2014-10-22 00:00:00

IŞİD şu anda dünyada yaptıklarıyla en çok tartışılan, gündemde olan bir yapı. Güncel dünya siyaseti bu yapının yaptıklarını, akıl almaz uygulamalarını, vahşetlerini konuşuyor ancak sorunun temeline inerek bu ve benzeri yapıların neden ortaya çıktığı üzerinde durmuyor. Esasında bunu en çok yapması gereken ve fakat ihmal eden de  İslam dünyasının aydınlarıdır.

 
IŞİD'i silah gücüyle durdurma girişimi devam ediyor ancak öldüğü takdirde Cennete gideceğine kesin olarak inanan ve yaptıklarını vicdanen sorgulama gereği bile hisssetmeyen bir topluluğa karşı başarı sağlamak çok kolay değildir. Tarihte bunun benzeri durumlara rastlanmıştır ve fedai olarak kendini gören ve bu odaklanmayla hareket edenlerin gözü kapalılığı ve gözü dönmüşlüğü zihinlerden çıkmamıştır. IŞİD benzeri yapıları da silah gücüyle durdurmak bundan dolayı çok zordur önemli olan IŞİD'leşmenin önüne nasıl geçilebileceğini anlamak ve bunu yapabilmektir.
 
IŞİD'in ortaya çıkışındaki en önemli etkenlerden birisi maalesef İslam düşünce geleneğindeki bazı yanlış anlayışlardır. Bu anlayışların çoğu Peygamberin ölümünden 10 yıl sonra çıkan siyasi ihtilaflardan kaynaklı maksatlı veya iyi niyet esaslı ama dini tahrip eden rivayetlerdendir. İslam dünyasında çıkan siyasi ihtilaflar, rakibine karşı toplumu ikna etmeye çalışan  grupların peygamberden kendilerine yönelik önceden işaretler gösterdiğini sanan düşünceleridir. 
 
Bunlardan en meşhuru Fırka'yı Naciye hadisidir. Sorgulamaksızın yıllardır tüm Müslümanların dillerine pelesenk ettikleri bu kelamı incelemeye tabi tuttuğumuzda önemli gerçeklerle karşılaşıyoruz.  Bu  söz ve kaynakları şunlardır. “Yahudiler yetmiş bir (71) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Hristiyanlar yetmiş iki (72) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Bu ümmet de yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacak, biri hariç hepsi cehenneme girer.”(Ebu Davud, Sünnet, 1; Tirmizî, İman,18; İbn Mace,Fiten, 17; İbn Hanbel, 2/332).
 
Doç. Dr. Şadi Eren'in  konu ile ilgili bir makalesi bu hadis iddiasına  ışık tutmaktadır. (http://www.muhabbetfedaileri.com/kuran-%C4%B1-kerim-iman-hakikatleri-namaz-oru%C3%A7-hac-zekat-ve-f%C4%B1k%C4%B1h/1124-bir-hadis-incelemesi/)
Makalede, bu hadisin ravisi hakkında hadis alimi ıbni Hibban'ın  bu raviyi şiddetli bir şekilde eleştirmiş olduğunu  ancak birçok hadis kitabında bu kelamın yer aldığını görüyoruz. Bazı alimlerimizin  ise bu hadisin doğruluğu veya yanlışlığı hakkında susmuş ve kitaplarında yer vermediklerini, bu alimlerimizin  ise Eş’ari, Fahreddin Razi , ıbnül Cevzi vd. olduğunu, bazı alimlerimizin  ise bu hadisi kesinlikle kabul etmemiş olduğunu, bunlara örneğin ise ıbn Hazm olduğunu   öğreniyoruz.
 
Zaten gelecek hakkında haber verdiği iddia edilen hadislerin  maksatlı uydurma sınıfına girdiğini hadis ilminden biliyoruz. Bununla birlikte Müslümanların arasında böylesine meşhur hadis iddiasının yeterince araştırılmamış olmasını İslam düşüncesinin bir dönemden sonra başlayan donukluğuna veriyoruz.
 
İslam dünyası çoğulculuğu kendi içinde bile kabul etmeye yanaşmayacaksa farklı etnik ve dini kimliklerin birlikte yaşadığı günümüzde barışı nasıl gerçekleştirecek?
 
IŞİD'i çok suçlamayalım zira İslam düşünce geleneğindeki  doğru ve yanlışı ayırd etme gayretine girmemişsek asıl suçlu biziz. İslam dünyasında isterse elinde silah olmasın hemen tüm gruplar, yönelişler, tarikatler kendisinin Fırka'yı  Naciye olduğunu düşünür ve bunun hazzını ve gururunu yaşamakla kalmayıp diğerlerini nasıl kendisine boyun eğdirebileceğinin hesabını yapar. Böyle bir ortamda isterse elinde silah olmasın hangi grubun kucaklaşmacı, kuşatıcı, bütüncül bir anlayışta olduğunu söyleyebilir siniz?
 
IŞİD'in iddialarını incelediğiniz zaman İslam dışı bir kaynaktan kendisinin doğruluğuna dair bir kanıt aramadığını görürsünüz. İnsanlığın ve Müslümanlığın ortak aklı onun İslam'ın temsilcisi olmadığını görse de o iddialarında İslam dışı referans kullanmadığını iddia etmektedir. IŞİD bırakınız diğer İslami grupların eleştirisini sadece kendisini Fırka'yı Naciye kabul etmekte ve kendisi dışındaki tüm grupları tekfir etmekte, din dışı görmektedir.
 
 IŞİD'in İslam adını kullanarak iddia ettiği dini anlayışının, devletinin, “cihadının”  ne denli yanlış olduğunu farklı örneklerle ispatlamak ayrı bir yazının  konusudur  ancak üzücü olan Müslümanların İslam anlayışındaki ötekileştirici anlayışların nereden kaynaklandığını merak etmemesidir. IŞİD'i sadece “dış güçlerin maşası”, “sapkın bir grup” ilan etmeden önce kendi geleneğimize eleştirel bir gözle bakmakta fayda var.

Yorumlar