2011-02-09 00:00:00

Salih  El  Verdani’nin  Mısır’da  İslami  hareketler  isimli  kitabını  yıllar  önce  okuduğum  zaman  tahminlerim  beni  şaşırtmamıştı. Zira  İslam  Dünyasının  en  güçlü  ülkelerinden  biri  olan  Mısır’da  yaşananlar  Türkiye’de de  yaşanacak  olanların  işaretini  veriyordu. Mısır  ve  Türkiye’nin  en  önemli  ortak  yönleri  derin  bir  entelektüel  birikimin   tarihlerindeki  izleriydi. Bu  birikimin   paralel  seyrettiği   iki  ülke’nin  birinde  önceden  yaşanacak  olanlar  diğerinde sonradan  yaşanacağın  ne  olacağını gösteriyordu.

 

20.  yüzyılın  başlarında  Osmanlı  İmparatorluğunun  çökmesi  ile  büyük  bir  moral  bozukluğu  yaşayan  Türkiye’li  dindarlar yıllar  sürecek  bir  şaşkınlığı  yaşadılar. Yeni  devletin  her  fırsatta  yerden yere  vurduğu  Osmanlıyı mı  savunacaklardı  yoksa  birçok  yenilenmemiş  kurumuyla  dinin  değerlerini mi? Bir  sel  gibi  İslam  ülkelerinin  üzerine  gelen  yeni  teknolojik  gelişmeler  red mi  edilmeli  yoksa  artık  dinin  20.  yüzyıla  yeni  çözümler  bulamadığı  tezine mi inanmalıydılar. Mehmet  Akif  dahil birçok  İslamcı  bu  buhranları  yaşarken  Mısır’da  yeni  bir  hareket  doğuyor  1920’li  yılların  sonunda  Mısır’da  Hasan  El  Benna  isimli  bir  lider  Müslüman  Kardeşler  adlı  bir  hareket  oluşturuyordu. Ilımlı  ve  birleştirici  yönü  ağır  basan  ve  farklı  birçok  İslami  grupla  sempatik  ilişkiler  kurabilmiş  Benna  kısa  süre  içinde  Mısır’da  büyük  bir  ses  getiriyordu. Yeni, diri  ve  haklı  bir  sesti bu  ses. Benna  Batılılaşmış aydınları da  kısa  süre  içinde  İhvan’ın  saflarına çekmeyi  başarıyor  ve  sömürgeci  İngilizlere  karşı  antiemperyalist  bir  hareket  başlatarak  halkın  güvenini  kaybetmiş  kral  Faruk’a  karşı  çok  önemli  bir  alternatif  olmayı  başarıyordu. Her  geçen  gün  büyüyen  ve   halkın  farklı  birçok  kesiminin   desteğini  taşıyan  dalganın  üstünde  yükselen  bu  hareket  Benna’nın  muhtemelen  Kral’ın  gizli  polisi  tarafından  vurulması  ile  sarsılıyordu. Hasan  El  Benna’nın  şehadeti  sonrası  ise  hareket  sertleşiyor  ve  akabinde  halktan  kopuyordu. Artık  daha  çok  üniversite  gençliğinin  ve  entelektüellerin  itibar  ettiği  bir  hareket  olsa da  halk  desteği  zayıflıyordu. Hareketin  önderlerinin  halkın   klasik  dini  değerlerini  dışlaması  ve  anlayışlarından  soyutlaması  sonrası  daha radikal  ve  dışlayıcı  Et-tekfir  vel  Hicre  gibi  yeni  yapılanmalar  ortaya çıkıyordu.  Bütün  bunlar  halkın  üstünde  sorgulanamaz  bit  diktatörlük  kurmuş  olanlara  meydanı  bırakıyordu. Halkın geçim  derdine  düşmesi,  sertlik  ve   yumuşaklık  arasında  yalpalayan rotası  şaşıran   ve    çekişmelerle  sarsılan  İhvan’ın  alternatif  olamaması  uzun  yıllar  sürecek  bir  fetret dönemini  getiriyordu. Giderek  yoksullaşan  halk  depolitize  oluyor  ve  sonucu  önceden  belli  olan  seçimlerle  diktatörler  iktidarlarını  devam  ettiriyorlardı.

 

Türkiye  Mısır’da  yaşanan siyasigelişmelere  çok  daha  sonraları  kulak  kabartıyor  ve  1950’li  yıllarda  iktidarın  öz  evlatlarına  karşı  üvey  evlatların  mücadelesini  izliyordu. Mısır’dan  geç  bir  sürede  ortaya  çıksa da  Menderes  gibi  sevilen  halk  önderlerinin  sürüklemesiyle  büyük  halk  kitleleri  politize  oluyordu. Halk  kitleleri  darbelerle  karşılaşıp sevilen  önderlerini  darağaçlarında  görse de  işin  peşini  bırakmıyor  ve  kör  topal  da  olsa  demokrasi  içinde  çözümler  bulmaya  çalışıyordu. Bu  çözüm  arayışları  üst üste  muhtıralar  ve  darbeler  ile  sarsılsa da  Özal  gibi  bir  başka  sevilen  önder  çıkıyor  ve  tek  başına  iktidarı  yaşıyordu. Bu  önderlere  sevilen  dememiz  her  yaptıklarını  doğru  ilan  ettiğimiz  zannını  oluşturmasın. Ancak   hataları  ile  beraber   bu  önderler  canları  pahasına  halkın  baskıcı  ve  darbeci  komutanlara  karşı  nefes  almasını  sağlıyordu. Militarizme  karşı  demokrasiyi,  hak  ve  özgürlükleri  güçlendiriyorlardı. Mısır  son 60  yıllık  süreç  içinde  bu  süreci  yaşayamadı ve  kapana  kısıldı. Diktatörün  balyozu  altında  nefes  alamazgözünü  açamaz  hale  düştü. Gittikçe  fakirleşen  halk  Tunus’tan  cesaret  alarak  hiç  beklenmedik  bir  anda  ayağa  kalkıverdi. Zalim  güçlere  karşı  ayağa  kalkan  halklar  karşısında  heyecanlanan  tüm  devrimcilerin  yüreği  sevinç  ile  doldu. Ancak  beklenen  olmadı  ve  4  Şubat  Cuma  namazı  sonrası  halk  Mübarek’in  sarayına  yürüyemedi  ve  görüşmeler  yoluyla  yumuşak  bir  geçiş  dönemi  tartışılmaya  başlandı. Ancak  Mısır'ın  artık  eskiye  dönemeyeceği  de  ortaya  çıktı. Ömer  Süleyman  ne  kadar  oyalama  taktiği  yaparsa  yapsın  artık  ok  yaydan  çıkmıştı.

 

Mısır’da  bir  halk  direnişi  ile  Mübarek’in  yıkılması  bekleyenler  üzüldüler. Ancak  baskıcı  rejimin  vücut  kimyasını  bozacak  bir  öfkeden  başkasına  ulaşamayan    ideolojisiz,  tepkisel  halktan  çok  daha  fazlasını  istemek  haksızlıktır. Kuzey  Afrika’dan  böyle  ani  bir  çıkışı  kimse  beklemiyordu. Ama  fakir  ve  genç  nüfus  tüm  basınca  rağmen  bir  yerden  patlayıverdi. Bu  aslında  beklenmesi  gerekenin  aslında  bu  olduğunu  ve  garipsenmemesi  gerektiğini  bize  yeni yeni   hatırlatıyor. Asıl  soru  Mısır’daki hareketin    niye  öndersiz  olduğudur. Belli ki   önder  olabilecek  İhvan  uzun  yıllar  önce  bu  konuda  başarısızlık  yaşamış  ve  kendini  halkla  halen  tam  anlamıyla  bütünleştirememişti.

 

Mısır’daTürkiye’de  çok  daha  erken  olan  antidemokratik  yapıların  yıkılışı  niye  bu  kadar  gecikmişti?  Bunun  sorumlusunun    halkın  nabzını  erken  tutabilen  ve  fakat  halktan  kopuşla  erken  bırakan  ihvan  politikalarında  görüyorum. İstikbara  uğrayan  mazlumların  sesi olma  yerine  metod  tartışmaları  ile  boşa kürek  çeken  ihvan  liderliğinde  görüyorum. Halkın  her  farklı  kesiminin  derdine  neyin  derman  olacağını  düşünmeden  at  gözlüğü  takıp  pratiğe  hitap  etmeyen  tartışmaları  gündeme  getirenlerin  diktatörlere  meydanı  bıraktığını  düşünüyorum. Dar  cemaatçi tartışmaları  aşamayan  ve  modern  sosyolojik  sorunlara  yeni  yorumlar  getiremeyen  ihvan  önderliğinde  görüyorum.

 

Mısır  için  başarının  yakalanamamasından  dolayı  hayal  kırıklığına  uğrayıp  üzülenlere  “acele  etmeyin” derim. Halk  zaten  daha  fazlasını  yapabilecek  bir  motivasyonda  değildi. Bundan  sonrası  için  halkın  sorunlarına  çözüm  bulanlar hem  Mısır’da  hem  de  Türkiye’de  kazanacaktır. Sevinsin  tüm  mazlumlar. Diktatörlerin    beli  kırıldı. “Olmaz”  denenler  bir  kişinin  kendini  yakması  ile  işte oluverdi. O  halde  üzülmek  için  erken,  gayret  ve  samimiyetin  açamayacağı  başka  hangi  kapılar  olabilir ki?   

Yorumlar