15 Şubat 2024

Gergerlioğlu: “Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, sağlık yasasını konuşurken geçtiğimiz haftalarda sağlık sorunu yaşayan Sayın Başkanımız Sırrı Süreyya Önder’e geçmiş olsun diyorum. Bizi korkuttu biraz ama sanırım daha gençleşmiş olarak geri döndü. Yani işin doğrusu, Sayın Başkanın sağlığı nasıl bozulmasın saatler süren bir Başkanlık süresi, memleket sorunları. Bir de Meclis Başkan Vekili ama yurt dışına çıkış yasağı var, hakkındaki mahkeme devam ediyor. Olacak iş değil, bu ülkenin en yüksek makamı Meclis, milletin ifade edildiği yerin Meclis Başkan Vekili yurt dışına çıkamıyor arkadaşlar, bundan büyük skandal olabilir mi? Bu nasıl olur?
    

Şimdi, bakın, benim hakkımdaki Anayasa Mahkemesi kararına göre Sayın Başkanın mahkemesinin durması gerekiyordu ama durdurmadılar, yurt dışı çıkış yasağı da devam ediyor bu şekilde. Şimdi, işin doğrusu nasıl böyle şartlarda bir insanın sağlığı bozulmasın diye sormak isterim.
    

Değerli arkadaşlar, sağlıkla ilgili yasa teklifinin ilk bölümü hakkında konuşacağım fakat öncelikle bir hususa vurgu yapmak isterim. Şimdi, bu yasa teklifini iktidar partisi getirdi fakat binlerce, on binlerce sağlık çalışanı ve hekimin çok önemli bir sorununu görmediler. KHK’yle ihraç edilen hekimler şu anda çok büyük zorluklar yaşıyor, hekimliklerini yapmakta çok zorlanıyorlar, hatta önceki dönemde özel hastanede bile çalışmasını engellemeye çalıştı iktidar partisi; başaramadılar, büyük bir toplumsal tepki oldu. Onlardan biri de benim, vekil olarak bu Meclisteyim ama hâlâ kamu hekimliğime geri dönemiyor. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına rağmen bölge idare mahkemesi Anayasa Mahkemesine direniyor. Böyle bir saçmalık yaşıyoruz. Ne demişiz biz? Bir hekim olarak, bir insan hakları savunucusu olarak Kürt meselesinde Türk ve Kürt gençlerinin tabutları bir arada olacağına onların dirileri yan yana, kardeşçe, eşitçe omuz omuza dursun demişiz, bizi terörist ilan edip işimizden atmıştır. Ardından, yargılamışlar, ceza vermişler, Meclisten atmışlar, cezaevine girmişiz. Anayasa Mahkemesi ihlal vermiş ve hâlen ben ve benim gibi binlerce hekim bütün bu süreçlere rağmen hekimliğine dönemiyor. Ondan sonra diyorsunuz ki: “Memlekette niye hekim yok? Memleketteki hekimlerin on binlercesi niye yurt dışına gidiyor?” Son altı buçuk yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin rekor yılları; nitelikli, okumuş insanların, doktorların, hekimlerin, öğretmenlerin yurt dışına akın akın gittiği yıllar.
    

Şimdi, bakın, haksız, hukuksuzca işinizden ihraç edilebiliyorsunuz. Diyelim ki Kürt meselesinde bir şey dediniz, insan hakları, barış, özgürlük veyahut da işte, zamanında bir derneğe üye olmuşsunuz, Bank Asya’da paranız var, bir okula çocuğunuzu kaydettirmişsiniz; hop, terörist ilan edildiniz ve ihraç edildiniz, bir de üstüne ceza yediniz bu nedenlerden, bu hukuksuz nedenlerden ve mahkûm olup cezaevinde yattınız, çıktınız. Tamam, anladık fakat hekimsiniz, çıktıktan sonra diyorsunuz ki: Hekimliğimi yapayım. Yasa ne diyor biliyor musunuz? 1928 yılından kalma köhnemiş bir yasamız var, sen hekim olarak cezaevine girmişsen sana hayatta bir daha hekimlik yaptırmayacağım diyor. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 28’inci maddesi, devletin güvenliğiyle ilgili bir suç işlersen, bir daha sana hekimlik yaptırmam diyor. Yahu, bu yasa doksan dört yıl önce çıkmış, üstünden ne anayasalar geçmiş, değişmemiş yasa yani o kadar mazbut yerinde, maşallah. Bakın, binlerce insan, hekim bunun yüzünden hekimliğini yapamıyor ya! Anayasa Mahkemesi kararı var, bakın. Bir hekim bundan dolayı Anayasa Mahkemesine gitmiş, demiş ki: “Ben hekimliğimi yapamıyorum; tamam, bir ceza verdiler ama…” Yani, düşünün; ilk, orta, lise, altı yıl tıp fakültesi, üstüne ihtisas yapıyorsunuz, üstüne de bir yan dal yaparsanız yirmi beş sene veya üstü eğitimle uğraşmış bir beyne sen diyorsun ki: “Ben sana hiçbir iş yaptırmayacağım; git, aç susuz kal.” Şimdi, Anayasa Mahkemesine gitmiş “Ahmet Gödeoğlu” diye bir hekim, Anayasa Mahkemesi demiş ki: “Böyle olmaz, bu yasanın iptal edilmesi gerekir; özel hayata saygı ilkesi vardır Anayasa’da, ihlal edilmiş. Senin hekimliğini yapmam gerekir.” fakat tabii, bütün bu süreçler içinde doktor bey kahrından hayatını kaybetmiş, göreve dönememiş. Ama onun gibi binlerce insan var ve görevlerini yapamıyorlar. Şimdi, AK PARTİ’li yetkililer böyle bir yasa getiriyor -evet, üzerinde konuşacağım ama- ya, bundan önemli bir durum var mı, yıllardır bu durumu niye görmezden geliyorsunuz? Binlerce meslektaşınız hekimliğini yapamıyor, bundan dolayı yurt dışına gidiyor; olacak iş mi bu?
    

Bakın, ben bununla ilgili bir yasa teklifi verdim, bu yasanın iptal edilmesi gerektiği ve bu maddelerin ortadan kaldırılması gerektiği yönünde bir yasa teklifi verdim. Eğer 600 milletvekili samimiyse bu rezalete bir son verilmeli. Hekimler en zor eğitimden geçen insanlardır, büyük zorluklarla, maddi, manevi zorluklarla hekim olmuşlardır ve onlar için Hipokrat yemini vardır, insan hayatı azizdir, kutsaldır, başka bir şey dinlemezler ve bir hastayı muayene ederken başka hiçbir şey düşünmezler; istedikleri insanın yaşamasıdır. Biz hayat boyunca insanların yaşaması için uğraştık, insan hakları savunuculuğu hayatımda da hakları için uğraştım. Bu yasa teklifimizin mutlak surette görüşülmesi gerektiğini Sağlık Komisyonuna da hatırlatıyorum.
   

Şimdi, yasanın ilk bölümüne geçiyorum. Burada ilk maddede Türk diş hekimleri meselesinde bir hak getiriliyor, olumlu karşılıyoruz. Muayenehanelerde hekimlerin yanında yeni mezun veyahut da eskiden hekimliğini yapan hekimlerin çalışmasıyla ilgili bir madde. Fakat diş hekimleri arkadaşlarımızla da konuştum, diş hekimleri odalarıyla da konuştum, burada çalışacak hekim için mutlaka Dişhekimleri Odasının belirlediği ücretler belirlenmelidir, yoksa bir istismar olabilir.
    

Yine, idari cezalar verilebiliyor diş hekimi arkadaşlarımıza. Öncesinde mutlaka 2 uyarı verilmeli, bunu da söylüyoruz ve 7200 ek gösterge verilmeli.
    

Yine, diş hekimleri veya hekimlerle ilgili bir önemli sorun var. SSK ve BAĞ-KUR emeklisi hekimler ek ödeme alamıyor ve düşük maaş alıyorlar ve Emekli Sandığı emeklisi olanlar biraz daha iyi durumda olurken SSK ve BAĞ-KUR’un önemli bir zararı oluyor. Yine, fiili hizmet zammı 360 gün için 60 gün olan düzenleme 360 gün için 90 gün olarak değiştirilmeli ve özel sağlık kuruluşlarında çalışan diş hekimlerinin özlük haklarını ortadan kaldıran taşeron çalışma biçimi de ortadan kaldırılmalı. Birçok genç diş hekimi arkadaş bize başvuruyor ve sömürüldüklerini söylüyor. Bu da olacak bir şey değil.
    

Yine, muayenehanelerini taşımak durumunda kalan diş hekimlerinin önlerine diğer hekimlerden farklı olarak çok aşırı yokuşa süren mevzuatlar konuluyor ve bundan dolayı önemli mağduriyetler yaşıyorlar.
    

Yine, kamudaki diş hekimi sayısının da arttırılması gerektiğini söylüyorum. Yeni diş hekimliği fakülteleri açılmamalı, bu diş hekimliği fakültelerinde kalite artmalı diyorum.
    

Şimdi, bu teklifin çok hızlı bir şekilde getirildiği ortada ve yine belli ki saraydan gönderilmiş durumda. İlaç sektörüyle ilgili önemli hususlar var burada; ilaç sektörü büyük kârlar ediyor ve bu kârlarının daha da artması için bir kolaylaştırma yapılıyor. Tabii, bu arada insan sağlığı ihlal edilebilir, riskli bir durum var; ruhsat sonrası ilaç kontrolleri yapılması yönünde bir madde var. Büyük bir rant alanına dönüşen ilaç sektöründeki şirketlerin kanun teklifine etkisi de halkımıza anlatmamız gereken önemli bir husus diyoruz.
    

Söz konusu kanun teklifinin Anayasa’nın 2, 6, 7, 13, 17, 36 ve 130’uncu maddelerine aykırı diye düşünüyoruz.
    

Yine, koordinasyon kurulunun disiplin cezası gerektiren fiilleri tespit etmekle ve bildirmekle yetkili olması, etik kurulların bağımsızlığının ortadan kaldırılmaya çalışılması denetimin pekiştirilmesine birkaç örnektir diyoruz.

İlaçların ruhsatlandırılmasıyla ilgili maddelerden anlaşıldığı üzere, sermaye öncelenerek halk sağlığı tehlikeye atılmakta; 6, 7 ve 8’inci maddelerde 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu’nda değişiklik yapılması öneriliyor fakat teklif metninde Bakanlığa ruhsatlandırma öncesinde, tahlil edilmek üzere numunelerin gönderilmesinden vazgeçilmekte, ruhsat sürecinin tamamlanması sonrasında analiz yapılması öngörülmekte. Bunları sıkıntılı maddeler olarak görüyoruz. Bir ilacın ilgili prosedürler yerine getirilmeden, yeterince tahlil edilmeden piyasaya sürülmesi halk sağlığıyla oynamaktadır diyoruz.
   

Teklifin 9’uncu maddesinde de mevzuatta belirlenen süre içinde cevap verileceğine dair düzenleme yerine ruhsatname düzenleneceği belirtilmekte. Bu hâliyle başvurunun mutlak surette ruhsatname verilmesiyle sonuçlandırılacağı anlamını taşımaktadır. Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.”

Yorumlar