22 Mart 2022

ÖFG TV

Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ÖFG TV’de farklı çevrelerin ortak sorunu olan polis şiddetini ele aldı. ÖFG TV’nin 152. bölümüne Furkan Vakfı kurucu başkanı Alparslan Kuytul, eşi Semra Kuytul ve Kemal Kurkut cinayeti davasının avukatı Serdar Çelebi konuk oldu.

ÖFG TV’den herkese merhaba, her hafta Salı günü saat 21.00’de sizlere insan hakları sorunları ile ilgili sunduğumuz programımıza başlıyoruz. Her hafta bir konumuz ve iki konuğumuz oluyor. Bu hafta da böyle olacak.

Çok önemli bir konuyu tartışacağız; polis şiddeti. Bu hafta Pazar günü Adana’da çok vahim hadiseler yaşandı. İşkenceye varan bir polis şiddeti yaşandı. Bu konu ile ilgili ayrıntıları Alparslan Kuytul Hoca ile ve eşi Semra Kuytul Hoca ile konuşacağız. Ardından ikinci yarım saatte yine aynı konu ile ilgili bir başka vakayı konuşacağız. Bugün mahkemesi yapıldı ve mahkeme sonuçları ile ilgili sıcak bilgileri bize aktaracak Kemal Kurkut davasının avukatı ile konuşacağız. Malum 2017 Newroz’unda polisin vurduğu ve hayatını kaybettiği gencecik bir delikanlıydı kendisi. Polis şiddeti maalesef ki çok kötü bir şekilde insanların darbına neden oluyor ve büyük ihlaller oluşuyor. Biz konu ile ilgili hiç bekletmeden konuklarımızı alıyoruz. Alparslan Kuytul Hocaefendi ve Semra Kuytul Hoca hanımı ekranlarımıza alalım. Alparslan Hocam hoşgeldiniz, Semra Hocam hoşgeldiniz. Pazar günü çok vahim hadiseler yaşandı. Siz bir basın açıklaması yapmak istediniz, 8 arkadaşınızın tutukluluğu ile ilgili ve anayasal hakkınız olan basın açıklamanız engellendi. Çok ağır bir müdahaleye maruz kaldınız, yüzlerce kişi darp edildi, hatta yoğun bakımda yatan insanlar var şu anda. İşkenceye varan korkunç görüntüleri izledik, kamuoyu ayağa kalktı STK temsilcileri, siyasi parti temsilcileri ard arda açıklamalar yaptı. Adana’daki bu basın açıklaması Türkiye gündemine oturdu. Vatandaşların taleplerini bildirmek üzere yapacağı sivil bir basın açıklaması polis müdahalesi ile korkunç görüntülere dönüştü. Bunu kabul etmek mümkün değil! Ayrıntıları şimdi konuşacağız. Ben tüm bunları yakından izledim ve hemen pazartesi günü Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nu göreve davet ettim, resmi yazımız ile, ayrıntılarına geliriz aynı zamanda da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevaplaması istemiyle bir soru önergesi verdik. “Bu talimatı kim verdi?” dedik, “Bu korkunç işkencelere, bu pervasızlara, bu fütursuzluğa kim nasıl izin verdi? Açılan bir adli idari soruşturma var mı?” ayrıntılı sorular sorduk o sorulara da geleceğiz ama hiç bekletmeden bugün sizlerle biz bu konuyu konuşmak istiyoruz. Aynı zamanda izleyenlere önemli bir hatırlatmada bulunuyoruz, hashtag çalışmamız var, kamuoyuna etkili bir şekilde bu konuşmanın yansımasını istiyoruz. AlparslanKuytulÖFGTVde hashtag çalışması ile bu söyleşiyi daha etkili bir hale getirebiliriz. Sn. Alparslan Kuytul hocam neler yaşandı Pazar günü Adana’da?

Alparslan Kuytul:Biz 8 arkadaşımızın haksız yere tutukluluğunu protesto etmek maksadıyla ve kamuoyu oluşturmak maksadıyla bir yürüyüş yapmak istedik, yürüyüşten sonra da basın açıklaması Valiliğin daha önce sitesinde yayınlamış olduğu güzergahta kurallara göre yapmak istedik çünkü sayı biraz fazla olacağı için birkaç bin kişi bekliyorduk ondan dolayı da Valiliğin dediği yerde olsun, sorun çıkmasın istedik ve Valiliğe de gerekli bildirimi de yaptık. Yasaya göre programdan 48 saat önce yapılması gerekiyor biz 49 saat önce bildirimimizi yaptık ancak Valilikteki memurlar bizim bildirimimizi almadılar. Bize alındı belgesi vermek istemediler, evrak kayıttaki memur; “Ben sizin kaydınızı alamam.” Diyor. Hukuk işlerine sevk ediyor Valilikteki. Oraya gidiyor arkadaşlarımız, oraya veriyor onlar da almıyorlar. Vali Yardımcısına gidin diyorlar. Vali Yardımcısı da Emniyete gidin diyor ve bu şekilde almıyorlar bizim başvurumuzu. Maksatları aslında o zamandan anlaşılmış oldu, bunlar büyük bir plan yapmışlar ve bu plana göre büyük bir zulüm yapacaklar, başvurumuzu da almayacaklar ve bu şekilde bizim yaptığımız işin bildirimsiz yapılmış olduğunu yasadışı bir yürüyüş gibi göstermek isteyecekler halbuki siz de biliyorsunuz bildirim yasada var ancak, bildirim yapılmadığı zaman bu bir suç değil ve bildirim yapılmamış olsa dahi yine de kolluk kuvvetlerinin yapması gereken şey; gerekli önlemleri almak ve asla böyle bir saldırı yapma hakları yok. Bildirim şartı yerine gelmiş olmasa dahi yine de polisin yapması gereken şey; bu insanlar silahsız ve saldırısız bir şekilde bu eylemi yapıyorlarsa onların yollarını açmak, onlara gerekli tedbirleri almak yasada böyle yazıyor fakat böyle yapmadılar bildirimizi de almadılar, arkadaşımız bunun üzerine notere gidiyor çünkü yasada o şekilde. Eğer valilik bildirimi almazsa, alındı belgesi vermezse bu taktirde notere gidilir noterden ihbar çekilir. Bizim arkadaşımız da o şekilde yapmak üzere notere gidiyor, noter de bir yerlere telefon açıyor ve “Yapamayız.” Diyor! Belki arkadaşımız yanlış ifade edebilir, ihbar yerine ihtar kelimesini kullanmış ve ihbarı çekebilirdi. Bir harf farkı var, ihbar ve ihtar kelimeleri birbirine benzediği için bir hata olmuş olabilir ve noter çekmiyor velhasıl ve bu durumda iki yol var diyorlar yönetmelikte. Ya noter ihbar çeker ya da mektupla gönderilir. Noter yapmayınca bu sefer arkadaşımız mektuba koyuyor bütün evrakları postalıyor Valiliğe ama hiçbir şekilde kendilerine haber gelmemiş gibi yalan söylüyorlar. Bu olay Cuma günü. Cumartesi günü benim gençlik konferansım vardı, ben konferanstayken eşimle görüşüyor Adana Güvenlik Şube Müdürü, o kırmızı montlu olan polis, hareketsize copla vuran Ali Abdullah. Bu şekilde zalimce davranan bu şahıs cumartesi günü benim eşimle görüşüyor, ben konferanstayken salondan dışarı çağırıyor eşimi ve diyor ki: “Pazar günü size asla bir şey yaptırtmayacağız, kararlıyız, kesin karar var, asla böyle bir şey yapmaya kalkışmayın ve hiç sizinle müzakere yapılmayacak, doğrudan doğruya saldıracağız. Haberiniz olsun.” Öyle de yaptılar! Bunların bunu yapmaktaki maksadı bize bugüne kadar boyun eğdirememişlerdi, “Çok şiddetli muamele edelim, gözünü korkutalım, bir daha bunlar basın açıklaması, yürüyüş yapmaya göze alamasınlar.” Planlarının bu olduğu açıkça ortada. Bizim yaptığımız şey; anayasaya uygun. Anayasa Madde 34’de herkes önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız olmak şartıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir bunu bilmelerine rağmen ve bizim hiçbir zaman hiçbir faaliyetimizde saldırı olmuş değil, yıllardan beri faaliyet yapıyoruz bizim hiçbir faaliyetimiz de ne bardak ne sandalye kırılmıştır. Birkaç ay önce nasıl olduysa izin verdiler Adana Mimar Sinan’da bir konferans yapmıştık, 10 bin kişiden fazla insan vardı ve bir tane polis gelmedi ve bir şey olmadı. En ufak bir şey olmadı, 10 bin kişi toplandı konferansı yaptık sonra dağıldık, bunu Adana polisi, Türkiye polisi biliyor. Biz birçok şehirde programlar yaptık, bizim programlarımızda olay çıkmadığını çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla bize bunu yapmaları gerektiren bir şey yok ve “Valilikten izin var mı?” diyorlar zaten Valilikten izin olmaz, bunlar kanun bilmedikleri gibi bazen de bilseler de bilmiyor gibi davranıyorlar açıkça kanun da diyor ki “Vali izin vermez.”

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Sayın hocam burada Semra hocama döneyim. Olay buraya gelene kadar neler yaşandı bir de onun ağzından dinleyelim. Semra Hoca Hanım, Hocam birtakım olaylar anlattı, olayın perde arkasını oraları bir de siz kendi gözünüzden anlatır mısınız? Neler yaşandı ve olaylar nasıl başladı?

Semra Kuytul: Ben hocamızın söylediğine ilaveten eklemek istediğim bir iki nokta var. Ali Abdullah beyin benimle görüşmesinde, hocamızın dediği gibi bunun engelleneceğini, kesinlikle tüm tedbirlerin alındığını o yüzden hiçbir şekilde çıkmamamız gerektiğini söyledi, sebep sordum, sebepsiz yere polis yapamaz, biz de kanunları biliyoruz, sizin kadar diye söylediğimde. Newroz kutlamalarının olduğunu ve onunla onların dağılmasıyla, bizim toplanacağımız saatin kesiştiğini ve mesafenin de birbirine çok yakın olduğunu, bir sorun sıkıntı çıkacak, hakim olamayan bir durum ortaya çıkacak olursa bundan da bizim sorumlu olacağımızı söyledi ben de Newroz kutlamaları ile bizim hem mekan olarak gerçekten çok kesişmemiz yok, biz ayrı tarafa doğru onlar farklı taraftalar. Bizim arkadaşlarımızın mutedir olduğunu, kimseyle dalaşmaya girmeyeceklerini, şimdiye kadar hiçbir etkinliğimizde, eylemimizde hiçbir olay yaşanmadığını. Bizim bu anlamda kendisini ispatlamış bir topluluk olduğumuzu, hiçbir konferansımıza bir sandalye bile kırılmadığını bundan dolayı da polisin böyle bir tehlike görmediği için bizim bir etkinliğimizi engelleme gibi bir yetkisinin hakkının olmadığını kendisine söyledim, onun üzerine “Hayır önemli değil bütün bunlar. Eskilerle kıyaslamıyoruz hepsini bir kenara bırakıyoruz yarın izin verilmeyecek.” Dedi, ben bunu iletmek suretiyle görevini yaptığını bizim sanki kasıtlı olarak olay çıkartmak için dışarı çıktığımızı söylemeye çalışıyor daha sonraki açıklamalarında da fakat ben o esnada kendisine yerinde söyledim. “Bizim yaptığımızı asıl sizin engellemeye, önümüze durmaya hakkınız yok çünkü bizim bu konuda bir yasaklama da yok, sizin elinizde de yasaklama yok, izin gereği gibi bir durum yok. Hocam Mersin Emniyetine de söyledi, izin zorunluluğumuz yok ama sizin yasaklama kararı göstermeniz gerekiyor demişti, ben onu da ilettim kendisine. Bizim bunu yapmamız için bir engel yok, Valiliğin de tayin ettiği caddedeyiz, kısa sürecek bir etkinlik ama samimi bir şekilde olsaydınız, bize alternatif saat verirdiniz, gün verirdiniz.” “Haftaya erteleyin diyebilirdiniz. Eylemlerimizi etkinliklerimizi engelleme teklifi ile geliyorsunuz.” Dedim. “Ben bilemem.” Dedi. Ben de “Bugün Newroz olduğu için izin vermiyorsunuz haftaya olabilir mesela.” Diyebilirsiniz, siz bunun da garantisini vermiyorsunuz dedim. Öyle deyince alaya alır gibi “Ben yarına çıkacağımın garantisi yok ki bende.” Gibi laf söyledi, ben ondan hayat garantisi istemiyorum, iyi niyet göstergesi istiyorum, iyi niyet göstergesinin kesinlikle hem bu olayda hem de bundan önce yaşadığımız diğer olaylarımızda kesinlikle göstermediler, sadece şu stratejiyi uyguladılar; “Şu anda engelleyebilirsek engelleyebiliriz, ileride de başka bir şey talep ederlerse ona da bir bahane bulur onu da engelleriz.” Bugün olmasın yarın olsun gibi iyi niyet biz görmedik.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Semra Hoca Hanım bu arada görüntüleri izliyoruz, içimiz kalkıyor, dehşet içinde izliyoruz. Orantısız gücü bırakın, işkence var bu görüntülerde çok net, bir insan hakları savunucusu olarak çok net söylüyorum, bir de şu mazerete karşı itiraz edeyim. Newroz bayramı toplantıları ile aynı zamana denk gelmesin demişler polis müdahale etmediği müddetçe Newroz Bayramlarında hiçbir olay olmadı Türkiye’de partimizin düzenlediği 70’e yakın Newroz toplantısında polis müdahale etmediği müddetçe herkes neşe içinde bayramını kutladı ve dağıldı gitti. Aynı gün, aynı yere yakın da olsun olmasın hiçbir mahsur olmayacağı, bunun bir insan hakları ve özgürlükler dairesinde iki ayrı gösteri olacağı apaçık ortada ama böylesine bir mazeretle ve size farklı bir gün de sunmadan direkt şiddete başvuran bir anlayış var. Peki biz daha çok bu şiddet görüntülerinin sizin tarafından gözlemlendiğini görüyoruz, o arada bir depoda Alparslan Kuytul hoca gözaltına alınmıştı ve sahayı siz net bir şekilde gördünüz. Bir önemli tweetiniz vardı Hoca Hanım diyordunuz ki: “Ömer bey bu gördüğünüz görüntüler adeta o olayların su altında kalan kesimidir.” Çok daha büyük bir hali görünmeyen, çekilemeyen haldir. Buz dağının su altında kalan kısmı görülmedi diyorsunuz, neler yaşandı? Bu çok sert müdahaleler neden oldu? Neler yaşandı? Görmediklerimiz nelerdi?

Semra Kuytul:Sizin destek tweetlerinize karşı; gördükleriniz kameralara yansıyan yaşananların çok küçük bir kısmı, yaşananlar çok daha ağır diye yazmıştım, bunu özellikle sosyal medyada çok vurgulamak istedim çünkü o şiddet başladığında çok şiddetli bir savaş ortamı gibi kamera kalmıyor, kimse o esnada çekim yapabilecek takat bulamıyor, bir de uzaktan çekenler de orayı netleştiremiyorlar çünkü mesafeler uzak olduğu zaman sadece bir kargaşa görünüyor orada, yakından çekenlerin de çekmesi mümkün değil hatta yakından çekmeye çalışan bir arkadaşımızın beylerden birisinin telefonunu polis elinden alıp üzerine basarak kırmak suretiyle parçaladı. Telefona el koyma ve parçalama olayları oldu. Şiddet başladığı zaman görüntülemek mümkün değil, her taraftan coplar iniyor, biber gazları sıkılıyor. Benim arkadaşlarımdan da ortamda konuştuk, genel gözlemde o bölge, bizim yürüyüş caddesine gitmeye çalıştığımız geniş bölgenin her sokağın başında sürekli bir adam dövme manzarası, sürekli bir kişi üzerine 30-40 resmi polisin saldırma manzarası, ortada uçuşan biber gazı ve mermiler. Sürekli işgal edilmiş topraklardasınız ve düşman askerleri gözü dönmüş bir şekilde ortaya salınmış, kimi görse vurmaya çalışıyor gibi bir durum vardı. Bir arkadaşımız dün de anlattı; bebek arabası olduğu için yanında geriye çekilmeye çalışmış, ilerleyen arkadaşlarından çok geride kalmış, onun geride kaldığını fark eden kadın çevik kuvvet onun üzerine doğru yürüyerek, üzerine geldiklerini görünce sırtını dönüyor onlara üzerinden uzanıp bebeğin üzerine gaz sıkıyor! Kenarda kalmış bir bebekli kadına bile çocuk var diye de bağırdığı halde bunu yapıyor. Cezalandırıyor! “Sen nasıl buraya geldin? Madem çocuk var evinde otursaydın!” gibi bir tavır sergiliyorlar. Benim oğlumla alakalı da aynı şeyi duydum. “14-15 yaşında çocuğun eylemde ne işi var?” gibi, kadınlara da ciddi tavır koydular. “Sen kadınsan madem çocuğun var, neden buradasın o zaman?” gibi bir tavır koydular, her tarafta bir görüntü vardı. Benim kızımın ifadesi, o da yaşadı bu şiddeti; “Sadece öldürmediler.” Dedi. İfade edebilir miyim o ortamın dehşetini.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Görüntülerde kan revan içinde kalan insanlar, plastik mermi sıkılan kadınlar ve gördüğünüz gibi yerde etkisiz halde olmasına rağmen defalarca üzerine cop vurulan insanlar ve bir başörtülü kadının polise vicdani uyarılarına rağmen belli ki amirler tarafından bir polis kadına emredilmesi suretiyle o kadının herhangi bir saldırı halinde olmamasına, geri dönüp gitmesine rağmen darp edilme görüntülerini görüyoruz. Çok acımasızca vuruyorlardı ve çok acımasızca biber gazları sıkılıyordu. Biber gazları bir hekim olarak söyleyeyim, son derece tehlikelidir, solunum sıkıntısı yaşayan insanlar için öldürücüdür, bu tür olaylarda sıkılan biber gazlarından hayatını kaybeden insanlar oldu. Sayın Alparslan Hocam siz birtakım olaylar yaşadınız, depoda gözaltına alındınız, söz sizde.

Alparslan Kuytul:Benim ile birlikte yürüyen arkadaşla 50-100 kişi kadardık, bizim evden çıktık, basın açıklaması yapacağımız yere doğru gittik, yüzlerce polis karşımıza çıktılar ve birden bire saldırmaya başladılar, gaz sıktılar, bütün gazı benim üzerime boşalttılar adeta, gözümün içine de gaz girdi. Tüm elbisem gaz oldu ve bilhassa beni saf dışı etmek istiyorlardı ve beni korumaya çalışan arkadaşlara yüzlerce cop vurdular. Benim gözüm görmez oldu, nefes alamıyordum ve o arada arkadaşlar beni bir iş yerini sokmaya çalıştılar, onların şiddetinden koruyabilmek için orada bir getir mağazası varmış depo, oraya beni aldılar. Ben nereye gittiğimi tam olarak görmedim bile ama arkadaşlar beni oraya doğru aldılar, biz orada aşağı yukarı 5-6 saat kalmak zorunda kaldık ve kapıyı üzerimize örttüler, kapıyı açmayın diye bağırdılar, 50 polis kapıda bekledi, beni hapsetmiş oldular, beni cemaatten koparmak istediler. O anda çevrede bir sürü arkadaşlar var, belki 2-3 bin kişi var beni onlardan kopardılar, beni hapsetmiş oldular ve oradan çıkmama izin vermediler. 20-30 kişi kadar benimle beraber oraya girmiştik, daracık bir alan ve orada bu kadar insan, hepimizin üstü gaz nefes alamıyoruz sürekli öksürüyoruz, gözümüz yanıyor ve nefes alamıyoruz. Bu durumda orada 6 saat kalmak zorunda kaldık ve sonra da utanmadan o Seyfullah müdür: “Siz neden burada duruyorsunuz? Bu adamların iş yerini işgal ediyorsunuz!” demez mi bir de! İnsan bu kadar utanmaz olur mu? Biz oraya nasıl girdiğimizi bile bilmiyoruz! Oraya girene kadar ne kadar gaz, cop yedik, onun sayısını bilmiyoruz, oraya kendimizi zor atmışız ve kapıyı örtenler onlar, hava almamıza bile müsaade etmiyorlardı, “Kapıyı açın hava alalım, içerisi gaz dolu.” Dediğimiz halde kapı kapanacak diyorlardı, kapıyı açtırmıyorlardı, bu konu gündeme gelince, dışarıdaki arkadaşlar benimle ilgili twitter çalışması yapmaya başlamışlar ondan dolayı gündeme geldi ve benim haksız yere bir depoda gözaltında kanunsuz bir şekilde gözaltında olduğum anlaşılınca, gördüğünüz görüntü bizi oradan zorla çıkartmaya çalıştıklarını sonra anladım neden yapmaya çalıştıklarını. Sanki biz oraya kendimiz girmişiz ve orayı işgal etmişiz ve oradan çıkmıyormuşuz gibi bir mesaj vermekmiş. Ben onların siyasetini anlayamadım sonra çözdüm neden yaptıklarını. Demek ki bunlar böyle diyecekler; “Bunlar içeriye girdiler, başkasının dükkanını işgal ettiler, o dükkanın sahiplerine sorulabilir. Orada çalışanlara, müdüre sorulabilir! Biz mi oraya girdik? Onlar mı bizi oraya soktular? Kapıyı örtenler onlar mıydı değil miydi? Böyle bir durum oldu, önce benimle pazarlık yapmaya çalıştılar, oraya girdikten 3-4 saat sonra baktılar ki olay uzayacak, sabaha kadar devam edecek. Cumartesi günü sizinle asla müzakere yapmayacağız diyenler bu olay esnasında baktılar ki uzuyor, gece, sabah olacak, müzakere yapmak zorunda kaldılar. Oranın o iş yerinin müdürüne telefon açıp “Söyleyin Alparslan hoca talebelerine telefon açsın, hepiniz dağılın desin ondan sonra onu bırakırız.” Şart koşuyor bana, benim hürriyetimi sınırlıyor, beni hapsediyor, sonra şart koşuyor. “Seni bırakmam için herkesin dağılması lazım.” Halbuki sen beni bırakmak zorundasın! Ben hür bir insanım, sen hakim değilsin, savcı değilsin, sen beni nasıl burada tutuyorsun? Ben bunu kabul etmedim, dedim ki: “Ben buradan çıkmadan, talebelerim de dağılmazlar, beni görmedikçe de onlar da bir yere gitmezler ve bu olay devam eder isterse de 1 ay sürsün. Ben bu şekilde kabul etmiyorum onlara böyle bir talimat vermek zorunda değilim, herkese dağılın demek zorunda değilim bu kadar zulmettiniz, sizinle neden ben bu şekilde uzlaşayım.” Kabul etmedim, aradan 1-2 saat geçti yine haber etti yine kabul etmedim. Tekrar haber etti, ben gelsem benimle görüşür mü demiş gelsin dedim. Hani müzakere etmeyecektin dedim. Bizim ev ile deponun arası 400-500 metre civarı. Oradan kalktı benim yanıma geldi, kapıda görüştük, anlaşamadık. Bana diyor ki: “Sizi bırakacağız ama önce onlar dağılsınlar.” Öyle bir şey kabul etmiyorum dedim. Bizi içeriye girmek zorunda bıraktılar, depoya hapsettiler, yarım saat sonra bir daha bir başka müdür, kırmızı montlu olan Ali Abdullah geldi tekrar aynı şeyle; dedim ki: “Ben bunu kabul etmiyorum, ben buradan çıkmadan, eve varmadan oradaki arkadaşlarımız, çevrede bekleyenler, sizin darp ettiğiniz insanlar, evin önüne gelirler, 10 dakika konuşma yaparım, ondan sonra dağılın derim dağılırlar.” Baktım tamam der gibi, bakalım gibi davrandılar. Diğer Emniyet Müdür Yardımcısı Seyfullah Müdür uzaklaştı, telefonla konuştu biriyle ve tekrar bir anda nasıl oldu anlamadım, kalkanlarla bizi tekrar aynı yere soktular. Dedim ki: “Daha yeni konuşuyorduk Allah’tan korkun, yarım dakika evvel konuşuyoruz tamam bakalım dediniz yine aynı muameleyi yapıyorsunuz.” Ben o an anlayamadım ne yapmaya çalıştıklarını, tekrar aynı yere soktular, 5 dakika sonra gelip bizi teker teker zorla çıkarmış gibi görüntü vermek istiyorlar. Biz oradan neden çıkmamaya çalışıyoruz, orada direniyoruz, belki onların yapmak istediği şu; bunlar buradan çıkmıyor, biz o yüzden böyle yapıyoruz mesajı vermek istediler. Halbuki oradan çıkmak istemeyenler, o anda neden çıkmak istemiyor çünkü koridoru oluşturmuşlar Ömer bey. Koridoru oluşturmuşlar gelene vuruyorlar, benim oğlum da dahil olmak üzere! Daha yaşı 15 olan çocuğa kim oradan aldılarsa zorla çekerek hepsini o koridordan geçirip copla, yumrukla, tekmeyle vuruyorlar çıkmak istemeyenler bunu bildikleri için çıkmak istemiyorlar. Ben dedim bizi buradan çıkartın diye çıkartmadılar, kapıyı üzerimize örttüler, böyle bir görüntü vermek istemişler, bunlar kötülüğün uzmanı olmuşlar. Kötülüğün kalleşliğin, zalimliğin uzmanı olmuşlar ve nasıl göstereceklerini biliyorlar ve böyle bir hile yaptılar, onu izleyen insan biz çıkmak istemiyormuşuz gibi zannedebilir öyle değil, çıkmak istemeyenleri dövdükleri için çıkmak istemiyorlar.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Hocam bu olayların ana sorumlusu olarak gösterilip açıklama yapması istenen bir bakan var, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. Olay gecesi ben de dahil olmak üzere birçok siyasetçi İçişleri Bakanı’nın açıklama yapmasını ve hatta istifa etmesi gerektiğini söyledi çünkü görüntüler 21. Y.Y.’da 2022’de kanımızı donduran cinsten görüntülerdi, kabul edilecek görüntüler değildi. Bununla ilgili İçişleri Bakanı’nın istifa etmesi gerektiği apaçık ortada, medeni bir ülkede bunun başka türlü izahı yok. Ben Semra Hoca Hanıma dönmek isterim. Semra Hoca Hanım oğlunuz şu anda yoğun bakımda ve çok önemli bir stres yaşadınız ve bunun üstüne de şu an halen yoğun bakımda olan oğlunuz var, ne diyorsunuz, sağlık durumu nedir ve diğer hususlar hakkında.

Semra Kuytul: Hocamın dediği noktaya ekleme yapmak istiyoruz. “Nasıl çıkardıklarını anlayamadık.” Dedi, gerçekten ben de anlayamıyordum, ben de kendisinden o müdürlerden bir tanesinin “Siz bu dükkanı işgal ediyorsunuz.” Dediğini duyduğum zaman böyle bir plan kurduklarını fark ettik ama ondan biraz önce, belki de 1-2 saat önce biz kendilerine gittik dışarıda, hoca efendi ilk alındığında arkadaşlar gaz yeme olayının sonrasında alındığında ben hemen arkalarından yanlarına gitmek için istedim, tamamen etrafını abluka altına almışlardı, bunun çok şahidi arkadaşımız var, kesinlikle kendileri orada durmuyorlardı, orası hapishaneye çevrildi, orada tek başıma dedim ki: “Bakın tek başıma eşimi merak ettiğim için görmek, yanına gitmek istiyorum.” Dedim. “Asla gelemezsin, gidemezsin.” Dediler, tamamen etrafını çevik olarak sarmışlardı, kat kat polisle. Bir hapishane gibi bir durumdaydı orası sonra arkadaşlarımızın sayısı artmaya başladı, hoca efendinin orada olduğunu duyunca bir arkadaşımız geldi elinde ilk yardım çantası vardı, darp edildiler, gözlerine biber gazı sıkıldı, göz damlası var, ilaç var yanlarına girmek istiyorum dedi. Ona da izin vermediler. Sağlıkları tehlikede olabilir, sadece o girsin, ben de girmeyeyim o girsin dedik, çantayı alın siz götürün dedik, ona da izin vermediler. Tamamen ablukaydı, kendileri orada kalmadılar, ben birkaç saat sonra avukatımızı çağırdım dedim ki: “Gideceğiz, avukatımız ile tutanak tutacağız, zorla gözaltında tutuluyor deyince ve sosyal medyada Alparslan Hoca Depoda Gözaltında etiket gündeme çıkınca böyle bir plan kurmuşlar. Çok alçakça bir durum var ortada! Oğlumla ilgili olan kısım da; o da babasının yanındaydı o esnada, ilk şiddetli müdahaleye maruz kaldıklarında babasının yanında olmayı tercih etti, orada olmak istedi ve onun da başına bir darbe almış o esnada ve düşmüş yere, hatta bir kamera görüntüsü buldular, kendi kamerasını bulmuşlar, o çektiği kamerayı, yere yığılıyor ve polisler etrafından dolaşıyorlar kimse ona bu çocuk yere düştü diye kimse bakmıyor, sonra kendisi kendine geliyor birisi onu tutuyor kaldırıyor, o arada aslında beyninde bir hasar oluşmuş ve beyin kanaması geçirmiş, zaten hatırlamıyor o saniyeleri. Ondan sonra biz darp raporu almak isterken öğrendik; yoğun bakıma aldılar, önce bu görünen görüntüler acil serviste, trollerden lafını edenler olmuş. Burası acil servis, biz önce acile gittik, oradan yoğun bakıma aldılar. Şu anda da yoğun bakımda durumu iyiye doğru gittiğini söylüyor doktorlar, servise çıkartmaya çalışıyoruz fakat oğlumun orada olmasına şunu söylemek istiyorum; çocuklar bu işe neden giriyor gibi eleştiriler var. Biz oraya bebekler için de bu yaş grubu çocuklar için de biz oraya kavgaya gitmedik, biz oraya meşru bir eylem gerçekleştirmeye gittik, çocuklarımızı bırakabildiğimiz kadar evde bıraktık, almak zorunda olduklarımızı aldık çünkü kavga etme niyetiyle gitmedik.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Kadına yönelik şiddetin çok konuşulduğu günlerdeyiz. Kadına yönelik çok ağır şiddet görüntüleri gördük. Herhangi bir yürüyüş yapmazken, geri dönüp giderken kadınların coplandığını, itildiğini gördük ve inanılmaz görüntüler izledik ve hatta başörtülü kadın polislerinde özellikle emir alarak böyle bir fiile imza attığını gördük, bu konu hakkındaki yorumunuzu alalım.

Semra Kuytul: Bizim bu eylemimizde kadın erkek ayrımı yapmadılar çünkü kadın arkadaşlarımızın bu konudaki kararlılığını böyle bir olayda gerek tutuklu arkadaşlarımıza destek olmak gerek hoca efendinin yanında olmak noktasındaki kadın arkadaşlarımızın kararlılığını bildikleri için onların da direncini kökten kırmak istediler, hiçbir şekilde bir ayrım görmedik, erkeklere uyguladıklarını şiddetin hemen hemen aynısını kadınlara da uyguladılar. Halbuki erkek polislerin kadına müdahale etmeleri dokunmaları yasak diye biliyoruz normalde, erkek polisler de böyle bir şiddet uyguladılar. Ne kadına, ne bebeğe merhamet ne yaşlıya acımak, ne örtümüze dinimize, insanlarımıza medeni bir yaklaşım vardı! Tamamen hunharca diye tabir edebileceğimiz durum söz konusuydu. Oraya katılan herkesi yaptıkları bu hak arayışından dolayı cezalandırmak istediler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Son olarak Alparslan hocam 1-2 dakika içinde talepleriniz nedir? Bu ağır şiddet olayları bugün birçok siyasi parti tarafından da telin edildi, birçok siyasi parti bu konuyu gündemine aldı, Meclis gündeminde, sizin iktidardan beklentiniz nedir?

Alparslan Kuytul:Belki de konunun en önemli kısmı bu önce şunu belirteyim; kesinlikle bizim böyle bir hesabımız olmadı, böyle hiçbir planımız olmadı sadece 8 arkadaşımıza yapılan haksızlığı dünya kamuoyuna gündem yapmak istedik, onlarla ilgili yürüyüş yapacaktık ama Allah işi buralara getirdi. Her şey Allah’ın kontrolünde, ben her zaman öyle dua ederim “Ya Rabbi bizi sen yönlendir bizi bize bırakma, biz geleceği de bilmeyiz. Bizi ilim sahibi de değiliz, ilim sahibi olan sensin, bizi bize bırakma, sen bizi yönlendir.” Hep böyle dua ederim, Allah azze ve celle böyle yönlendirdi, olay bu noktaya geldi. Ben bu noktaya geleceğini hiç tahmin edemezdim. Şu anda artık Süleyman Soylu, MHP konuşuluyor, bu hale geldi mesele çünkü Ömer Bey biz bugüne kadar birçok zulme uğradık, birçok darplarla karşılaştık, gazlar yedik ancak bu sefer çok farklıydı. Bu sefer çok azgınca, vicdansızcaydı, öldürme kastı vardı adeta ve insanların başına vuruyorlardı copla. Siz doktorsunuz daha iyi bilirsiniz. Bir insanın başına copla vurmak ne demek? Bu resmen öldürmeye tam teşebbüs sayılabilecek bir şey! Tamamen öldürme kastı olabilecek bir şey! Bir insanın eline ayağına vursanız öldürmeye çalıştı denilmez ama kafasına vursanız öldürmeye çalıştı dersiniz. Polis bunu yaptı; yüzlerce arkadaşımız, bize gelen rakamlara göre 550 arkadaşımız darp edilmiş! Bunlardan 220 kadarı rapor alabildi, hastanelerde rapor vermiyorlar bizim arkadaşlarımıza, uzatıyorlar, uzatıyorlar, illallah ettiriyorlar rapor vermek istemiyorlar çünkü polis bütün hastanelere talimat verdi “Bunlara rapor vermeyeceksiniz.” Diye bu şekilde bir durum da var, onu da belirtmek istiyorum. Burada 37 tane poliste darp raporu almış, tamamen yalan dolan raporlar Ömer Bey! Hastaneler hepsi zaten bunların emrinde ve o kırmızı montlu güvenlik şube Müdürü Ali Abdullah var ya bir arkadaşımız oradaymış o sırada, bu müdür de gidiyor hastaneye arkadaşımızı görmüyor, arkadaşımız oradaymış o anda ve oradaki doktor hanıma diyor ki: “Bana da bir rapor ver.” Doktor hanım da: “Bir göreyim şurama böyle oldu diyorsun, açın göreyim.” “Gerek yok sen bana rapor ver.” Diyor. Aynen böyle! O da mesleğinin şerefini çiğniyor ve onun istediği raporu veriyor, sen doktorsun görmeden rapor verme var mı? Bunların aldığı rapor yalan ve bizim de rapor almamızı engelliyorlar. Polisler bizim arkadaşları takip ediyor hangi hastaneye girerlerse doktorlara kaş göz işareti yapıyorlar, doktorları kenara çekip tehdit ediyorlar “Bunlara rapor vermiyorlar.” Bütün hastaneler: “Sistem çöktü, kalem yok, defteri bulamıyorum, doktor yok.” Diyor ve rapor vermek istemiyorlar. 220 kadar rapor alabildik ama 550 kişiye yakın normalde rapor alması gereken insan var ve hala şu ana kadar onlar rapor alamadılar, olaydan 48 saat geçti artık bunların bir kısmını vücudundaki çürükler iyileşmeye başladı, onu bekliyorlar sanıyorum. Bizim beklentimiz; bu olay vesilesi ile artık Türkiye’de polis devletinin bitmesi. Tek bize değil, bunları yapmadık grup bırakmadılar, kendilerinden olmayan tüm fikirlere bunu yapıyorlar, geçen de doktorlara bile yaptılar. 89 yaşındaki tıp profesörü insan utanır ya! Deden yaşında insan, elini öper bu nasıl bir insanlık? Onlara da yapıyorlar, bunlardan olmayan herkesi tüm solculara yapıyorlar, tüm diğer partilere bu düzenin değişmesine acaba vesile olur mu bizim bu olayımız? Süleyman Soylu’nun görevden alınmasına vesile olur mu? MHP’nin de Süleyman Soylu’yu desteklemesi bugünkü açıklaması Devlet Bahçeli’nin açıkça bu işin talimatının oradan geldiğini de gösteriyor, Soylu’nun zaten MHP kökenli olduğunu herkes biliyor ve Bahçeli’nin de bu kadar vahşete rağmen yine de Soylu’yu, polisi desteklemesi bu işin arkasında Bahçeli’nin de olduğunu gösteriyor. Soylu’ya da Bahçeli’ye de cevap vereceğim. Benim Allah’tan temennim; bu olay vesilesi ile bu polis devletine artık son verilmesi, polislerin haddini bilir hale getirilmesi, bu işin başındakilerin hepsinin cezalandırılması, başta Süleyman Soylu’nun görevden alınması ve artık Türkiye’de biraz daha özgürlük ortamının sağlanması. Biz eğer bu olay vesilesi ile buna vesile olabilirsek bu yediğimiz dayaklar, coplar, gazların önemi yok. Türkiye gerçekten büyük bir şey kazanmış olacak! Bunlardan kurtalabilirsek büyük bir kazanç olacak.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Teşekkür ederiz hocam. Talebiniz çok önemli ve net biz de aynı şeyi düşünüyoruz siyasetçi olarak. Bütün bu talimatları veren o Adana Emniyeti’nin sırtını yasladığı yer İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun emri ile yapıldı tüm bunlar. Orantısız güç diyerek kendisini kurtarmaya çalıştı İçişleri Bakanı ama öyle değil. Bu şekilde kendini kurtaramazsın İçişleri Bakanı, yapılan işkencedir, gerek ulusal, gerek uluslararası düzlemde tüm insan hakları kuruluşlarının ve kurumlarının dikkati altındadır, araştırması altındadır. Bunun da bilinmesi gerekir! Yarın öbür gün bu ülkeye hukuk geldiğinde bütün bizim bu soru önergelerimiz, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na yaptığımız başvurular devlet kaydına girmiştir ve mutlaka bunların hesabı sorulacaktır. Değerli Alparslan Hocam ve Semra Hoca Hanım çok teşekkür ederiz. Umarım adaletli bir sonuç gerçekleşir ve tüm yaralılar şifa bulur, oğlumuza da yine ayrıyeten Allah’tan şifa diliyorum.

Alparslan Kuytul:Çok teşekkür ediyorum Allah razı olsun. Sağ olun.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Değerli izleyenler ikinci misafirimize geçiyoruz, çok önemli bir konu. Kemal Kurkut artık bu ismi herkes biliyor, 2017 Newroz’unda sadece ve sadece bayram kutlamaya gelen bir gençti ama girişte uğradığı muameleler sonrası polis tarafından vuruldu! Bu çok açıktı, aşikardı görüntüler ve ardından 5 yıllık bir süre sonunda tam da 2022 Newroz öncesi ve sonrası mahkemeler, istinaf ve yerel mahkemenin tekrar aldığı kararlar var ve ortada bir cinayet var, bir ölü var, bir ölüm olayı var ve beraat eden polisler var. Aklanan polisler var! İnanılmaz bir olay, 5 yıl önce yaşanmıştı, şimdi ders alınmadı aynı şekilde Alparslan Kuytul ve öğrencilerine yönelik inanılmaz bir polis müdahalesi yaşandı, bunlar insan hakları anlayışı açısından son derece önemli. Tüm bunların arka planını Sn. Av. Serdar Çelebi’ye soracağız, hoşgeldiniz. Çok önemli konular ve Türkiye’nin gündeminde olan çok vahim işkence görüntüleri vardı. Söz sizde Sn. Serdar Çelebi, 5 yıllık birçok önemli dava süreci yaşadınız, vicdanları kanatan bir görüntü vardı, inanılmaz fotoğraf kareleri vardı ve sonunda hayatını kaybeden bir genç vardı ki keman öğrenme peşinde koşan bir genci ve bayram kutlama amacı ile o alana gelen bir genci canlı bomba ilan eden Diyarbakır Valiliği’nin yaptığı açıklamalar ve sonrası tüm bunları sizden dinleyeceğiz.

Serdar Çelebi:2017’nin Newroz’unda Kemal Kurkut katledildi maalesef. Bu sene milyonlarca kişinin aktığı Newroz alanına polisler teker teker almak, 50’şer gruplar halinde alarak insanları kapıda bekleterek bir şekilde insanların farklı tepki vermesine neden olacak davranışlar içine girmekteydi ki az önceki olaylarda da Furkan Vakfı’na yapılan bu haksız, hukuka aykırı uygulamalarda polisin tutumu belliydi. İnsanları provoke edecek şekildeki tutumları insanları farklı yollara sevk ediyordu, Kemal Kurkut da  görgü tanıklarının anlatımıyla böyle bir muameleye maruz kaldığı için bu muameleyi protesto etmek amacıyla ki protestonun yapıldığı saat itibariyle ya da Kemal Kurkut’un muamele gördüğü saat itibariyle alanda kimsenin olmadığı, sabahın erken saatlerinde olduğu bir saate denk geliyordu, kendisine yapılan muameleyi protesto etmek için en yakın iş yerine gidip aldığı bir bıçakla kendisine zarar verme tehdidi ile polislere yaklaşarak “Kendimi öldüreceğim. Siz bunu nasıl yaparsınız?” diyerek kendisini öldürme tehdidi ile bir şekilde alana girmeye çalışmıştı.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Durup dururken gidip de bir kasaptan bıçak almadı, öncesi var ve tahrik eden birtakım polis sözel ve fiili şiddeti var diyorsunuz öyle mi?

Serdar Çelebi:Malatya Üniversitesi öğrencisi, Malatya’da ikamet eden bir genç, Newroz bayramı için geldiği Diyarbakır’da çantasında Cemal Süreyya’nın şiir kitabıyla alana geliyorsanız eğer bir eylem, farklı bir niyet, provokatif eylem yaratmak için gelmediğiniz net. Olay sonrasında çantasını kontrol eden polis içinde şiir kitabı buluyor. Konservatuar öğrencisi, sanatla ilgilenen hassas bir çocuk, maruz kaldığı uygulama neticesinde bir tepki olsun diye sonradan temin ettiği bıçak ile eyleme girişiyor, protestoyu yapıyor! Oradaki polisler kendilerine bu konuda emir verilmiş olmasına rağmen çünkü Valiliğin Newroz tertip komitesine, Newroz da görev alacak polislere yönelik yazılı emir veriyor: “Herhangi bir şekilde silah kullanılmamasına yönelik talimat var.” Polis vazife çıkararak herhangi bir silah kullanma şartı oluşmadan sıkıyor ve Kemal Kurkut’u katlediyor. Hemen akabinde ne oluyor? Olayı gerçekleştiren polis, polisler onun arkadaşları Valiliğe bilgi veriyor “Canlı bombayı etkisiz hale getirdik.” Diye sıcağı sıcağına Valilik herhangi bir adli soruşturma olmadan, olayın ne olduğu belli olmadan sıcağı sıcağına açıklama yaparak “Canlı bombanın etkisiz hale getirildiğini.” Söylüyor bunu söyleten polis memurlar, oradaki güvenlik birimleri valiye yanlış bilgi aktardı ve olay bu şekilde kapatılmak isteniyor, oradan tesadüfen geçen gazetecinin karelerinden olayın çok farklı olduğu, gencecik bir insanın, herhangi bir tehlike arz etmeyen insanın polisler tarafından bilinçli bir şekilde katledilişini gördü kamuoyu bunun üzerine soruşturma başlatıldı ve gizlilik kararı verdi ve dosyaya dahil olamadık. Delil toplanma, taleplerimizi iletemedik, idari soruşturma konusunda taraf kılmadılar, haberdar etmediler, ne yaşandı bitti buna ilişkin müdahil olma şansımız olmadı, eksik bir soruşturma neticesinde açılan davada mahkeme bu sefer sanığı beraat ettirmeye yönelik işlemler yapmaya başladı, alınan raporları görmezden geldi, sanık aleyhine olan maddi gerçeğe uygun hazırlanan raporlar bir şekilde kabul görmedi, değiştirilmeye çalışıldı, itiraz olmamasına rağmen ek raporlar alındı ve nihayetinde delil yetersizliğinden, bizim kovuşturma aşamasındaki birçok talebimiz, delil toplanmaya ilişkin taleplerimiz dikkate alınmadı ve eksik bir kovuşturma neticesinde delil yetersizliğinden beraat kararı verdi, aslında bir şekilde ortada bir suçun olduğunu gösteriyor, faili belli tespit edilmediği şeklinde bir karar ama istinaf mahkemesi, biz bunun doğru olmadığına ilişkin ayrıntılı beyanlarla istinaf ettik, savcı da istinaf etti, savcı da sanığın ceza alması yönünde istinaf talebinde bulundu. İstinaf mahkemesi ne bizim ne savcılığın talebini dikkate almadı, resen bir araştırma sonucu karar verdi ve dedi ki: “Burada hukuka uygun bir öldürme olayı var, polis işini yapmış, yasal çerçevede öldürme olayını gerçekleştirmiş. Sen buna beraat veremezsin, buna beraat yerine ceza verilmemesi gerektiğine dair karar vermen lazım.” Dedi bu aynı zamanda az önce bahsettiğiniz konunun maruz kaldığı olaylar dahil polisin bu tür olaylarda sıradan dur ihtarına uymadığı, ya da baklava aldı kaçtı gibi olaylarda Nihat Kazanhan dosyasında olduğu gibi keyfi bir şekilde silah kullanarak insanları yaşam hakkını ihlal edebileceğine dair bir aslında polislerin inanılmaz bir alan bıraktığı, inisiyatif verdi onlara. “Siz yapın beraate gerek yok, soruşturulmaması gereken, hukuka uygunluk sebebi olduğu için bir şekilde size ceza verilmeyecek.” Deyip onlara bir alan yaratıldı ve emin olun az önce konuk anlattı, Furkan Vakfı’na yapılan muameleleri gördük, görüntüleri de gördük, orada sadece emirle olmuş bir şey değil, polisin öfkesini görebiliyorsunuz. Polis profesyonel kamu gücünü kullanan bir şekilde kin gütmemesi gereken, olaylara profesyonelce yaklaşması gereken sadece belli çerçevede görevini ifa etmesi gereken ve bu halktan maaş alan insanlar kamu görevlileri ama orada görüyoruz ki; polis kendini taraf hissediyor, göz göre göre kendisine bir şey olmayacağının garantisini almış, insanlara kin güdüyor, işkence yapıyor, darp ediyor, gaz sıkıyor, bunun biliyoruz ki hukuka aykırı herhangi bir emrin yerine getirilmesi suçtur, hukuka aykırı eylemi İçişleri Bakanı da, polis amiri de verse polisin bunu icra etmemesi lazım. Polis oradaki eylemin suç olduğunu bilmiyor mu? Kesinlikle biliyor, bunun emir de olsa, İçişleri Bakanlığı’nın bizzat kendisi emretmiş olsa dahi yerine getirilmemesi gerektiğini biliyor, onun bu işi yapmasına sebep olan durum ve hangi makamdan birimden güç alıyor? Yargıdan alıyor. Yargı eğer üstüne düşeni yapmış olsa “Ey polis sen benim vatandaşıma bunu yapamazsın.” 2911 Sayılı Yasa Anayasa’nın koruması altındadır, izin alıp da almayarak da bu işi yapabileceğini emretmiş, sen bildirim şartı dediğimiz şey insanların protesto veya toplantı ve gösteri yürüyüş hakkını kullanmak isteyenlerin güvenliğinin sağlanması amacıyla bildirim yapılması ön koşulu alınmıştı, o insanların kullanıp kullanmaması izne bağlamak amacıyla getirilmiş bir müessese değildir. Yargı buna ilişkin denetimi yapmadığı için maalesef polisler bu kadar keyfi davranabiliyor, herhangi bir durum yokken Kemal Kurkut gibi gencecik bir insanı hayatından edebiliyor. Mesele yargının tutumu, cezasızlık politikası.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Çok önemli bir rapor var. Diyarbakır Valiliği İl Polis Disiplin Kurulu raporu ve Mülkiye Başmüfettişi Ahmet Faruk Güneş’in altında imzasının olduğu bir rapor. Bu raporu da 4 polis memurunun suçlu olduğuna ve buna dair bir durumdan dolayı görevden ihraç edilmeleri gerektiğine dair bir rapor var “Biz havaya bile ateş açmayın derken Newroz alanında bir tahrike yol açmayın, gerekçedikçe havaya ateş açmayın derken gerekmediği halde bir insana ateş açmışsınız.”diyor rapor ve yargı bunu da görmüyor ne dersiniz Sayın avukat?

Serdar Çelebi:Delillerin toplanmasına bir şekilde katkı sunmamız engellendi, dosyaya kısıtlanma kararı getirildi, dosyaya niye kısıtlama getirilir onu da bilmiyoruz. Sıkan, fail olan veya arkadaşları olan polisler delili ne kadar detaylı toplar o konuda taktiri size kamuoyuna bırakıyorum ki bir tanığın, sanığımızın kendi beyanı var. TOMA’da bulunan kamerayı kör noktaya çevirdi boş kovanları topladı, boş kovanları toplayıp yok eden olay yeri incelemenin daha neler yaptığı konusunda taktir edersiniz ki daha vahim şeyler de yapılmış olabilir. Deliller hiçbir şekilde toplatılmadı ve talep ettiğimiz delillerde kovuşturma aşamasına gelmedi. Bahsettiğiniz müfettiş raporuna uzun dönem biz erişemedik, idari soruşturmanın olması gerektiğini biliyoruz, buna ilişkin taleplerimizi mahkemeye bildirdik. İdari soruşturma dosyasının bu dosya içine alınması gerektiğini söyledik maalesef mahkeme katkı sağlamayacak deyip dosyada bu talebimizi kabul etmedi, idari soruşturma dosyası, bahsettiğiniz belirlemelerin tespitlerin olduğu dosyada dosya ceza dosyasının içerisine bir türlü aldıramadık. Bunlar dışında görevli polislerin delil karartma meselesi ile ilgili görevi ihmal, görevi kötüye kullanma meselesi ile ilgili komiser hakkında yürütülen bir adli soruşturma da vardı, buna ilişkin dosya da yer almadı. O dosyanın gelmesi şu açıdan önemli; o dosyada bu işin güvenlik uzmanları, istinaf mahkemesi: “Silah kullanma şartları oluşmuştu, Kemal Kurkut polise saldırmıştı, polislerin başka bir çaresi kalmamıştı. Dolayısıyla bunu öldürme şartları oluşmuştu, polisin yaptığı yerindedir. Sen beraat verme çünkü beraat verdiğinde bir suçun varlığını da kabul etmişsin.” Aslında orada kolluğu koruyor, kolluğun elini kolunu bağlama diyor! Bu tür şeyler yaşansa da maalesef yargının bakış açısı,bazı istenmeyen hadiseler yaşansa da bölge polisi içinde bulunduğu durum, yaptığı mücadele bazı şeyleri de görmezden gel demek istiyor. Bunun başka izahı yok, o şartlar oluşmuş, oluşmamış tartışma bu kararı vermenin bir hukuki skandal olduğunun altını çizmek istiyoruz. O raporda bahsettiğimiz müfettiş raporunda raporu hazırlayanlar bu işin uzmanı! Hangi şartlarda silahın kullanılacağı ya da Kemal Kurkut’un ya da direnmeyi gösteren şahsın kime zarar verebileceği, zararı nasıl bertaraf edilebileceği, Polis Vazife Ve Selahiyetleri Kanunu bazı düzenlemeler yapmış ve bazı durumlarda silah kullanabileceği söylenmiş, bu şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini en iyi bilen uzmanlar tarafından hazırlanmış bir rapor. Yargılamayı yapan mahkemeler bunu değerlendirecek tabi, polisin silah kullanma ile ilgili yasal şartlar oluşmuş mu oluşmamış mı ama idare müfettiş bu işin uzmanları silah kullanma şartı gerçekleşmemiştir dediği anda artık mahkemenin: “Siz bilmiyorsunuz burada yasanın emri yerine getirilmiştir.” Deyip böyle bir karar veremez! Biz o kararı, o mütalaanın, müfettiş raporunun dosyada olması halinde İstinaf’ın böyle bir karar vermeyeceğini bilirdik, İstinaf göz göre göre bu rapor dosyada olması halinde göz göre göre hukuka uygunluk sebebinin olduğunu iddia edemezdi, bu kadar da açık bir hukuka aykırılık, bu kadar da açık bir niyet beyanında bulunamazdı.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bu rapor İstinaf’ın önüne gitmedi mi?

Serdar Çelebi:Bu rapor ısrarlarımıza rağmen dosyanın içine alınmadığı için İstinaf inceleyemedi, biz de sonradan vakıf olduk, sonradan elde edebildik ve bu mahkeme salonuna sunduk bunun üzerine ekstradan araştırmayla ara karar koyuldu ama dosyaya talep etmemize rağmen alınmadığı için maalesef İstinaf incelemesinden geçemedi.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bir polis raporu var, bu rapora rağmen İstinaf beraatten daha vahim bir kararla polisin vazifesi dahilinde olduğunu, hiçbir suçlunun olmadığını söylüyor, bu arada silahsız, çantasında şiir kitapları olan bir keman öğrencisi olan bir delikanlı öldürülüyor! Çok vahim ve çarpıcı bir sonuç. Bir de olayın balistik yönüyle ilgili bir soru sorayım Sn. Çelebi; Diyarbakır Valiliği daha olayın ilk gününde mermi gömleğinden kaynaklanan bir seken mermi dolayısıyla, kasıtlı bir nişan alaraktan dolayı değil, mermi yeleğe çarpmış oradan sekmiş oradan gömlek vücuda girmiş oradan kalbe saplanmış gibi bir anlatım yapıyor. Bu doğru mu?

Serdar Çelebi:Üzülerek bunları söylemek zorunda kalıyoruz; güvensizlik biz de had safhada! Maalesef söylüyorum; idareye bu konuda bir güvensizlik durumu söz konusu çünkü dosyaya girmemiş, ifadesinde adli soruşturmadan beyanda bulunmamış olan sanığın bir idari soruşturmada verdiği beyanlar var. “Biz TOMA’daki kamerayı kör noktaya çevirerek boş kovanları toplayıp imha ettik.” Diyor. Delil toplamakla görevli olan insanların var olan delili kararttığı açık olan bir soruşturma dosyasında polisin ya da adli tıpın ya da valiliğin yaptığı açıklamayı ne kadar gerçekçi buluruz, ya da ne kadar sağlıklı ne kadar hukuka uygun elde edildiği ile ilgili soru sorarsanız ben güvenmediğimi söylüyorum bunun dışında yapabilecek bir şey yok. Burada idarenin güvenlik mi özgürlük mü hukuk mu bazen gözardı edilmesi meselesi mi konusunda devletin genel bakışının belirleyici olduğunu düşünüyoruz, Türkiye’de cezasızlık dediğimiz müessese maalesef yargı eliyle gerçekleştiriliyor. Bu dosyamız açısından az önce belirttiğim deliller, olayı açıklayacak olan deliller göz göre göre dosya içerisine alınmadı, sadece idari soruşturmada müfettişin polisleri suçlayıcı sorusu üzerine birçok polis meslektaşları aleyhine beyanlarda bulundu ama adli soruşturmada bunun olmayacağını biliyorlardı çünkü örnekleri yok. Nihat Kazanhan dosyasında 5 yaşındaki çocuğu öldüren polis tahrik indirimi aldı, bölgedeki durum vs. yargı ve cezasızlık politikası, yargı ve idari birleşince maalesef delillerde bir şekilde karartılıp sanığın beraatine ya da cezasızlığını götürecek şekilde yorumlanıyor. Bahsettiğiniz rapor doğru mu değil mi? Çünkü bağımsız bir birimden Ulusal Kriminal Büro dediğimiz bu işi özel olarak yapan bağımsız bir birimden alınan ilk raporda sanığın ki sanığı da bilmeden, sadece görüntüde işaret ederek; şu kişi eğer sanıksa bunu almışsanız, tutuklamışsanız ki onlar bile böyle bir vahim olayda kişinin sanığın, failin, tutuklu olmasını düşünerek tutukladığınız kişi bu ise doğru kişi, tutukladığınız bu kişi hedef gözeterek doğrudan yakın mesafeden ateş ederek öldürmüş deniyor. Bu rapor dosyaya girdikten sonra ilk duruşmada mahkeme herhangi bir gerekçe sunmadan dosya raporunun eksik olduğunu belirtip aynı birime dosyayı gönderip ek rapor istedi ve 1 hafta sonra bu sefer merminin yerden sekme sonucu Kemal Kurkut’a isabet ettiği gibi çok farklı sonuçlara yol açacak bir rapor düzenledi bu bile delillere bir şekilde bahane edildiğini faillerin özellikle polisin fail olduğu dosyalarda ki buna ilişkin istatistik veri bakanlık tarafından açıklanırsa ki 1000’de 1 değildir bir polisin hak ettiği cezayı alması, çok istisnai bir durumdur. O da bir şekilde polis farklı bir ilişki içerisindeyse, mesela cemaatçi gibi lanse edilmişse ya da cemaatçi olduğu ortaya çıkmışsa kurban edilip cezalandırılıyor yoksa kamu görevlisi fail ise bir şekilde cezasızlıkla sonuçlanıyor bu da buna ilişkin çok sayıda AİHM kararları var yaşam hakkının ihlal edildiğine dair. Polisler bir şekilde korunuyorsa bu soruşturma aşamasında delil toplamakla başlamaktadır, o yüzden toplanan deliller çok da sağlıklı güvenilir mi konusu biz de hep şüpheyle karşılıyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Demek istiyorsunuz ki baştan ceket yanlış yerden düğmelendi ve öyle gitti sonucun öyle çıkacağı da baştan belliydi. İstinaf bu inanılmaz kararı verdikten sonra bugün Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yerelde tekrar dava görüldü, ne oldu ne bitti?

Serdar Çelebi:İstinaf bir karar verdi ve bu kararla aslında dosyanın kapatılmasını istedi çünkü önceki mahkeme ilanında fail bu değil, sanık değil ama failin bulunması konusunda savcılığa da sorumluluk yükledi. Bir suçun varlığının tespitini yaptı bu suçun oradaki polislerden herhangi birisi tarafından işlendiğini ama suçun işlendiğini ama suçu işleyenin bu sanık olmadığını, yargılanan sanığın olmadığını tespiti ile ucu açık bir soruşturma bıraktı, istinaf tamamını kapattı ve yapılanın hukuki bir öldürme olduğunu dosyanın kapatılması gerektiğini söyleyip dosyayı geri gönderdi dolayısıyla mahkemenin önünde iki yol var. Mahkeme ilk kararında hukuki bir öldürme olmadığını, bir suçun olduğunu tespit etmişti İstinaf’ta suçu sanık tarafından işlendiğini ancak hukuka uygunluk sebebi olduğunu iddia etmişti, dolayısıyla elimizde 2 karar var. Bir kararda suçun sanık tarafından işlendiği, diğer kararda bunun hukuka uygun olduğu yönünde. Mahkeme şimdi bir hukuka uygunluk sebebi var mı yok mu? Yani polisin onu öldürmesinde, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nun 16. Maddesine uygun hareket ederek mi öldürmüş yoksa buna gerek yokken keyfi bir şekilde durumdan vazife çıkararak mı yapmış, bu konuda bir tespit yapacak, hukuki bir tartışma yapıp karar verecek. Biz bu karar sonucunda sanığın ceza alacağı konusunda ümitli olmak istiyoruz, bu konuda umutlarımızı koruyoruz çünkü hakikaten Kemal Kurkut herhangi bir kişiye saldırmış değildi, bir polise zarar verme bir eylem yapma, öldürme niyetiyle hareket etmedi, herhangi bir polise saldırısı söz konusu değildi, onlarca polisin ifadesi alındı, herhangi bir polise saldırı, yaralama, çizik, teşebbüs söz konusu değildi, kendince bir protesto eylemi yapıyordu ve polisler onu vurdu, hukuka uygunluk sebebi yoksa, sanığın da kim olduğu istinaf kararı ile sabitse buna cezanın verilmesi dışında bir seçenek görmüyoruz! Duruşma 15 Eylül’e ertelendi, 15 Eylül de tekrardan buna ilişkin tartışmaları yürüteceğiz, mahkemenin böyle bir karar vermesini bekleyeceğiz, talep edeceğiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Mahkeme sanırım bu sefer İl Polis Disiplin Kurulu Raporu’nu kaale aldı!  

Serdar Çelebi: Evet biz sunduk, bir örneğini aynı raporun yeniden istenmesi konusunda ara kararını oluşturdu, bundan bir iki polis beyanına başvuracağımız söylendi, dolayısıyla bizce olay aydınlatılacaktır ve polisin ceza alma dışında bir seçenek olmayacaktır.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Umarım adil bir karar çıkar ve sorumlular cezalandırılır, daha yakın zamanlarda yine biliyorsunuz çok vahim bir polis şiddeti ile öldürülen genç vardı, Suriyeli bir genç Adana’da Ali El Hemdani isimli 17 yaşında bir delikanlı görüntülere yansıdığı kadarıyla hiçbir fiili saldırıda bulunmazken, etkisiz bir durumdayken, elini kaldırmışken polis tarafından vurulmuştu ve idari raporlar ile bu konu sümenaltı edilmeye çalışmıştı kriminal raporları ile ama polis başmüfettişinin daha sonra müdahil olarak sizin davada da olduğu gibi hazırladığı bir rapor mahkemenin seyrini değiştirmişti, beraat eden sanık polis daha sonra 25 yıla yakın bir ceza almıştı. Umarım bu mahkeme buna ön ayak teşkil eder, Eylül’deki mahkemeyi takip edeceğiz, yerelde ve istinafta nazar-ı itibare alınmayan mülkiye başmüfettişi imzalı raporun gündeme alınması ve polis ifadelerinin tekrar değerlendirilmesi ile en azından adalet duygusu gerçekleşir ve sorumlular cezalandırılır diye umuyorum değerli avukatım. Programımız bugün de burada bitiyor, verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz. Olayı ısrarla takip ettiğinizi biliyoruz oldukça uzun bir süreye verilmiş bir dahaki duruşma ama sizin ısrarlı takipleriniz ve bizim de yine ısrarlı takiplerimiz sonrasında umarım ki adalet tecelli eder, son olarak eklemek istediğiniz bir husus varsa.

Serdar Çelebi:Bu tür dosyaların çözümlenmesi, faillerin cezalandırılması benzer olayların yaşanmaması için elzemdir, önemlidir. Herkesin vicdanlı yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz bu konuda kamuoyunun da duyarlı olması, adil kararlar çıkmasında etkilidir, bu konuda duyarlılık çağrısını yenilemiş olalım. Teşekkürler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Değerli izleyenler bugün polis şiddeti ile ilgili iki önemli vahim olayı inceledik. 5 yıl önce olan Kemal Kurkut davası kapatılmaya çalışılıyor, beraat kararını yerel mahkeme veriyor istinaf daha vahim kararlarla bunun polisin vazifesi dahilinde olduğundan dolayı hiçbir ceza-ı işleme dahil olmaması gerektiğini söylüyor, işte bütün bu durumda biz bugünü görüyoruz, bugün de yine polis şiddeti var ve darp edilen insanlara verilmek istenmeyen hastane doktor raporları var, hukuk önünde hesap vermek istemeyen polis teşkilatı ve İçişleri Bakanlığı var, istifa etmemekte direnen bir İçişleri Bakanı Süleyman Soylu var, işte Türkiye’nin hali bu! İnsanlar darp ediliyor, yaralanıyor, öldürülüyor ve daha sonra sümenaltı edilmeye çalışılıyor. 2 vaka da bu olayı anlatmaya çalıştık, umarım ki Pazar günü Adana’da yaşanan olaylarda böyle olmaz, adaletli bir sonuç alınır, vakıf yetkilileri konunun ısrarlı takipçisi olacaklarını söylüyorlar, birçok Anayasa Mahkemesi kararı var ve bu çerçevede de adaletli bir sonucun ortaya çıkması gerektiği, yerel mahkemelerin İstinafların üstünü kapatma çabasına karşın Anayasa Mahkemesi’nden idarenin ihlaline dair birçok kararın son zamanlarda çıktığını görüyoruz. Anayasa Mahkemesi’ne kalmadan adaletin yerel mahkemelerde gerçekleştirileceği günlerin ümidi ile programımıza son veriyoruz. Hepinize iyi akşamlar diliyoruz. Bu akşam AlparslanKuytulÖFGTVde hashtagi ile bu programı yaptık, haftaya Salı günü buluşmak üzere hepinize hayırlı akşamlar hoş çakalın.

Yorumlar