2010-04-17 00:00:00

Kürt sorununda önemli adımların atılmaya  çalışıldığı şu günlerde birbiri ardı sıra önemli gelişmeler yaşanıyor. Gerçeklerin ortaya çıkmasına imkan verecek ipucu mahiyetindeki olaylar yaşanıyor. 27 Mayıs 2009’da Çukurca’da patlayan mayının PKK tarafından döşenmediği, TSK tarafından döşendiği gerçeği ortaya çıkıyor. Bilindiği üzere bu patlamadan önceki günlerde Türkiye’de Kürt sorununun çözümü yolunda cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Kürt sorununun çözümü konusunda bekleyin, iyi şeyler olacak” diyordu ve çözüm sinyalleri veriyordu. Fakat bu olaydan sonra her şey tersine dönmüş ve sorunun çözümü konusundaki umutlar bir başka bahara kalmıştı. Başbakan Ahmet Türk ile görüşmesini ertelemiş ve ülkenin dört bir tarafında asker cenazeleri üzerinden gerilim tırmandırılmıştı. Anlaşılan birileri savaş ve gerilimin devamını arzuluyordu.

Anayasa değişikliği ülkenin sorunlarının çözümü konusunda bir başlangıç oluşturacaktı. Ancak önemli bir direnç ile karşılaştı. Bu direncin statükocu CHP ve MHP’den gelmesi anlaşılabilir ama BDP’ninde anayasa değişikliğine muhalefet etme sinyalleri vermesi son derece ilginç. Statükodan şikayetçi olan BDP’lilerin çeşitli eften püften bahanelerle bu değişikliğe karşı eleştiri getirmeleri son derce ilginç. Anlaşılan BDP’lilerin sol damarları onlara yine “her türlü değişiklik yanlıştır, bir bahane bul ve muhalefet et” dedi.

Ahmet Türk’ün Samsun’da yumruklanması ise ülkenin ruh halini göstermesi açısından manidardır. Bu son derece çirkin olayı destekleyen önemli bir kitle olduğu anlaşılıyor. Karadeniz’ de yaşayıp sorunların kökenini tarihi arka planından okuyamayacak ve empati yapamayacak önemli bir kesim var. Bu gerilim her yerde olmasına rağmen Karadeniz somut olaylarla daha bir öne çıkıyor. Bölgesel çatışma arzulayanlar  ellerini ovuşturuyor bu ara. Yumruklamayı gerçekleştiren gencin Mardin’de askerliğini yaptığını ve oldukça “dolu” olduğunu öğreniyoruz gazetelerden. Bir kahvehane’de çalışan gence ilk desteğin patronundan geldiğini öğreniyoruz. Muş, Bulanık ile ilgili bir davanın Samsun’a alınma garabetini sorguluyoruz daha sonra.

Ahmet Türk ve arkadaşlarından nefret eden bir topluluğun olduğu bir şehre bu davanın nakledilmesinin anlamını düşünüyoruz . Kürt sorunu gibi çözümü zor ve uzun yıllar alacak bir meselenin çözümü noktasında adım atılmaya çalışılan şu günlerde bu olayların çok manidar olduğu bellidir. Bu olaydan nemalananların Çukurca’ daki mayın patlamasından da nemalandığını anlıyoruz. Anayasa’ya karşı çıkan BDP’nin de bu nemalanmadan faydalandığını anlıyoruz. BDP’nin bir kutubun artan puanlarını hanesine katan bir anlayışın ötesine geçemediğini görüyoruz. Zira BDP bu ve benzeri provokatif olayları engellemenin yolunun anayasayı değiştirme çalışmalarına destek vermeden geçtiğini artık anlamalıdır. Ancak halen ayak sürüyor.

Ahmet Türk gibi dialog yanlısı bir kanat temsilcisinin yumruklanmasının Güneydoğu’da nasıl bir öfke dalgalanmasına yol açtığını ortadadır. Tam da Türkiye’nin bu provokasyonlardan kurtulduğu günler geldiğini düşünürken eskinin tekrarı niteliğindeki olayların yine cereyan ettiğini görüyoruz. Ama duygusallıkla sorunların çözülemeyeceğini MHP’lilerde BDP’lilerde görmeliler. Birbirlerinin burnunu kıracak bol miktarda at gözlüklü taraftarları olabilir. Ancak bu, Türkiye’nin artık kaldıramadığı bu hipertansiyonu daha da arttırıp bünyenin felç olmasına yol açacak bir kriz doğurmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Bu davanın niye Samsun’a alındığından da aslında şikayetçi olmamamız lazım. Zira bu ülkede insanlar “tehlikeli şehirlere, bölgelere yaklaşmayalım” mantığı ile hareket ettiği müddetçe ülkeye huzurun gelmesi mümkün değildir. Gerilimin artması ile oylarını arttıracak olan partiler BDP ve MHP’dir. Ancak bu parti yetkilileri geçici avantajlara değil kalıcı çözümlere odaklanmaktan başka yol olmadığının artık farkına varmalıdır.

Mayın patlaması ertesi internet sitelerine düşen yetkili askerler arasındaki konuşmalarda ilginç diyaloglara rastlıyoruz. Birisi olayı yukarıya yani Genelkurmay’a bilerek yanlış aksettirdiğini söylüyor. Diğeri ise karşısındakine “sıkıntı yapma” diye teselli veriyor. Bu konuşmalarda askerlerin canının çok değerli olmadığını anlamanız hiç zor değil. Bu ülkede vicdanını köreltmiş olanlar kilit makamlarda olduğu müddetçe gariban, masum delikanlıların mayınla parçalanmış cesetleri yolunu dört gözle bekleyen ana babalarına daha çok gönderilir. Bir de bu cenazelerde “vatan, millet” ajitasyonları yapılır Ahmet Türk’lerin burnunu kıracak delikanlılar üretilir. Maalesef çözüm iradesi içeren merhametli bir el “durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” demedikçe bu döngü hep böyle devam eder.

Genelkurmay başkanı dahil bazı paşaların istifasını ister ve bazıları hakkında suç duyurusunda bulunmayı doğru bulduğumuzda bizi eleştiren ulusalcı zihniyet bile şimdi “bu mayın patlamasından sorumlu olanlar nerede, niye istifa etmiyorlar” diyorlar. Onlara “Günaydın” diyoruz, “o üzerinden çok rant devşirdiğiniz delikanlıların can vermelerini gerçekten dert edinseydiniz şimdi sizleri de mahcup edecek bu gelişmeler yaşanmazdı” demekten kendimizi alıkoyamıyoruz.

Yorumlar