31 Ocak 2024

ÖFG TV’den herkese iyi akşamlar. Her hafta Salı günü saat 21.00’da insan hakları konuları ile ilgili yaptığımız programımıza başlıyoruz.

Bu hafta maalesef çok üzücü bir olay, binlerce insanımızın öldüğü bir olay ve ardından gelişen hak ihlallerini konuşacağız. Binlerce insan o gece büyük bir felaketi yaşadı, tüm Türkiye yaşadı, Maraş Depremleri 6 Şubat 04.17’de ve ardından öğlen saatlerinde ikinci deprem ile sarsıldık. Büyük bir felaket yaşadık ve tabi bunun ardından günlerce, aylarca bu felaketin izleri devam etti, halen devam ediyor. İnsanlar yakınlarını kaybetti, mezara koydular ve büyük sıkıntılar çektiler ve tabi tüm bunların üstüne bir de yakınını bulamayan, mezara koyamayan insanlarımız var. 145 cenaze bulunamadı. Bunların 38’i çocuk! İnanılmaz bir durum. Apartmandaki tüm cenazeler çıkarılıyor, bakıyorsunuz bir cenaze yok! Bu nereye gitti? Veya hastaneye götürülüyor ağır yaralı olarak hastane girişleri yapılıyor ardından bu kişi yok! Öldü mü? Kaldı mı? Ne oldu? Ne bitti? Bir ton soru ve o gece yakınlarını kaybedip bir kez kahrolanların yanı sıra yakınlarının cenazesini bulamayıp 1 yıl boyunca kahrolan vatandaşlarımız var.

Meclis’te bu konu hakkında bir önerge üzerine geçtiğimiz haftalarda konuştum ve gördüğünüz fotoğrafları gündem ettik, anlattık, deprem ile ilgili tüm sıkıntıları anlattık ve büyük yankı yaptı. Deprem sıkıntısını yaşayan vatandaşlarımız: “Cenazelerimize ulaşalım. Onların cesedinin bütünlüğünü bırakın kemiğini bulup mezara koyalım da bir mezarımız olsun.” Diyor ve bütün bu isteklerine rağmen bu önergelerde istekleri gündeme getirmemize rağmen AK Parti MHP Cumhur İttifakı maalesef bu önergeyi kabul etmedi. Bir araştırma komisyonu kurulsun, ayrıntılı araştırmalar yapalım, sorgulayalım, soruşturalım çünkü çok ciddi iddialar var dedik ama nedense siyasi de olmayan bu konu hakkında bir komisyon kurulmasını iktidar kabul etmedi!

Vatandaşlarımız bunun üzerine tepkilerini daha da yükseltti. Medyada bu haberler çıktı, milyonlarca insan şaşırdı buna. Bu kadar doğal bir istek, bu kadar olması gereken bir istek neden reddedilir iktidar tarafından? Olacak şey değildi ve depremde yakınını kaybeden aileler Meclis’e geldiler, bizi ziyaret ettiler. Biz de seslerini daha yüksek, yoğun bir kamuoyuna duyurmak için kendileri ile oturup konuşalım, kamuoyuna sunalım ve kendileri ile bir konuşma yapalım istedik. Kendilerinin ellerinde yakınlarının resimlerini taşıyorlar. Fikriye Aybüke Körük maalesef halen 1 yıldır kendisinden bir iz yok. Esila isimli çocuk ve annesi. Belin Hanım’ın ablası Fazilet Çimen hanım yok! Bir sürü cenaze çıkıyor veyahut da hastaneye götürülüyor bu kişiler daha sonrasında yok bu kişiler! Nerede? Bakın bu çok vahim ve skandal bir durum! Tamam, felakettir, doğal felakettir insanlar ölmüş, kimse bir şey diyemiyor ama bu cenazeler nasıl bulunmaz? Olacak bir iş değil! İşte biz bugün mağdurlar ile konuşacağız, kendilerine hoş geldiniz, geçmiş olsun diyoruz ve o gece ne oldu bunu anlatsınlar çünkü oradan bu mağduriyete bir çıkış yolu bulunabilir. Fadime Hanım ilk söz sizin. Ne oldu o gece? Ne yaşadınız?

Fadime Gökçe; Ben Adana’da yaşıyorum kızım Maraş’taydı. Biz de sallandık, deprem olduğunda kızımı aradım, ulaşamadım. Televizyonu açtığımda Maraş’ı gösteriyordu, enkazları gösteriyordu. Kızımın apartmanına benzettim ama yine de insanın içinde umut var. Sabah oldu 08.30’da yola çıktık, 8 saatte Maraş’a vardım ben. Yollar çok bozuktu dolanarak Maraş’a vardık. Gittiğimizde enkazdı. 1. Deprem değil, 2. Deprem olmuştu gittiğimizde. Enkazın oraya gittiğimde çok yıkıldım ama insanın içinde yine de umut oluyor. “Kızım sen çıkardın neden çıkmadın?” dedim. Orada 10 gün bekledim.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: O gece ne yaşandığını Belin Doğanay’a soralım. Fadime Hanım Maraş’tan, Belin Hanım Hatay’dan geliyor. Belin Hanım siz ne yaşadınız o gece?

Belin Doğanay: İlk anda sallanmaya başlayınca ilk işimiz depreme alışkın olduğumuz için kapımızı açıp bekleriz, sallantı bittikten sonra aşağı inerdik ama öyle bir sallantı oldu ki önce bizi salladı daha sonra aşağıdan vurdu daha sonra dönerek aşağı indiğimizi gördük. Ben 8 katlı bir binada oturuyorum, 6. Katta oturuyorum 1. Kata indik. Kendi imkanlarımız ile biz göçük altından çıktık eşim ile beraber. Oradan doğru ablamın binasına gittik. Maalesef o da yıkılmıştı sadece 4 kat kalmıştı üstte. Bir türlü ulaşamadık. Çok kötü!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Allah rahmet eylesin, başınız sağ olsun diyelim.

Belin Doğanay: O anı yaşattınız bana.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Çok geçmiş olsun. Peki ne oldu sonra? Siz ne yaptınız? Neler yaşandı?

Belin Doğanay: Enkazdan kendi imkanlarımız ile eşim ile birlikte çıktık. Ablamın binasına gittik seslendik. O anda 8. Katta yangın başlamıştı, biz orada soğukta insanlar birbirine yardım etti, battaniye verdiler, benim ayağımda ayakkabı yoktu. Terlik verdiler, çorap verdiler. Hayatımda Hatay’da böyle bir soğuk, yağmur görmedim. Belki de o yaşadığımızın üzerine o kadar üşüdük. İnceydik, pijama ile beraberdik. Çok soğuk bir gündü. 3 gün yardım alamadık. Bir okul bahçesinde kalıyorduk, bekliyorduk. Kantinci gelip kantini açtı da bir yudum su içebildik biz. Artık okul sıralarını yakıyorduk ısınabilmek için. Yakınlarımız diğer illerden gelince “Ne istiyorsunuz?” dediler, “Su getirin.” Dedik. Malzeme getirin dedik çünkü insan gücüne ihtiyaç vardı. Kazmaya ihtiyaç vardı, kepçeye ihtiyaç yoktu çünkü 3. Günden sonra kepçe ile kurtarma çalışması yaptılar ama insanların kiminin kolu koptu, kiminin başı koptu, kiminin bedeni ayrıldı. O 3 gün içinde o kadar çok sesler vardı ki sonrasında hepsi birer birer kesildi.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Sesleri duyuyordunuz?

Belin Doğanay: Evet hepsini duyuyorduk. Ben oradan 6. Gün ayrıldım hala inanın şu an bile onların sesleri kulağımda.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Fikriye Aybüke Körük, siz çok ilginç bir olay yaşamışsınız. Meclis’te ben kızınızın durumunu anlattım çok vahim bir olay. Bu meseleyi anlatın. Çocuğunuzun yaşadıkları, fotoğraflar ile de belgelemişsiniz. Çok çarpıcı şeyler bunlar. Buyurun Meclis’te bu konuyu biz anlatmıştık ama direkt muhatabından siz anlatın.

Fadime Gökçe; Kızım Fikriye Aybüke Körük, ben 10 gün enkaz başında bekledim. Kızımın orada olmadığını anladıktan sonra çıkmadı, yoktu orada. Hiçbir şekilde yoktu.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yanında eşi var, eşi çıktı.

Fadime Gökçe; 6. Gün eşinin cenazesi çıkartıldı, ben sonrasında 10 gün kaldım benim kızım çıkmadı. Enkazın başında 10 gün bekledim, bir tek ben vardım enkazın başında. Orada enkaz bittikten sonra ben ayrıldım, Adana’ya geldim, evime geldikten sonra bana dediler ki: “10-15 gün sonra polise git başvuru yap. Hastaneler o zaman oturur, kayıtlar ortaya çıkar.” Ben de 10-15 gün bekledim, Şubat’ın 20’sinde hem DNA’mı verdim, hem de gittim kayıp başvurusunda bulundum. Ben onlar ile uğraşırken bunun İzmir’in İl Sağlık Müdürlüğü Sitesi’nde yayınlanan bu resmi bulduk.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bunu hangi vesile ile buldunuz? Hastalarınızın İzmir’e götürüldüğü duyumunu aldınız anlaşılan.

Fadime Gökçe; Bütün hastaların internete çıkan resimlerine bakıyorduk. Yeğenlerim bunu bulmuşlar. İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’ne de bakmışlar, o zaman yayınlanıyormuş. Bunu buldular. Bunu bana ilettiler. Bunu ilettiklerinde İzmir’e depremin 2. Günü gece saat 02.00’da 52 hastadan İzmir’e götürülen hastaların resimlerinde bulduk bu resmi. Bu resmi araştırırken bize bir haber geldi, İzmir Tepecik Hastanesi’nde bu kayıt çıktı. Kızımın adına hazırlanmış bir kayıt. Bu kayıt var! Biz orayı aradığımızda önce yok dediler. Sonrasında tekrar konuştuğumuzda oradan dediler ki: “Burası çok kalabalık. Tamam kayıt yapılmıştır ama başka hastaneye götürülmüş olabilir.” Dediler! Biz ikinci kez tekrar gittik, aynı şekilde bunlar söylendi. “Yok” dediler. “Gelmiş, gitmiş.” Bir depremzede nasıl gidebilir? Nasıl dışarı çıkabilir? Bir hastane depremzedeyi nasıl bırakabilir? “Gelmiş gitmiş” diyorlar sadece. Bu olamaz! Bizim İzmir’de hiçbir bağlantımız yok, hiçbir şekilde. Bir şekilde bunlar bizim elimize geçti. Bizim için mucize aslında, hiç geçmeyebilirdi de. Benim kızımdan bir iz olmayabilirdi, biz bunları bulduk. Her şekilde araştırdım, savcılıktan şikayetçi oldum, kameralara bakılsın dedim. Kameralar net değil dediler. Tek söyledikleri şey; gelmiş gitmiş! Başka bir şey yok! Tedavisi olmadan gitmiş. Bu olamaz! Benim kızım nerede? Benim tek isteğim var; ben kızımı istiyorum. Ben bu kayıtları bulduysam, bu resmi bulduysam ve ben varsam bu benim kızım Fikriye Aybüke Körük nerede kızım? Yaşıyor! Yaşamasa DNA’sı çıkardı. Bu kız nerede? BU kız benim kızım değilse bu kız nerede? Bu kızı bulsunlar o zaman! Bu benim kızım başka bir kişi değil! Ben artık yaşayamıyorum, artık dayanamıyorum. Elimde böyle şeyler varken ben kızımın bulunamamasına dayanamıyorum. Benim bir isteğim var, birim kurulsun, önerge verilsin. Önerge verildi kayıplar bulunsun diye ben bunu anlamıyorum! Neden kabul edilmiyor? Gerçekten anlamıyorum çünkü bizim partimiz yok! Bu kayıp insanların partisi olamaz. Bu kayıp bebeğin Esila’nın partisi olamaz çünkü Esila sormuyor; “Siz necisiniz?” Deprem sormuyor; “Siz necisiniz?” diye hem annesi hem kızı kayıp. Neredeler? Birim kurulsun, başka bir şey değil. Bunlar yaşıyor buhar olmadılar. Ben yaşayamıyorum! Şu bebeğe baktığım zaman ciğerim yanıyor. Nerede? Bir birim kursunlar. Başka bir isteğimiz yok. Kimseden bir şey istemiyoruz. Lütfen kabul edin önergeyi, bizim kayıplarımızı bize verin. Başka bir isteğimiz yok. Bunun partisi yok! Benim kızım gelsin “Annem” desin yeter. Şu bebek annesi Nagihan çıksın, eşi Esila’nın babasına koşsunlar, adama o yeter! Lütfen kabul edin ya! Düşünün bu olay hepimizin başına gelebilir. Herkesin başına gelebilir! Biz istemedik, bunlar olsun demedik. Lütfen kabul edin ya! Herkesin başına gelebilecek bir şey bunlar. Bizim partimiz yok! Bize sıfatlandırma yapmasınlar. Hiçbir şeyimiz yok bizim. Biz sadece kayıplarımızı, çocuklarımızı, bebeklerimizi, annelerimizi, babalarımızı istiyoruz. Lütfen bunun bir açıklaması yok! Bir anlamı yok! Reddedildiği zaman ben ölüyordum kalp krizi geçiriyordum çünkü bu insani, vicdani bir olay. Bu insanların bulunması lazım. Bunun kabul edilmemesi çok garip bir şey. Ben kabul edilmesini bekliyorum. Böyle bir şey olamaz. Lütfen kabul edin ya!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: AK Parti MHP İktidarı bu meselenin araştırılmasını reddetti. Bunu anlamak mümkün değil. Mağdurlar kapı kapı dolaşıyor, Meclis’e geliyor, bakanlıklara gidiyor “Mezarımızın yeri belli olsun.” Diyorlar! Yok ölmemişse başına başka bir şey mi geldi? Vücut bütünlüğünü parçalayan başka bir şey mi oldu? Organlarına mı bir şey yapıldı? Bütün bunlar soru işareti. Akıllarına her türlü soru işareti geliyor. Belin Hanım ablanız ile ilgili süreç ne oldu?

Belin Doğanay: Eşi ile kızının cenazesi çıkartıldı ama kendisine bir türlü ulaşamadık. Oğlu DNA verdi, Antakya’da o kadar çok isimsiz mezar var ki ama sürekli savcı değiştiriliyor, DNA’lar bir türlü yapılmıyor. Sonuç bekliyoruz, bir kemik parçası veya bir saç teli bekliyoruz. DNA’lar yapılıp bir an önce bize o cenazeler, aynısıysa ablam verilsin istiyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: DNA eşleştirmeleri konusunda çok büyük bir yoğunluk var diyorsunuz.

Belin Doğanay: Evet yoğunluk var, 1 sene oldu o kadar savcı görevlendirilsin ki oraya 1-2 savcı ile değil tüm cenazeler bir an önce açılıp eşleştirilme yapılsın.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Diyorsunuz ki; “Tamam anladık, çok yoğun bir ölüm var ama buraya 1 savcı değil 10 savcı gelsin. Bu iş bir an evvel nihayete ersin.” Diyorsunuz.

Belin Doğanay: Biz zaten umudumuzu kaybettik şu durumda en azından bir kemik parçasını istiyoruz, saç telini istiyoruz. DNA’ların bir an önce yapılıp sonuçlandırılmasını istiyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Deprem sonrası durum nedir? Hatay çok büyük bir darbe aldı.

Belin Doğanay: Hatay dümdüz bir ova. Hiçbir şey kalmadı. Şu an rezerv yapı alanı diye bir şey çıkartıldı, çoğu insanlar ve Antakyamızın en güzel yerleri rezerv alanına girdi. Antakya’da Atatürk Caddesi rezerv alanına girdi. Diyorlar ki: “Tamam biz evi yapacağız, ödeyebilirseniz ödeyin, ödeyemezseniz benim ama senin çocuğun ondan sonra bunu hak edemez.” Ben zaten emekli bir insanım. Kendi imkanlarım ile o kadar yıl 23 sene çalışıp 1 eve sahip olmuşum. Ben yeniden kendi evime para mı ödeyeceğim? Yeniden mi evime para ödeyeceğim? O zaman devletin imkanları nerede? O kadar yıl vergi ödedik.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Zaten büyük bir mağduriyet yaşıyorsunuz.

Belin Doğanay: Kendimizi başka yerlere attık. Tamam belki ödeyebilecek insanlar çıkabilir ama ödeyemeyecek insanlar ne yapacak?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Fadime Hanım, siz şimdi bu inanılmaz durum sonrası diyorsunuz ki: “Nereye gitti, buharlaştı mı? Uçtu mu?” sadece siz değil en az 145 cenaze soru işareti durumda! Hatta siz diyorsunuz ki: “Çok daha fazla aslında.” Bununla ilgili neler yaptınız? Dernek çalışması olmuş. Resmi sayının ötesinde tahmini sayı nedir? Dernek çalışmaları yapmışsınız dernek çalışmalarında Maraş’ta neler yaptınız?

Fadime Gökçe; Dernek Hatay’da. Hatay’da çalışmalar, paylaşımlar yapılıyor, bazı görüşmeler yapılıyor ama net bir sayı yok! 145 sayısı var bizde. 38’i çocuk. Genel sayıyı bilemiyoruz ama daha fazla tabii ki. İlk zamanlar 5 bin kişiden geldi. Ben kendimce söylediğim o, bulunan sayısını bilemediğim için kendim söylediğim sayı 4 bin kişi, bilmiyorum çünkü kaç kişi bulundu, kaç kişi eşleşti bilmiyorum. Ben 4 bin diyorum ama bizim bildiğimiz kendi derneğimizdeki sayı 145 kişi. 38’i çocuk ama bu insanlar yaşıyor da olabilir, bir yerlerde de olabilir. Hafızalarını da kaybetmiş olabilirler. Her şey olabilir ama bunun bir cevabı için aramaları, bulunmaları lazım. Bir komisyon, bir birim kurulması lazım. Başka çıkışı yok çünkü biz her şekilde paylaşıyoruz. Her yerlerde bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Gitmediğimiz yer yok, zaten uyumuyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yeterli ve tatminkar cevap alamadınız öyle mi?

Fadime Gökçe; Cevap yok, hiçbir cevap yok.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bakanlıklara gittiniz Valiliklere gittiniz, Meclis’e geldiniz.

Fadime Gökçe; evet hepsine gittik, Meclis’e ikinci gelişimiz cevap yok.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: İktidar partisi ne diyor?

Fadime Gökçe; bir cevap almadık, cevap yok. Her şey yokmuş gibi, zamana bırakılmış gibi bir şey. Bu benim kızım, ben kızımı istiyorum. Ben evinde oturan bir insandım, hiçbir şey ile uğraşmayan bir insandım, ben 1 senedir nerelere gittim? Nereler ile uğraşıyorum! 6 Şubat’ta Maraş’ta kızımın evinin olduğu yerde olacağım. Mevlüt okunacak, dua okunacak ama benim kızım yok! Kızım öldüyse mezarını istiyorum. Selasını verdirmek istiyorum. Duasını yaptırmak istiyorum ve öldüğünde yanına gömülmek istiyorum. Yaşıyorsa onun kokusunu duymak istiyorum, sarılmak istiyorum, nerede olduğunu bilmek istiyorum, kimin evinde nasıl yaşıyor bilmek istiyorum! Benim isteğim bu! Benim başka bir dileğim yok. Ben kafamda o kadar çok düşünceler var ki ben kızımın sevdiği yemeği pişirmiyorum evde. Onun odasını değiştirdim, odasının önünden geçiriyorum ama değiştirdiğim halde ben o odanın önünden geçerken çok kötü oluyorum. Gece 04.00’da aşağılara bakıyorum, kapı tık çalışıyor kapıya bakıyorum kızım gelmiş olabilir mi diye çünkü uyumuyorum ben. 1 yıldır böyle yaşıyorum. Uyursam yarım saat uyuyabiliyorum onun haricinde uyuyamıyorum. Kızım benim hayatım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Sizin tahmininiz nedir? Hastaneye giriş kaydı olan bir insandan bahsediyoruz. Hastaneye giriş kaydı var, fotoğrafta da belli kızınız. Buharlaşıp uçtu mu? Başka bir yere sevk ettiler? Sizin tahminiz nedir? Bir sürü araştırdınız nedir?

Fadime Gökçe; Benim kendi düşüncem bunlara kayıt yapıldı, sonra da başka yere götürüldü kayıt yapmadılar çünkü kayıt yok! Kayıt yapılmadığı için de biz bunları yaşıyoruz. En başta da ben Maraş’tan götürülen insanları gördüğümde ambulanstaki hemşireye sordum kaydı nereye yapıyorsunuz diye. “Biz kayıt yapmıyoruz gittiği yer hastanede kayıt yapılıyor.” Dediler, hastaneyi söylediler gitti. Bir ambulansta kızımın ismi geçmiş o da yok oldu silindi. Hastaneye gittim, hastanede dediler ki: “İçerilere bakın.” Baktık yok. Yoğun bakımın kapısından almadılar. Kaydı sorduk yok. Bu kayıt nerede yapıldı? Kayıt tutmuyorsunuz o kadar insansınız ne işiniz var? Dediler ki; “Biz buranın hastası, hemşiresi, doktoru değiliz dışarıdan geldik.” Benim prensesim nerede o zaman? Kim kayıt tuttu? Bu kaydı kim tuttu? Ben yaşıyorsam, ben varsam benim kızım var, benim kızım yaşıyor. Benim kızım bir yerlerde öldüyse mezarını istiyorum. DNA verdim, DNA’lara bakıldı, kaç defa gittim savcıya. Bir kez savcılıktan atıldım. Her zaman uğraştım. Geçenlerde savcılıktan aradılar; “Savcılıktan arıyoruz.” Dediklerinde ben o an toprağın altına girdim sanki. Neden? Kızımın öldüğünü söyleyecekler diye. Ben hazırlamamışım kendimi. Dediler ki: “Siz kızınızı buldunuz mu?” o zaman dünyalar benim oldu. Düşünebiliyor musunuz? “Savcılıktan arıyoruz.” Dedikleri zaman ben toprağa gömülmüş gibi hissettim kendimi. Lütfen önergeyi kabul edin. Bu insani bir olay, başka bir şey değil. Biz çocuğumuzu, kızımızı, yavrularımızı, bebeklerimizi, annelerimizi, babalarımızı istiyoruz başka bir şey istemiyoruz, hiçbir şey istemiyoruz. Ben kızımı istiyorum ya. Bu bebek Esila’nın babası kızını istiyor, eşini istiyor. Lütfen bu önergeyi kabul edin. Biz oralarda insanlara çok yalvardık, “Gelin kayıplarımızı bulun.” Diye çok yalvardık. Kimse bizi duymadı siz duyun artık. Gelen önergeyi kabul edin. Bunda bir şey yok! Biz çocuğumuzu istiyoruz. Gözlerinize bakmak istiyorum, görün bizi! Bizim istediğimiz bunlar! Siz bize dünyaları verseniz, paraları verseniz, istemeyiz. Ben kızımı isterim, Esila’nın babası da eşini ve çocuğunu istiyor. Biz para istemiyoruz. Yaşıyorsa kendileri, öldüyse mezarları! Başka istediğimiz bir şey yok!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Çok insani bir istek ama iktidar cenahı buna hayır dedi, burada bırakmayacağız. Ben o gün Meclis’te de söyledim; “Bugün hayır diyeceksiniz, yarın öbür gün 6 Şubat gelecek “Vah deprem, başımıza gelenler. Biz şunu bunu yaptık.” Diyeceksiniz.” Böyle bir samimiyetsizlik yapmayın.” dedim! Ahlanmak, vahlanmak ile bu işler olmuyor. İnsanların sorunlarını çözün, yetki sizde gelin bu komisyonu kuralım hep beraber çalışalım diyorsunuz yapmıyorsunuz. Sonra da 6 Şubat geldi “Vah, vah” diyeceksiniz! Bunun bir anlamı yok ki. Yapılması gerekeni yapın! Bakın insanlar büyük acılar yaşıyor, derin acılar yaşıyor. Fadime Hanım, Belin Hanım çok büyük acılar yaşadı 1 yıldır ve yüzlerce, binlerce kişi bu acıları yaşadı ama onlarınki daha da büyük çünkü cenazelerine ulaşamadılar. Bakın herkesin en azından bir mezarı var, gidiyor başında Fatiha okuyor, Kuran okuyor, dua okuyor, rahmet diliyor, en azından teselli oluyor, “Mezarım var.” diye bakıyor ama mezarınız yok! Olacak şey değil. Belin Hanım siz ne diyorsunuz? Dernek çalışmaları var. Hatay’da çok büyük bir yıkım var. Ne olacak bu iş? Yetkililerden ne bekliyorsunuz? Siz ve arkadaşlarını büyük gayret sarf ediyorsunuz. Hatay’da neler yaptınız dernek olarak?

Belin Hanım: Derneğimiz 11 ili kapsayan bir dernek sadece Hatay’ı değil. 11 ilin kayıplarının kurduğu bir dernek. Sağ olsun Başkanımız elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyor. Meclis’e geliyoruz, Bakanlıklara gidiyoruz, hastanelere gidiyor arkadaşlarımız, basına çıkılıyor, açıklamalarda bulunuluyor “Yardım edin.” Diye, elimizden geldiğince yapıyoruz. Ulus Meydanında bir basın açıklaması yaptık. Sadece araştırma komisyonunun bir an önce kurulup bize destek çıkmalarını istiyoruz. Hatay’da da daha 5 seneye kadar hiçbir gelişme olacağını zannetmiyorum. Çadırlarda, konteynerlerde kalan insanlar var. İmkanları olan insanlar Hatay’dan çıkıp başka illere gitti ama orayı bırakmayan da çok insan var.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Hatay’ın genel durumunu özetler misiniz? Hatay’da genel nüfus neydi? Ne kaldı? Şu an yaşayan insan ne kadar? Hayat nasıl yürüyor?

Belin Hanım: O kadar zor şartlarda yaşanılıyor ki afetten sonra yağmurlar da çok, insanların çadırlarına zaten yapılan konteynerler de o kadar soğuk oluyor ki elektrikler kesiliyor, su yok, insanlar yiyecek ekmek alabilmek için bayağı bir yol gidiyor orada yaşayanlar ama yine de dayanmaya çalışıyoruz. O kadar acı ki tüm komşularımızı, sevdiklerimizi kaybettik çünkü Antakya öyle bir yerdi ki sokağa çıktığınız zaman herkes ile selamlaşırdınız. Tanıyorsanız tanımıyorsanız hiç önemli değil küçük bir yer olduğu için mutlaka bir göz aşinalığı vardı. Onun için selamlaşarak giderdik ama şimdi kokusunu bile özledim memleketimin.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Şu an 1. Yılındayız, büyük bir felaket çok büyük bir acı yaşandı, binlerce hikaye var, korkunç bir olay. 8-9 gün sonra enkazdan çıkartılan insanlar var, onları gördük. Ben de deprem sonrası Malatya’ya gittim, ardından Adıyaman’a gittim arkadaşlarımız ile ziyaretler yaptık. Halka taziyelerde bulunduk, geçmiş olsun dileklerimizi ilettik ama enkaz kaldırma çalışmaları, yeniden şehri imar etme çalışmaları çok büyük bir sorun var. Maraş’ta son olarak durum nedir?

Fadime Gökçe: Duyduğum kadarıyla, kızımın arkadaşı: “Konteynerde yaşıyoruz.” Dedi ama yağmur yağdığı zaman annesinin evine gidiyor, “Korkuyoruz.” Diyor çünkü depremden çıktığı için konteynerde yaşarken, yağmur sesinden, fırtına sesinden duramıyorlar. Küçük bebeği de var. Genelde konteynerde yaşıyorlar ama bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar. Gidip Maraş’ı görmedim, kızımın durumundan sonra gitmedim ama orada konteynerde yaşayan çok bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz programımızı burada bitiriyoruz, görüyorsunuz fotoğrafları ellerinde ama bu kişiler ve diğer yüzlerce kayıp yok! Meclis’te acilen bir araştırma komisyonu kurulması gerekiyor. Bugün insanlar birçok sözler sarf ettiler, “Ah deprem, vah deprem” dediler ama yapılması gerekenleri yapmadılar. Deprem ile ilgili sıkıntıları takip eden derneğimiz, Başkanı ve tüm üyeleri mağdurlar çok büyük çok önemli talepleri var bunların bir an evvel dinlenmesi ve bu sıkıntıların giderilmesi gerekiyor. Bu hafta da ÖFG TV’yi burada bitiriyoruz, haftaya Salı günü saat 21.00’da sizlerle tekrar beraber olacağız hayırlı akşamlar, hoşça kalın!

Yorumlar