2008-01-15 00:00:00

İçinde bulunduğumuz hafta insan hakları haftasıdır.Ama İnsan hakları sadece İnsan Hakları Günü veya haftasında hatırlanacak bir kavram değildir. İnsan hakları terminolojik olarak batıda büyük mücadeleler sonucu ortaya çıkmıştır. Hak talep etmenin zorlukları yaşana yaşana ve haklar sökülüp alındıktan sonra insan hakları kavramı yerine oturmaya başladı.

İnsan hakları Türkiye'de toplumun gündemine çoğunlukla olumsuz bir şekilde getirildi. Terminolojik olarak Batı'da çıkan bir kavram olduğundan dolayı dindar insanların da ilk anda dudak büktükleri bir kavram oldu. Oysa ki hangi ideoloji yönetimi altında yaşarsanız yaşayın insan hakları kavramının hedeflediği sonuçlar herkes için önemlidir. İslam tarihi boyunca adaletle hükmetmeyen ve alenen zalimlik yapan birçok idareciye yer yer onurlu çıkışlar yapılsa da genellikle çoğunluğun sessiz kaldığı görünmüştür. Günlük çıkarlarını ön planda tutan halk kitleleri haksız uygulamaların kökleşmesine zemin hazırlamıştır.

Demek ki adınızın Müslüman ismi olması veya devletinizin yapısının İslami esaslara uygunluğu zulümle, haksızlıkla mücadelenin bir gün biteceğini göstermiyor. O halde anlaşılıyor ki yönetimlerin yanlış uygulamalarına karşı bir gelenek oluşturma zorunluluğu vardır.

HILFÜL FUDUL ŞEREFİ

Toplumda ön planda insan hakkı ihlali oluşturan durumlar karşısında muhatap kitle son derece bilgisiz olabilir. Bilgi içermeyen duygusal yaklaşımlar, kesin hüküm verenleri arttırabilir. Sorunlar karşısında adalet dışı, şiddet yanlıları güç kazanabilir. Böylesi bir durumda sürekli toplumu suçlamamak gerekir. Hak mücadelesinden daha çok toplumda bunun eğitimini vermek gerekir. Bu da çoğunlukla empatinin sağlanması ile olur. Bir başkasının çektiği acıyı anlama gayreti, insanın erdem basamaklarında yükselmesini sağlar. İslam tarihinde Peygamberimizin “şimdi olsa o Erdemli topluluğa tekrar katılırım” dediği erdemliler topluluğu Hılfül Fudul bir başkasının hakkını savunmak üzere kurulmuştu. İslam'ın olmadığı bir dönemde şerefli insanların buluşma yeriydi orası.

Başkalarının, yabancıların, ezilmişlerin, ırkından olayı aşağılananların, haksızlığa uğramışların sorunları ile ilgilenme yeri idi Hılfül Fudul. Demekki bugün dindar insanların insan hakları kavramını başkasının hakkını korumayı sağlamak olarak algılaması öncleik arzetmektedir. Dinini yaşamak isteyen bir kişinin dini vecibelere getirilen yasaklarla mücadele etmesi ertelenmesi mümkün olmayan bir vecibedir zaten. Önemli olan başkası için elinizi taşın altına koyabilmenizdir. Tabii ki bu yaklaşım karşılıklı olmalıdır. Adalet temelinde yaklaşım içinde iseniz muhalifinizin bile sizi takdir ettiğini ve size yakınlaştığını görebilirsiniz.

HAK İÇİN MÜCADELE

Üllemizde  farklı toplumlara göre oldukça düşük düzeydeki sivil toplum yapılanması da insan hakları mücadelesinde önemli bir handikapdır . Varolan yapılanmaların korunmadığı bir topluluk, haksızlıklardan niye kurtulamadığından şikayetçi olmamalıdır. Başı sıkışınca hakkını talep edecek kurumdan yardım alanlar, zaten fedakarlıkla mücadele yürüten insan hakları aktivistlerini yanlız bırakmamalıdır.

İnsan hakları kavramının yoğun bir şekilde istismar edilerek araçsallaştırılması yaygın güven kaybını oluşturmuştur. Oysa ki, din de tarihin bir çok diliminde istismar edilmiştir. İstismarcı din adamları eli ile din zalimlerin payandası haline getirilmeye çalışılmıştır. Halkın iyi niyetinden faydalanmak isteyen kötü niyetli istismarcılar her türlü sahtekarlığı ustalıkla gerçekleştirmişlerdir. Bunların varlığı bu kutsal kavrama zerre kadar zarar vermemiş, leke sürememiştir. İnsan hakları kavramı da kollektif bir kavram olarak sahiplenilmesinin acısını çok çekmiştir. Halen de çekmektedir. Adeta tarihin kuralı olan bu yanılmaya karşı doğru bir şekilde yaklaşma zorunluluğu vardır. İnsan hakları kavramını sahiplenmekle sınırlarını doğru çizmek gerekir. İnsan şeref ve haysiyeti ile bağdaşmayacak hak taleplerinin kavram içinde değerlendirilmemesi gerekmektedir. İnsan'ı yaralayan hak taleplerinin hak olarak görülmesi hakka zulüm olur.

Yorumlar