2008-10-14 00:00:00

İNSAN HAKLARI; GÜNAH  KEÇİSİ İLAN EDİLEN  KAVRAM

 Türkiye    son derece gergin  günler  yaşıyor.  Ülkede  insan  hakları  ihlallerinden kaynaklanan  bir  çok  sorun  var. Her  geçen  gün   bu  ihlalleri  doğrulayan  olaylar  tekrar  ediyor.

Geçtiğimiz  günlerde yasal  bir sol  dergi'yi sattığı  için  gözaltına alınan  ,Metris  cezavi'ne  konan ve  işkenceye  uğradıklarını  avukatları  aracılığıyla  iddia  eden  sanıklardan  biri  olan  Engin  Ceber rahatsızlanarak  kaldırıldığı  hastane'de  öldü. Engin  Ceber'in ölümü  uzun  süredir  kısıtlanması  teklif  edilen  insan  hakları  kavramını  tekrar değerlendirmek  gerektiğini  göstermektedir.

 Legal    Yürüyüş  dergisini  satmasından  dolayı gözaltına  alınan ve Metris  cezaevi’nden  sağlığı  bozularak  yoğun  bakıma  kaldırılan  Engin  Ceber’in  daha  sonra  ölmesi  uzun  süredir  işaret  ettiğimiz  gerçeklerin  ortaya  çıkmasını sağlamıştır. Engin  Ceber  ve  beraber  gözaltına  alındığı  arkadaşlarının  gözaltına alındığı  İstinye  karakolu’nda  ve  Metris  cezaevinde sırasıyla  polis, jandarma  ve gardiyan  şiddetine  maruz kaldığı  iddia  edilmektedir. Halen  sorumlular  konuyu  aydınlatıcı  bir  açıklama  yapmamıştır. Engin  Ceber'le  beraber   gözaltına alınan  Özgür  Karakaya  ve  Cihan  Gün ise  halen  Metris  cezaevindedir. Devlet  güvencesi  altında  olması  gereken  kişiler  hakkında sağlıklı  bilgi  alınamamaktadır.

 AB   sürecinde  insan  hakları  alanında  iyileştirmeler  yapıldığı  iddia edilirken  gerçekleşen  bu  olaylar  son  derece  düşündürücüdür. Legal  bir  dergi  satmaktan  gözaltına alınma,  hukuksuzluklarla  devam  eden  ve     ölümle biten   bir  süreç…Bu,  2008  yılı  Türkiye   insan  hakları manzaralarından  sadece  biridir.  Haziran   2007’de  PVSK’da  polisin  yetkilerinin  arttırılması  ile  belirgin  bir  şekilde  artan  polisin  sorumlu  tutulduğu vakalar  yaşanmıştır. Gözaltına  alırken  keyfi  muameleler,  toplantı  ve  gösteri yürüyüşlerindeki  orantısız  güç  kullanımları  ve  yargısız  infaz  olarak  nitelenebilecek  yaralama  ve öldürme  olayları  dikkat  çekici  bir  şekilde  yasa  değişikliğinden   sonra   artmıştır.Tüm  İnsan  hakları  derneklerinin    raporlarına    yansıyan  ve  PVSK'dan  kaynaklanan  bir  çok  olayla  ilgili  mahkemelerde  davalar devam  etmektedir.

 Başbakan'ının  “İşkenceye  sıfır  tolerans”  dediği bir  ülkede  işkence  vakaları    ancak    medya'ya  bir  şekilde  yansıdıktan   sonra  gündem  olabiliyor. Ama  uzun  süren  hukuki süreç sonunda  Yargı ,  büyük  hayal  kırıklığı  oluşturacak  kararlara  imza  atabiliyor.Yargı kararları  ile  aklanmış  ama  kamu  vicdanınca aklanmamış  kamu  görevlilerinin  halen  görevlerini  sürdürdüğünü   üzüntü  ile  gözlemliyoruz. Çeşitli  asayiş  olaylarından  sonra  insan  haklarını  ve  özgürlüklerini  rafa  kaldıracak  tedbirler  alınması  teklif  ediliyordu. Bu  teklif  sahipleri  sonuçta   nasıl  hukukdışı  bir  devlet  özlemi  içinde  olduklarının  farkındalar mı  acaba?. İnsan  haklarına  herkesin  ihtiyaç  hissedebileceğini,   hesap  sorulamaz konumdakilerin de  bilmesi  gerekir.

 

 

 

 

Aktütün  karakolu  baskını  ile tartışılan  iddialar  maalesef  gerçeklik  kazanmıştır. Taraf gazetesinde  yayınlanan bir  habere  göre  olay  saldırıdan  3,5  saat  öncesinde     TSK  tarafınca  izlenmekteydi. Hatta günler  öncesinden  büyük  bir  saldırı  yapılabileceğine  dair  gözetlemeler  yapılıyor  ve  kayda  alınıyordu. Ve  saldırı  gerçekleşti. Kronikleşmiş  bir  insan hakları  sorunu olan  Kürt sorununun çözülmemesinden  dolayı  ortaya  çıkan  şiddetin ve  çatışmalardan  kaynaklanan    can  kayıpları  olayı  daha da  vahimleştirdi. Çözüm  daha da  zorlaştı. Çözüm  için  askeri  tedbirler  daha  çok  konuşulmaya  başlandı. Bu  saldırı sonrası  ülkemizdeki  insan  hakları   kazanımlarının  tümünü  iptal  edecek  teklifler  yapıldı. OHAL  teklifleri  ve  hiçbir  sorun halletmeyecek  ama  birçok kişinin  kendini  dışlanmış  hissedeceği    hak ihlaller  içeren  yasa  teklifleri    gündeme  getirildi. Ateşin  üstüne su  döküp azaltmak  yerine  benzin  dökme  girişimleriydi  bunlar.  Ülkedeki  sorunlar  insan  hakları  ihlallerinden  ortaya  çıkmış  olmasına  rağmen  çözüm  olarak  daha  çok  ihlal teklifi  ne  derece  mantıklıdır? Aktütün karakolu  büyük  bir  gafletten  dolayı  basılsın  ,  Engin  Ceber  resmen  devlet  güvencesi  altındaki  cezaevinde  öldürülsün,  siz  yetkilileri sorgulamak yerine  mağdurların  hakkını  kısıtlamayı  teklif  edin. Olacak  bir  şey mi  bu sizce?

 Türkiye'de  vahim  hak  ihlalleri  olmakta  ve  sorumlular  halen  yerlerinde  oturabilmektedir. Aktütün  karakolu baskını  Genelkurmay  Başkanı  İlker  Başbuğ'un  hesap vermesi   gereken  bir  olaydır. Engin  Ceber  olayı  ise  içişleri  Bakanı  ve  Adalet  Bakanının  acilen  hesap  vermesi  gereken  bir  olaydır. Ama  bunun  olmayacağını  da  biliyoruz. Hiç  öyle  3-5  kişinin  ölümü  ile  sorumluların hesap vermesi  istenir mi?(!) Onlar  sadece  daha  çok hak  ihlali  oluşturacak  yasa  teklifleri  sunmak  veya  bunları  yasalaştırmakla  meşgullerdir.  Genelkurmay  başkanı  ve  Bakanlar  ağlayan, yürekleri  parçalanan  ana  babalar  ve  gerilen  tüm  toplum  karşısında  bir  hukuk devletinde  yapılması gereken  ne  ise  onu  yapmalıdır.

Yorumlar