2018-10-16 00:00:00

Veysi Dündar’dan 2 portre: Sedef Kabaş ve Ömer Faruk Gergerlioğlu

Bu haftanın Portresi: Sedef Kabaş

Bugünün Kızları İçin Sedeften Bir Tablo

“Bir insanın en önemli eseri evladıdır” der bilgelik. Sıradan insanlar için iyi yetişmiş bir evlattan öte bu dünyaya bırakılacak daha değerli miras ne olabilir ki?

Ya zaten sanatçı iseniz. Bir müzisyen, bir yazar ya da bir ressam. Arkanızda bıraktığınız besteler, kitaplar, resimler mi yoksa evladınız mı asıl eserinizdir?

İyi sanatçılar eserlerini evlatları gibi evlatlarını eserleri gibi artlarında bırakırlar.

Amcası Özer Kabaş iyi bir sanatçı idi. Babası Mehmet Kabaş tasarımları ile tanınıyor. Urart’ın kurucusu..

– Reklam –

Onların renklerle ve sanatla dolu dünyasından bize kalanlar bile yeterince ilham verici iken, bize Sedef Kabaş’ı armağan ettiler.

Sedef Kabaş’ın, bu ailenin ferdi olarak bu dünyada başka hiç bir şey yapmamış da olsa estetik katacağına kuşkum yok. Ama o bununla yetinmeyenlerden. Estetik ve Bilginin, Tevazu ve Cesaretin ve hiç kuşkusuz doğruluk ve adaletin yanında olmak onu bugünlere taşıdı.

Sedef Kabaş çizigisini muhafaza edip yukarı taşıyanlardan.

Boğaziçi Üniversitesi ve İngiltere’de yüksek lisans ile taçlanan bilgi yolculuğu aslında hikayenin alt yapısının sağlamlığına delalet ediyor. Türkiye’nin ona armağan ettiği olanakları kırıntısını ihmal etmeden kulllananlardan. Türkiye’nin verdiklerini Türkiye’ye katlayarak iade etme telaşındakilerden. Belki sahip oldukları ile dünyanın her köşesinde keyifle ve bihakkın hayatını idame ettirebilecek iken burada mücadeleyi hem de ödün vermeden sürdürenlerden.

Çizgi dedik ya bu çizginin altında bulanık bir havuzda nefessiz biçimde hava kabarcıkları ile zombi misali yaşayan necip Türk basınının hemen akla gelen tüm köşe taşlarına basmıştır Sedef Kabaş.

NTV, TV8, ATV, TRT, Sky Turk hepsinde yer ve mekan bulmuş idi. Bugün bu saydığımız kurumların tek merkezden yapılan idaresinde yer ve mekan bulması tabii ki imkansızdır. Ama söyledik çizgisini yükselterek koruyan odur. Çizgiyi dibe çekenlerle çakışması eşyanın tabiatına terstir.

Sedef Kabaş’ın CV’sine dahil olan iletişim, medya ve habercilik unvanları arasında iktidar biatçılığı olmadığı için bu kanalların hiçbirinin artık yanından dahi geçmemektedir. Tabii kaybeden artık okuma yazma bilen çok az insanın alaka duyduğu bu kanallardır.

Kendisi ile yaptığımız söyleşide de zikrettiği üzere sosyal medya bütün bu medya hakimiyetini çoktan yerle yeksan etmiştir. Medya ancak gözüne bir şey sokularak ikna olabilecek kitleler için kullanılan bir halde olduğu için Sedef Kabaş’ı da bu ortamlarda görmek imkan dahilinde tabii ki değildir.

Sedef Kabaş’ın özellikle bu ülkenin değer katan kadınları için yazdıklarını tekrar etmeden geçmek hata olacaktır. Nermin Abadan Unat, Muazzez İlmiye Çığ gibi bu ülkede devleşmiş iki kadını bize anlatmıştır.

“Kadın sorunu bu ülkenin asli ve asıl meselesidir” diyenlerdendir. Yapısal reformun kadının hayata dahil olması olduğunu bilenlerdendir. 6 kitabı ile üretkenliğini sadece uçan sözde değil kalan yazıda da kanıtlamıştır: Sesli Düşünenler, Zamanı Dize Getirenler, İpek Dokulu Başarılar, Soru Sorma Sanatı, Hayatını Seçen Kadın ve Muazzam Muazzez…

Sedef Kabaş’ın Türk televizyon hayatından uzak olmasının en büyük kaybı kuşkusuz onun yayına çağırdığı kişilerin neredeyse göbek adlarını dahi bilecek kadar haklarında yaptığı ön araştırmanın boşluğudur.

Hakan Çelik’in Beyoğlu Belediye başkanı ile mülakat ederken Beyoğlu’na iki senedir gitmedim demesi akıllarda taze.

Tabii birisine mülakata Ahmet Misbah Demircan gelir iken diğerinin portföyünde haliyle şu isimler oluyor: Adalet Ağaoğlu, Altan Öymen, Ara Güler, Aydın Boysan, Betül Mardin, Çetin Altan, Gülriz Sururi, İoanna Kuçuradi, Semih Balcıoğlu, Yıldız Kenter, Şakir Eczacıbaşı ve daha niceleri…

Bunlara soru sormak için önce insanın kendine doğru soruları sorması lazım.

Sedef Kabaş kendine doğru soruları soranlardan.

O günlerde ne yapıyordun diye sorduklarında göğsünü gererek ortaya çıkacaklardan.

O hiç bir zaman “neden burada değilsin?” diye hesap sorulacak Waldo değil. O Waldo’nun kendisine neden hapse düştüğünde “sen neden hapiste değilsin?” diyen Thoreau’nun peşinde gidenlerden. Tıpkı onun gibi “Birşeyin fiyatı onun karşılığında hayatından verdiğindir” diyenlerden.

Sedef Kabaş’tan alınacak dersler çok.

Havuza biat etmiş ve bunun karşılığında aldıklarını hayatlarından verdikleri ile ödeyen “çakma” medya mensuplarının öğrenme kapasiteleri mahdut ve onlar için çok da ümit yok.

Ama bu ülkenin genç kızları, onlara Nermin ve Muazzez Hanımların hikayelerini bahşeden Sedef Kabaş’tan idol yaratmakta beis görmemeli. Türk kadını için Sedef Kabaş rol modeldir.

Başa dönüyorum. Özer Kabaş’ı rahmet ve saygıyla yadediyorum. Sadece Sedef kullanarak yaptığı eseri ile ne kadar gurur duysa az. Elleri iki cihanda dert görmesin.

Geçen Haftanın Portresi: Ömer Faruk Gergerlioğlu

Hipokrat Yemini mi, Meclis Yemini mi ?

İnsan neden siyasete atılır? Siyasetin amacı gerçekte nedir? “Bütün dünyaya adalet getireceğim.” diyen birinin siyasette olması bizi şaşırtmaz. Ama iddiasının büyüklüğü bizi şaşırtır.

193 ülke 10 milyar insanın kaosunu çözmek; aslında “kaf dağının ardındaki anka kuşunun tüyünü koparacağım.” demektir.

“Siyasetten ben ne anlıyorum?” diye sorsanız; siyasetin öncelikle yerel siyaset olması gerektiğini söylerim. Siyasetçi o ülkede kendine oy veren insanlara bizatihi hizmet etmekle mükelleftir. Aslında bu görev tüm siyasetçiler tarafından yerine getirilse belki de siyasetin amacına ulaştığına dair en ufak bir tereddüt olmayacaktır.

Ömer Faruk Gergerlioğlu geçtiğimiz hafta seçim bölgesinde intihar eden İsmail Devrim için sonra da onun haberini yapan gazeteci Ergün Demir, olaydan gazeteciyi haberdar eden Mahalle Muhtarı için çaba sarfetti. Gergerlioğlu bu haberi okuyup endişe duyan üzülen binlerce insan için de çaba sarfetmek zorunda. Önünde silsile halinde bir domino taşı gibi dizilen bu insanlara tek tek yetişmekten kaçmayan bir insan çünkü.

Büyük laflar etmek onu tarihe mal olmuş herkesin çok bildiği isimlerle tanımlamak istemiyorum.

Biraz Robin Hood, Biraz Köroğlu, Biraz Pir Sultan, Biraz Hacı Bektaş, Biraz Mandela, Biraz Hipokrat.

Herşeyden önce hekim. Hekimlik yemini Meclis yeminine benzemez. Ayağınızı kaldırsanız da eliniz gitmez hekimseniz yemini çiğnemeye.

“….aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhinde kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlük ve onurla yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim…”

Bir hekim bu yemini etti ise hekimdir. Bu yemini çiğnedi ise değildir.

Hiçbir ideal hiçbir düşünce hiçbir hedef hekimlik andını aşamaz. Hiçbir aidiyet bundan ileride değildir.

Hekimlik andı bir büyük parantezdir. Bu parantezin içine girene hekim denir. Varın siz kendinizi sorgulayın ben bu andın neresindeyim diye?

Doktorlar sınır tanımaz, Doktor sınır tanımaz. Doktor için tek bir doğru vardır. O da insan hayatıdır. Önüne gelenin kim olduğu nereden geldiği değildir önemli olan. Önemli olan onun doktora ihtiyacı olmasıdır.

Gergerlioğlu bir doktor, bir insan, bir siyasetçidir. Doktorluğu ona siyasette yön vermiştir. Siyasetçi bir doktor değildir. Doktor bir siyasetçidir.

En az Akpartililer kadar İmam Hatip tercihi yapmış bir HDP’lidir.

KHK ile görevinden atılmış ama halkın oyları ile meclise girmiştir.

Sizin KHK’nız var ise bizim de halkımız var diyenlerdendir.

Özgeçmişini kendi ağzından okumak isteyen için linki buradadır.

Ömer Faruk Gergerlioğlu hiç bir zaman Nobel almayacak. Alfred Nobel insanları yok eden icadı için duyduğu hicabı insanlığa hizmet ile telafi etmişti. Gergerlioğlu, bunu sonuna değin hazmetmiş, sonuna değin benimsemiş bir insan.

Bu dünyaya sadece İnsan olmaya gelmişlerden.

İyi ki var. İyi ki kendisini tanıdım…

Ocak Medya

Yorumlar