2008-10-07 00:00:00

ETNİK AYRIMCILIK  İÇ  SAVAŞ  ÇIKARIR

 

Yıllardır  söylediğimiz  iddialar  maalesef  hep  gerçek  oluyor. Güneydoğu’da devam  eden  savaşın  sivil  yansımaları  her  geçen  gün  daha  net  bir  şekilde  ortaya  çıkıyor. Balıkesir  Ayvalık  Altınova’da  geçtiğimiz  günler  bazı  olaylar  yaşandı. Genç delikanlıların  tamamen  bir  asayiş  sorununa  bağlı  olarak  yaptıkları  bir kavga  ve  ardından  işlenen  2  cinayet  farklı bir  yere  çekilmeye  çalışıldı. Cinayet  sonrası  toplanan  öfkeli  kalabalık  40  yıldır  beldede  yerleşik  eski  ikameti  olan  kürt  vatandaşlara  yönelik  linç  girişiminde  bulundu.  Evler taşlandı. İşyerleri  taşlandı  ve  yağmalandı. Bir  anda Türkiye gündeminin  zirvesine  oturdu bu belde’de  yaşananlar. Olayın çok  önemli  toplumsal kamplaşmalara  yol açabilecek  bir  insan  hakları  sorununun  aktif  bir  şekilde ortaya  çıkmış  yansıması  olarak  ortaya  çıkması  üzerine  bir heyet oluşturarak  Balıkesir  İzmir  sınırı yakınlarındaki  beldeye  gittik. Bu bölgeye  giderek  olanları  yakından  gözlemlemek  gerekiyordu. Zira  son  derce  vahim bir  gelişme  ile karşı  karşıyaydık. Büyürse ülkede  bir  iç savaş  çıkaracak  ve  sorunlarının  çözümünün  tamamen  önüne  geçebilecek  bir durumla  karşı  karşıya  kalabilirdik. Belde’ye  MAZLUMDER  adına  bir  insan  hakları  heyeti  olarak  gittik. Amacımız  olayın gerçek  mahiyetini  öğrenmek  ve  sorunu  yerinde  tespitti. Belde,   girişinde  jandarmanın  nöbet tuttuğu  ve  halen  gerginliğin  bitmediği   bir yer olarak  karşımıza  çıktı. Belde  sokaklarında  polisler 40-50  kişilik gruplar  halinde  devriye geziyordu. Belde  meydanında camları  kırılmış  içerisi  tarümar edilmiş  işyerleri  ve  nöbet tutan  jandarmalar  ve  bir polis   panzeri vardı. Ortam  son  derece  gergindi. Dükkanı  yağmalanan  kişi  ile dükkanının  önünde  karşılaşınca  linç girişiminden  çekindiği  için  hemen  başka  yere  geçmemiz gerektiğini  söyledi  ve  evinde  anlattıklarını  dinledik. Basit  adli  bir  olayın  etnik  lince  dökülmek  istendiğini  ve  bunu  hiç  beklemediklerini  anlatıyordu.  Cinayet  sonrası  oluşan  toplumsal  linç  dalgası  sonucu iş  verdiği  esnafın,  arka  bloktaki  komşusunun  dahi işyerlerini taşladığını  büyük  bir üzüntü  ile  anlatıyordu. Söyleşi  yaptığımız  anda  farklı  mahallelerden  yürüyüşe geçen  bir  topluluğun,  şahsın  evine    doğru geldiği  bilgisi içeren  bir  telefon alıyor  ve  durumun  vahametini  daha  iyi  yaşıyorduk. Dışarı  ekmek  almaya bile  çıkamadıklarını  ifade  eden  ve  can korkusu  içinde  olan  büyük bir  topluluk  vardı  belde’de. Objektif  bir  tahlil  yapmak  için  ardından hakkında  itham  olanlar da  dahil  tüm  toplum kesimleri,  farklı  tüm parti  temsilcileri  ile görüşmeye  çalıştık. Kimisi  hiç  konuşma yapmayacağını belirtiyordu. Kimisi de  konuşmayacağını  belirtmesine  rağmen  duygu  ve  düşüncelerini    ifade  etmekten   kendini  alamıyordu. Güneydoğu’da  devam  eden  savaşın, gelen  asker  cenazelerinin  toplumda  nasıl  bir gerginlik  oluşturduğunu  ve  farklı  etnik  kökenden  gelmenin ve  kültürel  yaşam farklılığının  nasıl  bir  ayrımcılık  faktörü  olduğunu  yakından  gözlemleme  şansı  bulduk. Yerel  halkın  yıllardır  içinde biriktirdiği  ayrımcılık  yönelişi içeren   ruh  hali,   öfke oluşturan  bir  cinayetle  ete  kemiğe bürünmüş  ve  kitle  psikolojisinin galeyan  haliyle  beldede  uzun  süredir  yaşayan  kürt  vatandaşların  üzerine  boca  edilmişti. Yerel  halkın  hepsinde  olmayan  linç  psikolojisi  az  bir grubun   linç  psikolojisine  önderlik  etmesi  ile  galeyan  hali  oluşturmuştu. Görüştüğümüz yerel  halktan   bir  çok  kişi  yapılan  linç  girişiminin  yanlış  olduğunu  söylüyor  ama  galeyan  halinin  olayları  akıl  almaz  bir  boyuta  taşıdığını  ifade  ediyordu. Galeyana  gelmiş  kitle  psikolojisini  yumuşak  tedbirlerle  ancak durdurmayı düşünen  güvenlik  kuvvetlerinin  olaylara  geç  hakim  olduklarını  ve  halen  müessif  olayların devam  ettiğini  gördük. Galeyan  halinin doğru bir  şey  olduğunu  güvenlik  görevlileri de bilinçaltında düşünüyor  ve  bölgenin  en  büyük   mülki  amiri  Vali’nin  “bazı  taşkınlıkları  hoş  gördük”  şeklinde beyanları  varsa   mağdurların kendilerini  emniyette  hissetmeleri  pek  mümkün  değildir. Hukuk  devleti  ayrım  gözetmeksizin hangi  kesimden   ve hangi  görüşten   olursa  olsun   tüm  vatandaşlara    karşı  eşit mesafede  durmayı  gerektirmektedir. Halen  dolaşan  şehir  efsanelerine,  asılsız  söylentilere karşı  toplumu  birbirine  karşı  koruyacak  olan  devlet’in  adil  duruşudur.

 

Yüzyıllardır  kardeşçe  yaşayan  farklı  ırkların  ülke’de  devam  eden  bir  sorun  ve  bunun  yıllardır  tüm  toplumu  kasıp  kavuran  bir  çatışmaya  dönmesi  durumunda  nasıl   bir    savaş  ortamına  sürüklendiklerini  artık  daha  yakından  hissediyoruz. Tehlike  büyüktür. Devam  eden  çatışmaların, gelen  asker  cenazelerinin  toplumsal  tansiyonu  yükselttiği  ve  vahim    çatışmalara  yol  açabileceği  ortadadır. Sorun  bir  an  önce  adil  bir  şekilde  çözülmelidir. Bu  ülke’de  Türk’üyle  kürd’üyle  tüm  vatandaşlar  eşit  ve  onurlu  vatandaşlar  olduğunu  hissetmelidir. Kültürel  hakların  tanınmasını,   bölünmenin  kapısını  açma  olarak  algılamak  çözümsüzlüğün  devam  etmesi  sonucundan  başka  bir şey  getirmeyecektir.Turgut  Özal’ın   Kürtçe  müzik  serbestisi getirdiği yıllarda bölünürüz  paranoyasını  gündeme  getirenler  daha  sonra  bu  temel  insan  hakkınının  teslim  edilmesinin  bir  zararının  olmadığını  gördüler. Bu  ülke’de  batı’da  yaşayan  milyonlarca  Kürt  vardır. Bu  kişilerin batıdan  kovalanmaya  çalışılması  hiç  bir  şeyi  çözmez,   aksine  arttırır. Yıllardır yerleştiği  topraklardan  ölümü pahasına  ayrılmak  istemeyen  kürt  vatandaşlar  topluluğu  varsa,  zaten  bölünmenin  anlamsızlığı  ve  imkansızlığı apaçık  bir  şekilde ortadadır.Yapılması  gereken dışlanmışlığı  engellemek  ve  teröre  kişilerin  zihninde   prim  vermeyecek    politikalar üretmektir. Eğer  bu  sağlanmazsa  oluşan  linç psikolojisi,    işinde  gücünde  olan batıdaki  kürt  vatandaşları  toplum  dışına  ve  çözümsüzlüğe  itmekten  başka bir sonucu   sağlamayacaktır. Asker  cenazelerinin  arttığı  bugünlerde  oluşan  ve  kin  ve  nefret  duygularının  yanlış  kanalize olması  sonucu  ne  büyük  bir  vebal  ile  karşı  karşıya  olduğumuzun bilincinde miyiz? Tüm kürt  vatandaşları  PKK’lı  ilan  eden  bir  linç  mantığının  bölücülüğe  nasıl  yol  açacağını  hala  anlamıyor muyuz? Sorunların  insani  çözümünden  başka  bir çaremiz  olmadığının  hala  farkında değil miyiz? Oluşan  tehdidin sınırlı  olmadığını  Adana’da  benzer  bir  olayın  2  gün  önce  bir  daha yaşandığını  görmüyor muyuz?.Birçok  bölgenin  patlamaya  hazır  bir bomba olduğunun  bilincinde  değil miyiz? Etnik  ayrımcılığın  kürt  sorununa  yol  açtığını bunun  onyıllardır  halledilmemesinin    düşük  yoğunluklu  bir  savaşın  halen  devam  etmesine  yol  açtığını,   görmüyor muyuz.? Geç  kalınmadan  sorunun çözümünün hala  var  olduğunu,   önemli  olanın  ayrımcı  kafa  yapısından  kurtulmak  olduğunu anlamıyor muyuz?. Devam  eden  asker  cenazelerinin  potansiyel  bir  etnik  çatışma  riskini  taşıdığını  biliyorsak  çok  dikkatli  olmak  zorundayız. Duygusallığa bürünen  insanlara  linç  önderlerinin   yöneticilik  etmesinin  sonradan  büyük  pişmanlık  verecek ve  fakat  artık  geri dönüşümsüz  bir    kaosa   yol  açabileceğinin  farkında mıyız? Ülke’yi saracak  bir    savaş  ortamının   fevri  davranışlar  üreten  tüm  tarafları  ne  kadar  pişman  edeceğinin  farkında mıyız?  Velhasıl  Türkiye’nin  tüm  insan hakları  sorunlarında  olduğu  gibi   “dediğim  dediktir,   yaptığım  doğrudur” genel elitist  yönetim  zihniyetinin  bu  konuda da  insan  hayatını  hiçe  sayan  bir  ruh halini  koruduğunu  hala  anlamayacak mıyız? Bölünmek,  parçalanmak  gibi   bir seçeneğimiz  olamaz. Ama  Tek  bir  seçeneğimizin  olduğu  kesin. Yaşam  hakkı  alanında güvenlik  görevlilerinin  üst  düzeyde  insan  hakları  standartlarının  gereğini  yerine  getirdiği,  din  ve  vicdan  özgürlüğünün  tüm   inanç    kesimleri  için  devlet  tarafından  tanındığı,  her  etnik  kimliğin  farklılığını  hiçbir  baskı  hissetmeden  yaşadığı  bir  toplum. İşte  özlediğimiz  toplum düzeni  budur. Dayatmacılığın,  inkarın,  tektipleştirmenin  devam  etmesi  ise  sorunların  devam  etmesi  ve  büyümesinden    başka  hiçbir  sonuca  yol  açmayacaktır.  Bu mantık  ancak  şiddet  olaylarının,   farklı  ırktan  olan  insanlara  karşı  şiddet  ve  dışlama  oluşturarak  yok  edilebileceğini  düşünen  ilkel  

bir zihniyete  prim verecektir. Arkadaşını öldürtüp  cenazesinde  gözyaşı  döken  Ergenekoncuların  bulunduğu  bir  toplumda    bu  anlayıştaki  kişilerin  kullanılmayacağını  söylemek te  mümkün  değildir  artık.

Yorumlar