2008-06-11 00:00:00

BAŞÖRTÜSÜ KARARI VE ADALETLİ TAVIR
 Anayasa mahkemesinin kararı sonrası ulusal ve uluslar arası düzeyde büyük fırtına koptu.Zira bu karar yıllardır süren çok büyük bir insan hakkı ihlalinin devamını getirici mahiyette idi.Yasak Avrupa’nın hiç bir ülkesinde bu şekilde uygulanmıyor.Avrupa’da hiç bir üniversite’de başörtüsü yasağı yok.Anayasa mahkemesi başka hiçbir ülkede laikliğe yönelik bir tehdit olarak algılanmayan başörtüsünü nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülke’de yasaklayarak büyük tepki çekti. Zira bu yasak, cari olan yasalara da aykırı.Anayasa’nın 148 ve 153. maddelerine karşı kesin bir aykırılık içeren bir kararı anayasa mahkemesi “ben yaptım oldu” mantığı ile aldı. 4 partinin ve halkın %80’ninin mutabakatına karşılık 9 yargıcın hükmü galip geldi.Bu galibiyet ise yasalar açıkça çiğnenerek alındı. Bu karar ile başörtüsü şu anda Türkiye’nin bir çok insan hakkı sorununun en çözümsüz bırakılanı oldu.Birçok hak ihlalinde ufak tefek te olsa adımlar atılsa da bu ihlalile başörtüsü daha da geriye giden bir özgürlük alanı oldu.Yasak vahim örnekleri ile maalesef yine toplumun gündeminde olacak.Daha birkaç gün önce başörtülü olduğu için ücretini de ödediği halde Bodrum’daki bir otele alınmayan başörtülü bir bayandan sonra Kafkas üniversitesinde birinci olan oğlunun töreninde sahneye başörtülü olduğu için alınmayan anne örnekleri bu yasağın öyle kolay kolay kabullendirilemeyeceğini gösteriyor.Zira yasağın boyutlarının daha da genişleyeceği sinyalleri de var.Yasak üniversitelerde kalsa bile müslüman bir ülke’de genç kızlar dini, hassasiyetlerini ön planda tuttukları müddetçe bu sorun büyük bir mutsuzluk kaynağı ve bir yara olarak toplumun gündeminden düşmeyecektir.

Ak Partiyi sivil anayasa çalışmaları yapılırken mecradan sapıp sadece başörtüsüne odaklandığı için bu yasağın tetiklendiği ileri sürülüyor. Aslında sivil anayasa çalışmaları devam ettirilse bile cumhuriyet elitlerinin yüksek yargı ve askeri bürokrasisinin bu özgürleşmeye bir şekilde müdahale edeceği şimdi daha iyi anlaşılıyor. Kuzuyu yemeyi aklına koymuş olan kurt için bahane çoktur. Mesele doğru okunmalıdır. Gemileri yakarak başörtüsüne müfritçe karşı olan güçlü bir azınlık mevcuttur.Demokrasi, özgürlük, insan hakları vb. kavramlar onların kitabında yoktur.Onlar için tehdit sıralamaları vardır.Damda namaz kılma cür’eti göstermiş öğrenciler, bodrumda namaz kılmaya çalışan öğrenciler , 20 yıl iktidarda kalma ihtimali olan partiler gibi tehlikeler fena halde gözlerini karartmakta ve yasalarını ilk yiyen kendileri olmaktadır.Anayasa çalışmalarının her kesime özgürlük getirmesi gerektiğini başörtüsü konusu gündeme getirildiğinde açıkça ifade etmiş bir yazar olarak şu anda da çifte standartsız yazmanın rahatlığını yaşıyorum.Bu konuda yıllarca mücadele verdiğimiz halde başörtüsünün anayasa çalışmaları durdurularak tekil bir halde ele alınmasını en çok eleştirenlerden idim.Çünkü sadece bir kesimin rahatlaması ile Türkiye’nin sorunları çözülemezdi.Sağcının, solcunun, Türk’ün, Kürt’ün , alevinin , sünninin de eşitlikçi bir anlayışla sorunları çözülmedikçe bu toplumun rahatlayamayacağını defalarca belirtmiştik.

7-2-2008 tarihli “BAŞÖRTÜSÜ İLE İMTİHAN EDİLMEK” başlıklı köşe yazımda şunları yazmışım.

“http://www.haberaktuel.com/MHPli-Tunca-Toskay–MHP-ne-yaptigini-biliyor-haberi-109165.html ) Ak Parti ve MHP arasında bu konuda bir pazarlığın yapılmış olması ihtimali üzüntü vericidir. Başörtüsü sorununun o da üniversitelerde çözülmesine karşın 301. maddenin Çözümsüz bırakılması veya Kürt sorununun temel özgürlüklerden uzak bir çerçeveye oturtulması kabul edilemez. Bu husus ta çözüm pozisyonundaki partilerin imtihanıdır. Özgürlüklerin pazarlık konusu edilemeyeceği bellidir. Yıllarca acı çekilmiş bir sorunun başkalarının yıllarca çektiği acıların katmerleştirilmesine göz yumarak çözülmesi kabul edilemez bir durumdur. Özgürlükler kirli pazarlıklara kurban edilemez. Zaten yasağın bu şekilde kalkması aceleye getirildiği izlenimi edindirmektedir. İyi hazırlanmamış bir teklif ile anayasa mahkemesinin iptali ile karşılaşmak havanda su dövmenin de ötesinde imtihanı kaybetmek anlamına gelmektedir. Hem özgürlükler konusunda sınav kaybetmek hem de bir çuval incirin berbat edilme tehlikesi mevcuttur. Yıllardır bekleyen mağdurlar ayakları yere sağlam basmayan bir çözümle boşuna umutlandırılıyorsa bu çok vahim bir tablo oluşturur.”

Ancak son gelişmelerden sonra sonra çeşitli şekillerde Ak Partiye karşı suçlamaları devam ettirmenin bir anlamı yoktur. Zira gözünü yasa çiğneme bürümüş anayasa mahkemesi üyelerinin bulunduğu bir ülke’de ne kadar adil davransanız da boşunadır. Kurt başörtülü kızı yiyecektir. 

Bu yasaklamada bir imtihandır. Ya her şey bitmiş geri dönüşümsüz olduğunu düşünerek yasağı kabullenmek zorunda kendinizi hissedeceksiniz ya da milletin kararı üzerinde başka bir şey olmadığını anlayarak gereken girişimleri yapacaksınız.Yasakçılar yasağın tüm toplumun derdi olmadığını Ak Parti seçmeninin öncelikli meselesi olmadığını düşünerek bu kararı aldılar.Onlara göre yasağın bitmesi sadece küçük bir azınlığın istemidir. Ama böyle yaparak aktif bir şekilde direnenlere destek vermese de meseleyi artık daha iyi anlayan bir topluluk oluşturduklarının farkına varamıyorlar mı? Aslında bu olay cumhuriyet ve demokrasi değerlerinin bir takım güçler tarafından habire ayaklar altına alındığını daha geniş kitlelere göstermekten başka neye yarıyor?Yarayı derinleştirmekten başka neye yarıyor?İç yüzlerinin ortaya çıkmasından başka neye yarıyor?

367 rezaletinden sonra yeni hukuk skandalı ile karşılaşmak belki çok moral bozucu. Ama tüm mücadelelerin ihsan yoluyla değil ısrarlı taleplerle kazanılacağını bilmek zorundayız. Anayasa değişikliği için tekrar çalışmalara başlamaktan, meclisin iradesinin her şeyin üzerinde olduğunu göstermekten başka bir yol yoktur. İnsan haklarına dayalı demokratik bir cumhuriyetin olabileceğini en azından bizlerin tüm dünyaya göstermesi gerekir. 

Yorumlar