1 Mart 2022

Herkese merhaba ÖFG TV’nin yeni bir programı ile karşınızdayız. Her hafta Salı günü saat 21.00’de sizlere haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları ile sunduğumuz programımıza bugün de başlıyoruz.Çok önemli iki konu var yine gündemimizde.

Dün bir duruşmadaydım, aylardır süren bir dram, büyük bir üzüntü. Sakarya Hendek’te ki fabrikada patlama sonrasında hayatını kaybedenlerin yakınları oradaydı, siyasiler oradaydı ve karar günüydü dün. Karar açıklandı. Karar üzerinde konuşmak gerekiyor, gereken ceza verildi mi? Ne oldu? Ne bitti? Neden bu kaza oldu? Tüm bunları konuşmak gerekiyor. Sakarya Hendek Patlaması ile ilgili Av. Can Atalay ile bugün ilk bölümümde konuşacağız. Avukat bey bize ayrıntılı bir şekilde olayı baştan sona anlatacak, yorumlayacak, bu çok önemli. Dün oradaydık, duruşmayı takip ettik ve bugün de geniş anlamda bir yorumlamayı sizlere sunmak istiyoruz.

İkinci konuğumuz ise Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde çok büyük bir sıkıntı var. Tekirdağ Cezaevi bizim açımızdan oldukça sabıkalı bir cezaevi, zamanından beri bize hak ihlalleri gelir Tekirdağ Cezaevi’nde bu sefer de hak ihlalleri iyice ağırlaştı ve mahpuslar açlık grevine girdi. Şu ana kadar bildiğim kadarıyla 13 kişi açlık grevinde, basit bir hadise değil. Bu sabah hepiniz kahvaltınızı yapmışsınızdır, öğlen akşam yemeğinizi yemişsinizdir ama oradaki insanlar yemiyorlar, açlar ve hayati bir tehlike altındalar. Bu son derece sıkıntılı bir durum, bu konuyu da Tekirdağ’daki mahpus yakınları ile kardeşlerle, anneler ile, çocuklarla, eşlerle konuşacağız. İkinci bölümümüzde oraya bağlanacağız.

İlk bölümümüz için Sakarya Hendek Patlaması için ekranlarımızda Av. Can Atalay.

<:Can bey merhaba hoşgeldiniz. Dün duruşmadaydık, oldukça gergin bir duruşmaydı, karar günüydü ve herkesin gerginliği dikkat çekiyordu. Geniş bir katılım vardı, hukukçular, hukuk dernekleri, Türkiye Barolar Birliği, CHP, İşçi Partisi ve HDP adına ben katılmıştım ve başka siyasi parti dernekleri, STK’lar, Demokratik Kitle Örgütleri, Sakarya Barosu önemli bir katılım vardı ve aileler son derece gergindi, büyük bir dram yaşadılar, büyük bir kayıp yaşadılar ve oradaki hanımefendinin ifadesiyle ancak yüreğimizdeki ateşi yangını adaletli bir karar söndürür diyordu vefat edenlerden birisinin eşi, sadece o değil hepsinin böyle düşündüğünü tahmin ediyorum. Ne oldu? En baştan alalım Sakarya Hendek Patlaması neden yaşandı? Durup dururken bir fabrikada patlama neden olur? Nelere dikkat edilmemişti? Bu süreç içinde neler yaşandı? Baştan sona konudan bilgisi olmayan kamuoyunu aydınlatacak düzeyde bir açıklamayla konuşmanıza başlamanızı istiyoruz.

Av. Can Atalay:Burası bir havai fişek fabrikası ve bu havai fişek patlamasında patlama ilk defa yaşanmıyor, 2009’da, 2010’da,2011’de, 2012’de, 2013’de, 2014’de patlamış ve hiçbir hukuki sonucu olmadığı için, hiçbir hukuki karşılığı olmadığı için işveren ve başkaları açısından da aynı süreci yaşamaya devam etmişler. İşçi canı yitip gidebilir, işçi canının yitip gitmesinin onlar açısından bir cezai müeyyidesi yok, çok açık! Tazminat hukuku açısından da bir karşılığı olmuyor! Bunu şöyle genelleyebiliriz; Türkiye’nin dört bir yanında Soma’dan Ermenek’e Türkiye kapitalizminin en ucuz maliyet kalemi işçi canı. Hendek’teki havai fişek fabrikası da bunun en somut örneği. Önlemleri almamaları bir yana üretimi arttırmak gerekçesi ve üretimi arttırabilmek için bu gerekçenin, bahanenin arkasına saklanarak depolayabileceği patlayıcı miktarını misli misliyle arttırarak faaliyete devam ediyorlar. O kadar ciddi bir patlama ki bu; Kandilli Rasathanesi patlamayı ölçtü. Sakarya, Kocaeli ve doğuya doğru gidersek Düzce’ye kadar hissedilen bir patlama bu. Herkes deprem olduğuna emin. Haberlerden patlama olduğunu görene kadar bundan emin! O kadar şiddetli bir patlama ki bu; insanlar cenazelerini teslim alamıyorlar! O kadar şiddetli bir patlama ki bu; en şanslı olanı böyle bir ifadeyi burada kullandığım için özür dilerim ama babası defalarca aktardı bunu şu sayıda kemik testimi aldım onu vereceğim diyor ve aynı baba isimler söyleyerek “Ben şunun şunun şunun mezarlarını da her bayramda ziyaret ediyorum ve dua ediyorum çünkü benim oğlumun bir parçası onların mezarına defnedilmiş olabilir, onların evlatlarının, eşlerinin, babalarının bir parçası benim oğlumun kemikleri ile beraber defnedilmiş olabilir.” Diyor, bu kadar ağır bir durumla karşı karşıyayız. Burada bir Çin Mahallesi denen yer inşa ediliyor. Çin Mahallesi denilen yerde yapılan işi oradan sorumlu olan sanık dedi ki: “Biz kaçak barut üretiyorduk.” Kaçak barut üretiliyordu burada ve dedi ki: “Çin Mahallesi yapılan denetimlerde hiç yokmuş gibi davranılıyordu, Çin Mahallesi denetimden kaçırılıyordu.” Bu sanık sorumlu, imza yetkilisi olmamak için çok direniyor! İmza yetkilisi, sorumlu düzeyde birisi ikna edilmesi şu şekilde oluyor; sanık Yaşar diyor ki: “Şu ana kadar kimin başına bir iş geldi ki senin başına bir iş gelsin. Biz herkese sahip çıkıyoruz, işçi ölebilir ama herhangi bir sorumlunun başına bir iş gelmez, biz bunu temin ederiz ayrıca sen bizim akrabamızsın, kimsenin başına iş getirmedik senin başına iş getirmeyiz.” O uzun uzun duruşmalarda şunu anlattı; denetim olacağı zaman Çin Mahallesi kapatılıyor, denetimciler oraya geliyorlar, Çin Mahallesi’ni hiçbir şekilde denetlemeden gidiyorlar. Peki bu nasıl oluyor? Sanık olmayan bir emekli polis var! Bu sanıklar dediler ki: “O bölgeden emekli o polis bize Jandarmadan polisler ve diğer denetim idarelerinden biri getirildi.” Olabilecek en büyük kabuslardan bir tanesi! Ben kişisel gözlemimi söyleyim patlamanın büyüklüğü açısından biz o gün; Baro Başkanları’nın yürüyüşü nedeniyle ona destek vermek için Ankara yolundaydık, biz patlamayı sonrasındaki dumanı gördük! Havadaki atmosfere doğru uzayan etkisini görüyorduk. Patlama anında çeşitli bilgi belgenin olay yerinden çıkartılmasına ilişkin bir kaygı var ve bu kaygı nedeniyle hızlıca el konuluyor, peki bu patlama sonrasında ne oluyor? İnsanlar cenazeleri alınıyor, cenazelerini kaldırmaya çalışırken MÜSİAD isimli işveren örgütü, moral yemeği veriyor! İşçi cenazeleri teşhis edilememiş, daha hiçbir şey yok ortada fakat lüks arabalarla, ciplerle gelen sermayedarlar belki de kendilerine en fazla yakışanı yaparak moral yemeği yiyorlar, ölen işçi sınıfı moral yemeği yiyen sermaye sınıfı. Bu görüntü ile birlikte başka bir tepki oldu, olay tarihi itibariyle ceza dosyasında sorumlular, ceza dosyasındaki mücadeleye talip olduk. Gerekçemiz şudur; Türkiye’de insanlarımız yoksullaştırılıyor, haklarından yoksunlaştırılıyor ve bunun sonucunda eğitim hakkına erişmek isteyen, eğitim hakkına erişmeye çalışan çocuklarımız Aladağ’da bir yurtta bir kaçak cemaat yurdunda yanarak ölüme gidiyorlar. Elektrik kaçağı nedeniyle göz göre göre ölüme gidiyorlar. Soma’da göz göre göre ölüm koşullarında, Hendek’te göz göre göre ölüm koşullarında çalışmaya mecbur kalıyorlar. Belki de daha acayibi kimisi hafta sonu gezmesi için, kimisi daha ucuz olduğu için bindiği trende özelleştirme politikaları sonrasında Çorlu’da Ankara Yüksek Hızlı Tren de aynı niteliktedir ölüyorlar! Bu iş böyle sürmemelidir, Türkiye’de yurttaşların canı önemsiz bir maliyet kalemi olmamalıdır! Bu konuda bir teşhir faaliyeti sürdürülmelidir, toplumun ilgisi burada ısrarla tutulmalıdır, bu yönde ısrarlı bir çaba sürdürülmelidir, bunun önemi kadar Türkiye’nin bu adaletsizlik krizi içerisinde dahi örnek yargı kararları elde edilmeye çalışılmalıdır. İlk duruşma bütün öncesindeki ısrarlı taleplerimize rağmen çok küçük duruşma salonunda yapılmaya çalışıldı, o tarihteki Sakarya Baro Başkanı ünvanlı kişi duruşmadan 1 gün önce bir sabotaj iddiası anlatmaya başladı! İnanılır iş değil, gerçeklik ile uzaktan ilgisi olsa emin olun en fazla bizim üzerimize gideceğimiz bir husus fakat olmayacak bir yola tenessül edildiğini anladık ve tepki gösterdik. Aynı zamanda Hendek İçin Adalet yazan, siyah üzerine kırmızı pankarta sahip çıkan işçilere, işçi yakınlarına, ağırlıklı kadın polisin yapmaya çalıştığı zulme işaret etmek isterim. Katiller ile uğraşmaya, göz göre göre 7 işçinin ölüme gitmesinden sorumlu olanlarla uğraşmayan insanların polis sözünü söylemesine engel olmaya çalışmıştır. Burada bence çok önemli bir şey oldu; hızlıca biz yürümek ve sözümüzü söyleme kararlılığını gösterdik ama görüntüde göreceğiniz üzere ağırlıklı olarak kadın olan bu işçiler ve işçi yakınları, aileleri, eşleri, anneleri ya da çocukları direndiler, sözlerini söylediler ve belki de daha önce hiç kamuoyu önünde konuşmamış bu insanlar sizden benden daha fazla toplum önünde konuşur hale geldiler, yıllardır toplumu yanlış ve bence suç niteliği şeklinde bölmeye çalışanlar buradaki insanların başörtülü insanların söyledikleri söz karşısında bence bir işaret aldılar. Bu başka bir andır, Hatun ablanın, Merve’nin, Muammer abinin sözü ve diğer tüm insanlarımızın sözü Türkiye tarihine yazıldı. Bu sabotaj iddiasına tekrar dönüyorum. Sabotaj iddiası bir düşkünlük hali olarak devam etti. Gerekçe; bir Twitter adresi demiş ki; “Hendek’teki patlamayı biz yaptık.” Birileri üstlenmiş!

<:Bir örgüt adına mı?

Av. Can Atalay:Ben duymadım, söylemeyim, bir kıymet veriyormuş gibi algılanmamak için, benim daha önce ismini duymadığım örgüt olduğunu iddia eden bir Twitter adresi. Biz itiraz ettik. Buna ilişkin delil yok, yapılan soruşturma var buna ilişkin Hendek Cumhuriyet Başsavcılığı, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma yapmış buna ilişkin bilgi belge yok takipsizlik kararı var. Mahkeme bizim itirazlarımıza rağmen benim daha önce örneğini görmediğim şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı’na, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, Jandarma Genel Komutanlığı’na, Hendek ve Sakarya Cumhuriet Başsavcılıkları’na yazdı. 5 ayrı icddi kamu kurumuna yazdı. Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan yanıt geldi: “Böyle bir şey yoktur. Bu Twitter ve benzeri Twitter adresleri olur olmaz işi, kendilerini güçlü göstermek ve etkili oldukları izlenimi oluşturmak için ciddi alınacak bir şey değildir.” Dedi İstihbarat Teşkilatı, Jandarma Genel Komutanlığı da, Emniyet Genel Müdürlüğü de bunu söyledi, savcılıklar da buna ilişkin bilgi, belge, delil yok tam aksi var. Bu mesele çöp oldu! Geriye duruşma salonunda işçi tehdit etmek, hakkı olan tazminatı vermek ya da vermemek ile işçiyi tehdit etmek. “Herkes ayağını denk alsın.” Demek oldu! İşçi aşağılamak oldu, işçilerin düzgün ifade edemediği hususların üzerinde tepinmeye cüret etmek oldu, her seferinde avukat arkadaşlarımız buna hak ettikleri yanıtı verdiler ama buna cüret edildi. Yetmedi, duruşmayı izleyen milletvekillerinin isimleri ağza dolandı, partilerin ismi ağza dolandı. “Cumhuriyet Halk Partisi’nin burada ne işi var? Halkların Demokratik Partisi’nin burada ne işi var? Ahmet Şık’ın burada ne işi var? Baroların burada ne işi var? ” olmadık yola başvuruldu! Avukat tehdit edildi. Dün bir kısmını gördünüz, içeride dışarıda avukat tehdit edildi. Duruşma içerisinde şu hususları özellikle söylemek gerekir; bu fabrikada deprem olabilecek depolanması mümkün olan üzerinde patlayıcı misliyle üzerinde patlayıcı depolandığına ilişkin en ufak bir kuşku yok.

<:Mevzuat dışı olduğuna dair net bilgi belge var.

Av. Can Atalay:Misliyle. İş sağlığı, işçi sağlığı, işçi güvenliğine ilişkin alınması gereken önlemlerin hiçbir alınmamış. Sütre, sığınak yok. İş yerinde imza atmaya yetkili personelin 6331 sayılı kanun ile bu konuda yetkilendirilmiş ve görevlendirilmiş personelin sadece imzacı haline getirildiği, arkada Ali Rıza Ergenç, Yaşar isimli sanık ve özellikle Hasan isimli sanığın kurduğu bir mekanizma ile onların uyarılarının eksik de olsa uyarılarının göz ardı edildiği ve bu mekanizmanın esas olarak işçi canını hiçe sayarak devam ettiği için kaçak barut üretimi olduğu hem o birimin sorumlusu sanığın ifadesi ile sabit, hem savunma tanığı olarak sanık patronları avukatlarının mahkeme dosyasına bildirdiği laboratuvar çalışanının ifadesi ile sabit, kaçak barut üretiliyor. Kaçak barut üretiminin hem mahiyeti hem de bunun sonucunda yapılan üretim ile ilgili başka iddialar var ama iş sulanmasın diye biz bunları dillendirme konusunda son derece dikkatli davrandık, bunlar da çok açık ve biraz önce imza yetkilisinin söylediği sözü söyledik ama onun dışında da sanık Aslı, Asiye diğer sorumlular bunlar. Onların beyanları ile esas olarak işçi canının 1-2-3 ölür ve biz bununla baş ederiz yaklaşımı ile hiçe sayıldığı da açık durum bu! Bir işçi kardeşimizin titreyerek geldiği kürsüde başörtüsünü düzelterek, elleri titriyor öyle düşünün; şunu dediğini duydum: “Hiçbir işçinin doğasında fıtratında, ölüm yoktur, risk vardır, önlem vardır.” Dedi. oradan Tayyip Erdoğan’ın Soma katliamlar sonrası ifadelerine yanıt getirildi. Bunu neden söyledim? Çünkü sanık Yaşar her duruşmada İçişleri Bakanı Soylu’nun ismini ağzına aldı, onlarla şahsen görüştüğünü, onların kendilerine söylediği hususları ve buradan aldığı güç ile de gelip bize mahkeme heyetine ve ailelere parmak salladı. Son duruşma itibariyle ise; MÜSİAD’a üyelik olur, tam olarak ifadesini söylemeye çalışayım, istifa olmaz denildi kelimenin gerçek anlamı politik savunma yaptı sonucunu gördük! En son duruşmada; politik savunma yaptı, gerçekten bir politik savunma örneğidir. Israrla davanın politik bir dava olmadığını ve dosyada görev alan avukat arkadaşlarımızın kimlikleri nedeniyle son duruşmada söylenen şey sınıf mücadelesinin duruşmasının sürdürülemeyeceği, onun sosyologların ve felsefecilerin konusu oldu gibi şeyler söyledi sanıklar. Özellikle Yaşar! Buz gibi politik bir savunma yaptı, MÜSİAD’ın ismini vererek, kendisinin bu davaya sahip çıktığını ve bundan geri adım atmadığını söyleyerek bir konuşma yaptı! Karar açıklandı, kararın şaşırtıcı özelliği ve şaşırtmayan özelliği var. Ben canilikle olası kast ile insan öldürmekten ceza verileceği yönünde, özellikle Ali Rıza Ergenç, Yaşar ve Hasan’a ve Erşan’a da ceza verileceğini umuyordum. Öyle umduğum için bu dilekçenin altına imza attım. Buna ilişkin bence şerhler de vardı fakat taksirle ağırlıklı olarak hüküm kurdu, daha önceden Yargıtay kararı var, daha öncede bu fabrikada yaşanan olaylarla ilgili taksirde ceza vermişsin, artık bilinçli taksirden ceza vermen gerekir diyor Yargıtay 2015 itibariyle. Ona rağmen taksir sınırında durdu. Ali Rıza Ergenç ve Yaşar’a bilinçli taksirden ceza verdi. Olası kasttan ceza verilebilecek belki de yegane dosya budur! Soma Davası’nı da başından sonuna kadar takip etmiş biri olarak söyleyeyim; Soma’daki durum ağırdır buradaki durum daha ağırdır. Daha net bir olası kast dosyasıdır bu ve bilinçli taksir dedi, hadi bilinçli taksir dedi, duruşma boyunca bize de ailelere de, işçilere de, mahkeme heyetine de parmak salladı. Mahkeme heyetine: “ Daha gençsiniz, yüksek makamlar görürsünüz. Sizden bir umudumuz kalmadı.” Diye lafa devam eden sanığa indirim uyguladılar ve en az bunun kadar şaşırtıcı olan alt sınırdan verdi cezayı.

<:22 yıl da verebilirdi yani.

Av. Can Atalay:Tabi verebilirdi. Burada indirimin uygulanamayacağı çok açık, şuradaki hal tavırdan. Duruşmada işittiğimiz, hadi avukatlarını unuttum, avukatlara yönelik her duruşmada tehdit, işçi aşağılama, işçi tehdit, mahkeme heyetine parmak sallama burada indirim çıkmaz, olmaz. Bunu bir muhalif politik bir davada yapsa indirim olmadığı gibi üst sınıra doğru çıkar hızlıca. Çok net siz de gördünüz dün!

<:Olası kast ile ilgili sizin hakim yanlış karar verdi, olası kastta şu nedenlerden dolayı karar vermelidir diyeceğiniz hususları kısaca özetleyebilir misiniz?

Av. Can Atalay:Biraz önce saydığım tüm hususlar şunu gösterir; sonucu görmüş olacak olanı, olabilecek olanı görmüş olursa olsun demiş! Daha önce olmuş ve başına bir iş gelmemiş o yüzden tedbir almaya gerek duymamış.

<:Öncesinde vukuat var yani burada. Tekrar olabilme ihtimali var ve bundan dolayı olası kast özellikle olmalı diyorsunuz.

Av. Can Atalay:Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin kararı var. Yargıtay 12. Ceza Dairesi diyor ki: “Bu fabrika daha önce bu iş olmuş, taksirden ceza veremezsin, bilinçli taksire çıkman gerekir.” Bilinçli taksire çıkman gereken diyen Yargıtay bir kararı uyarınca bilinçli taksire çıkman gerekir demiş, şimdi de olası kasta çıkman gerekir. Soma Davası ile ilgili olarak Yargıtay 12. Ceza Dairesi’ni anımsatmak istiyorum, Türkiye’nin bu koşullarında bu adaletsizlik krizi içinde Yargıtay 12. Ceza Dairesi o kararı verdi. Dedi ki Yargıtay 12. Ceza Dairesi Soma ile ilgili: “Burada olası kast olduğu çok açık, buradan karar vermen gerekir.” Sonra ne oldu? 5 üye ile vermişti Yargıtay 12. Ceza Dairesi bu kararı, HSK üyesi Kenan İpek Yargıtay 12. Ceza Dairesi’ne getirildi. 5 üyenin 3’ü değiştirildi, 2 üyenin Başkan ve kıdemli üyenin muhalefet şerhlerine yeni gelen 3 üyenin oyuyla o karar değiştirildi. 5 ay Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı o dosyaya itirazda bulunmadı, istisnai bir yolu bekledi, üye yapısı değiştirdikten sonra verdi bu kararı. Bunlar olası kast dosyaları. Türkiye kapitalizminde en ucuz maliyet kalemi işçi canı olamaz, bu böyle sürmez. Taşın üstü çatlar, her kim itikat sahibiyim diyenin sınava çekileceği husus budur. Gerisi laf-ü güzaftır, kuru laf ile de bizim işimiz olmaz. Çok teşekkür ediyorum.

<:Sağ olun son 1-2 dakikada da programa katılamadı merhumların yakınları, çok gerginlerdi, onunla ilgili sağlık sıkıntıları yaşıyorlar şu anda. Onların ruh hali ile ilgili 1-2 dakikada da sonuç hakkında tepkileri hakkında bilgi verirseniz seviniriz Can bey.

Av. Can Atalay:Ben mağdur ifadesini sevmiyorum açıkçası, bu insanlar mücadele ediyorlar. Diyorlar ki: “Bizim amacımız var, ateş düştüğü yeri yakar, giden gelmez, bizim acımız ömr-ü hayatımız boyunca sürecek ama bizi bir nebze soğutacak olan şey; yeni acılar yaşanmaması için bir tutam katkıda bulunabilmek fakat iki şeye çok tepkililer; indirim uygulanmasına ve alt sınırda kalınmasına. Bilinçli taksir olacak iş değil, bizim kadar artık hukuki bilgileri var, bizden fazla belki ama bu ikisine içerlemiş durumdalar ve canları sıkkınlar. Muhataplar ve tekrar söyleyeyim daha önce kamera önünde topluluk önünde konuşmamış kadınlar, ablalarımız, kardeşlerimiz benden daha iyi meram anlatıyorlar. Bir kazanım varsa bu mücadelenin kazanımıdır ve Türkiye’nin geleceği esas olarak bunun üzerine, kendi hakkı için mücadele eden, emeği ile geçinen yurttaşın üzerine bina edilecektir!

<:Son olarak temyiz aşamasında ne bekliyorsunuz süreçten?

Av. Can Atalay:İstinaf var temyizden önce, İstinaf ben samimiyetle olası kast bekliyorum, bunu delalet olsun diye söylemiyorum, bir sosyalist olarak kamuoyunu ikna etmeye çalışmıyorum, can-ı yürekten dosyaya bakıyorum, buz gibi bir cerrah soğukkanlılığı ile bu bir olası kast dosyası. Olası kastın laboratuvar ortamında cisimleşmiş hali, o kadar net söyleyeyim. Biraz önce Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin Soma ile ilgili bulaştığı, karıştığı işi söyledim, o tür şeylerle karşılaşacağız diye düşünüyorum. Yaşar Coşkun bile duruşmada: “Zaten ben İstinaf’a ve Yargıtay’a anlatacağım.” derdimi diyerek söyledi ve biz bu işi bırakmayız, avukat arkadaşlarımız bu işi bırakmaz. Duruşmalar boyunca bizi yalnız bırakmayan siyasi partiler, Cumhuriyet Halk Partisi, Halkların Demokratik Partisi, Türkiye İşçi Partisi, Emek Partisi, Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu da bu işin peşini bırakmaz biraz önce söylediğim gerekçelerle. Türkiye böyle devam etmez, Türkiye bu adaletsizlik krizinden çıkacaksa en önce burada hesaba çekilecektir diye düşünüyorum.

<:Çok önemli söyledikleriniz. Programımıza katıldınız, çok teşekkür ederiz, çok önemli bilgiler verdiniz. Karar kesinleşmedi, takipçisi olacaksınız, takipçisi olacağız, merhumlara Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına Allah’tan sabır diliyorum, size de azim ve gayretinizin devamını diliyorum.

Çok vahim bir vakaydı. Bu kararı da takip edeceğiz, süreçleri takip edeceğiz, bir insan hakları savunucusu olarak. İkinci konumuza geçiyoruz, bir başka vahim süreçte Tekirdağ Cezaevi’nde yaşanıyor. Tekirdağ Cezaevi’nde ağır hak ihlalleri, darplar ve diğer insan hakları ihlalleri nedeniyle en az 13 mahpus şu anda açlık grevinde. Biz açlık grevci mahpusların yakınları ile görüşeceğiz, hemen gecikmeden onlara bağlanalım. İlk olarak Ayhan Yıldırım ile görüşelim, birçok görüşeceğiz aile yakını var. Ayhan bey bize genel bir durum hakkında bilgi verecek.

Ayhan Yıldırım: Benim kardeşim Tekirdağ 2 No’lu’da Mehmet Yıldırım yaklaşık 16 senedir mahpus. 3 senedir Tekirdağ Cezaevi’nde ve 3 sene boyunca daha önce de bu tür hak ihlalleri oldu, işkence, darp bununla ilgili ben İnsan Hakları Derneği’ne başvurdum, heyet gönderdik, darp raporu aldık birkaç defa ama geçen seneye kadar bir açlık grevi vardı zaten, bir düzelme olmuştu. Son 3-4 aydır tekrar sıkı bir şekilde tecrite maruz kalıyorlar. Abimin en son telefon konuşmasında bana söylediği yan koğuştaki arkadaşına selam verirken gardiyanlar: “Niye selam veriyorsun.” Diyerek darp etmişler. Bununla ilgili çok büyük sıkıntılar var, o cezaevinde. Bununla ilgili artık geçen hafta görüş vardı annem babamı göndermiştim görüşe. Bununla ilgili annem açıklama da yaptı. Sorunlar bitmiyor, Tekirdağ nasıl bir cezaevi nasıl bir sistem akıl edemiyoruz. Çok zor bir durumdayız, bilemiyoruz.

<:Kaç gündür açlık grevinde kardeşiniz?

Ayhan Yıldırım:Yaklaşık 1 aydır ama kendisi şu an açlık grevinde değil. Kalın bağırsakları alındı geçen sene ameliyat oldu, ince bağırsaktan görev yapıyor mide, birkaç hastalığı daha var, onunla ilgili kendi koğuşunda olan iki arkadaş daha var Yılmaz ve Çetin arkadaş özellikle onlar bırakmıyorlar. 3 gün bile dayanamaz diyerek, kendisi açlık grevinde değil ama diğer konularda her türlü desteği var arkadaşların.

<:Şu an net sayıyı verebilir misiniz kaç kişi açlık grevinde?

Ayhan Yıldırım:Benim bildiğim sayı olarak değil de Tekirdağ Cezaevi komple siyasilerin hepsi açlık grevinde. Sadece 1-2 kişi haricinde diğerlerinin hepsi açlık grevinde onlar da ağır hasta oldukları için.

<: Sevgül Karadaş’ı yayına alıyoruz. Neler anlatmak istersiniz? Yakınlarınız kim? Açlık grevindeler neler yaşanıyor?

Sevgül Karadaş:Eşim cezaevinde yaklaşık 6 senedir Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde kalıyor. Bayağı bir şartlar zorlaştırılıyor, şahsi eşyaları karıştırılıyor, kitaplar gönderdiğimiz zaman verilmiyor, açlık grevinde darp var, hastalandıkları zaman hastaneye sevkleri yapılmıyor, cezaevinde onları sürekli tehdit, tahrik ediyorlar, bayağı bir hakaret işitiyorlar, laf yiyorlar, istekleri yapılmıyor, defalarca biz talep ediyoruz yapılsın diye, ailelerin yakınlarına getirilsin diye nakilleri vermiyorlar. Eşim Adalet Bakanlığı’na dilekçe yazıyor, ulaştırılmıyor.

<:Mektuplar gitmiyor diyorsunuz!

Sevgül Karadaş:Onların dilekçeleri verilmiyor.

<:Mektuplarda da engelleme oluyor mu?

Sevgül Karadaş:Daha önce olmamıştı. Benim eşimi ve arkadaşlarını tehdit ediyorlar. “Siz buradan çıkabileceğinizi mi sanıyorsunuz?”

<:Rutbettin Ucakan’ı dinleyelim.

Rutbettin Ucakan:Geçen hafta abimle görüşme imkanımız oldu, yarım saat sürdü görüşmemiz 24 saatlik yolu gittik, toplamda yarım saat görüşebildik. Onda da bazı arkadaşımız az önce görüştüğünüz Sevgül Hanım toplamda 12 dakika görebilmiş eşini. Onunla ilgili de gardiyanlar sıkıntı çıkarıyordu. Biz tutuklu yakınlarına bile sorun çıkarıyorlar.

<:Niye 12 dakika görüşme olmuş?

Rutbettin Ucakan:Para yatırmak istedim, görevliyle görüştüm. Maskem takılı olmasına rağmen “Maskeni düzelt.” Diye bir uyarı geldi gardiyandan ve bu uyarıyı yapan kişi de maske yoktu! Orada bir tartışma ortamı oldu, benim maskem olmasına rağmen maskeni düzelt diyor ama kendisi takmıyor. Burada bir sürtüşme yaşandı, bize bunu yapanlar tutuklu yakınlarına bunu yapanlar içeride neler yapıyor bilmiyoruz! Bu bize dışavurumuydu, o gardiyanın dışavurumuydu, bize yansıyanıydı, kendini tuttu bu dereceye geldi. Abimle yaptığım görüşmede anladığım şey; can güvenliğinin olmaması. Sadece abimle ilgili değil Mehmet Süleyman Ucakan ile ilgili değil tüm tutukluların can güvenliği yok. Bununla ilgili Vedat Çem Erkmen’i biliyoruz. Vedat Erkmen’e gardiyanlar gidip güvenlik gerekçesiyle senin koğuşunu değiştireceğiz diyorlar, Vedat Çem Erkmen diyor ki: “Benim güvenlikle ilgili sorunum, talebim de yok.” “Biz öyle diyorsak öyledir çıkacaksın.” Diyor Vedat Çem Erkmen çıkmak istemiyor, gardiyanlar darp ediyorlar. Sonrasında arkadaşlarını da darp ediyorlar, hücreye götürüyorlar, diğer gün Vedat Çem Erkmen intihar etti denilerek şüpheli ölüm ortaya çıkıyor. Onun dışında Vedat Çem Erkmen’in koğuşunda olanlar tehdit ediliyor. Savcı cezaevine gidiyor olayı araştırmak için koğuş arkadaşları olayı anlatınca gardiyanlar tarafından tehdit ediliyor. Diğer konu da Yasin Eneç diye bir tutuklu var orada, darp ediliyor, kolu bacağı kırılıyor, hastanelik ediliyor, komalık hastaneye götürüyorlar tedavi ettiriyorlar cezaevine getiriyorlar, cezaevine getirirken bir daha vuruyorlar ve bir daha hastanelik ediyorlar ve hastaneye gönderiyorlar. Orada anladığımız şey orada ciddi bir can güvenliği var, her an kötü bir haber duyabiliriz, umarım olmaz öyle bir şey ama her an duyabiliriz. Bu konuda tutuklularımız ciddi kaygıları vardı. Biz bunu onların yüzünden okuyabiliyorduk, abimin 44. Günü açlık grevinde baya bir kilo vermişti, yüzü hep çökmüştü, kilo yok, bir deri bir kemik diyebileceğimiz şekilde gördüm, üzücü bir durumdu keşke görmeseydim, umarım istekleri, talepleri bir an önce karşılanır. “Biz devletin tanıdığı bütün mahkumlara verdiği haklarımızı istiyoruz.” Dedi. “Biz lüks bir şey istemiyoruz, ekstra bir şey istemiyoruz sadece devletin tüm mahkumlara tanıdığı haklar neyse biz o haklarımızı istiyoruz. Şu an bizim bütün haklarımız ihlal edilmiş durumda.” gardiyanlar bu konuda gerçekten üstlerine çok gidiyor, tehdit ediyorlar, hem fiziki tehdit hem saldırıyorlar, küfürlere varan konuşmalar oluyor. Hastane ya da mahkemeye giden mahkumlar günlerce tecritte kalıyor, izole ediliyor, pandemi bahanesiyle günlerce izole ediliyor, tek kişilik hücrelerde kalıyor ama oda baskılarına gelince bu hassasiyet gösterilmiyor! Gelip odaya giriyorlar, eşyalara dokunuyorlar, sonra diğer odaya geçiyorlar, diğerlerinin eşyalarına dokunuyorlar. Şu an bildiğimiz 5 koğuş var karantinaya alınan. Bu konuda da kaygıları vardı. Oda değişimi yapıyorlar, alıyorlar başka koğuşa götürüyorlar. Korona’nın yayılma ihtimali yükseliyor orada, aynı şekilde aramalarda bütün eşyalara dokunuyorlar, diğer koğuşa gidip başkasının eşyasına dokunuyorlar bu da pandeminin yayılması demektir, riski arttırıyor. Oda değişimleri var, devam ediyorlar, normalde isteğe  bağlı oda değişimi olur bunlar keyfi davranıyor, havalandırma bölümlerini size söylemiştik orada havalandırma bölümlerinin üst kısımlarına tel örgüler atmışlar, “Biz sizi kafese koyduk.” Algısı yaratıp, psikolojik baskı yaratmak istiyorlar. Atölye hakları, atölyeye gidemiyorlar. Hakları ellerinden alınmış, normalde arkadaşları ile beraber spora katılabiliyorken tek başına gönderiliyorlar ve bir de farklı düşüncedeki insanları getirip o koğuşlara yerleştiriyorlar. Cezaevlerinde bağımsız dediğimiz koğuşlar, kesimler oradaki insanlar getirilip tutukluların koğuşlarına yerleştiriliyor.

<:Bağımsızları farklı koğuşlara yerleştirerek orada bir gerilim oluşturuyorlar.

Rutbettin Ucakan:Kesinlikle abim kavga ihtimali bile çıkıyor. Neticede onların belli bir düzeni var, belli kuralları var yeni gelenler onlara uymuyor, bağımsızdan gelenler onlara uymuyor hatta bilinçli bir şekilde getiriyorlar zaten bu da ciddi bir sorundur, bu da onları kaygılandıran bir durumdur. Sorunlar buydu, genel olarak şu an aklıma gelen sorunlar bunlar. Cezaevi müdürü ile görüşmek istedik biz, müdür görüşmeyi reddetti. Biz pazartesi oradaydık, müdür bizimle görüşmeyi reddetti ancak Perşembe günü görüşe giden arkadaşlarımızdan biri müdürle görüşme durumu olmuş, müdür orada “Sadece kendi yakının ile ilgili konuşabilirsin.” Konuştukları zaman “İtirazınız varsa savcılığa gidin.” Demiş, bunu çok rahat diyebiliyor, hukukun olmadığının çiğnendiğini buradan net bir şekilde görebiliyoruz. Emri oradan alıyor! Savcılık Adalet Bakanlığı’ndan alıyor, onlar da onlardan alıyor. Gerçekten adaletin, hukukun işlediğini bilseydi o müdür böyle bir şey söylemeyecekti, söyleyemeyecekti. Birileri tarafından oraya getirtildi, onların emri, isteği doğrultusunda hareket ediyor ve çok rahat bir şekilde tutuklu yakınına: “Gidip savcılığa şikayet dilekçenizi oluşturabilirsiniz.” Bu onlara çok rahat geliyor, gitse de bir anlam ifade etmeyecek, bir şey çıkmayacak oradan.

<:Bir de bekleyen annelerimize bağlanalım. Münevver Cesur hoşgeldiniz.

Münevver Cesur:Eşimin görüşüne gittiğimde görüş saatlerimiz kısıtlı, yarım saat görüş yaptık geçen hafta ve orada hak ihlallerinin olduğu söyleniyor. Hasta oldukları zaman revire çıkartılmıyorlar, hastaneye götürülmüyorlar, eşimin söylediği: “Burada can güvenliğimiz yok. 2-3 günde bir gelip keyfi oda aramaları yapılıyor, aramalar yapıldığı zaman ellerinde genellikle eldiven olmuyor, kıyafetleri karıştırılıyor, keyfi oda değişimlerine maruz kalıyorlarmış.”

<:Rahatsız etme amaçlı uygulamalar var.

Münevver Cesur:Rahatsız etme amaçlı yapılan aramalar var. Eşim 4 ay önce Kırıkkale’den oraya sürgün bir şekilde götürüldü. Orada 3 ay boyunca bu karantina süreci dedikleri şeye maruz kaldı, 3 ay boyunca hiçbir şeye katılamadı. Süreçler orada çok farklı ilerliyor, can güvenliklerinden gerçekten çok korkuyorlar. Orada güvenlik diye bir şey yok, adalet diye bir şey yok, biz bunların olmamasını istiyoruz, açlık grevlerinin bir an önce sonlanmasını, taleplerinin bir an önce kabul edilmesini istiyoruz, talep ettikleri kendi haklarını talep ediyorlar farklı bir şey talep etmiyorlar, bunu dile getirmek istiyoruz. Çok tedirginiz, sesimizi duyurmak istiyoruz sizin aracılığınız ile yapabileceğimiz ne varsa, nereye gitmemiz gerekirse, nereye katılım yapmamız gerekirse biz katılmaya hazırız yeter ki sesimiz duyulsun, ölümler olmasın, ölümlerle sonuçlanmasın bu açlık grevleri biz bunlara karşıyız. Annesi de yanımda.

Kastama Çiçek:Annesi olarak çok kaygılıyım. Oğlum açlık grevine girdi ve bu açlık grevinden kaynaklı ölümlerle sonuçlanmaması için adalet, barış istiyorum. Siyasi tutsakların dışarı çıkmasını talep ediyorum. Siyasi, hasta tutsaklar için barış istiyoruz. Savaşa karşıyız. Barış olursa hepimiz için en iyisi olur, çocuğum için de çok kaygılıyım.

<: Biz de gayret edeceğiz. Şartların düzelmesi.

Kastama Çiçek:Sesimizi dünyaya duyurmak istiyoruz ve ne gerekiyorsa yaparız. Biz hazırız.

<:Biz sizin için Adalet Bakanlığı’na soru önergesi verdik, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na dilekçe verdik, basın toplantılarımızda gündem ediyoruz, en yoğun bir şekilde konuyu duyurmaya çalışıyorum.

Münevver Cesur: Biz bunu umut ediyoruz.

<: İnşallah sağlıkla bu meseleden çıkarlar ve hak ihlalleri biter.

Veysi Kaymaz:Tekirdağ’a 20 saatlik yol gidiyorlar orada görüş hakkı yarım saatlik yapmışlar, zaten koğuştan çıkıp, görüşe gelene kadar o arada birbirine selam verene kadar görüş bitiyor zaten. İki çocukları 4 yaşında, buradan Tekirdağ’a 20 saatlik yol gidiyor yarım saatlik izin veriyorlar görüşe. Normalde 1 saatti yarım saate indirmişler.

<:İndirdiler ve o yarım saati giriş çıkışlardaki vakit kayıpları ile tam yarım saat görüşemiyorsunuz öyle mi?

Veysi Kaymaz:Evet. 21 dakika oluyor. Yakup Kaymaz yakınımızın adı.

Perişan Kaymaz:Hukuksuz bir şekilde oda aramaları yapıyorlar. İçtima yapıyorlar. Üzerine baskı uyguluyorlar, geçenlerde bir arkadaşını zorla çıkarıp işkence yapmışlar. Bunun üzerine açlık grevine girme sebepleri daha çok bunun üzerindeydi. 7 senedir tutuklumuz Tekirdağ’da. Binlerce dilekçe veriyor, tek bir dilekçesini kabul etmemişler şimdiye kadar. Çocukları küçüktür. En büyüğü 12 yaşında. 4 tane çocuğu var.

<:Çocuklar pek göremedi son zamanlarda herhalde 1-2 yıldır.

Veysi Kaymaz: 3 senedir Korona Virüs dolayısıyla gidemiyorlar, başımızın etini yiyorlar “Babalarımızı göreceğiz.” Demekten canımızı çıkartıyorlardı. Bir de 20 saatlik yolda Tekirdağ’a kadar gidiyorlar, gittiklerinde yarım saat veriyorlar, en küçüğü 7 yaşındadır.

<:Hangi ildesiniz?

Veysi Kaymaz:Batman’da.

<:Batman’dan Tekirdağ’a 20 saat yol gidiyorsunuz yarım saat bile görüşemiyorsunuz.

Veysi Kaymaz:1700 km yol gidiyoruz, tam yarım saat görüş yapamıyoruz.

Programımıza burada son verelim sıkıntıları gördük, duyduk, aileler feryat ediyor. Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde çok ağır zulümler var, haksızlıklar var ve bundan dolayı mahpuslar artık en zor olan şeye başvurmuş durumdalar; canları ile ilgili bir protestoya başlamış durumdalar, açlık grevi yapıyorlar ve aileler büyük bir tedirginlik yaşıyor bununla ilgili. Biz onların bugün sesi olduk.

Sakarya Hendek Havai Fişek Fabrikası’ndaki patlamayı konuştuk Av. Can Atalay ile ve oradaki büyük sıkıntıları dinledik, bizim aslında havai fişek maddesinin yasaklanmasına dair bir yasa teklifimiz var, bu havai fişekler doğaya, hayvana, çevreye, her şeye zarar ve bundan dolayı bu havai fişeklerin yasaklanmasına dair yasa teklifi verdik. Görüntüsü uzaktan hoş ama yakından o fabrikada çalışan işçileri öldüren, toprağı mahveden, hayvanları, insanları korku ile irkilten, çevreye zarar veren bir madde, bir anlık patlaması, görüntüsünden dolayı hoşumuza gidebilir ama bu şu anda canı yananlar çok iyi biliyor. 7 kişinin canını aldı, bu konuda büyük bir tedbirsizlik yapıldı, son derece tehlikeli bir madde, bundan dolayı biz yasa teklifimizde havai fişek kullanımının yasaklanmasını istiyoruz ve son olarakta Tekirdağ Cezaevi’ndeki mahpus yakınlarına teşekkür ediyoruz, yanlarında olduğumuzu söylüyoruz, mahpuslara yönelik ihlallerin bitmesi gerektiğini Adalet Bakanlığı’na hatırlatıyoruz ve açlık grevlerinin bir an evvel bitmesini temenni ediyoruz, hepinize haftaya buluşana kadar hayırlı günler.

Hüseyin Karadaş: Bizim buradaki en büyük sorunumuzun buradaki bütün personelin kötü ve katı olması, küfür ediyor, hakaret ediyor, darp ediyor, saldırıyorlar. Koridorda yürürken birine selam verdik diye Mehmet Yıldırım arkadaşımız darp edildi, darp raporu var. Bir görüşmede döndükten sonra, geçen seferki açlık grevinde dönüşte memurlardan biri beni tehdit etti. Bana dedi ki: “Ben buraya senin için özel olarak geliyorum. Bundan sonra özel olarak senin için geleceğim ve sen bundan sonra göreceksin ne yapacağımızı.” Tamamen ölümle tehdit etti beni, bunun için başgardiyanı çağırdım, suç duyurusunda bulundum hiçbir şey çıkmadı. Ben 6 yıldır buradayım, 6 yıl boyunca yüzlerce defa müdürle görüşme talebinde bulundum, dilekçe verdim ama tek bir sefer dahi buradaki müdürün yüzünü görebilmiş değilim. Müdür’ün kendisi Vedat Çem Erkmen’e dedi ki bunu duyan arkadaşlarımız var: “Siz göreceksiniz, sizin başınıza ne getireceğimi. Senin gibi birkaç kişi daha var aynı şeyleri onların başına da getireceğim. Onları teker teker alıp onlarla ilgileneceğim.” Bunları söyleyen bir müdür neler yapmaz. Biz çok iyi biliyoruz ki 3 arkadaşımızın cenazesi çıktı, ne olursa olsun buradaki gerçek sebep idaredir. Bu ölümlerin birinci sebebi idaredir. Eğer sen mahkumları böyle tehdit edebiliyorsan böyle kışkırtabiliyorsan, böyle kendi personelini onların üzerine gönderiyorsan demektir ki her şeyi yapabilirsin. Biz bunun için yüzlerce dilekçe yazdık, Meclis’ten bütün kurumlara kadar, İHD’den Adalet Bakanlığı, Meclis Komisyonlarına hepsine yazdık, savcılıklara, mahkemelere yazdık, suç duyurusunda bulunduk hiçbirinden dönüş olmadı. Böyle olunca da buradaki bütün tutuklular, tüm tutsaklar artık farklı şekilde tepki veriyor en örneği Vedat Çem Erkmen oldu, sırf kendi arkadaşlarından zorla ayrıldırıldı ve başına bir şey getirtilmek istendiği için bunu yaptı. Yarın öbür gün hangimizin başına gelecek bilmiyoruz, bir başka arkadaşta bunu yapabilir. Bizden bağımsız olan aynı görüşü paylaşmayan insanlar zorla bizim yanımıza getirtiliyor. Bizim odalarımıza konulmaya çalışılıyor, Yasin Eneç diye biri vardı, bizden bağımsız olmasına rağmen bizimle aynı görüşü paylaşmamasına rağmen gardiyanların saldırısına uğradı ve komalık oldu, hastaneye götürüldü dikişler atıldı hastane dönüşünde ben karantinadaydım yan odadaydım. Yasin Eneç’i bayıltıncaya kadar tekrar dövdüler onu ve biz bunun seslerini duyduk,  onun darp edilme seslerini duyduk slogan attık onun için. En sonunda öyle bir hale getirildi ki hastane dönüşü bayıltılıncaya kadar dövüldü darp edildi, bunu yapabilecek kadar kör cesarete sahip bir kurum ve memurları neler yapmaz. Öncelikle bunu görmemiz lazım, bizim farklı bir talebimiz yok, sadece yasal çerçevede var olan haklarımızın korunması, buradaki bu işkencenin sona erdirilmesi, yıllardır burada olmamıza rağmen biz hiçbir faaliyete çıkartılmıyoruz. Aylardır hiçbir faaliyete çıkarılmadık, pandemi öncesinde de aynıydı, bundan dolayı kesinlikle bu sorun çözülmeden biz bu eylemi bitirmeyeceğiz, bitirdiğimiz an itibariyle daha kötüye yönelecekler ve yine başka arkadaşımızın yaşamına sebep olacak. Biz bunu kabul etmiyoruz, hiç kimse bizden bırakma talebinde bulunmadı. Yasal haklların birebir uygulanması. Bu uygulamaları yapna herkesin yargılanması soruşturmaya alınması idari cezaların verilmesi bunun dışında bir isteğimiz yok. Keyfi beklentimiz de yok. Biz buradan ancak ya bizim var olan yasal haklarımız kabul edilecek ya da bizim cenazelerimiz çıkacak. Başka arkadaşın yaşamına son vermesini kaldıramayız. Herkesten rica ediyoruz, ayrıcalık beklemiyoruz, yasal haklarımız yerine getirilsin. Kendi kurallar içinde getirdikleri yasaların uygulanması ve bizim için uygulanması başka beklentimiz yok. Burada 1. Müdürün yaptığı aileleri kandırmak, aileler defalarca geldiler buraya cezaevi önüne müdürle görüşme talebinde bulundular, avukatlar talepte bulundu, milletvekilleri talepte bulundular, milletvekilleri ile görüşmeyecek kadar hesap sorulmayacak düzeyde görüyor. Bunu yapabilen bir müdür neler yapmaz, bunu yapabilen müdürün personeli daha neler yapmaz! Öyle bir haldeyiz ki; Türkiye’deki cezaevleri öyle bir hale getirildi ki işkenceler birbiri ile yarıştırılır haldedir, şurada daha fazla işkence var şurada daha az işkence var hayır işkence işkencedir. Dozajı az dozajı çok noktası yok, Türkiye’de geldiğimiz nokta bu cezaevlerindeki en büyük sorun bu, bu zihniyet aşılmadıkça bunlar çözülmedikçe birileri mutlaka yapmaya devam edecek can almaya devam edecek ceremesini de biz çekmiş olacağız. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Her bir arkadaşımız farklı farklı ruh halinde, her bir arkadaşımız diyor ki: “Ben bunun için ne yapabilirim?” 3 arkadaşımız canını yitirdi, nasıl buna cevap bulacağız? Niçin bu insanlar canlarından oldu? Tüm bunların sorumlusu yok mu? Niye onların ölümleri kapatıldı? Bunların çözülmesi gerekiyor!”

Yorumlar