27 Haziran 2022

Gergerlioğlu: Herkese merhaba ÖFG TV’nin yeni yayını ile karşınızdayız. Bu hafta önemli konularımız olacak. Geçtiğimiz hafta içinde çok önemli şok bir haber duyduk. Melek Çetinkaya askeri öğrenci annesi “İnanamıyorum böyle bir haber var, oğlum cezaevinden çıkmak üzere.” Dedi ve 6 yıllık hasret bitti. Oğlu Furkan Çetinkaya ve 66 öğrenci cezaevinden çıktılar, yakınlarına kavuştular. Biz yıllarca bu tutukluluğun, cezanın çok haksız olduğunu defalarca söylemiştik ve Yargıtay bu yanlış kararı bozdu. Bu konu ve diğer gelişmeler hakkında Melek Çetinkaya’dan bilgi alacağız.

İkinci bölümde Tanıl Bora hocamız var. Son zamanlarda insan hakları alanında yoğun ihlaller yaşanıyor, milliyetçilik, hamaset aldı başını gidiyor. Politika bunun üzerinden yürüyor. Linç olaylarına rastlıyoruz. Afganlı linç edeceğim diye gidip depo işçilerini linç ediyorlar, Türk vatandaşı çıkıyor linç edilen insanlar. Patlamaya hazır bir bomba var, bu milliyetçilik hamaset ve ağır insan hakları ihlalleri konusunda da değerli hocamız Tanıl Bora bize ayrıntılı bilgi verecek.

Melek hanım nasılsınız?

Melek Çetinkaya:Evladımın gelişiyle ufak pencere açıldı, inşallah devamı gelir, pencere sonuna kadar açılır da derin bir nefes alırız.

Gergerlioğlu: Gözünüz aydın, çok önemli bir beklentiniz vardı, büyük bir mücadele sergilediniz, çok önemli, değerli bir mücadeleydi. Hep birlikte yakından izledik, elimizden geldiği kadarıyla destek verdik, büyük bir adalet mücadelesi sergilediniz hem kendiniz hem de süreç içinde bir insan hakları alanında bir eğitim aldınız. Başkasının hakkı, hukuku, diğer dışlanmışlar, ötekileştirilmişler, ezilmişler konusunda da çok bilgi sahibi oldunuz. Buradan başlayalım. Ne diyorsunuz? Önceki Melek Çetinkaya ile şimdiki Melek Çetinkaya arasında ne fark var?

Melek Çetinkaya:Çok fark var, siz de biliyorsunuz. Eylemlerime ilk başladığımda bile eylemde sadece askeri öğrenciler masumdur diyebiliyordum, hiçbir şey bilmiyordum. 3 çocuk annesi, ilkokul mezunu, evinden dışarı çıkmayan, sadece evi ile ve çocukları ile ilgilenen bir ev hanımıydım ama süreç bizi öyle bir yere getirdi ki sağcı, solcu, Alevi, Sünni ile ortak değerimiz sadece insan, adalet olan bir konuma geldik. Bunun öncesinde Cumartesi Anneleri, doğuda yapılan zulümlerdir bunun farkında değildik çünkü bugünkü gibi sosyal medya yoktu, ana akım medya bunları vermiyordu, 15 Temmuz’dan beri olduğu gibi askeri öğrencileri darbeci gösteriyor, hain gösteriyor. Bunun yalan olduğunu, iftira olduğunu ancak sosyal medyayı kullananlar biliyor. Bu süreçte sosyal medyayı çok iyi kullanmayı öğrendik. Devletin işine gelmeyen insanları terör yaftası ile yaftaladığını ve öcü gösterdiğini öğrendik. Dün akşam avukatımız vardı, ziyaret yaptı. Yine farklı bir kesimin hak mahrumiyetinden bahsetti. “Ben inanıyorum onların suçlu olduğuna.” Dedi, benim görmem lazım, konuşmam lazım. Ben asla suçludur diyemem çünkü öyle bir süreçteyiz ki ; haklının güçlü olduğu değil güçlünün haklı olduğu dönemden geçiyoruz. İyi irdelemek, araştırmak gerekiyor. Bu süreçte Cumartesi Anneleri ile beraber olduk, Urfa’da Şenyaşar ailesi ile beraber olduk, hepsinin acısını derinden hissettim, kaybolan insanlarımız oldu. Benim çocuğumun çıkması ile adalet geldi diye tweet atanlar olmuş asla adaletin geldiğine inanmıyorum, geç gelen adalet adalet değildir. Bir gün bile yatmaması gereken çocuklar 6 yıl cezaevinde kaldılar ve 66 öğrenci çıktı, 200 küsür öğrenci halen cezaevinde. 4 günlük er Ahmet Özdemir halen cezaevinde, 5 aylık er kekeme, çoban Recep Delice hala cezaevinde, kursiyer astsubay öğrencilerin müebbet kararlarının bir kısmını Yargıtay onadı halen cezaevinde, kursiyer teğmenler, uzman çavuşlar, saymakla bitmez, bir sürü masum insan halen cezaevindeyken Melek annenin gülmesi, Melek annenin mutlu olması mümkün değil. Adalet yerini buluncaya kadar hep birlikte mücadelemiz devam edecek.

Gergerlioğlu: Görüntüler de de var. İnşallah Emine Şenyaşar anne de güler, çok tarihi ve dramatik bir görüntü. Bir tarafta Ferit Şenyaşar gözyaşları içinde.

Burada Emine anne Türkçe bilmiyor, ben de Kürtçe bilmiyorum ama o kadar iyi anlaşabiliyoruz ki çünkü acının dili bir. Hangi insan olursa olsun; şurada ciğeri dağlanmayan, vicdanı sızlamayan insan değildir. Bir anne iki evladını eşi gözü önünde kaybedilecek, katledilecek, bir evladını da hücreye, cezaevine koyacaksınız akıl alır gibi değil. Adalet yerini bulmuş değil, adalet için mücadelemiz herkes için, tüm insanlık için devam edecek, bunu en iyi öğrendiğimiz insanlardan birisi de sizsiniz, bize örnek olan her kesime elini uzatan ses olmaya çalışan en iyi örneklerden biri sizsiniz bunun için size çok teşekkür ediyorum.

Çok önemli söyledikleriniz, biz de toplumda bu söylediklerinizin hayat bulmasını istiyoruz, tüm toplumun bu bilinç ile yaşamasını, düşünmesini, hareket etmesini istiyoruz. Tabi ki iki anne birbirinin dili farklı olabilir, birbirini anlamayabilir ama sevginin, acının, dili bir. Kalpler bir olduktan sonra diller ayrı olsun hiçbir anlamı yok, biz burada görüyoruz ki; iki acılı, dertli adalet arayan anne birbiri ile çok iyi anlaşıyor, Türkiye’de sorunları bitirecek formüller buralarda, buralardan hareket edersek ancak biz birbirimizi anlarız, empati yaparız bunlar son derece değerli. Melek hanım büyük bir sevinç yaşadınız, biz de büyük bir sevinç yaşadık inanın ki toplumun farklı birçok kesimi sizinle birlikte büyük bir sevinç yaşadı. Yargıtay’ın kararı ne zaman açıklanacak bilmiyorduk fakat uzun süredir bekliyorduk, aniden açıklanınca da büyük bir sevince neden oldu çünkü burada sizin de büyük bir mücadelenizin payı var. A’dan Z’ye sessiz kalmadınız, bir mücadele geleneği sergilediniz. Sessiz de kalabilirdiniz, sessiz kalsaydınız ne olurdu? Çocuğunuzu kurtarabilir miydiniz?

Melek Çetinkaya:Sessiz kalsaydım da biz inançlı insanlar olduğumuzdan rızkı ne zaman bittiğinde o zaman çıktılar. Ben mücadele ettiğim için çıktı diye düşünmüyorum ama en azından askeri öğrencilerin erlerin cezaevinde olduğunu KHK’lı insanlar bilmezken ben değil tüm dünyaya 19 yaşındaki askeri öğrencilerin vatan görevini yapmaya giden erlerin darbeden sorumlu tutulduğunu genel kurmayların bakan yapıldığını tüm dünyaya duyurdum bu ayıp onlara yeter diye düşünüyorum.

Gergerlioğlu: Biz Meclis’te de söyledik, Hulusi Akar şu anda Milli Savunma Bakanı ve 12 Eylül darbesinde üsteğmendi, görev aldı, darbeciler yargılandı ama kendisi şu anda herhangi bir ceza almadı aksine Milli Savunma Bakanı ama sizin oğlunuz öğrenciydi, fakat ağır bir şekilde cezalandırıldı, 6 yılı zindanlarda geçti, çok acılar çektiniz, çok gözyaşları döktünüz, onlarca anne baba bu acıları çekti ve halen daha tam netice alınmış değil. Yerel mahkemeye gidecek, ne diyorsunuz bu çelişkiye? Ben Meclis Genel Kurul’da en üst düzeyde anlattım, Hulusi Akar’ın da kulağına gitti bunlar.

Melek Çetinkaya:Bu kabul edilebilir bir şey değildi zaten, bunu başından beri söyledim ve bana karşı söylemde bulunan troller dışında kimse olmadı, herkes bu konuda hemfikirdi zaten. Bir okulda yangın çıkıyorsa o okulun müdürü dururken oradaki öğrencilere bu okulun yangınından siz sorumlusunuz denemeyeceğini, aklı olan her insan zaten kabul etmekteydi, benim çocuğumun arkadaşları 6 yıl cezaevinde yattılar, Yargıtay aşamasında son incelemedeydi ve 116 öğrenciden 66 öğrencinin tahliyesine karar verdi. Biz gerekçeli kararın 2-3 hafta sonra çıkmasını beklerken 3 gün sonra gerekçeli kararımız çıktı ve askeri öğrenciler darbeden beraat ettiler. Burası çok önemli! Yargıtay’ın kararı bu yönde! Askeri öğrenciler 6 yıl içeride kaldılar, darbeden beraat ettiler, Fetö iltisakı var ise ceza verebilirsin gibi bir karar çıktı, benim çocuğum da böyle bir şey olmadığı için zaten bunu her zaman söylüyordum ben, çocuğum yanımda. Melek annenin ne kadar haklı olduğunu Yargıtay’da onayladı, Melek annenin yalan söylemediğini, sokaklarda askeri öğrenciler masumdur diye haykırdığının yalan olmadığını Yargıtay’da kararı ile onamış oldu, sadece benim çocuklarımın tahliyesini onamadı, Melek annenin haklılığını da onadı.

Gergerlioğlu: Peki daha pek çok askeri öğrenci cezaevinde. Daha çok ağlayan anne baba var ne diyorsunuz?

Melek Çetinkaya:Önümüzde kurban bayramı geliyor ben sevinemiyorum çünkü bu acıyı yaşayan annelerin ciğerinin nasıl yandığını çok iyi biliyorum. Çocuğum tahliye olduğundan beri ciğer yangınım, vicdan azabım daha da çoğaldı. Benim çocuğum yanımdaysa bütün askeri öğrenciler ve erler bu bayram annesinin yanında olmalıydı, yarım sevinç yaşamak istemiyordum. Çocuklarımın hepsini aldılar bir gecede, bir gecede bırakacaklar hayalini kuruyordum. 3 papatya, Nagihan, Nimet ve Sena biliyorsunuz halen cezaevinde, Murat ve Ragıp’ın şehitliği verilmiş değil, tüm bunlar olup bitmeden Melek annenin gözyaşı dinmez, mücadelemiz devam edecek. Kızların bulunduğu Orhanlı dosyası da Yargıtay son aşamada, Boğaziçi Köprüsü davası da Yargıtay son aşamada, yaklaşık 1-2 ay içinde bir karara bağlanacağını, inşallah tahliye ve beraat ile sonuçlanacağı duası ve ümidiyle diyorum.

Gergerlioğlu: İnşallah diyelim. Oğlunuz ile bir araya geldiniz, hep onu cezaevinde kapalı görüşlerde camın arkasında gördünüz veyahut son zamanlarda tek tük açık görüşlerde görebildiniz. Pandemi döneminde oldukça önemli bir ayrılık yaşandı, şu an neler hissediyorsunuz 6 yıl sonra bir anne oğluna kavuştu ve haksız yere geçen 6 yıldan sonra hayat nasıl neler yaşıyorsunuz?

Melek Çetinkaya:6 yılda konuşulacak şey o kadar çok biriktirmişiz ki konuya başlıyoruz, diğer konular diyerek konular kapanmadan başka konuya geçiyoruz. 6 yılı telafi etmeye çalışıyoruz. Sıkıştırılmış, acele konuşma oluyor. Furkan konuşurken çok hızlı konuşuyor. “Açık görüşlerden, kapalı görüşlerden iyice yerleşti. Yarım saat içinde söylemem gerekenler nedeniyle acele ediyorum.” Dedi. Konuşmalarını anlamıyorum tekrar ettiriyorum. Buruk sevincimiz tam sevince dönüşecek inşallah. Sizlerden de ricam; bayrama kadar gündem çalışmaları, Meclis’teki söylemlerle içeride kalan çocuklarımın da tahliyesini hızlandırma adına ne yapmamız gerekiyorsa benim üzerime düşen vazife neyse onu yapmaya hazırım. Siz vekil olarak üzerinize düşeni fazlasıyla yapıyorsunuz diğer vekillerle bu süreci hızlandırırsak çok memnun olurum.

Gergerlioğlu: Biz zaten bununla yetinmeyeceğiz ben evvelsi gün Elazığ’daydım ve Elazığ’da bir kara harp okulu askeri öğrenci babası ile konuştum, büyük bir üzüntü içindeydi, çocuğu cezaevindeydi onlar da büyük beklenti içinde. Yurdun dört bir tarafında mağdur insanlar çok fazla miktarda var. Askeri öğrenci velileri yurdun dört bir tarafında ve büyük bir sıkıntı yaşıyorlar. Onların sesine ses olmaya çalışıyoruz, biz tekrar görüşeceğiz Melek hanım. Gözünüz aydın. Umarım ki yerel mahkeme bu 6 yıllık kabusu tamamen bitirir, her açıdan beraat verir. Dün Elazığ’daydım ve bir askeri öğrenci babası ile konuştum. Yurdun dört bir tarafında acı var, hasret var, hepsi biter inşallah. Size çok teşekkür ediyoruz. Umarım ki yerel mahkemeden de bir an evvel tam bir beraat alırsınız.

Bütün bu insan hakları ihlallerini acıları, hasretleri konuşacağız. Bunlarla ilgili neden bunları bu toplum yaşıyor? Neden bu ihlalleri bitiremiyoruz? Onları da çok değerli hocamız Tanıl Bora ile konuşacağız. Kendisi çok değerli bir araştırmacı ve gündemdeki birçok husus üzerinde çok önemli kitapları var, çalışmaları var.

Tanıl Bora:Öncelikle Melek hanımı tanımamızı sağladığınız için teşekkür ederim, her ne kadar buruk bir sevinç olduğunu söylese de gözü aydın demek istiyorum.

Gergerlioğlu: Toplumun her farklı kesiminden izlendiğini gördük ve sonunda da büyük bir insan hakları mücadelesine evrildi. Çocuğu için mücadele eden, yüreği yanan ve kendini sokaklara atan ve sesini duyurabileceği her mahfilde adalet diye haykıran bir anne daha da genişleterek insan hakları çalışmasına döndü, geniş evrensel adalet talebine döndü. Bunlar çok önemli, değerliydi. Biz süreç içinde hep gördük. Biz de niye insan hakları açısından bunlar eksik? Neden bunları birtakım musibetler gelince öğreniyoruz? İnsan hakları alanındaki durumumuz, toplumun hali neden böyle?

Tanıl Bora: Çok büyük bir soru sordunuz. Buna derli toplu ve iddialı cevap vermek zor. Siz bu konuda çok güçlü gözlemlere sahipsiniz, ben sessiz düşünerek bir şeyler söylüyorum, test etmek gibi siz daha yerli yerine oturtabilirsiniz. Galiba bir kere en büyük en geniş pencereden bakacak olursak dünyada insan haklarının zayıfladığı bir dönemdeyiz tüm dünyada. İnsan hakları bundan 20 sene öncesinde insan olmanın devlet olmanın, vatandaş olmanın olmazsa olmaz koşulu gibi en azından lafzen görülürken şimdi müracaat edilme ihtiyacı duyulmayan bir referansa dönüşüyor. Devletler kendilerine artık çok bağlı saymak istemiyorlar, bağımsız insan hakları kuruluşlarına, bağımsız insan hakları savunucularına kuşku ile bakılıyor ve bunları suçlandıran, bunlarla alay eden tutumların çok yaygınlaştığını görüyoruz, dünyanın dört köşesinde güçlü siyasi liderler alaycı ifadelerle özellikle en uç örneklerinden; Hindistan, Endonezya’da görebiliyoruz. Rahatlıkla kullanabiliyorlar, şunu da buna eklememiz gerekir; zaten Türkiye’ye dönecek olursak Türkiye’de insan hakları fikri, insan haklarına bağlılık hiçbir zaman çok güçlü ve yaygınlaşmış değildi. Özellikle 12 Eylül’den sonra güçlenen insan hakları mücadelesi ile bu bilinç bir derece yaygınlaştı, kast ettiğim sadece uluslararası hukukun kuralları ya da yerel kanunlara intikal etmiş kuralların uygulanmasından öte sindirilmiş, içselleştirilmiş, ihlalinin insanların kanına dokunacağı bir ilkeler mazlumesinin benimsenmesinden söz ediyorum bu bakımdan zaten çok parlak bir durumda değildik. Onun için bana öyle geliyor ki; ki bu zaten Türkiye’de insan hakları savunucularının son yıllarda tartıştığı mesele; insan haklarını sıfırdan, yeniden ortaya konuyormuş gibi, yeniden anlatmak, yeniden insan haklarını var etmek için bir mücadele, uğraş gerekiyor. Sizin de yaptığınız, birçok kişinin yaptığı gibi. Bunu bir kazanım olarak varsaymaktan öte kuşkusuz insan hakları evrensel bildirgesi olsun birçok uluslararası belge olsun kazanımdır, hiç bu kazanımlar yokmuş gibi yeni kazanımlar var etmek üzere uğraşmak gerekiyor gibi geliyor bana.

Gergerlioğlu: Zor bir dönemdeyiz, dünya savaşları öncesi de böyle oldu. 1. Ve 2. Dünya savaşı öncesi ırkçılığın, tiranizmin çok zirve yaptığı yıllardı ve sonuçta insan haklarının ayaklar altına alındığı bu yıllarda insanlığı mahveden büyük, milyonlarca kişinin öldüğü savaşları yaşadık ve daha sonra insanlar “Eyvah biz ne yaptık?” diyerek 1948’de Evrensel İnsan Hakları Beyannamesini kabul etti fakat yine geriye gidişler var, önümüzde belki tam tamamlanmamış ama insanlık adına çok iyi bir yere gelmiş bir beyanname var, ardından Copenhag kriterleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve birçok sözleşme ile insanlık daha iyi bir yere gitmeye çalışırken dediğiniz gibi totoliter liderler bundan hoşlanmıyor, egemenlik alanlarını arttırmaya çalışıyor, toplumlarını ırkçılaştırmaya, ayrımcılaştırmaya ve açıkçası faşistleştirmeye çalışıyor. Bütün bunlar sonrasında da dünyada büyük bir göçmen krizi, mülteci krizi yaşanıyor. Daha dün Fas ve İspanya arasında büyük bir facia yaşandı. İnsanlar ezildiler, ateşler açıldı, binlerce insan, mülteciler birbirlerini ezdiler çünkü büyük bir izdiham oluşmuştu, ateş açılmıştı ve bu gördüğümüz insanlık tarihinin en üzücü görüntülerinden birisi maalesef fakir, gariban, karnını doyurmak için bir başka ülkeye gitmeye çalışan bu insanlar hayatlarını kaybettiler. Bir kısmı yerde can çekişiyor, kimsenin umurunda değil çünkü çok değersizler, onlarcası öldü ve dünyanın umurunda olmadı, Allah bilir kimseden de hesap sorulmayacak. Tüm bunların yanı sıra sahillerde ölen bebekler, dağlarda ölen İran’dan Türkiye’ye geçerken Van civarındaki dağlarda ölüp bahar gelince cesedi, cenazesi ortaya çıkan Afganlılar, Afrika’dan kaçmaya çalışan insanlarla adeta büyük bir cehennemi yaşıyoruz ve bu arada da uzun süredir çalıştınız ve eserler ürettiniz. Türk milliyetçiliği alanında da büyük bir ivme var. Türk siyaseti belki son on yılların en zirve sağcılaşmış halini yaşıyor, Türk milliyetçiliğinde tavan yaptı, ırkçılığın ayrımcılığın tavan yaptığı zamanlarda büyük bir kutuplaşma ve bunun üzerinden bir oy rantı elde etmeye çalışan siyasetçiler görüyoruz. Siyaset buralarda dönüyor ve ağır insan hakları ihlalleri yaşanıyor, ne olacak bu tabloyu bir de siz değerlendirir misiniz?

Tanıl Bora:Ben de sizin anlattıklarınız üzerinden devam edeyim. Birçok tarihçi ve sosyal bilimci bir yeni kavimler göçünden söz ediyor. Çok muazzam dünya çapında büyük bir olgu ile karşı karşıyayız. Son verilere göre bildiğim kadarıyla dünya nüfusunun yaklaşık %15’i göçmen durumunda, muazzam bir nüfus ve bu oranın artması bekleniyor. Sebepleri var. Nereden çıktı, rahat etmiyorlar diyecek halimiz yok. İnsanlar hayatta kalabilmek için kaçıyorlar, muazzam bir eşitsizlik, yoksulluk var. Dünyada hüküm süren iyileşmiyor, derinleşiyor, yönetme kabiliyetini kaybetmiş devletlerin hüküm sürdüğü ya da onların yerine birtakım çeteleşmiş çetelerin hüküm sürdüğü coğrafyalar var özellikle Afrika’da. Bazılarının alaya aldığı, yeterince ciddiye almadığı iklim felaketi var. Önümüzdeki on yıllarda dünyanın birçok coğrafyası da kendini açıkça gösterecek o nedenle de göç etmek zorunda olan geniş kitleler olacak. Bu bir vaka! Bu gelmesinler, biz onları görmeyelim diye geçiştirilecek bir olgu değil. Uluslararası sistemin, devletlerin, insanların bununla ilgili bir çözümü olmak zorunda. Bu çok ciddi bir insanlık meselesi, bunu kabul etmek gerekiyor. Başından atılacak bir şey değil bu, bunu unutmamak lazım dünyanın her köşesinde herkesin başına gelebilir. Göç etme zorunluluğundan esirgenmiş onların bencilliği ve kibriyle bir kaleye kapanmak ve kendini korumaya almak insani bir çözüm değil ancak bu gösterdiğiniz görüntülerin misliyle korkunç manzaralarla engellenmeyecek bir şey. Bunun karşısında bu zaten bulunduğu yerde yoksullukla, başka tehdit algıları ile yüz yüze olan insanları buna karşı seferber etmek çok kolay, göçmenler hak sahibi olma hakkından dahi esirgenmiş, en alttakilerin en alttakini temsil ediyorlar. Her toplumda özellikle altta olanlar, gariban olanlar, kendinden daha da gariban, kendinden daha da hiçleşmiş durumda.

Gergerlioğlu: Ucuz popülist siyasetçilerin eline bırakılacak mesele değil sığınmacılar, mültecilerin durumu. Şu anda Türkiye’de yaşayan insanları rahatsız ediyor. Afganlılar, Suriyeliler, Afrikalılar gelmesin defolsun gitsin demekle mesele bitmiyor! Belki daha fazlası gelecek Tanıl hoca bunu anlatıyor. O yüzden tüm dünyanın buna bir çözüm bulması gerekiyor. Mültecileri istemiyoruz, defolsun gitsinler. Olmuyor! Böyle bir yere varılmıyor. Bu çözüm olmuyor! O yüzden bizim bundan sonrası için daha kalıcı formüller bulmamız gerekiyor. Bunun için uğraş vermek gerekiyor, Tanıl hocam bunu anlatıyor, bugün bakıyorsunuz ucuz siyaset yapan birtakım popülist siyasetçiler buradan oy devşirmeye çalışıyor, hiç insanların hayatı umurunda değil. Ben inanın ki şu görüntüleri izlediğim zaman acaba Türkiye’deki ucuz siyaset yapan politikacılar şunları görüp de birazcık vicdanı sızladı mı? Birazcık yaptıkları yanlışlığın farkına vardılar mı diye düşünüyorum! Çok acı görüntüler ama bu düşmanca politikalar, bu nefret söylemleri, bu ayrımcılık buralara bakıyorsunuz; insanlar toplu bir şekilde katlediliyor, bu bir çözüm değil. Belki bu tür cinayetler yaşandıktan sonra tekrar aynıları yaşanacak.

Tanıl Bora:Milliyetçilik bu konudaki kör öfkeleri, seferber etmek için, insanların sistemle rejimle, ekonomik sistemle, yapıyla ilgili oradan kaynaklanan sorunlarının suçunu bizzat orada sistemde aramak yerine kendilerinden daha da aşağıda birilerini bulup onun üstüne çullanmasını sağlamanın en kolay kalıbı milliyetçilik. Bu kör öfkeleri seferber etmenin en kolay kalıbı ama bu gerçekten hep beraber insaniyet ve medeniyet kaybına uğramamızdan başka bir işe yaramayacağını da biliyoruz bunu. Şunun da farkındayız; bunu anlatmak çok zor ama zor deyip vazgeçmemek gerektiğini düşünüyorum, anlatmaya çaba sarf etmek gerektiğini düşünüyorum. Göçmenler diye şu görüntüde sunulduğu gibi şekilsiz bir yığın olarak değil insanlar olarak tek tek adı cismi olan insanlar olarak görmeyi telkin etmek ve bunun bilincine varmak gerekiyor her şeyden önce.

Gergerlioğlu: Son zamanlarda büyük bir tehlike yükseliyor. Maalesef ki sizin de çalıştığınız hususlar bunlar, Türkiye tarihinde çok görüldü ve halen de görülüyor. Nefret söylemi, linç olayları. 6-7 Eylül, Sivas, Maraş, Çorum olayları, Kürtlere yönelik rastlanmış linç olayları, şimdi de sığınmacılara, mültecilere yönelik linç olayları izliyoruz. Ankara Altındağ’da geçtiğimiz aylarda çok tehlikeli bir provokasyon yaşandı ve daha da büyüyecek bir çapa geldi, her geçen gün buna benzer olayları görüyoruz. Nereye varacak? Nasıl görüyorsunuz? Her geçen gün artıyor ve toplumu tehdit ediyor.

Tanıl Bora: Linç kelimesinin gayet rutinleşmiş olmasından başlamak istiyorum. Bu da çok yeni bir olay değil, 10-15 yıla uzatabileceğimiz bir olay. Özellikle sosyal medyada o kadar dillere yerleşmiş bir tavır oldu ki ‘Linçlemek’ korkunç bir olay olan, insanları insanlığından çıkarıp güruhlara dönüştüren, linç olgusunun o kadar gündelik sataşma, eleştirme gibi neredeyse eş anlamlısı basitlikte kullanılmasından başlıyor sorun. Bu kadar linçin sıradanlaşması, linç dediğimiz olgunun bir skandal olarak görülmemesi, bir insanlık suçu, bizi insan vasfımızdan çıkaran korkunç bir olay olarak görülmemesinden başlıyor.

Gergerlioğlu: Normalleştirilmesi çok tehlikeli diyorsunuz.

Tanıl Bora:Bu sözcüğün ulu orta kullanılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bir skandal olma niteliğini kazandırmamız gerekiyordu! Bu konu ile ilgili bahsettiğimiz küçük inceleme kitabımda; linç rejimi kavramını kullanmıştım. Kast ettiğim şu; linç aslında bir devletin devlet olma haysiyetine aykırıdır! Devlet şiddet tekeline dayanır, cezalandırma tekeline dayanır kendisini devlet yerine koyarak ya da devlet otoritesini, hukuk nizamını atlayarak suç saydığı bir şeyin cezalandırma kalkması bizzat devletin varlık sebebine aykırıdır. Devletin bunu hoş görmesi, idare etmesi, geçiştirmesi dolayısıyla hakikaten devlet olma haysiyetine aykırı bir şey! Bunu anlatmaya çalışıyorum. Bunun farkında olmak gerekir! Devletlerin Türkiye ile sınırlı bir şey değil, devletlerin linçi hoş görmesi ya da yatıştırma amacıyla geçiştirmesi birçok zaman aslında bertaraf etmek istediği ya da mesaj vermek istediği, sindirmek istediği birilerine karşı bilinçli olarak ya da çaktırmadan yol eden oluyor. Türkiye’ye özgü bir olay olarak söylemiyorum. Bu çok büyük bir tehlikedir bunun farkında olmak çok önemli. Birçok toplumsal olayda son derece sahte önlemler alan 3 kişinin sokağa çıkmasını gerektiğinde engelleyen bir asayiş aygıtının bu vakalardaki beklenmedik hoşgörüsü bazen ya da başka tarafa bakması ya da haberdar olmayıvermesi masum bir şey değil! Bu şu kuşkuyu uyandırır birçok durumda; kendisinin doğrudan fail olmak istemediği, görünmek istemediği vakalarda bu tür kanun dışı cezalandırma, kendini kanun yerine koyarak cezalandırma vakalarına yol verildiği, hoş görüldüğü kuşkusunu uyandırır ki bu aslında devletten öte hukukun bittiği yer! O nedenle linç rejimi kavramını kullanıyorum, bunun bir idare yöntemi olarak bir sözüm ona yatıştırma yöntemi olarak kullanılması, uygulamasına dikkat çekmek üzere kullanıyorum bunu.

Gergerlioğlu: Çok tehlikeli değil mi hocam? Bir hukuk devletinde bu tür metotlara başvurulması, güç kullanma yetkisi yasal olarak elinde olan devletin bunlara göz yumması, izin vermesi, sesini çıkarmaması, geçtiğimiz günlerde “Afganlıları linç edeceğiz.” Diye gidip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını linç etmek ve hiçbir gözaltının olmaması, her gün buna benzer vakalar veyahut da bunun üzerinden oy rantı elde etmeye çalışan siyasetçiler.

Tanıl Bora:Bu sözü ettiğimiz vakada da öyle oldu. Birçokları sebep soruyor! Suçlu muymuş? Meğer Türkiye vatandaşıymış gibi olduğu zaman kimileri kınıyor. Linç vakası söz konusu olduğunda sebep, saik sormak utançtır! Herhangi bir sebeple saik haklı gösteremez! Bu noktadan geri düşmemek lazım.

Gergerlioğlu: Maalesef tarihimizde böyle çok üzücü linç görüntüleri var. Siyasetin bu kadar popülizm, nefret söylemi ve ayrımcılık üzerine yürütülmesi sığınmacılara yönelik nefret üzerine üretilmesi, yönetilmesi konusunda ne dersiniz? Son olarak bu konudaki düşüncelerinizi alalım.

Tanıl Bora:Popülizmden bahsediyorsak eğer popülizm bir siyasi programa dayanmaz! Bir sözü yoktur aslında, popülizm bir siyaset tarzı ve en önemli yanlarından biri de anti entelektüelizm diye tanımlayabileceğimiz aklı, fikri küçümseyen bir tür erkekçe, dobra dobra konuşma içinden geldiği gibi söyleme, işin incesine bakmadan, teferruatına bakmadan, zank diye masaya yumruğu vurma üslubunu ifade eder, içeriğinden öte tarzı siyaset olarak bunu ifade eder, toplamda hakikaten aklı, fikri, vicdanı, gönlü yok eden bir tarzı siyasettir. Bunun farkında olmak çok önemli, buradaki o sahicilik, harbilik imajına kanmamak gerek.

Gergerlioğlu: Çok önemli. Çok teşekkür ederiz hocam programımıza katıldığınız için, çok değerli şeyler söylediniz, biz bilahere tekrar sizleri konuk etmeye çalışacağız. Bugünlük burada bitirelim.

Tanıl Bora:Çok teşekkür ederiz, yıllardır yaptıklarınız için.

Gergerlioğlu: Değerli izleyenler programımız devam ediyor ve hak ihlallerini gündem etmeye devam ettik ve edeceğiz.

Yorumlar