisyen ataması yapılmalıdır. Biz daha önce bunu gündem ettik, bakanlık bir adım attı, bir miktar diyetisyen atadı aile sağlık merkezlerine ama yetersiz! Biz 10.000 atama olması gerektiğini söylüyoruz çünkü koruyucu tıp çok önemlidir bir hekim olarakta söyleyim. Obezite gerçekleşmeden engellemelisiniz, obezite gerçekleştikten sonra iş çok zor. Bir hekim olarak bunu söyleyeyim ve diyetisyen arkadaşlarımı haklı bulduğumu ifade ediyorum.

Üniversite mezunu kamu işçileri var, üniversite mezunu ama kamu işçileri: “Bize memur statüsü verilsin.” Diye bir talepleri var. Bunu da ilgili bakanlığın değerlendirmesi gerektiğini söylüyoruz.

Fırat Yılmaz kötü huylu akciğer kanseri, Diyarbakır T1 Cezaevi’de kalıyor, durumu gittikçe kötüleşiyor, hastalığı süresince en azından cezasının ertelenmesi isteniyor.

Diyar Bulut diyor ki: “Vicdanı reddimi ilan ettim. Öldürmek için verilen eğitimleri reddediyorum. Benim için can çok şey ifade ediyor, can alıp veremem. Annesiz babasız kimseyi bırakamam. Katliamlara ortak olmak istemiyorum ve askere gitmeyeceğimi açıklıyorum.” Diyor. Herkese bu hak tanınmalı. Ben askere gitmek istemiyorum diyen insan kamusal bir görev yaparak askere gitmeyebilir. Ben illa da askere gitmek istiyorum diyen çok genç var, tabii ki gitsin ama gitmek istemiyorum, bana başka bir kamusal zorunluluk getirin diyen de insanlar var. Bunların da önü açılsın, Avrupa’da bu konuda bir fırsat tanınıyor bizde de tanınmalı.

Marmara L Tipi 2 No’lu Kapalı Ceza İnfaz Kurumu A-7 koğuşunda tutsak edilen Halil Ay için yakınları bize başvurmuş. Görüş yasakları ve mahkumları sebepsiz yere sürgün etmeye başladılar. Su, yiyecek gibi ihtiyaçlarda yine ihlal var diyor. Siyasi bir mahpus olması onun insan olmadığı anlamına gelmez diyorlar. Temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar, egzama gibi hastalıklara yakalanıyorlar, oldukça ağır ihlaller var diyorlar Marmara L Tipi 2 No’lu Cezaevi’nde A-7 koğuşunda kalan Halil Ay için bu başvuru.

Geçtiğimiz günlerde Genel Kurul’da da gündeme getirdim, bakın bu genç kadının ismi Dorşin Gök, 2 senedir Kayseri Kadın Cezaevi’nde, Şırnaklı, hiç alakası olmayan bir cinayetten sorumlu tutuluyor ve çok ağır bir ceza isteniyor fakat o tarihte başka yerlerde olduğuna dair kendi ispatları var, olay ile hiçbir alakası olmadığına dair delilleri var fakat suç işleri eski bakanı Soylu’nun kumpası ile 2 yıldır içeride. Kendinizi bu kişinin yerine koyun arkadaşlar! Hiç işlemediğiniz bir cinayetten sorumlu tutuluyorsunuz bakın ve genç bir insan olarak 2 yıldır eliniz kolunuz bağlı çaresiz cezaevinde yatıyorsunuz. Bana mektup gönderdi kendisi ben de genel kurulda da gündeme getirdim burada da gündeme getiriyorum. Çok acı bir durum kabul edilecek bir durum değil, bu denli hukukun ayaklar altına alındığı bir ülkedeyiz. Bu sorunlara çözüm bulunmuyor da kalkmışlar bir milletvekilinin cezaevinden çıkmasını engellemek için kırk takla atıp Anayasa Mahkemesi’nin kapatmaya çalışıyorlar! Memleketin haline bakın arkadaşlar! Genç bir kadın 2 yıldır cezaevinde bu konuya kimse odaklanmıyor da Anayasa Mahkemesi’ni bile kapatmaya çalışıyorlar. Olacak işler değil, isyan etmemek mümkün değil.

Geçtiğimiz günlerde Doğu Türkistan’da yaşanan ihlaller ile ilgili bir konuşma yaptım, orada birçok somut bilgi, belge ile biz iktidarın AK Parti- MHP Cumhur Zulüm İttifakı’nın Doğu Türkistan’daki Uygurları sattığını çok net olarak ispatladık. Buna karşı yıllarca bu işin hamasetini yapan MHP Grup Başkanvekili Sayın Erhan Akçay çok itirazlar etti ama tek bir cevap veremedi somut olarak. “Biz bu konuda çok duyarlıyız.” Dedi, ben sana diyorum ki çok duyarlı olduğunu söylüyorsan niye şu anda pasif duruyorsun ve birtakım siyasi ve ekonomik menfaatlerden dolayı niye Çin’in yaptığı Doğu Türkistan soykırımına boyun eğiyorsun diye soruyorum! Madem duyarlısın niye boyun eğiyorsun? Bunu açıklayamıyorlar, açıklamaları gerektiğini de net olarak söylüyorum değerli arkadaşlar.

Hak ihlalleri bitmiyor, biz birçok hususu da gündem etmeye çalışacağız. Bakın Adem Cirit Isparta T Tipi Kapalı Cezaevi’nden bana mektup göndermiş: ““87 yaşındayım. Koğuşta düştüm kolum kırıldı. Bir hafta sonra düştüm bacağım kırıldı. İki hastanenin sağlık kurulu infaz erteleme verdi fakat Adli Tıp Kurumu iptal etti. Siyasi davranıyorlar. Dizlerim katlanmıyor, tuvalette oturamıyorum, koğuştaki arkadaşlar plastik sandalyenin oturağını deldi. Bu sandalye ile ihtiyacımı gidermeye çalışıyorum.” Düşünün sandalyenin ortasını delip tuvaletin üstüne koymuşlar, 87 yaşındaki dede bu halde. Bu adamı hala cezaevinde tutuyorlar. “İdrarımı tutamıyorum. Unutkanlık var. Merdivenlerden inip çıkmakta zorlanıyorum. Fenalaştım, acile götürdüler… Ellerim titriyor. İnsaf etsinler beni bıraksınlar.” Diye feryat ediyor. Bakın yargı kurumları bunu duymuyor, Adli Tıp Kurumu, iktidar bunu duymuyor Anayasa Mahkemesi’ni kapatma peşindeler hali görüyorsunuz.

Anne baba tutukluluklar çok büyük vehamet. Sincan Cezaevi’nde ziyaret ettiğim Zehra Mesut Bukan çiftinin çocukları beni ziyaret etti, iki çocukları var, anne babalarının da halini gördüm, perişan bir aile, çökertilmiş bir aile. Çocuklar psikolojik sorunlar yaşıyor, en azından şartlı tahliyesi gelmiş, o çıksın diyoruz fakat 18 aydır çıkartmıyorlar. Ne denetimli serbestlik vermişler ne de şartlı tahliye veriyorlar! Düşünün bir insanın hayatından, çocuklarından, hakkından, hukukundan çok şey çalan bir Sincan 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi gerçeği var. Bunu bakanlığın emri ile yaptıklarını da biliyoruz fakat bu büyük bir zulümdür. Bu çocukları anasız, babasız bırakmak gözlem kurulunu ikinci mahkemeye çıkartmak büyük bir zulümdür bunu da söylemiş olalım.

Erzurum Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden Sinan Karer bana bir mektup göndermiş. Diyor ki:“ Dünya yapay zekayı ön plana çıkarıyor, ülkemiz hapishane inşaatlarını. Özgürlüğümüzün kısıtlandığını biliyoruz ancak haklarımız da kısıtlanıyor. İnsanı tekleştirme ve toplumdan soğutma görevi üstlenmişler. Gözlem kurulları en uzun bir şekilde insanları cezaevinde tutmaya çalışıyor. Hayatımız koğuşumuzda geçiyor çok kısa bir süre dışarı çıkabiliyoruz. Demir parmaklık yetmiyor üstüne bir de demir tel örgüler geriyorlar. Çamaşırlarımızı bile küçücük odamızda kurutuyoruz, iki üç günü buluyor kuruması. Odamız hep nemli. Odamız sürekli kamera ile izleniyor. Cezaevlerinde intiharlar neden artıyor anladınız mı?” bir insanı bu denli ağır şartlarda zindanlarda tutan bir iktidar var arkadaşlar! Diyecek başka kelime bulamıyorum.

Behiye Kalenderoğlu, Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nden yazmış bana mektup: “Uydurma nedenlerle ağır cezalar alıyoruz. Adli mahpusa tanınan denetimli serbestlik yasası bize işlemiyor. Bunun bir nedeni de demokratik çevrelerin duyarsızlığıdır. Duyarlılığınızı bekliyoruz. Vekillerin soru önergeleri ile gündem etmelerini bekliyoruz. Bir şeyler yapın.” Diyor.

Tutuklanan değerli vekilimiz Hüda Kaya’nın kamuoyuna mesajını da burada okumak istiyorum. “Sevgili kardeşlerim, tek kişilik bir odada tutuluyorum ama yalnız olmadığımı biliyorum. Henüz yazma çizme imkanlarına sahip değilim. Selamını, sevgisini, duasını ileten, dayanışma gösteren tüm özgür insanlara, dostlarıma, kardeşlerime selam etmek istedim. İyi ki varsınız!” diyor biz de sana selam gönderiyoruz, sevgili Hüda Kaya vekilimiz.

Bülent Yılmaz, Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden bana mektup yazmış; “Adaletsizlik dağının zirvelerinde geçirdiğimiz şu günlerde adaletin bir gün herkese lazım olacağını hatırlatmak isterim. Sesime ses katarak adaletsizliğe karşı çığlığıma ortak olun. JİTEM’in organize ettiği iftiracılar yüzünden hiç tahmin etmediğim ve hak etmediğim ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldım. İftiralarla, kumpaslarla cezaevindeyim.” Diyor.

Tuğçenur Özbay, Şakran Kadın Cezaevi’nden diyor ki: “İnfaz koruma memurları koğuşumuza aramaya geldiler, çıktıklarında bir eşyamız eksilmişti. Aldıklarını kabul ettiler. Bu kabul edilecek hadise değil. Suç duyurusu da yapıyorum, kamuoyu da bunu bilsin. Zaten 20 yaşında 30 yıl haksızca ceza alan biriyim. Bir de cezaevinde bu tür ihlallerle boğuşuyoruz.” Diyor.

Kanıksamayalım, İsrail Gazze’yi işgal ediyor, Gazze merkezde olduklarını söylüyorlar. Gazze’de çocuk hastanesi bombalıyorlar, mülteci merkezi bombalıyorlar, vahşi Siyonist İsrail’i lanetliyorum, sonuna kadar lanetliyoruz, alışmayın, kanıksamayın, bu bir insanlık suçudur ve yetkililerin yargılanması gerekir. Sadece hamaset ile olmaz bu işler, iktidara da bunu hatırlatalım.

Ataşehir Belediyesi işçileri direniyor. Direnişlerinin 41. Gününe yaklaşıyorlar, işçilerin haklarını teslim edin diyorlar ve “İşimizi geri alacağız.” Diyorlar. Bu işçilerin yanındayız, Ataşehir Belediyesi’ni de bu noktada uyarıyoruz.

Ayten Öztürk 6 ay boyunca kaçırılıp işkence edildi ve bu işkenceleri anlattığı kitabından dolayı yargılandı. Kendisi defalarca “İşkence edildim, insanlığa karşı suçtur, işkence edenleri yargılayın.” Dedi onlar yargılanmadı Mit’in kendisini kaçırarak işkence ettiğini ifade etti ve bunları anlattığı kitabı dolayısıyla yargılandı ama sonunda beraat etti. Biz beraatini kutluyoruz.

“Kanun Hükmü” belgeseli filmi halen baskı altında bir sanat filminin bir belgesel filminin yasaklanmasını kesinlikle kabul etmiyoruz, Nejla Demirci yönetmenimizin yanındayız, çok değerlidir son derece niteliklidir, idealisttir ve bu nitelikli ve tarihe iz bırakan, not düşen bu filmin bir an evvel sergilenmesini istiyoruz.

Yorumlar