2013-11-20 00:00:00

Başbakan Tayyip Erdoğan, ‘Emasya protokolü’nün ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin ele alınarak ‘iç tehdit’ kavramının kaldırılacağını Pazar sabahı ilan etti. Ayrıca, TSK’nın ‘tarihi darbe gerekçesi’ olmaktan başka bir anlam taşımayan İç Hizmetler Yönetmeliği’nin kötü ünlü 35.maddesinin de kaldırılması gündeme taşındı.

Türkiye ilginç bir ülke. Yıllardır hukuk dışı olduğunu bildiğiniz kanunlar, yönetmelikler , protokoller gayet normal bir şekilde tatbik edilir. Daha sonra biri çıkar “Yahu bu işte bir yanlışlık var herhalde” der ve herkes alışkanlıkları sorgulamaya başlar.

Milli güvenlik siyaset belgesi ile halkı kendine düşman ve tehdit olarak gören bir derin anlayış var. Maalesef bu, doğaldır. Zira kurucu irade asimilasyon ve inkar ile yola çıkmıştı. Cumhuriyetin kuruluşunda “ne yapalım da bu Kürt sorununu çözelim” şeklinde bir soru işareti kurucu elitlerin zihninde vardı ve bu irade topu taca atarak çözmeye çalıştı.. Sorunu görmezden geldi ve gördürülmez kılmaya çalıştı. Sonunda yıllardır çözülemeyen bir büyük sorun aniden karşımıza dikildi. Yine bir diğer sorun(!) vardı. İslam dini, rafa kaldırılması gereken bir anlayış idi ve “cahil halka” bu anlatılmalıydı. Bunun da yolu çağdaş uygarlık seviyesine erişmek idi. Oraya ulaşınca zaten toplum da din’in ne kadar çağdışı olduğunu görecekti(!). Böyle yola çıkanın selim bir sahile varması mümkün değildi ve sonunda sağında solunda tehlike vehmeden bir hastalıklı ruh hali ile belgeler hazırlandı. Kırmızı kitaplarda derin bir sır olarak saklanan belgeler zamanla deşifre oldu ve olayın bilinçaltını herkes sorgulamaya başladı.

EMASYA protokolu ise bir oldu bitti ile 1997’de imzalanan bir protokol. 28 Şubat’ın darbeci ortamında kimsenin sorgulamaya cesaret edemediği zamanlarda hazırlandı. (Birilerinin Ahh, nerede o güzel günler!.. dediğini duyar gibi oluyorum) Kanun gibi uygulandı. Sivillere her daim hakaret eden askerler tarafından her şeye müdahale etme dayanağı olarak sunulmaya çalışıldı. Gün geldi bu protokolle darbe planları yapıldı, darbe sonrasının tatlı hükümranlık günlerinin hayalleri kuruldu.

Bir de TSK iç hizmet yönetmeliğinin 35. maddesi var. 1960 sonrasında darbeciler tarafından hazırlanmış bu yönetmelik, kerameti kendinden menkul bir hal arz etmektedir. 24 Ocak 1961 tarihli ve 211 sayılı ‘Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nu çıkarıldı. Kanunun meşhur 35. maddesinde, ‘Silâhlı Kuvvetlerin vazifesi, Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır’ yazılıydı. Burada kast edilenin ideolojiden sapma olmadığı anlaşıldığı halde, 35. madde lastikli bir ifade olduğu için istendiği yöne çekilebildi. Kendisine belirsiz bir görev biçme ve sonrasında kafası bozulduğunda bu yönetmeliği keyfi bir şekilde uygulama garabeti sadece bizim ülkemizde olsa gerektir. Hakkını yememek gerekir. Erken kalkanın darbe yaptığı 3.Dünya ülkelerinde de buna benzer yönetmelikler vardır herhalde.

Bu üst üste gelen ve birbirini açıklayan garabetler karşısında ne yapmalı?

İlkönce tüm topluma sorgulanamayan bir devlet boyunduruğu altında yaşamamızın normal bir hadise olmadığını anlatmalıyız. Hukuk devleti olmadan tüm boyundurukların gayrı meşru olduğunu anlatmalıyız. Hangi tarz yönetim biçimi olursa olsu zorbalığın ve dayatmanın anormal olduğunu belirtmeliyiz. Bu yönetim biçimi hangi ad altında olursa olsun bu, değişmez. İster laik bir anlayışta ister dini temsil ettiğini iddia eden bir anlayışta olsun. Uygulamalardaki güç önceliğinin bir faşizm doğuracağı neden sonuç ilişkisi gibi bir durumdur. Bırakınız toplum seçimini kendisi yapsın. Toplumun yanlış da olsa özgür iradesinin tecelli etmeyeceği bir anlayış dayatmacılığı doğurur. Zira talep eden ile edilen arasında bir çelişki olmaması gerekir. Bırakınız toplum neye layıksa o şekilde yönetilsin. Siz “sen bilmezsin senin için neyin yararlı olduğunu, kenara çekil de senin yerine ben seçimi yapayım” derseniz hiç bir zaman huzur olmaz.

Türkiye’de artık bir normalleşme sağlanmalı. Halktan korkulmamalı. Yok etmeye çalıştığınız muhalif düşünceler bir şekilde ortaya çıkabiliyor ve canınızı çok sıkabiliyor. Bu can sıkıntısı ile yeni çaresiz çırpınışlar sergiliyorsunuz. Daha antidemokratik kanunlar, yönetmelikler ihdas ediyorsunuz. Yine işin içinden çıkamıyor aksine daha çok çarşafa dolanıyorsunuz. En iyisi halkın özgür iradesine saygı gösterilmesi ama “tepeliyeceksin bunları” diyen bir anlayıştan bu feraseti beklemek de biraz safdillik.

Türkiye ileride siyaset bilimi kitaplarında tüm insanlara örnek gösterilecek olaylar yaşanıyor. En gizli mahfillerde konuşulanlar bile ortaya çıkıyor bir zamanların güçlü insanları halkın önünde süklüm püklüm bir halde hesap veriyor. Bugünleri görmek bile çok güzel. Bu toplum çok daha iyisine layıktır ama hakikatin peşine düştüğü oranda buna layık olacaktır.

Yorumlar