2008-04-30 00:00:00
Sakarya’da geçtiğimiz günlerde DTP’nin dayanışma gecesi adıyla düzenlediği kapalı salon toplantısına tepki gösteren 1000 kişilik topluluk salon önünde saatler süren gösteriler yaptı. Salonda bulunan 850 kişilik kalabalığın içerde mahsur kaldığı toplantıda kalabalık taşkınlığını daha da arttırıp salonu taşlamaya başladı. Olaylar büyüdü. Salonda kalan kişilerden birisi havasızlıktan kalp krizi geçirerek öldü. Olayların büyümesi üzerine Sakarya valisi olay yerine gelerek kızgın kalabalığı yatıştırmaya çalıştı. Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanının da olayı yakından takip etmesi ve İzmit’ten yapılan polis takviyesi ile daha büyük olaylar oluşmadan olay nihayete erdirildi.
Türkiye’de son yıllarda yükselen ve (aslında daha çok yükseltilen) bir milliyetçilik var. Kürt sorununun çözümsüz halde kalmasından kaynaklanan artan bir gerginlik var. Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasından beslenen kışkırtılan bir milliyetçilik var. Türk milliyetçiliği ve Kürt milliyetçiliği gittikçe artan bir dozda akıl, mantık tanımaz bir duygusallık içine giriyor. Güneydoğudan gelen asker cenazeleri yurdun dört bir tarafında bir acıyı ve öfkeyi körüklüyor. Ölümün çaresizliği, geride kalan annelerin, eşlerin, çocukların yürek burkan görüntüleri fırsat kollayan uzun vadeli kinleri yeşertiyor. Duygusal ortamlar sonuçta yüzyıllardır kardeş olmuş insanların birlikteliğine tırpan vuruyor. Yükseltilen milliyetçi dalga ulusalcı yönlendirmelerle yeni cinayetlere imza atmaya başlıyor. Örneğin Yasin Hayal, Hrant Dink cinayeti sonrası halen “Dink ve Pamuktan iğreniyorum” diyor. Ülkenin bölünme eşiğine geldiğini düşünen kişiler kullanılmaya müsait bir ruh haline kolaylıkla girebiliyorlar. Yasin Hayal Trabzon’da Mc Donalds’ı bombaladıktan sonra girdiği cezaevinde Veli Küçük tarafından ziyaret ediliyor. Bir müddet sonra Yasin Hayal’in Hrant Dink cinayetinde önemli rol aldığını öğreniyoruz. Gerginlik ortamı, heyecanlı ve kullanılmaya müsait kişiler ve her esrarengiz olayın altından çıkan Ergenekon tutuklusu emekli tuğgeneral Veli Küçük…
Güneydoğuda da tansiyon her geçen gün artıyor. Belediye başkanlarının Kürtçe davetiye göndermeleri veya Kürtçe çocuk şarkılarının söylenmesi bile mahkeme davalarına konu oluyor. PKK’ya sempati duymayan Kürt kitleleri şiddet içeren olaylardan sonra yoğun bir duygusal ortam içinde kalıyorlar. Nevruz kutlamaları sonrası güneydoğu’da 4 ölü ve yüzlerce yaralı olması ve herhangi bir taraf olmadığı belli olan kişilerin de güvenlik güçlerinin şiddetine maruz kalması ortamı daha da geriyor. Kürt milliyetçiliğinin daha da artmasından başka bir şeye yaramayan orantısız aşırı güç kullanımları bir çok Kürt genci için dağa çıkmaktan başka bir çare kalmadığı düşüncesini ortaya çıkarıyor. Kürt sorunu dev bir sorun olarak karşımızda yılardır durduğu halde yanlış devlet ve hükümet politikaları her geçen gün artan bir gerginliği ortaya çıkarıyor. Sorunun sivil siyasi hakların tanınması ile çözümü kolayken şimdiye kadar aslında zor olan şiddetin belinin kırılması yolu tercih edildi. Şiddetin beli kırılmak şöyle dursun silahların konuştuğu ortamlarda hep silahlı çözüm yanlısı olan her iki tarafın şahinleri güçlendi. Kürtçenin halen sadece PKK işareti olarak algılandığı resmi zihinler ile bu sorunun çözülemeyeceği açıktır. Seçim barajını %10’da tutmanın bir zamanlar “dinci” bir zamanlar ise “Kürtçü” diye tanımlanan partilerin parlementoya girmesini engellemek için yapıldığı artık aşikar bir gerçek ise farklı siyasal veya etnik kimliklerin kendilerini her zaman mutlu hissetmeleri kolay değildir.
Ülkede adım adım büyüyen bir gerginlik var. Adım adım büyüyen dev bir tehlike var.Etnik çatışma tehlikesi. Sivil siyaset alanının rahatlatılmamasından kaynaklanan büyük bir gerginlik var. Ölümler, acılar ile beslenen ve kullananların ellerini oğuşturdukları bir büyük tehlike var. Belki yıllar öncesi meydana gelebilecek etnik şiddet olayları yüzyıllardır kopmaz bir bağ ile iç içe geçmiş Türk, Kürt kardeşliğinden dolayı oluşmuyordu. Bu Türkiye’nin büyük bir şansı idi. Fakat karşımızda bu potansiyeli hoyratça harcayan kamu yönetimi ve idarecileri var. Yapılan ciddi ve objektif anketlerle Güneydoğu insanının aslında bölünmeyi istemediği ve fakat insanlık haysiyeti ile bağdaşır bir yönetim ve güvenlik anlayışı bekledikleri anlaşılmaktadır. DTP’li milletvekilinin elini sıkmamayı bir marifet sayan emniyet müdürlerinin, kamu idarecilerinin bulunduğu bir ülkede sorunların çözümünün kolay olmadığı bellidir. Parti kapatmaların hangi parti olursa olsun sorunların çözümünde doğru bir seçenek olmadığı artık anlaşılmak zorundadır.Halkın arasında ırklar arasında olmayan bu ayrımcılığın kamu idaresi tarafından Türkçü politikalardan dönmeyi hiç düşünmeden ve inatla devam ettirilmeye çalışılması dikkat çekmektedir. Kürtlerin yoğun bir şekilde yaşadığı Güneydoğu dağlarına dev harflerle “Ne mutlu Türküm diyene” yazarak sorunu çözemezsiniz. Sadece ve sadece güvenlik güçleri ile karşı karşıya kalan ve ayrımcı politikalar sonucu kendini dışlanmış insanların artmasına yol açarsınız. Dindar ama dilinden de vazgeçmeyi düşünmeyen Kürt topluluğunu, kökü derinlere uzanan manevi boyutlu bir kardeşlik seçeneği ile karşı tarafın dışlayıcı olduğu ve çözümsüzlükten dolayı meşruiyet dışı yollar seçeneğinden başka bir yol kalmadığı düşüncesi ile karşı karşıya bırakırsanız çok tehlikeli bir gerilim oluşturmuş olursunuz. Yüzyıllarca bu toplumun harcı olan değerlerin yıllardır elitist ve dayatmacı bir zihniyet eliyle bertaraf edildiği ve toplumun temeline dinamit konulduğu hala fark edilmiyor mu?
Kürt sorunu konusunda sivil siyasi iradenin elinin rahatlatılması ve resmi ideoloji dayatmalarının bitmesi gerekir. Kürt sorunu konusunda katı bir devletçi tavır yanlısı CHP’nin bile son kongresinde din’e ilişkin mesaj vermeye çalışması ve Kürtçe şarkılara izin vermesi dikkat çekicidir. Ülke’de dini alandaki kısıtlayıcı uygulamalar ve Kürt sorunu oluşan büyük gerilimin önünü açmak sadece oy kaygıları ile geçici tavır değişiklikleri ile olmaz.Kalıcı ve toplumun her kesimini rehabilite edecek çalışmalara ihtiyacımız vardır.Yoksa öfke ve gerginlik büyüyor. Patlama noktasına dayanıyor. Bunu görmemek mümkün değildir. Sorunu sadece güvenlik tedbirleri ile çözmek ve legal toplantılara bile gözdağı vermek son derece mahzurludur.Hiç kimse salon toplantısı yapmaktan menedilemez.850 kişinin bulunduğu bir salonun 1000 kişilik bir topluluk tarafından taşlanması çok tehlikeli bir sinyaldir. Derin ayrılıklara vesile olacak üzücü olaylardan önce ülkede gerçek iktidarı elinde bulunduran “derin muktedirlerin” sorunları tekrar gözden geçirmeleri gerekir. Güneydoğu’dan Kürt sorunu konusunda kendisi ile konuyu görüşmeye gelen STK temsilcilerini tersleyen bir Başbakan ise insiyatif alamayacak durumda olduğunu göstermiş olur. Sonuçta toplumun tüm kesimleri gerilir ve son olaylar sonucu patlamaya hazır dev bir bomba oluşur.
Yapılması gereken gecikmeden Kürtçe öğretim konusunda engellerin kaldırılması, Kürt kalkının geçici olarak değil kalıcı olarak halis niyetlerle ayrımcılığın biteceği yönünde ikna edilmesidir. Asker cenazeleri ile öfkeleri artan ve kitle psikolojisi ile dehşet verici olaylara girişen batıdaki halkın da Kürt sorunu konusunda yanlış genel siyasal politikaların bitmesi ile ancak sorunun çözümlenebileceğini bilmeleri gerekir.
Yorumlar