2008-09-26 00:00:00

Sol düşünce kriz içinde. Sol Susurluk'ta gayet rahat bir şekilde eleştirdiği devlet içindeki kirlenmeyi şu anda eleştiremiyor. Sol Ergenekon karşısında bocalamış durumda. Sol düşünceyi tekvücut olarak görmek mümkün değil, doğru değil. 20. yüzyılda güçlü bir yükseliş yaşayan sol düşünce, yüzyılların suskunluğunu bitiriyor, geniş kitlelerin dünyanın dört bir tarafındaki can simidi oluyordu. Sol düşünce bilimde teknolojide büyük sıçrama yapan insanoğlunun aklını tek rehber edinmesinin verdiği ivme ile entellektüel kesimden de büyük destek alıyordu. 20. yüzyılda dünyanın birçok bölgesinde sol rüzgarlar esiyor ve geleneksel rejimler bir bir yıkılıyordu. Adalet, hak, özgürlük özlemi içindeki kitleler dünyanın dört bir yanında sola koşuyordu. Devrimler, kurtuluş savaşları, ünlü gerilla liderleri 20. yüzyılda unutulmaz izler bırakıyorlardı. Vahşi kapitalizme karşı kitlelerin umudu, solun çeşitli renkleriydi. Ama balayı kısa sürdü. Coşkulu devrimler yerini statik, bürokratik devletlere bıraktı. Zira temel mentalitede, hastalığa konulan teşhiste bir problem vardı. İnsan mutlak surette sömürecekti ve bu yüzden insanın elinden sömürme kabiliyetleri alınmalıydı. Devlet en adil dağıtımı yapar ve sömürüyü önlerdi. Ama insanları ruhsuz bir robot haline getiren bir düzen çıktı sonunda. Katı idelojilerde ısrar edildi bir müddet, ancak bunun pratikte pek tutmayacağı anlaşılınca sosyal demokrasi, ortanın solu vb. gibi kavramlar ortaya çıkmaya başladı.
 
Dine karşı olumsuz veya en iyimser bir bakışla soğuk olan sol devletler, bireylerin zihninden dini silmeyi amaçlıyorlardı. Bunun yerini, manevi alanı güzel sanatlar veya mantığı , muhakemeyi arttırıcı araçların yaygınlaştırılmasıyla gidermeye çalıştılar. İnsanın manevi yanı da böylece doldurulacaktı. Ancak her geçen gün komplike bir yaratılış harikası olan 'insan' ile araları açılmaya başladı. Zira insan, kendisini, doğayı, alemi sorguluyordu unutturulamayacak bir şekilde. Temel içgüdülerinin esiri olanlar veya sorgulanması gereken vazgeçilmez hayat sorularını es geçenler, yaş kemale erince genellikle tercihlerinde dinden yana bir yöneliş içinde oluyorlardı.<_script /><_script />

Türkiye'de de aynı rüzgarlar esti. Dünyadaki rüzgarlardan esinlenen gençliğin kaçınılmaz tercihi sol yelpaze idi.Yükselişe geçen sol hareket varoşların sesiydi artık. Gecekondu mahalleleri kurtarılmış bölgelerdi. Önü alınamayan alınmayacak bir yöneliş vardı artık. Devrimin çeşidi konuşuluyordu. Halkta pek umut görmeyen daha ileri düşünce sınıfındakiler bunun ancak milli demokratik devrim ile olacağını keşfettiler sonunda. Haklılardı zira bu kadar rüzgara rağmen halkla yeterince bütünleşilemiyordu.12 Eylül darbesi oldu sonunda. Dev sol oluşumlardan büyük reaksiyonlar bekleyenler hiçbir tepki olmayınca şaşırdılar.Şaşkınlıklarında haksızlardı, zira kökü derinlerde olmayan bir rüzgardan fazla birşey beklememeliydiler. Artık ülkede dine yöneliş ve baskıcı bir laiklik anlayışı arasındaki mücadele zirvedeydi. Bu gelişmeleri de sol doğru okuyamıyordu. Bu mücadele onlara göre yapaydı. 12 Eylül faşizminin bilinçli bir göz yanıltmacasıydı. Bütün bunlar bir seraptı. Tekrar sol hareket şahlanacak, emekçilerin gerçek sesi olacaktı. Ama bir türlü o şahlanma olmadı. Varoşlar artık başka yöne evrilmişti. Sol 'inançlara saygılı' Bülent Ecevit'in gölgesine sığınmaktan medet umar hale geliyordu. Sol yelpazede nitelik ve nicelik açısından sürekli bir gerileme yaşanıyordu. Bu da kaçınılmazdı. Zira sol hakikaten dünya ölçeğinde de hep geriliyordu. Zira insan'ın fıtratını doğru okuyamamış ve yorumlayamamıştı. Tarihin kanunu olan gelişmeyi, yeniden kendini yenilemeyi başaramamıştı. Halktan kopmuştu zira onun değerlerini hep küçümsemişti.Toplumsal hareketin lokomotifi olmayı bırakın, o treni de kaçırmıştı. Modern bay ve bayanların dini yaşamın toplumsallaşması kaygısından besleniyor, ancak bundan taraftar bulabiliyordu. Ama sol hala anlamıyordu. Niye iktidara gelemediğini sorgulayacağına her tarz kötü gidişi sağ iktidarların onyıllardır devam eden hakimiyetine bağlıyor, eleştiriyor, öfkeleniyor komplo teorilerine sığınıyordu. Şahısları, liderlerini suçluyordu. Kendisini içeriden samimice eleştirenleri ise argo tabirlerle aşağılamayı marifet biliyordu.<_script /><_script />
 
Sol saflar iyice ayrışmaya başlamıştı. Kemalist sol yine darbeseverliğe soyunmuş ne pahasına olursa olsun artık 'kurtuluş darbede' demeye başlamıştı. Din'in asliyetinde olan toplumsallık ihtiyacını ve görüntülerini, dışlanması gereken büyük bir tehlike olarak ilan ediyordu. Köşe başlarını elinde bulunduran bu anlayış hep somurtuyordu.Çünkü yine de tüm gelişmeler istediklerinin tersi istikametindeydi.

Ortodoks sol, sosyalist ve komünist olanlar ise hala sloganlarda takılı kalmış soğuk savaş yıllarının jargonunu ısrarla sürdürmeye çalışıyorlardı. Alternatif üretemeyen hep öfkeli, klişeleşmiş sol sloganlara sığınan bir zihniyet sergiliyorlardı.

Sol zihni arkaplanı korumasına rağmen demokrat bir anlayışı ısrarla korumaya çalışanlar ise aslında en dikkat çekici olanı ve tünelin ucundaki ışığı göreniydi.Kendi düşüncesine aykırı olsa bile haksızlığa uğrayan kesimlerin yanında olabiliyor , şiddetle karşı olduğu düşüncenin bile kendini ifadesini ilkeli ve cesur bir şekilde savunabiliyorlardı.
 
Ergenekon olayı bu grupların samimiyetini ortaya çıkarmada bir turnusol kağıdı oldu. Hep statükoculuktan şikayetçi olanlar statükonun gerçek yüzünün ortaya çıkmasından pek hazzetmediler. Değişimin adı olan sol, artık yorumlamak için kör kalmayı mı tercih ediyordu? Hep derin devletten, gladiodan bahsedenler tüyler ürpertici çete senaryolarını duymazlıktan gelmeye çalıştılar. İlkönce bir müddet Ergenekon'u inkar etmeye çalışan sol çevreler artık pes ettiler ve tahlil etmeye başladılar. Ama bu seferde yine yanlış yorumladılar.
 
Susurluk'ta pek yaman bir şekilde sesini yükseltenler çetenin sol ayağı ortaya çıkınca bocalıyordu. Gerçek anlamda hakikat arayıcılığı olmayınca böyle oluyordu. 27 Mayıs iyi olup, 12 Mart ve 12 Eylül kötü olursa sonuçta böyle oluyordu işte. Ergenekon karşısında üç maymunları oynama oluyordu akıbet. Eğer baskıcılığa, otoriterliğe, sömürüye karşıysanız darbelere karşı olmalıydınız. Darbe sonrası hadsiz hesapsız zengin olan darbecilere her zaman karşı olmalıydınız. Darbelerin ve darbecilerin kimliğine bakmayacaktınız. Solun ilk zamanlarındaki argümanlarını çok seviyorsanız, çifte standartsız bir şekilde hukuksuzluğa karşı çıkmalıydınız. Ergenekon sadece bu gizli olan hali ortaya çıkardı. Sol düşünce hepten marjinalize olmak istemiyorsa durup düşünmelidir. Halka saygı duymayı, inancı aşağılamamayı, habire herşeyi eleştireceğine alternatif üretmeyi, suda çırpınmak yerine yüzme öğrenmeyi yani değişimi yakalamayı öğrenmelidir. Yoksa bu gerileme devam eder. İstanbul Gaziosmanpaşa'da CHP'liler Kur'an kursu avına çıkmış ama ihbar ettikleri kurslar Diyanet'e bağlı çıkmış.Yapacak iş olarak Kur'an kursu avcılığı ve onu da doğru dürüst yapamamak… Kifayetsizlik ve gerçeklere bu kadar kör olmayı seçmek kolay iş değil. Solun büyük bir kesimi için işler gerçekten çok zor. Allah'tan umut kesilmez ama hasta da iyileşmeyi kabul etmiyorsa yapacak birşey kalmıyor.<_script /><_script />

Yorumlar